Attila ATASOY
Son Güncelleme:
Amazon’un sincap maymunlarıyla tanıştık uşşak makamında öten kuşları dinledik
Amaç, bizim deli gezginler grubuyla Brezilya Amazonları’nı keşfetmek, tespitlerimizi ölümsüzleştirmek, farklı bir coğrafyada yeniden soluklanmak, kolay olmayanı başarabilmekti. En az 12 kişi gerekliydi ki ucuza toparlayalım bu geziyi. Madrid - Sao Paolo - Rio, sonra Brezilya’nın kuzeyindeki Salvador de Bahia ve Amazonas’ın başkenti Manaus’a uçtuk. Aynı yataktan, birbirine karışmadan akan nehirlerle, onların beslediği yağmur ormanlarında insan yiyen karıncalarla tanıştık, sempatik sincap maymunlarıyla dost olduk, şafak vakti uşşak makamında öten kuşları dinledik...
Küçük uçaklarla şehirler arasında dolmuş gibi sefer yapan yerel havayolu TAM’la, Rio de Janeiro’dan havalandık. Bahia, Recife, Fortaleza, Belem’e uğrayıp, halı gibi yemyeşil ormanların üstünden uçup Amazonların başkenti Manaus’a vardık.
Yedi bin kilometre uzunluğundaki Amazon Nehri, Peru’daki And Dağları’ndan doğuyor, Belem’deki 250 kilometrelik muhteşem deltadan Atlantik Okyanusu’na dökülüyor. Yol boyunca 11 bin nehirle besleniyor. En büyüğü Kolombiya’dan gelen Rio Negro, yani Siyah Nehir. Manaus yakınında buluşan iki nehir, su sertliği, sıcaklığı, debisindeki fark nedeniyle dokuz kilometre karışmadan, aynı yatakta yanyana akıyor. Biri siyah ve sakin, diğeri bej ve hırçın. Sonra Amazon galip geliyor. Üç bin çeşit balığın yaşadığı Amazon dünyanın en büyük tatlı su eko sistemi. 24 saatte akan su, Londra’daki Thames’in bir yılda taşıdığına eşit.
Amazonia, nehrin, kollarının yayıldığı bütün ülkeleri içeren coğrafyanın, Amazonas ise Brezilya’daki eyaletin adı. Yüzde 98’i koruma altında. Başkenti Manaus, 339 yıllık bir şehir. Rio Negro’nun kıyısında, kauçuk sanayi merkezi olarak kurulmuş. İngilizler tohumları kaçırıp Malezya’yı kauçuk merkezi yapınca ortada kalmış. Şehir serbest bölge ilan edilmiş, sanayiye açılmış. Dikkat çekmek için yapımı 18 yıl süren opera inşa etmişler. Vali, Eiffel Kulesi’ni getirmek istemiş. Bay Eiffel satmamış. Şimdilerde elektronik pazarına dönüşen şehrin pazarındaki tropikal meyve, balık çeşitliliği dikkat çekici.
SİYAH NEHİR’İN EĞİTİMLİ YUNUSLARI
Nehirde bizi bekleyen küçük tur gemimize 15 kişilik kanolarla gidiyoruz. Siyah, sıcak nehre önce ben giriyorum. Korkmayın piranha yok. Akıntı hızı düşük, volkanik nehir dibine çöken bitkilerin oluşturduğu tannik asitten dolayı suyu asidik ve siyah. Sivrisinek bile üremiyor. Yüzeyde su sıcaklığı 28-30 derece, aşağı indikçe soğuyup siyahlaşıyor. Derinliği kimi yerde 100 metreye, genişliği 25 kilometreye ulaşıyor. Haziran - aralık aylarındaki yağışlı sezonda 10-15 metre yükselen nehirde, doğal hayat yüksek dallara taşınmış. Nehir güzergahında yerleşim çok az, doğa gezileri için ideal mekan. Bu muazzam siyah suda 504 ada var.
Gemideki programımız her sabah 05.30’da başlıyor. 06.00’da kanolarla çıkış, kıyılara gidiş. Kuş, böcek, yılan ne varsa takip ediş. 08.00’de dönüp kahvaltı sonrası tekrar çıkış. Başka sahillerde başka arayışlar, öğle yemeğinden sonra bir daha. Akşam yemeğinden önce bir daha. Gece en geç 22.00’de yatıyoruz.
Nehirde bildiğimiz timsah (crocodile) yok. Onlar daha büyük ve saldırgan, iki çenesini de kullanabiliyor. Buradaki cayman (bir çeşit alligator) küçük boyutta, karada saldırgan olmayan, tek çenesini kullanan sevimli bir şey. Gönlümüz nehirdeki en büyük canlı, “su ineği”ndeydi, maalesef göremedik. Çok nadir çıkarmış ortaya. Neyse ki diğer memeli arkadaşı yunuslar bize eşlik etti. Hoş olduk doğrusu. Yunuslar eğitiliyor, insanlara yaklaşsınlar, turistik hoşluk olsun diye...
Kapalı giysi, ayakkabı, sinek kovucularla çıkılan yağmur ormanı yürüyüşümüz, gökyüzünü kapatan ağaçların loşluğunda, aşırı nemle oksijensizleşen zeminde başlıyor. En öldürücü yılan, karınca, örümcekler hakkında önceden bilgilendirilmişiz. Bazılarımız sarmalanmaktan mumyaya dönüşmüş durumda. İnsan yiyen kırmızı, siyah karıncaların yuvalarından geçip, kauçuk, çiklet, kinin ağaçlarının dibinde eğitim alıyoruz. 200 bin tür böcek, 150 tür maymundan bazılarını görüp, kanatlarının herbiri el kadar kelebeklere, öldüren mantarlara dokunup, tukan, papağan, kanarya, cancan melodileri dinliyoruz. Ormanda çok sayıda farklı türden kuş yaşıyor. Tropikal sağanaktan sonra, sessiz gecenin küçük melodik çanları çalmaya başlıyor. Virtüöz kuşlar arasında müthiş ahenkli bir atışma bu. Sanki biz buradayız, yalnız değilsiniz diyorlar. Hepsi birden susuyor sonra. Sabahın sessizliğinde uşşak makamında, inanılmaz şarkılar başlıyor. Yine bir kuşun sesinden. Dallarda “Tembel hayvan” denilen Armadillo türü sevimli memelilere denk geliyoruz. Sincap maymunlarıyla muz vererek oynaşmanın tadına doyulmuyor.
OKSİJENLİ KÖYÜN KISA ÖMÜRLÜ HALKI
Yeryüzü oksijeninin yüzde 20’sini sağlayan bir bölgede yaşadığınızda kolay kolay ölmeyeceğinizi düşünürsünüz, değil mi? Rio Negro kıyısındaki bir tepeye kurulan Tehapiri köyünün halkı 65’inde göçüyormuş. Çünkü kadınlar 13-14’ünde doğum yapıp, avcı erkekler jaguarlara yem oluyormuş. Halkı Amazon kıyısı yerlilerinin aksine siyahi. Palmiye ağacı yağı kullanıyor, patates benzeri Manioc yumrularından ekmek yapıyorlar, balıkla yiyorlar. Köyün merkezi futbol sahası. Evler bu yemyeşil sahanın etrafına dizilmiş. Pes doğrusu... Kilise, Portekizce ve futbol, sömürgeci beyaz adamın marifeti tabii... Sömürgecilerin ulaşamadığı yerliler Kolombiya ormanlarında kalmış sadece.
GEZGİNİN NOT DEFTERİNDEN
? Dünyanın en büyük nilüferleri Amazon’da. Yaprak çapı iki metreye ulaşan Amazon Prensesi, kuytu sakin suları seviyor. Çiçekleri önce beyaz, ölümüne yakın kırmızı-mor oluyor. Akşamları kapanıyor. Yaprakların ömrü bir ay. Kökleri 10-15 kg geliyor. Geçmişte İngilizler bu nilüferlere Kraliçe Victoria adını vermiş.
? Gerais adlı yerel usulde pişmiş bonfileyi, üstüne omlet koyarak servis ediyorlar. Yanında kızartılmış muz, yeşil sebzeli salata, yağsız pişmiş pilav var. Pilava önce zeytinyağı, sonra fasulyeli bir sos konuyor.
? Amazonların yerel içkisi şöyle hazırlanıyor: Bardakta buz, şekerle eziliyor. Yeşil limon parçaları ve suyu, ardından Caipirinha (yerel rom) ekleniyor. Netice fevkaladenin fevkinde...
? Brezilya’da Portekizce ve yerel Tupituarani dili konuşuluyor. İngilizce bilen çok az. El kol işaretiyle iletişim kurmaya çalışırken iki sözcüğü kullanmanız, sıcak tebessümlerle karşılaşmanızı sağlıyor: Portekizce teşekkür sözcüğünü erkekler “obrigado” kadınlar ise “obrigada” olarak telaffuz ediyor. Günaydın, iyi günler yerine “bongia” diyebilirsiniz.
ATTIM OLTAYI, TUTTUM PİRANHA’YI
Piranha ile tanışmak için sabahın köründe Amazon kollarından birine kano’landık. Oltalar, küp kesilmiş etler hazır. Atıyorum oltayı, çekiyorum Piranha’yı. İşte elimdesin menhus balık! Dişlerini gezi arkadaşlarıma gösterip geri atıyorum. Dört rengi varmış, biz beyaz, siyah, gümüş renklileri yakaladık. Pirahna, Ege’deki lapa’ya benziyor, çupra ufağı. Normalde saldırmıyor, kan olursa binlercesi toplanıyor. Bir de kürdan balığından bahsettiler. Anlatanların yalancısıyım, insana genital bölgeden girip çok büyük acı veriyormuş. Karınca ve örümceklerden sonra Amazon havzasındaki en tehlikeli yaratıklar yılanlar. Zehirlisi yerde, zehirsizi ağaçta yaşıyor. Zehirliler doğuruyor, zehirsizler ise anakonda hariç yumurtluyor. En tehlikelisi “bir adım yılanı.” Yerde siyah - kırmızı, küçük yılan görürseniz kaçın. Soktuğunda kurbanı sadece bir adım atabiliyor. En büyük yılan anakonda. 15 metreyi buluyor boyu. Amazon’da, neredeyse her tür yılan bulunuyor. Dünyanın en ünlü yılan serumu üretim merkezi Butantan Enstitüsü, Sao Paolo’da.
Yedi bin kilometre uzunluğundaki Amazon Nehri, Peru’daki And Dağları’ndan doğuyor, Belem’deki 250 kilometrelik muhteşem deltadan Atlantik Okyanusu’na dökülüyor. Yol boyunca 11 bin nehirle besleniyor. En büyüğü Kolombiya’dan gelen Rio Negro, yani Siyah Nehir. Manaus yakınında buluşan iki nehir, su sertliği, sıcaklığı, debisindeki fark nedeniyle dokuz kilometre karışmadan, aynı yatakta yanyana akıyor. Biri siyah ve sakin, diğeri bej ve hırçın. Sonra Amazon galip geliyor. Üç bin çeşit balığın yaşadığı Amazon dünyanın en büyük tatlı su eko sistemi. 24 saatte akan su, Londra’daki Thames’in bir yılda taşıdığına eşit.
Amazonia, nehrin, kollarının yayıldığı bütün ülkeleri içeren coğrafyanın, Amazonas ise Brezilya’daki eyaletin adı. Yüzde 98’i koruma altında. Başkenti Manaus, 339 yıllık bir şehir. Rio Negro’nun kıyısında, kauçuk sanayi merkezi olarak kurulmuş. İngilizler tohumları kaçırıp Malezya’yı kauçuk merkezi yapınca ortada kalmış. Şehir serbest bölge ilan edilmiş, sanayiye açılmış. Dikkat çekmek için yapımı 18 yıl süren opera inşa etmişler. Vali, Eiffel Kulesi’ni getirmek istemiş. Bay Eiffel satmamış. Şimdilerde elektronik pazarına dönüşen şehrin pazarındaki tropikal meyve, balık çeşitliliği dikkat çekici.
SİYAH NEHİR’İN EĞİTİMLİ YUNUSLARI
Nehirde bizi bekleyen küçük tur gemimize 15 kişilik kanolarla gidiyoruz. Siyah, sıcak nehre önce ben giriyorum. Korkmayın piranha yok. Akıntı hızı düşük, volkanik nehir dibine çöken bitkilerin oluşturduğu tannik asitten dolayı suyu asidik ve siyah. Sivrisinek bile üremiyor. Yüzeyde su sıcaklığı 28-30 derece, aşağı indikçe soğuyup siyahlaşıyor. Derinliği kimi yerde 100 metreye, genişliği 25 kilometreye ulaşıyor. Haziran - aralık aylarındaki yağışlı sezonda 10-15 metre yükselen nehirde, doğal hayat yüksek dallara taşınmış. Nehir güzergahında yerleşim çok az, doğa gezileri için ideal mekan. Bu muazzam siyah suda 504 ada var.
Gemideki programımız her sabah 05.30’da başlıyor. 06.00’da kanolarla çıkış, kıyılara gidiş. Kuş, böcek, yılan ne varsa takip ediş. 08.00’de dönüp kahvaltı sonrası tekrar çıkış. Başka sahillerde başka arayışlar, öğle yemeğinden sonra bir daha. Akşam yemeğinden önce bir daha. Gece en geç 22.00’de yatıyoruz.
Nehirde bildiğimiz timsah (crocodile) yok. Onlar daha büyük ve saldırgan, iki çenesini de kullanabiliyor. Buradaki cayman (bir çeşit alligator) küçük boyutta, karada saldırgan olmayan, tek çenesini kullanan sevimli bir şey. Gönlümüz nehirdeki en büyük canlı, “su ineği”ndeydi, maalesef göremedik. Çok nadir çıkarmış ortaya. Neyse ki diğer memeli arkadaşı yunuslar bize eşlik etti. Hoş olduk doğrusu. Yunuslar eğitiliyor, insanlara yaklaşsınlar, turistik hoşluk olsun diye...
Kapalı giysi, ayakkabı, sinek kovucularla çıkılan yağmur ormanı yürüyüşümüz, gökyüzünü kapatan ağaçların loşluğunda, aşırı nemle oksijensizleşen zeminde başlıyor. En öldürücü yılan, karınca, örümcekler hakkında önceden bilgilendirilmişiz. Bazılarımız sarmalanmaktan mumyaya dönüşmüş durumda. İnsan yiyen kırmızı, siyah karıncaların yuvalarından geçip, kauçuk, çiklet, kinin ağaçlarının dibinde eğitim alıyoruz. 200 bin tür böcek, 150 tür maymundan bazılarını görüp, kanatlarının herbiri el kadar kelebeklere, öldüren mantarlara dokunup, tukan, papağan, kanarya, cancan melodileri dinliyoruz. Ormanda çok sayıda farklı türden kuş yaşıyor. Tropikal sağanaktan sonra, sessiz gecenin küçük melodik çanları çalmaya başlıyor. Virtüöz kuşlar arasında müthiş ahenkli bir atışma bu. Sanki biz buradayız, yalnız değilsiniz diyorlar. Hepsi birden susuyor sonra. Sabahın sessizliğinde uşşak makamında, inanılmaz şarkılar başlıyor. Yine bir kuşun sesinden. Dallarda “Tembel hayvan” denilen Armadillo türü sevimli memelilere denk geliyoruz. Sincap maymunlarıyla muz vererek oynaşmanın tadına doyulmuyor.
OKSİJENLİ KÖYÜN KISA ÖMÜRLÜ HALKI
Yeryüzü oksijeninin yüzde 20’sini sağlayan bir bölgede yaşadığınızda kolay kolay ölmeyeceğinizi düşünürsünüz, değil mi? Rio Negro kıyısındaki bir tepeye kurulan Tehapiri köyünün halkı 65’inde göçüyormuş. Çünkü kadınlar 13-14’ünde doğum yapıp, avcı erkekler jaguarlara yem oluyormuş. Halkı Amazon kıyısı yerlilerinin aksine siyahi. Palmiye ağacı yağı kullanıyor, patates benzeri Manioc yumrularından ekmek yapıyorlar, balıkla yiyorlar. Köyün merkezi futbol sahası. Evler bu yemyeşil sahanın etrafına dizilmiş. Pes doğrusu... Kilise, Portekizce ve futbol, sömürgeci beyaz adamın marifeti tabii... Sömürgecilerin ulaşamadığı yerliler Kolombiya ormanlarında kalmış sadece.
GEZGİNİN NOT DEFTERİNDEN
? Dünyanın en büyük nilüferleri Amazon’da. Yaprak çapı iki metreye ulaşan Amazon Prensesi, kuytu sakin suları seviyor. Çiçekleri önce beyaz, ölümüne yakın kırmızı-mor oluyor. Akşamları kapanıyor. Yaprakların ömrü bir ay. Kökleri 10-15 kg geliyor. Geçmişte İngilizler bu nilüferlere Kraliçe Victoria adını vermiş.
? Gerais adlı yerel usulde pişmiş bonfileyi, üstüne omlet koyarak servis ediyorlar. Yanında kızartılmış muz, yeşil sebzeli salata, yağsız pişmiş pilav var. Pilava önce zeytinyağı, sonra fasulyeli bir sos konuyor.
? Amazonların yerel içkisi şöyle hazırlanıyor: Bardakta buz, şekerle eziliyor. Yeşil limon parçaları ve suyu, ardından Caipirinha (yerel rom) ekleniyor. Netice fevkaladenin fevkinde...
? Brezilya’da Portekizce ve yerel Tupituarani dili konuşuluyor. İngilizce bilen çok az. El kol işaretiyle iletişim kurmaya çalışırken iki sözcüğü kullanmanız, sıcak tebessümlerle karşılaşmanızı sağlıyor: Portekizce teşekkür sözcüğünü erkekler “obrigado” kadınlar ise “obrigada” olarak telaffuz ediyor. Günaydın, iyi günler yerine “bongia” diyebilirsiniz.
ATTIM OLTAYI, TUTTUM PİRANHA’YI
Piranha ile tanışmak için sabahın köründe Amazon kollarından birine kano’landık. Oltalar, küp kesilmiş etler hazır. Atıyorum oltayı, çekiyorum Piranha’yı. İşte elimdesin menhus balık! Dişlerini gezi arkadaşlarıma gösterip geri atıyorum. Dört rengi varmış, biz beyaz, siyah, gümüş renklileri yakaladık. Pirahna, Ege’deki lapa’ya benziyor, çupra ufağı. Normalde saldırmıyor, kan olursa binlercesi toplanıyor. Bir de kürdan balığından bahsettiler. Anlatanların yalancısıyım, insana genital bölgeden girip çok büyük acı veriyormuş. Karınca ve örümceklerden sonra Amazon havzasındaki en tehlikeli yaratıklar yılanlar. Zehirlisi yerde, zehirsizi ağaçta yaşıyor. Zehirliler doğuruyor, zehirsizler ise anakonda hariç yumurtluyor. En tehlikelisi “bir adım yılanı.” Yerde siyah - kırmızı, küçük yılan görürseniz kaçın. Soktuğunda kurbanı sadece bir adım atabiliyor. En büyük yılan anakonda. 15 metreyi buluyor boyu. Amazon’da, neredeyse her tür yılan bulunuyor. Dünyanın en ünlü yılan serumu üretim merkezi Butantan Enstitüsü, Sao Paolo’da.