Altın damlı Innsbruck
Avusturya’nın en uzun nehri İnn, dev dağları aşarak Alpler arasında geniş bir vadiye erişir. İşte bu vadide ülkenin en güzel şehri İnnsbruck yer alır. Dağlar gözalıcı bir yeşille bezenmiştir. Kartallar ve diğer yırtıcı kuşlar gökyüzünde gösteri uçuşlarıyla karşılar konuklarını, özgürlüğün mutlu şarkısını söylerler. Gece çöktüğünde irili ufaklı kasabalar ateş böcekleri gibi karanlığı süsler, Tiroler dumanlı zirveleriyle bu ihtişamı tamamlar. Gezgin Gülgûn Terek, geçen ay gittiği şehri yazdı.
İnnsbruck yılın 12 ayını dolu dolu yaşayan bir şehir. Sokaklarını, dağlarını kışın kayakçılar, yazın meraklı turistler karıncalar gibi istila eder. Günler 24 saate sığmaz, dolu dolu yaşanır.
Kente Münih’ten otomobil kiralayarak ulaşmanızı öneririm. Yolda, Alman kayak merkezlerinden Garmisch Partenkirchen’de bir mola verip kahve için. Şehrin merkezindeki binaların dış cephe süsleri sizi etkileyecek. Duvarlardaki resimler, çiçek motifleri bu bölgenin en çarpıcı özelliklerinden. Yola devam edip Seefeld kayak cennetini geçtiğinizde mutlaka yol üstünde, solda Maierhof’da bir mola verin. Bir dağın yüksek noktalarından birine yapılmış olan bu otel, restoranının balkonundan inanılmaz bir görüntü sunuyor. Tüm vadi ayaklar altında. Ayrıca mönüsü zengin. Acele etmenize gerek yok, manzaranın tadını çıkarın, zaten İnnsbruck buradan 15-20 dakikalık mesafede.
ALTIN DAM’I GÜNEŞ VURDUĞUNDA GÖRMELİSİNİZ
İnnsbruck, 120 bin nüfuslu küçük rafine bir şehir. Görülmesi gereken yerler birbirine çok yakın, bölgede uygun otoparklar var. Gezmeye şehir kulesinden (Stadtturm) başlamak iyi bir seçim. Böylece 31 metre yüksekten, 360 derecelik açıyla şehri tüm detaylarıyla görmek mümkün. Kule 1442-50 yılları arasında yapılmış. En yüksek noktası 51 metre. 148 basamakla çıkılıyor. Marttan ekime ziyarete açık.
Şehrin sembolü Altın Dam (goldenes dachl) kulenin yakınında. Yapımı 80 yıl süren, 1500 yılında biten binanın balkon damı 2657 adet altın kaplamalı bakır plakayla kaplanmış. Bir işçilik şaheseri olan bu yapıya güneş vurduğunda çok güzel bir görüntü oluşuyor. Avrupa’daki hemen her küçük kentte bir kule, katedral, müze, köprü ve heykeller olduğunu düşünürsek İnnsbruck için bu Altın Dam’ın tamamen ayırıcı bir özellik olduğu ortaya çıkıyor.
Altın Dam’ın hemen çaprazında, ön cephesindeki çok güzel süsleriyle dikkati çeken geç gotik üslubunda, 1725 yılında tamamlanan Helblinghaus yer alıyor. Altın Dam’ın yanındaki sokaktan girince karşımıza bir avlu çıkıyor. İki dev kulesi ve geniş kubbesiyle şehrin büyük kilisesi St. Jakob hemen sağımızda bulunuyor. Gotik yapının üzerine barok tarzda 1717-24 yılları arasında yapılmış. Tavandaki süslemeleriyle ünlü. Hofburg Sarayı, kiliseyle hemen hemen sırt sırta. 1460’da yapılan saray 1754-73 arasında Maria Theresa tarafından geç barok üslubunda düzenlenmiş. Devrin ihtişam ve zenginliğini yansıtan salonlar, resimler, tavan süsleri ve freskler orijinal halleri ile korunmuş.
HÜZÜNLE SEVİNCİ BULUŞTURAN ZAFER TAKI
Sarayın hemen yanında bir kilise (Hofkirche) ve halk sanatları müzeleri var. Eski dönemlerde kullanılan mutfak araçları, giysiler, takılar, günlük kullanılan her türlü araç çeşitli odalarda sergileniyor. Hofkirche ise 1553-63 arasında yapılmış, içinde Kayzer Maximilian’ın anıt mezarı var, yanında 24 mermer röliyefte imparatorun başarıları anlatılıyor. Kilisenin içindeki 28 dev bronz heykelle dost ve akrabaları ölümsüzleştirilmiş.
Bu kadar tarih yeter, deyip yemek için kulenin karşısındaki Weinhaus Happ adlı restoranı şeçtik. Şehrin en canlı sokağı ve en güzel yapıları arasında gerçekten nefis bir mutfak sizleri bekliyor. Meraklısı için en az 100 Avusturya şarabı ve sayısız yabancı marka sunuluyor. Av hayvanı etleri dahil olmak üzere çok geniş bir yemek seçeneği var. Biz patates çorbası ve geyik eti seçtik. Ahududu reçeliyle sunulan eti çok sevdik.
Yemek sonrası tekrar şehri yürüyerek keşfe çıktık. Weinhaus Happ’ın solundaki caddeden, kısa sürede Anna Dikilitaşı’na (Annasaule) ulaştık. 1704-06 arasında tamamlanan bu anıt 1703’te Bavyera ile İspanya savaşında zafer uğruna ölen tirollülerin anısına dikilmiş. Biraz daha ileride Zafer Takı’nı (Triumphpforte) görüyoruz. 1765’te Prens 2. Leopold ile Maria Ludovica’nın evlenmesinin şerefine inşa edilmiş. Ancak kutlamalar sırasında damadın babası Kayser 1. Franz ölünce kapının bir tarafı sevinci, öteki tarafı hüznü temsil eder şekilde yeniden düzenlenmiş. Bu iki anıtın yer aldığı Maria Theresa Caddesi son dönemde yenilenmiş. Bar ve kafelerle süslenen cadde gençlerin yeni mekanı olmuş. Zaten nüfusun dörtte biri üniversite öğrencisi. 1669’dan beri üniversitesi bulunan bu şehir sürekli olarak festival, yarışma ve olimpiyatlara ev sahipliği yapıyor. 1964 ve 1976’da kış olimpiyatlarına kapısını açmıştı. 2012’de ilk kez yapılacak gençler olimpiyatlarına merkez olacak. Hazırlıkları şimdiden başlamış.