92 Yıllık Başkentte Tarihin İzinde
Saffet Emre Tonguç
Edirne’yi gezmeye başlamak için ilk adımı Selimiye Camii’ne atmalısınız. Mimar Sinan’ın “ustalık dönemi eseri” olan Selimiye, şehrin simgesi. 1569-1575 yılları arasında tamamlanan bu görkemli yapının, Koca Sinan’ın İstanbul’daki muhteşem yadigârı Süleymaniye Camii’nin güzelliğini geride bıraktığı düşünülür. Yerden yüksekliği 43 metreyi bulan 31 metre çapındaki kubbesiyle dikkat çeker. 2011 yılında kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Miras Listesine alınan cami; iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşır. Türk İslam Sanatları Müzesi ise küçük ancak çok keyifli; zaman ayırdığınıza pişman olmazsınız.
Edirne’de yenecekler listesinin ilk sırasında tabii ki meşhur yaprak ciğer geliyor. Birlikte servis ettikleri kızartılmış kuru biberin kattığı aroma bir başka. Yanına söyleyebileceğiniz ve gayet yoğun bir kıvama sahip cacık da ciğer menüsüne çok yakışıyor. Ciğeri Aydın Tava Ciğercisi’nde ya da Taşhan Restoran’da deneyebilirsiniz. Köfte de oldukça lezzetli, tercihiniz Köfteci Osman’dan yana olabilir. Sulu ev yemekleri için Saray’ı çok sevdim. Döneri de harikaydı. Arslanzade ve Keçecizade badem ezmesi ve kurabiyede iyi markalar. Hele Arslanzade’nin bir Kallavi’si var ki tam bir lezzet abidesi.
1414 yılında tamamlanan Eski Cami, Osmanlı’dan günümüze ulaşan en eski mimari eserlerden biri. Üç Şerefeli Cami, adını her biri farklı tarzda inşa edilmiş üç şerefeden alan görkemli bir yapı. Selimiye’nin kuzey batısında bulunan 1435 tarihli Muradiye Camii, özellikle içindeki olağanüstü İznik çinileriyle çok etkileyici. 1484 - 88 yılları arasında inşa edilen ve müthiş bir dinginliğe sahip olan 2. Beyazıt Külliyesi, küçük bir sağlık müzesi ve sanat galerisi de barındırıyor.
Büyük Edirne Sinagogu, Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük sinagogu olma özelliğine sahip. 1905’te bir yangınla yok olmuş ve 2. Abdülhamit’in fermanıyla yeniden yapılmış. 1934 Trakya Olaylarında Yahudi cemaatinin zorunlu olarak Edirne’yi terk etmesi nedeniyle uzun yıllar yalnızlıkla baş başa kalan sinagog, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek 2015 yılında yeniden ibadete açıldı. Şehirde 16. yüzyıl ortalarında Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa için yapılan ve bugün bir otele dönüştürülen kervansaray dikkat çekiyor. Alışveriş yapmak için 15. yüzyıldan kalan Bedesten Çarşısı’na ya da Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan Ali Paşa Kapalı Çarşısı’na gidebilirsiniz.
Gün batımını Tunca ve Meriç nehirlerinin birleştiği noktada izlemek ayrı bir keyif. Burada iki muhteşem Osmanlı köprüsü yer alıyor. Meriç nehrinin üzerinde bulunan köprüdeki fresklerle süslü kameriye, ziyaretçilerine olağanüstü bir manzara hediye ediyor. Nehir kıyısında birçok restoran var. Bu mekânlar yaz düğünlerinin de vazgeçilmezleri arasında. Düğün mevsimi başlamışken özellikle hafta sonu gezilerini burada bir çay keyfi ya da akşam yemeği ile noktalamak isteyenlerin aklında bulunsun.