Ara Güler’in izinde Aydın’dan Aphrodisias’a
Ara Güler, tam 63 yıl önce kışa yakın güneşli ve aydınlık bir günde meraklı bir fotomuhabiri olarak Aydın’a gitmişti. Üçüncü ölüm yıldönümü vesilesiyle usta fotoğrafçının izinde yaptığımız yolculukta rotamızı genişletip Toscana’yı anımsatan Doğanbey’e uğradık, Söke’nin 100 yıllık körüklü efe çizmesi ustalarıyla selamlaştık.
Sokak fotoğrafçılığının duayen ismi Ara Güler’i tam üç yıl önce bugün, 17 Ekim’de kaybetmiştik. Bu özel günde bu büyük sanatçıyı şükranla anıyoruz. Bendeniz doğrusu, bugüne dek Türkiye’de Ara Güler’in muhteşem kadrajlarının peşinde çok yer keşfettim. Ancak Aydın seyahati hepsinden farklı ve heyecanlıydı. Çünkü bu yolculuk, fotoğrafın ustasının 1958’de yaptığı Aydın rotasının ona hissettirdiklerini duyumsamak ve şehrin son 63 yılda yaşadığı büyük değişimi görmek demekti. Şehre vardığımda Aydın’da her şey Ara Güler’in ‘Aphrodisias Çığlığı’ adlı kitabında anlattığı gibiydi: “Koyu sarı güneş, şehrin üstüne altın rengi bir büyü serpiyordu. Gök koyu maviydi ama sarı ışığın huzmeleri aydınlık ve parlaktı.”
Deniz, kara, lagün iç içe
Ara Güler gibi hayatın renklerini kovalamış gözler için Aydın gerçekten de görsel harikalar galerisinden farksız. İonlardan Osmanlılara tarih boyunca sayısız uygarlığa bereket dağıtan Söke Ovası’nın Ege Denizi’yle buluştuğu yerler kilometrelerce sığlık. Asırlık taş evleri ve zeytinliklerle kaplı tepeleriyle Toscana vadilerini anımsatan Doğanbey... Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar nedeniyle deniz, kara ve lagün içe içe geçmiş. El değmemiş harabelerle dolu tepelerden Karine Gölü’ne uzanan dolgu yol, sazlıkların ve nar ağaçlarının arasından su kıyısına gidiyor.
Ara Güler’in Aydın’daki yolculuğunun izlerini takip eden Melih Uslu Aphrodisias’ta.
Civar, ilginç kuş türleriyle dolu. Kışın flamingo sürüleri geliyor. Dalyanın ağzındaki balıkçı kolonisi Steinbeck öykülerinden çıkmış gibi... Balıkçılar, her yıl mayısa doğru denizin ağzını kargıdan oluşan doğal bir çitle kapatıyor. Böylece kışın içeride kalan balıkları rahatça avlıyorlar. Aphrodisias’a hayran Büyük Usta, Milet’i, Priene’yi, Didyma’yı, Tralleis’i, Magnesia Meander’i, Alabanda’yı, Alinda’yı, Gerga’yı, Nysa’yı ve diğerlerini bilmiyor olabilir mi? ‘Mutlaka biliyordu’ diye düşünerek sahilden şehrin içlerine doğru yol alıyorum. İçinden geçtiğimiz Aydın, Arkeoloji Müzesi, Zincirli Han’ı, tarihi camileri ve sürprizlerle dolu dev hinterlandıyla yılda yaklaşık 4 milyon turist ağırlayan modern bir kent. Şehre ziyarete gelenlerin yaptığı gibi merkezdeki Cihanoğlu Külliyesi’ni, Efeler’deki Tales Matematik Müzesi’ni, Kuşadası’ndaki Oleatrium Zeytin ve Zeytinyağı Müzesi’ni, Milet Antik Kenti’ndeki İlyas Bey Camisi’ni, Germencik Kaplıcası’nı, Priene yakınlarındaki Güllübahçe Köyü’nü ve heybetli kilisesini listenize ekleyerek Aydın seyahatinizi zenginleştirebilirsiniz.
Priene pazarından el yapımı bez bebekler, Yenipazar’dan telkırma oya ya da Söke’den körüklü çizme alabilirsiniz.
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Güzelhisar adıyla anılan kent, Cumhuriyet sonrası yiğit efeleriyle nam salmış. Efe kültürü yörede günümüzde de yaşıyor. Söke’nin çeyrek asırlık körüklü çizme zanaatkârı İhsan Taş, yaptığı çizmelerin yerel kültürün önemli bir parçası olduğunu söylüyor. Taş “Giyenin yürüyüşü değişir, efe gibi yürür” dediği körüklü çizmelerin çiftini 150 dolara satıyor. Çizmelerin yanı sıra Priene Pazarı’nda el yapımı bez bebeklere, Yenipazar’da telkırma denilen iğne oyalı yazmalara, renk renk Yörük kilimlerine, Karacasu Çarşısı’nda hediyelik mini semerlere, el yapımı yorgan ve yastık kılıflarına da göz atmayı ihmal etmiyorum.
Ara Usta burada olsaydı...
Son yarım asırda Batı Anadolu’nun meyve-sebze deposuna dönüşen şehri geride bıraktığımda henüz büyüsünü yitirmemiş Ege peyzajı arasında yol alarak Tavas yönüne doğru ilerliyorum. Ortaklar Dörtyol’da mola verip çöp şişin tadına bakmak, artık bir klasik. Ayrıca İzmir-Aydın otoyol çıkışında meşhur Çine köftesinin, Didim’de mevsim balıklarının, Karacasu Çarşısı’nda ya da Yenipazar’da nefis pidelerin, zeytinyağlıların, tahinli kabak tatlısının, tandır kebabının tadına bakmak tercihinize kalmış. Yemek molasından sonra Milli Mücadele’de önemli başarılar gösteren Yörük Ali Efe adına kurulmuş müzeyi gezmek için uğradığımız Yenipazar, bir ‘yavaş şehir’. İlçe merkezinde dikkatimi çeken hareketliliğin sebebi, kasım-mart arasında Ege kasabalarında düzenlenen deve güreşlerine hazırlık. Meydanda tanıştığım genç bir deve sahibi, Yenipazar’da deveciliğin gelenek olduğunu, bu yılki güreşlerde iddialı olduklarını anlatıyor heyecanla. Bense ‘Ara Usta olsaydı bu güreşlerde ne fotoğraflar çekerdi’ diye geçiriyorum içimden...
Nazilli’nin kapı komşusu Kuyucak, Türk edebiyatının özgün yazarlarından Sabahattin Ali’nin ‘Kuyucaklı Yusuf’ romanına ilham vermiş. Afrodit’in efsanevi kentine yaklaştıkça Ara Güler’in Aphrodisias fotoğrafları gözümde canlanıyor. Güler’in Aydın’ın doğu ucundaki bir barajın fotoğraflarını çekmek için gittiği ve şoförünün yolu kaybetmesiyle tesadüf eseri keşfedip dünyaya tanıttığı Aphrodisias, antik surları, ardından da Tetrapylon denilen muhteşem anıtsal kapısıyla görüş sahama giriyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası antik kentin girişindeki meydanın bir ucu Aphrodisias Müzesi’ne, bir ucuysa Ara Güler Sergisi’ne açılıyor. Burası, Ara Usta’nın Aydın’a dönerken dinlenmek için durduğu eski köy meydanı. Tıpkı Ara Güler’in yaptığı gibi etkileyici sokaklarında geziniyor, fotoğraf çekip antik tiyatronun basamaklarında “Tarih bugün de yaşıyor” diyorum.
Kule, konak ve kayalar...
Nazilli’ye bağlı Arpaz (Esenköy), yolumuzu uzatmaya değecek kadar ilginç bir yer. Burası, Osmanlı döneminde Aydın’dan Tavas’a kadar uzanan yerel bir beyliğin merkezi olmuş. Arpaz’ın girişinde yükselen kule, bir Frenk şatosunu anımsatan görünümüyle içinde bulunduğu köy dokusuyla şaşırtıcı bir tezatlık oluşturuyor. 18’nci yüzyılda Rodoslu taş ustalarının inşa ettiği Arpaz Cihanoğlu Kulesi’nin pitoresk görüntüsünü, hemen arkasındaki dünya güzeli Türk konağı ve sırtını yasladığı tepe üzerindeki Karia kenti Harpasos’un dev taş bloklardan kalıntılar tamamlıyor.