5 günde 66 kilometre yürüdüm unutulmaz güzellikler gördüm
İki yetişkin evlat ve bir torun sahibi Kemal Sakarya (71), Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu’ndan emekli.
Yaklaşık 10 yıl ABD, Danimarka ve Hollanda’da yaşadı, Christian Andersen’in “Seyahat etmek yaşamaktır” sözünü şiar edinip pek çok ülke gezdi. Dünyayı gezdikçe Türkiye’nin doğa, kültür zenginliğinin benzersizliğini fark etti. Sakarya, temmuz başında Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri’nin Narman’dan Bardız’a düzenlediği Topyolu Yürüşüyü’ne katıldı. 1914 kışında 9’uncu Kolordu’nun 3 günlük cebri yürüyüşle geçtiği rotayı, 15 gönüllü ve 15 AKUT’luyla beş günde yürüdü. “Çok güzel yaban çiçekleri gördüm, şehit mezarlarını gün ışığına çıkarmanın mutluluğunu yaşadım” diyor.
Kemal Sakarya, Ankaralı emekli bir maliye bürokratı. 1962’de Sarıkamış’ta yaptı askerliğini ve o günleri hiç unutmadı: “Cennet gibi bir kasabaydı, doğasını, halkını çok sevmiştim. İki yılda birçok dost edinmiştim. Uzun yıllar dostluklarımı korudum, fakat çok istediğim halde bir kez daha gitme fırsatı bulamadım.”
Emeklilik sonrası tarihe daha çok ilgi duyan, yabancı kaynaklardan özellikle Kurtuluş Savaşı sürecini inceleyen Sakarya’nın, Sarıkamış Şehitleri konusunda 8 yıldır kampanya yürüten kalp cerrahı Doktor Bingür Sönmez’le yollarının kesişmesini sağlayan da bu merakı. Ankara’daki bir ortak dostları kanalıyla Dr. Sönmez’le tanışan, haberleşen Sakarya, Sarıkamış Topyolu Yürüyüşü’nü duyar duymaz başvurduğunu söylüyor: “Eşim ve oğlum, tamamlayamayacaksan hiç başlama, dedi. Bunun üzerine antrenmanlarımı artırdım. Zaten her gün yürürüm, yazın Datça’da uzun mesafe yüzerim. Hazırlık için Ankara’da bir ay boyunca her gün 20 kilometre yürüdüm. Büyük bir güvenle yürüyüşe katıldım.”
DAĞA ÇIKTIKÇA İNSANLAŞIYORUZ
Beş günde 105 kilometreyi bulması planlanan yürüyüşe en genci 17 yaşında toplam 15 gönüllü ve 15 AKUT üyesi katıldı. Grubun güvenliğini Jandarma Arama Kurtarma timinden uzmanlar sağladı. Yemek ve kamp malzemeleri traktörle taşındı. Yürüyüş Narman yakınlarındaki 2 bin 332 metre irtifadaki Çimenli Köyü’nden başladı. Bunca yıl sonra gördüğü Erzurum ve Sarıkamış, Kemal Sakarya için hayal kırıklığı olmuştu. Fakat Narman’ı çok sevdi. “Erzurum ve Sarıkamış plansız büyüyüp, özgün dokusunu, benim çok sevdiğim yerel kimliklerini kaybetmişti. İlk kez gördüğüm, Narman yakınlarındaki peribacasını andıran oluşumlara hayran kaldım. Günün birinde burayı tekrar görmek isterim.”
Yürüyüş grubundaki gönüllüler üç doktor, dört televizyoncu, ayrıca mimar, sigortacı, emekli asker ve bürokratlardan oluşuyordu. Aralarında bir de şehit eşi vardı: Harp tarihi uzmanı Fatma Rezzan. Yol boyunca ıssız dağlarda yürürken, tarih üzerine konuştular. Rehberliklerini, daha önce iki kez bu rotadan geçip güzergâhı saptayan Erzurum AKUT lideri Bünyamin Akbulut üstlenmişti.
“Beş gün boyunca hava açıktı, günün en sıcak saatlerinde bile dağlar serindi, bunalmadık. Şapkayla, kremle güneşten korunduk. Bu yürüyüş benim için dağcılık eğitimi gibi oldu. Suyu idareli kullanmayı, çadır kurmayı, tempolu yürümenin inceliklerini öğrendim. İlk gün yaklaşık 15 kilometre kat ettik. Grupta müthiş bir yardımlaşma vardı. İster istemez şu geçti aklımdan: Acaba biz insanlar dağa çıktıkça mı insanlaşıyoruz?”
SANKİ GÖKYÜZÜNDE ÇİM KAPLI BİR ADADAYDIK
“İlk gece çadırı kurar kurmaz uyudum. Sabah saat 4’te uyandığımda, kamp alanının çevresini bulutlar sarmıştı. Sanki gökyüzünde, çimle kaplı bir adadaydık. Bu manzarayı görmek için bile bunca yolu gelebilirdim. Ertesi sabah kahvaltı yapıp, çadırları toplayıp erkenden yola çıktık. Yoldaki küçük pınarlardan mataralarımızı dolduruyor, dereciklere rastladığımızda yıkanıyorduk. Ayağımı soğuk suya sokunca dinçleştiğimi, yorgunluğumun geçtiğini keşfettim.”
Parkurun en zorlu bölümü, Naldöken Tepesi tırmanışı ikinci gün yapıldı. 9’uncu Kolordu’nun top arabaları bu tepeyi çıkarken, zorlanan öküzlerin nalları fırlamıştı çevreye. AKUT’çular, yokuşta buldukları 95 yıllık nallardan birini, grubun en yaşlı üyesi Kemal Sakarya’ya hediye etti. Sakarya bu mutlulukla, teklemeden çıktı yokuşu, ancak gruptaki iki televizyoncu yürüyüşü bırakmaya karar verdi.
“Tepeden çevreye baktığımda İsviçre dağlarının güzelliğini görür gibi oldum. Tepede iki şehit mezarlığına rastladık. Çevredeki kayalıklara dikkatle bakıldığında, dik duran, kıbleye bakan taşlardan anlaşılıyordu bu mezarlar. Rastladığımız Çoban Umut da, bu bilgiyi doğruladı. Tepenin yörede şehit tepesi olarak bilindiğini anlattı. Koordinatları not aldık. Bingür Sönmez harekâtın bu tepedeki bölümü hakkında bilgi verdi. Hep birlikte dua edip, yolumuza devam ettik. O gece de kamp kurulur kurulmaz uyudum.”
Üçüncü günün sabahında planlanan hızın altına düştüklerini fark eden grup erken toparlanıp, hemen yola düştü. Temposunu yükseltti. “Doğa giderek canlanıyordu, özlediğim çam ağaçlarına kavuştum. Yolda arkadaşlarımız yuvasından düşmüş bir keklik buldu. Uçmayı öğrettiler. Hızlı bir tempoyla yarım saatte Hıştın Tepesi’ne çıktık. Yürüyüşümüz gittikçe kolaylaşıyor, güzelleşiyordu. Tepede üç şehit mezarına rastladık. 49 yıl önceki anılarım canlandı. 1963’te, 33’üncü Piyade Alayı’yla 29 Ağustos gecesi Sarıkamış’tan yürüyüşe geçmiş, geceyi soğuktan titreyerek geçirmiştik. Ertesi gün Allahuekber Dağları’ndaki ilk şehit anıtını açmıştık. Çevredeki halk, etrafa saçılan kemiklerin yıllarca açıkta durduğunu, ağaçta donanların iskeletlerinin bile uzun süre yerinde kaldığını anlatmıştı.”
MOR YABAN ÇİÇEKLERİ
Üçüncü günden itibaren grubu dağlarda bir başka güzellik bekliyordu: Yaban çiçekleri. “İskoçya dağlarında bile bu kadar güzel yaban çiçekleri görmemiştim. Hıştın Tepesi, çok güzel tonlarda mor çiçeklerle kaplıydı. Bol bol fotoğraf çektim. Aramızdaki kuş meraklıları nadir rastlanan bir kartalı fark etti. Vadilerde süzülüşünü izledik bir süre. İki de şahin gördük aynı yerde.”
Akşam, yemek ve mutfak gereçlerini taşıyan traktör sipere düşünce 2790 metre rakımlı tepede bir süre aç kaldılar. Bir grup geriye yürüyüp aracı kurtardı. Rüzgârda üşüyenler, traktör gelince çadırlarını kurup ısındı.
Son iki günde, çevredeki köylerden ziyaretçiler eşlik etti yürüyüş grubuna. Atlarına atlayıp, uçarak çıkmışlardı tepelere. Çakırbaba’daki son kamptan sonra tepeleri aşıp yokuş aşağıya yürümeye başladılar. Çimlerin üstünde, tempoları hızlandı. Çakırbaba Şehitliği’ndeki törene katıldılar. Bünyamin Akbulut, yol boyunca taşıdıkları bayrağı jandarma alay komutanına teslim etti. Buradan Bardız Şehitliği’ne geçtiler. Yürüyüş burada bitti.
“Bardızlılar bize çadırlarda yemek ikram etti. Cirit gösterileri yapıldı. Sonra dağ yolundan dört saatte otobüsle Sarıkamış’a vardık. Resmi geçit yaptığımız yolda 49 yıl sonra tekrar fotoğraf çektirdim.”
Sakarya, bu yürüyüşün kendisi için bir başlangıç olduğunu, ilk fırsatta Doğu Karadeniz’e yürüyeceğini, gelecek yıl da yine Sarıkamış Yürüyüşü’ne katılacağını söylüyor. “Şehitlerin yolundan yürümenin özel bir önemi var. Fakat bunun yanında doğası, manzarası gerçekten unutulmayacak kadar güzel. Fazla kilolarımdan şikâyetçiydim, hiç zorlanmadan 3.5 kilo verip rahatladım. Bu rotayı tarihe, doğaya meraklı herkese tavsiye ederim.
Yürüyüş grubu unutulmuş üç şehit mezarlığına rastladı, anıt yapılması için koordinatlarını kaydetti. Yol boyunca pınarlarda yıkandılar. Kartal ve atmacaları gözlemlediler. Annesini kaybetmiş bir yavru kekliğe uçmasını öğrettiler.