Arjantin Patagonyası çok popüler, Şili tarafında patika bile yok
Bu, Osman Bülent Demirağ (56) ile ikinci röportajım. 2005 Aralık’ında konuştuğumuzda, deli gibi bir tempoyla çalıştığı işini bırakmış, beş senedir Asya senin Afrika benim şeklinde dünyayı geziyordu. Geçen sürede bağımız kopmadı, beni gittiği yerlerden haberdar etti, dönüşlerinde fotoğraflarını yolladı.
Seyahatlerinin çoğuna İngiltere merkezli Oasis Overland isimli şirketle çıkıyor. İsmini yazıyorum, çünkü sıradan bir tur şirketi değil bu. Kamyondan dönüştürülmüş bir "araç"la yapıyorlar turları. Çadırları, uyku tulumları ve kamp ekipmanları bagajda olarak. Üstelik son derece de komik paralara. Osman Bülent Demirağ, ikibuçuk ay süren, karada 9500 kilometre ve denizde 900 mil yaptığı Şili-Arjantin-Brezilya yolculuğunun Şili bölümüyle karşınızda.
Bu seyahate de o kamyon-otobüsle mi gittiniz?
- Evet, onlarla sekizinci turum oldu bu. Otobüs demek mümkün değil aslında, kamyon görünümünü hálá muhafaza ediyor. Onu bu sene Türkiye’ye getirmeyi planlıyorum. Türkiye’den başlayıp, Nepal’de bitireceğiz. Dört ay falan sürecek herhalde.
Güney Amerika’da hangi rotayı izlediniz?
- Kamyonla Şili’nin başkenti Santiago’da buluştuk. And Dağları’nın üzerinde beş bin kilometre yaptık. Üç hafta sonra buzullar, yanardağlar, göller ve nehirler üzerinden Arjantin toprağı olan Ushuaia’ya, yani dünyanın sonundaki şehre gittik. And Dağları’ndan aşağı inerken rota gereği bir Arjantin’e bir Şili’ye girdik. Pasaportumda iki ülkenin toplam 18 damgası var.
En baştan başlarsak, Santiago nasıl bir şehir?
- Kamyonla buluşmadan dört gün önce vardım başkente. Şehir, mimari olarak halkalara bölünmüş gibi. Ortada Avrupa başkentlerini andıran şık ve modern merkez var. Onun çevresinde gecekondu mahalleleri, onun etrafında da teneke mahalleleri var. Milyonlarca insan yaşıyor teneke evlerde. Cape Town ve Rio ile kıyaslanamaz tabii ama çok da güvenli bir şehir değil. İlk yaptığım, Rio’daki İsa heykeline benzeyen Meryem Ana heykelini ziyaret etmek oldu. Sokaklarda dolaştım, ara mahallelere girdim, yerel lokantalarda yemek yedim. İnsanlar çok fakir çünkü ülke çok dağlık; tarım yok, sanayi yok, çok az bir kesimde hayvancılık yapılıyor.
TURUN ESASI KAMP KURMAK
Santiago’dan kamyona binip yola çıktınız. İlk durağınız neresiydi?
- Üç hafta sürecek beş bin kilometrelik parkurun ilk durağı Pucon idi. Sekiz bin nüfuslu, aktif Villrica yanardağı ile gölün arasına kurulmuş. Göl çok heyecan vericiydi; 30-40 mil uzunluğunda, buz gibi ama üzerinde yelkenli tekneler cirit atıyor. Öğleden sonra dağa tırmanmaya başladık ama 30 derecelik bir açıyla tırmandığımız için zirveye iki kilometre kala gençler bile dayanamadı, pes ettik. Ertesi sabah göl kıyısında ve ormanda atla gezintiye çıktık.
Gece nerede kaldınız?
- Bu turda esas, kamp kurmak. Çadırlarımız, uyku tulumlarımız ve gerekli tüm kamp malzemesi kamyonda. Nadir olarak hostel-pansiyon gibi yerlerde kalıyoruz. Beğendiğimiz bir noktada duruyor, kampımızı kuruyoruz. Her gün bir liste yapılıyor, üç kişi yemekçi ve nöbetçi oluyor.
Pucon’dan sonra Patagonya’ya girmek için Arjantin’e geçtiniz değil mi?
- Evet. Rota gereği ilk Patagonya durağımız olan Bariloche’ye gittik. Kullandığımız sınır kapısı yanardağın tam altındaydı, üstüne patladı patlayacak bir noktada. Çok az kişi geçiyormuş oradan, çok şaşırdılar bizi görünce. Hatta çok yağmur yağdığı için bizi karakolda ağırladılar bir süre. Bu seyahatlerde sefilleri oynadığımız için çok iyi oldu tabii. Bariloche’ye varana kadar birkaç gün yaklaşık iki bin metre yükseklikteki göller, nehirler, ormanlar ve buzullar arasında gittik. Manzara muhteşemdi ama hava sıcaklığı dondurucu boyuttaydı. 2300 kilometre boyunca hiçbir yerleşim görmedik. Öyle anlar yaşadık ki, etrafta çıt yok; sanki dünyada kimse kalmamış, bütün insanlar bizim gruptaki kadar... Bariloche, göl kıyısında, dört tarafı karlı dağlarla kaplı bir kasaba. Tam bir çikolata cenneti. Her dükkanda o kadar çok çikolata ikram ettiler ki, satın almamıza gerek kalmadı.
Patagonya, Arjantin ve Şili Patagonyası olarak ikiye ayrılıyor. Nedir ki bu fark? Sadece aradaki sınır değil herhalde bu farkı yaratan?
- Evet, değil. Arjantin Patagonyası çok daha popüler. Şili tarafında bırakın yerleşimi, patika yol bile yok. Şili tarafında yaşayanların sayısı Arjantin’dekilerin onda biri bile değil. Yol yok, okul yok, köy yok; dolayısıyla turizm yok. Eskiden Ushuaia’ya bile sadece deniz yolundan gidilirken, Arjantin’in girişimiyle karayolu yapılmış.
Doğa olarak farklılıkları var mı?
- Aslında hayır, buzullar iki tarafta da var. Ama Arjantin bunu dünyaya o kadar iyi tanıtmış ki, buzul denince akla ilk olarak Arjantin Patagonyası geliyor.
ÇİVİLİ AYAKKABIYLA BUZDA
Buzulları nerede gördünüz?
- Bariloche’den sonra dünyaca ünlü El Chalten kasabasına gittik. 200 nüfuslu ama 500 yatak kapasiteli bir kasaba burası. Çivili ayakkabılarımızı kiralayıp buzulun yolunu tuttuk. Yürüyerek gitmeniz gerekiyordu ve planımıza göre birkaç gün boyunca her gün yaklaşık 15 kilometre yürüdük. Diğer meşhur buzullar Gladies ve El Calafate. Birbirlerine mesafeleri çok fazla değil. Buzulların sudan yüksekliği 60 metre falan. İster gölden gidin, ister buzulun üzerinden. Benim en çok etkilendiğim, Gladies Buzulu oldu. Yaklaşık bin kilometre çevresinde yerleşim yok. Ama burada ciddi olarak üzüldüm. Dünyanın kirlendiğini biliyoruz ama orada çok net gördüm. Buzulun üst katmanları kahverengiye dönüşmeye başlamış.
Torres del Paine sonraki duraklardan biri miydi?
- Evet. Burası UNESCO Dünya Mirası listesinde bir milli park. En önemli özelliği, lamaların vahşi doğadaki ataları olan guanaco’lar, yabani tavşanlar ve pumalar. Bir de, aralarında sadece bir kilometre olmasına rağmen, birinin diğerinden 300 metre yüksekte olduğu iki göl: Phoe ve Nordenskjöld. İki göl şelalelerle birleşiyor. Tutturdum oraya yürüyeceğim diye. Pumalar çok fazla diye endişelendiler ama dinlemedim, gittim. O gün yaklaşık 20 kilometre yürüdüm. Öyle bir manzara karşısındaydım ki, anlatılmaz!
EN SEVDİĞİ 5 YER
Alaska
Ganinga Dağı (Kongo)
Valdes Yarımadası (Arjantin)
Ushuaia
Petra (Ürdün)
KAMYON ARASI YELKEN TURU
Seyahati kamyonumuzla yaptık ama ben araya 900 millik bir yelkenli turu sıkıştırdım. Ushuaia’dan başladık, Macellan Boğazı’ndan geçerek Şili’deki Punte Arenas’a kadar çıktık. Kamyon Ushuaia’da 20 günlük bir mola verdi. Orada tanıştığım beş kişiyle yapmaya karar verdik bu yolculuğu. Aslında hedefimiz Antarktika idi ama tekneye güvenemeyip rota değiştirdik. Beagle kanalından kafamızı çıkardığımızda gördüğümüz o dalgalarda dokuz metrelik tekneyle gidilmezdi o yol.
seyahatte ne okuyor
Amin Maalouf en sevdiği yazarlardan. Bu ara tarih kitapları okuyor ama yolculukları uzun olduğu için çantasında ağırlık yapmaması için az kitap götürüyor.
ne yiyor, ne içiyor
Yemekle arası iyi ama tabağındakinin ne olduğunu yiyip bitirdikten sonra soruyor. Son yediklerinden biri zebra etiymiş mesela. "Bilsem, hayatta yiyemem" diyor.
ne giyiyor
Bol cepli pantolon, gömlek giyiyor. Bir de tülbendi var ki, her derde deva. Çölde ağzını kapatıyor, soğukta başına sarıyor, denize girince onunla kurulanıyor... "Şimdi birine versem cam bile silmez ama benim en kıymetli eşyalarımdan" diyor.
neyle seyahat ediyor
Üzerinde onbinlerce kilometre yol yaptığı, kamyondan dönüştürülmüş seyahat aracı ile. Gittiği yerlerde yelkenli tekne ile.
nerede kalıyor
Çadırda veya salaş otellerde kalıyor. Seyahat sonrası konforlu evinde bile rahat edemiyor.
kimle seyahat ediyor
Tek başına seyahat etmeyi seviyor. Zaman zaman oralarda tanıştığı gruplarla devam ediyor yola.
çantasının olmazsa olmazları
Fotoğraf makineleri, İsviçre çakısı, kafa feneri, tülbent.
oradan ne alıyor
Çantasında çok yer kaplamayan el oyması objeler ve heykeller, kızının koleksiyonu için buzdolabı magnetleri.