Akdeniz’in incisinde, bağların arasında...
Antalya ve şarapçılık… Bu ikili yan yana pek gelmese de Antalya’da şarapçılık yapılabileceğinin en güzel örneğini görmeye gittik önceki hafta sonu. Bereketli topraklar üzerinde geçmişten gelen şarap yolculuğu şimdilerde Elmalı’daki Likya Bağları ile devam ediyor. Likya’nın en büyük avantajı Kaş, Demre, Finike gibi sahil kentlerine yakın olması. Bağ gezinizin ardından Akdeniz’in bu güzel köşelerini keşfedebilirsiniz.
Eski şarap topraklarının yeniden hayat bulduğu bölgeye doğru çıktığımız yol Antalya’dan yaklaşık 1 saat 45 dakika sürdü. Yüzyıllar boyunca çok önemli şarap ve bağ bölgelerinden biri olan Elmalı’ya vardık. Hititler 4 bin yıl önce bu bölgede şarap ürettikleri şehre ‘Wiyanawanda’ yani ‘wine city-şarap şehri’ adını vermişler. Sonrasında Likyalılar şarapla anılan ‘Oeno’ kelimesinden türeyen ‘Oenoanda’ adıyla anmışlar. Yüzyıllar sonra bölgede bağın da şarabın da adı anılmaz olmuş... Likya Şarapcılık’ın hikâyesi de böyle başlamış: Neden Antalya’da bilinen bir şarap markası yok? Neden buraya has üzümler artık ekilmiyor? Soruları soran Burak Özkan “Bu işi, biz yapalım” deyip yola çıkmış. Uluslararası şarapçılık eğitimi alan Burak Özkan ve kardeşi Doruk Özkan’ın girişimleriyle şarapçılık yeniden hayat bulmuş bu bereketli topraklarda...
Patara Antik Kenti
Büyüleyici bir atmosfer
Likya’yı diğer markalardan ayıran özelliklerinden biri, unutulmaya yüz tutmuş üzümleri keşfetmeleri. Birkaç kök kalmış üzümleri bulup, çoğaltıp markalaştırıyorlar. Elmalı’da geçmişin izlerini sürerek şarapçılık adına Anadolu’nun kaybolmuş genlerini ortaya çıkarıyorlar. Şu an 20 kadar devam eden Ar-Ge çalışmaları var. Dünyanın birçok ülkesinde düzenlenen şarap yarışmalarına katılıyor ve çok sayıda ödül de kazanıyorlar... Burak Bey’e “Likya adı çok anlamlı olmuş” diyorum. Nasıl olmasın! Bu bölge her bir köşesinde Likya uygarlığının izlerini taşıyor. Likya Şarapçılık aslında bir yandan bölgenin tarihini keşfetmenizi de sağlıyor. Bağlarına Likya şehirlerinin adlarını vermişler. Patara, Podalia, Kızılbel, Myra, Arykanda, Isında gibi. Bağbozumu ve tadım turlarıyla Antalya’da turizmin yaylalara doğru yayılmasına katkı sağlıyor.
Likya Medeniyetleri Müzesi
Likya. Antalya’yı sadece sahilleriyle değil, muhteşem ormanları, gizli kalmış köyleri, tertemiz havasıyla yaylaları ve yöresel yemekleriyle de keşfedin. Likya’da şu an bağbozumu var. Biz Burak Bey ve eşi Burcu Hanım’la üretim tesislerinde üzümlerin kabul gördüğü yerden başlayarak mahzenleri gezdik, bağların arasına girdik. Likya Bağları’nın gerçekten büyüleyici bir ortamı var. Bir yandan şarabın yolculuğuna tanıklık etmek, diğer yandan bağlarda dolaşırken üzümlerin tadına bakmak müthiş bir deneyim oldu.
Bir de bağların arasından yakaladığımız günbatımı günümüzü hepten güzelleştirdi. Sonrasında şarap evinde lezzetli yemekler yedik. Şarabın peşinde dünyayı gezen Burak Bey ve Burcu Hanım’la yediğimiz yemekte sohbetimize seyahat, Antalya, Elmalı, Likya uygarlığı ve gastronomi konuları eşlik etti. Bu bağlarda şarap tadım turları yapılıyor, özel organizasyonlar düzenleniyor, ayrıca dünyaca ünlü şeflerin katıldığı yemekler veriliyor. Ekimde bir de caz konseri gerçekleşecek. Elmalı rakımı yüksek ve yaz aylarında şehrin kavurucu sıcağından kaçmak için harika bir yer. Bağ gezisine gitmişken bölgeye has sedir ağaçlarından yapılan, parlak renkleri ve cumbalarıyla ilginizi çekecek tarihi Elmalı evlerini mutlaka görün.
Tepside fırın kebabı
Çevresini dolaşın
Elmalı Müzesi ziyaret listenize almanız gereken bir başka nokta. Elmalı ve çevresindeki antik kentlerde yapılan arkeolojik kazılarda birçok medeniyete ait izler bulunmuş. Müzede bölgenin tarihine ışık tutan önemli eserler sergileniyor. Likya Bağları’nı gezdikten sonra biz rotamızı Kaş’a doğru çevirdik. Bu sefer her zaman gittiğimiz sahil yolundan değil, dağ yolundan gidecektik. Ne yalan söyleyeyim, yemyeşil çam ağaçlarının arasından geçip gidilen bu yol bana daha çekici geliyor. Bey Dağları’nın doğası sayısız güzellik sunuyor.
Yeter ki keşfetmeyi sevin. Yol yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Çam, sedir ve ardıç ağaçlarının arasında yeşilin binbir tonundan geçtikten sonra sizi Akdeniz maviliği, Meis Adası ve diğer küçük adalar karşılıyor. Akdeniz’in en güzellerinden Kaş’ta Hidayet’in Koyu ve Limanağzı plajlarında yüzün. En güzel turkuvaz sular için Kaputaş’a gidin. Dünyanın en uzun doğal plajlarından biri olan Patara’yı ve Patara Antik Kenti’ni görün. Likya Bağları gezinizi zenginleştirmek için bir başka alternatif rota Demre. Demre-Elmalı arası 1.5 saat sürüyor. Dünyaca ünlü Aziz Nikolas (Noel Baba) Kilisesi başta olmak üzere, Likya uygarlığının antik kentleri, masmavi koyları, şifalı suları ve daha birçok güzelliğe ev sahipliği yapıyor.
Tarihe yolculuk
Demre’de en çok hayran olduğum yer Myra Antik Kenti. Myra ‘Yüce Ana Tanrıçanın Yeri’ anlamına geliyor. Kaya mezarları ve antik tiyatrosuyla ünlü kent, Likya uygarlığına bir dönem başkentlik yapmış. Kaya mezarları üzerine kurulan Roma dönemine ait antik tiyatro kesinlikle görülmeye değer. Antik kentte nereye bakarsanız lahit ya da bir kalıntı göreceksiniz. Andriake’ye ait kalıntıların birçoğu da Likya Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor. Müze; kilise, hamam, agora, granarium (tahıl ambarı) ve sarnıcın yanı sıra Anadolu’nun en eski sinagoglarından birine ev sahipliği yapıyor. Tarihe yolculuk yapacağınız yerlerden bir diğeri de Arneai Antik Kenti. Arneai, Likya birliğine ait küçük kentlerden. Merkeze yakın ancak ulaşımı zor olduğundan fazla bilinmiyor. Bizanslı Stephanos, ‘Ethnika’ adlı eserinde Arneai’den “Küçük bir Likya” kenti olarak bahsetmiş. Antik kentin kalıntıları geniş bir kaya zirvesi üzerine yayılmış.
YÖRÜK LEZZETLERİ
Elmalı yaylaları yazın serinlik arayanlar için kaçış noktası. Gömbe de bunlardan biri. Tepside fırın kebabıyla meşhur. Elmalı’ya yarım saat uzaklıkta. Sedir, çam ve ardıç ağaçlarının kapladığı dağlarda kekikle beslenen oğlakların etinin lezzeti damak çatlatan cinsten. Elmalı usulü tereyağlı, sütlü helvayı da mutlaka deneyin.