Evrim SÜMER esumer@hurriyet.com.tr
Son Güncelleme:
42 plajda, 42 çeşit tarz ve eğlence
İlhan Erşahin’in gizli tatil cennetini keşfettim! Bir insan bu kadar çok ülkede yaşıyor ve seyahat ediyorsa, mutlaka anlatacak bir seyahati vardır diye düşünerek aradığım basın danışmanı, ‘İlhan size Brezilya’yı anlatır bence. Her sene oraya gidiyor’ dediğinde çok heyecanlandım.
Çünkü onunla ilgili duyduğum hiçbir cümlede, eşinin Brezilyalı olması dışında Brezilya kelimesi geçmiyordu! Randevuyu kararlaştırdık, belirtilen gün ve saatte Erşahin’le buluştuk. Biraz çokuluslu hayattan ve ‘bavuldan yaşamak’tan bahsettikten sonra ben, ‘Peki Brezilya?’ dedim. Şaşırdı, ‘Sen nereden biliyorsun?’ dedi. Ve onun medya ekibi ile Türk medyasının kurduğu komplo sonucunda, 15 senedir gittiği ve herkesten sır gibi sakladığı tatil kaçamağını, Hürriyet Seyahat’e anlatmak zorunda kaldı! Erşahin Brezilya’yı şöyle anlattı: ‘Avrupa’nın ve New York’un iyi yanlarını alın, Brezilya benim için o. İnsanlar rahat, aile ilişkileri kuvvetli. Baskı yok. Ama bu yüzden işler de aksamıyor.’
İsveçli anne, Türk baba, İsveç’te geçen çocukluk, şimdi New York ve İstanbul’da süren bir hayat... Bavuldan mı yaşıyorsunuz?
- Stockholm’de büyüdüm, okula orada gittim. Yazlarım Bodrum’da geçti. Üniversite için Amerika’ya gittim. New York’a kendimi attıktan sonra... Gidiş o gidiş, hálá oradayım. İstanbul’da evim yok, ya ablamda ya da otellerde kalıyorum. Çok hızlı ve bol seyahatli bir tempom var. Bir hafta buradayım, bir hafta orada. Bayağı bavuldan yaşıyorum gerçekten. Ama bu yaz ilk defa üç ay kesintisiz İstanbul’da kalmayı düşünüyorum.
Bu kadar seyahatin arasında nasıl tatil yapıyorsunuz?
- Tatil mi? Bende tatil yok ki! Benim tatil dediğim şey, bir yerde iki üç saat kendime ayırmak. Benim düzenim biraz farklı, onun için tatil yapmadığımı da anlamıyorum. Sabahtan akşama kadar gittiğim bir işim yok, her ortamda çalışabiliyorum. Hayatım hep iş ama başka bir bakışla, hep tatil gibi de görülebilir...
Müzik için seyahat ediyor musunuz? Mesela New York’taki kulübünüz Nublu’da çalma ihtimali olan birini dinlemek için yolculuk eder misiniz?
- Pek olmuyor o ya... Müzikle ilgili seyahatlerim sadece turne olduğu zaman. Gittiğim yerlerde mutlaka kulüplere giderim ama bir şeyin peşinde dolaşmam. Bir süredir Londra’daki bir booking agency ile çalışıyorunm, Massive Attack, Björk falan onlarla çalışıyor. Geçen sene onların organizasyonuyla dev sahnelerde çaldık, Chemical Brothers’a, Sonic Youth’a falan ön grup olduk. Çok heyecanlıydı. Seyahatlerimde denk geldiğinde Avrupa’daki müzik festivallerini takip ediyorum.
ORADA HAYAT KOLAY AKIYOR
Brezilya nasıl girdi hayatınıza? Eşinizle birlikte mi?
- Brezilya’ya bayılıyorum! Orada o kadar evde gibi hissediyorum ki kendimi. Her sene gidiyorum. Avrupa’nın ve New York’un iyi yanlarını alın, Brezilya benim için o. Brezilya’nın enerjisini çok seviyorum. Zaten bir gün gelecek ve her yeri bırakıp, sadece orada yaşayacağım. Çocuk için de güzel. İklimi yumuşak, hayat kolay akıyor.
Nerelere gidiyorsunuz?
- Rio de Janeiro ve güneydeki Florianopolis’e gidiyoruz. Burası acayip güzel bir ada. Rio’dan Sao Paulo’ya, oradan da 50 dakikalık bir uçuşla gidiyorsunuz. Santa Catarina eyaletinin başkenti aynı zamanda.
Kimlerin tercih ettiği bir ada bu?
- Küçük bir yer. 500 bin kişi yaşıyor. Ciddi bir sörf kültürü var, biraz Kaliforniyalılık halleri de var. Son yıllarda bayağı trendy bir yer oldu. Gençler de geliyor, sosyete de. Adanın kuzeyi ve güneyi farklı oldu. Kuzeyde Gisele Bündchen, Leonardo di Caprio’nun falan evi var mesela. Avrupa’dan da çok geliyorlar kuzeye. Güney daha çok gençlerin hakimiyetinde. Bence daha güzel olan taraf burası. Güney tarafında sanat, entelektüellik, daha bohem bir hayat yaşanıyor. Büyük binalar yerine küçük evler var. Son iki senedir çok reklam yaptılar, biraz kalabalıklaşmaya başladı. Allahtan uzak, kafasına esen gelemiyor. Gelenlerse tekrar tekrar geliyor, çoğu da ev alıp kalıyor bir süre sonra.
O kadar büyük bir ada mı burası ki Kuzey-Güney ayrımı yapabiliyorsunuz?
- Çok büyük değil aslında. Bodrum Yarımadası kadar var yok. Ama Bodrum’da 13-15 köy varsa, Florianopolis’te 42 tane plaj var. Zaten adanın en güzel yanı bu. Hepsi değişik. Bazısı dalgalı, sörf yapıyorsun, diğeri dümdüz, birinde palmiyeler var... Hem doğaları farklı, hem de eğlence şekilleri. Daha çok müzik çalan, tamamen sessiz olan, eşcinseller için ayrı... Hepsi var işte. Birkaç tanesinde çok şık restoranlar var, bir iki tanesindeyse ahşap kulübe bile görmüyorsunuz. Bembeyaz kumlar, çok acayipler ya!
Adanın mimarisi nasıl?
- Bir bölümünda bayağı koloniyal bir tarz var, Portekiz gibi. Diğer kısım Miami gibi. Hatta ben İzmir Alsancak’a da benzetiyorum. Her şey medeni, güzel düzenlenmiş yollar var. Bir sürü kişi de burayı Rio’nun 50’li yıllardaki haline benzetiyor. İpanema’nın küçük hali gibiymiş. Çevresi tamamen yeşil, dağlar var, gerçekten benziyor galiba.
CENNET CEHENNEM BİR ARADA
Rio’da neler yapıyorsunuz?
- Orada çok arkadaşımız var. Benim için Rio, her şeyden önce İpanema demek. Sabahtan İpanema Plajı’na gidip, orada kalıyorsunuz. Zaten orada öyle bir tempo var, her şey yavaşlatılmış gibi, herkes ağır ağır yaşıyor. Rio büyük şehir ama öyle yavaş ki. New York’tan sonra dinlendiriyor beni. İpanema’da yemek yiyorum, yüzüyorum, arkadaşlarımı görüyorum, müzik dinliyorum. Gün geçiyor işte. Akşamları daha çok ev partilerine gidiyoruz, son yıllarda çok trendy oldu ev partileri. Benim başıma gelmedi ama sokakta suç oranı yüksek, her yer güvenli değil, o yüzden iyi de oluyor. Ama Le Blanc diye bir bölge var. Orası güvenli ve güzel bir yer. Oradaki bütün lokantalar, barlar güzel. Çok kaliteli İtalyan restoranları var. İstanbul’un Nişantaşı’sı ve Tünel’i arasında bir hayat tarzı var Le Blanc’da.
Sao Paulo’yu da seviyorsunuz değil mi?
- Evet. Ama orası Rio’nun tam tersi. Hayat bayağı hızlı akıyor, acayip bir yer! Cennet ve cehennem bu şehirde bir arada. Suç oranı çok yüksek. Şehirde otomobille dolaşırken sadece yüksek duvarlarla saklanmış evler görüyorsunuz. Çoğunlukla sadece duvar, demir parmaklık görüyorsunuz. Bu şehirde nasıl yaşar insan diyorsunuz kendi kendinize. Çok da kalabalık. Ama o duvarların arkasında öyle bir hayat var ki! Hem şık, hem modern, hem de gerçek. Avrupa taklidi değil. Avrupa’yı taklit etme hali beni çok sıkıyor son yıllarda. Herkes bir şeyi taklit ediyor, hayat IKEA’laştı. Brezilya, özellikle Sao Paulo çok özel, hiçbir yere benzemiyor. Kendi kültürleri, modaları, düşünceleri çok kuvvetli.
seyahatte ne okuyor
Müzik dergileri
ne dinliyor
Yanında iPod ve laptop olmadan seyahate çıkmıyor. Hem dinliyor, hem de saksofon çalıyor. Dinlediği müzikler ruh haline göre değişiyor. Binlerce plağı var, onları yanında taşıyamadığı için çok mutsuz. En büyük favorileri Orhan Gencebay ve Miles Davis.
ne yiyor, ne içiyor
Yemekle arası iyi, sağlıklı ve iyi yemek yemeyi seviyor. Her gün salata yemeye çalışıyor, özellikle Türkiye’deyken roka salatası yemediği bir gün yok.
ne giyiyor
Tişört, kumaş pantolon ve spor ayakkabı onun standardı. Hafif bavulla seyahat ediyor.
neyle seyahat ediyor
Trenle
nerede kalıyor
Butik otelleri seviyor. Bugüne kadar kaldığı en güzel otel Sao Paulo’daki Hotel Unique. The Marmara Bodrum da favori otellerinden.
kimle seyahat ediyor
Eşi ve kızıyla seyahat etmekten büyük keyif alıyor ama turneler başka.
çantasının olmazsa olmazları
Saç bakım ürünleri, saksofon, laptop, iPod, pasaport, para.
İsveçli anne, Türk baba, İsveç’te geçen çocukluk, şimdi New York ve İstanbul’da süren bir hayat... Bavuldan mı yaşıyorsunuz?
- Stockholm’de büyüdüm, okula orada gittim. Yazlarım Bodrum’da geçti. Üniversite için Amerika’ya gittim. New York’a kendimi attıktan sonra... Gidiş o gidiş, hálá oradayım. İstanbul’da evim yok, ya ablamda ya da otellerde kalıyorum. Çok hızlı ve bol seyahatli bir tempom var. Bir hafta buradayım, bir hafta orada. Bayağı bavuldan yaşıyorum gerçekten. Ama bu yaz ilk defa üç ay kesintisiz İstanbul’da kalmayı düşünüyorum.
Bu kadar seyahatin arasında nasıl tatil yapıyorsunuz?
- Tatil mi? Bende tatil yok ki! Benim tatil dediğim şey, bir yerde iki üç saat kendime ayırmak. Benim düzenim biraz farklı, onun için tatil yapmadığımı da anlamıyorum. Sabahtan akşama kadar gittiğim bir işim yok, her ortamda çalışabiliyorum. Hayatım hep iş ama başka bir bakışla, hep tatil gibi de görülebilir...
Müzik için seyahat ediyor musunuz? Mesela New York’taki kulübünüz Nublu’da çalma ihtimali olan birini dinlemek için yolculuk eder misiniz?
- Pek olmuyor o ya... Müzikle ilgili seyahatlerim sadece turne olduğu zaman. Gittiğim yerlerde mutlaka kulüplere giderim ama bir şeyin peşinde dolaşmam. Bir süredir Londra’daki bir booking agency ile çalışıyorunm, Massive Attack, Björk falan onlarla çalışıyor. Geçen sene onların organizasyonuyla dev sahnelerde çaldık, Chemical Brothers’a, Sonic Youth’a falan ön grup olduk. Çok heyecanlıydı. Seyahatlerimde denk geldiğinde Avrupa’daki müzik festivallerini takip ediyorum.
ORADA HAYAT KOLAY AKIYOR
Brezilya nasıl girdi hayatınıza? Eşinizle birlikte mi?
- Brezilya’ya bayılıyorum! Orada o kadar evde gibi hissediyorum ki kendimi. Her sene gidiyorum. Avrupa’nın ve New York’un iyi yanlarını alın, Brezilya benim için o. Brezilya’nın enerjisini çok seviyorum. Zaten bir gün gelecek ve her yeri bırakıp, sadece orada yaşayacağım. Çocuk için de güzel. İklimi yumuşak, hayat kolay akıyor.
Nerelere gidiyorsunuz?
- Rio de Janeiro ve güneydeki Florianopolis’e gidiyoruz. Burası acayip güzel bir ada. Rio’dan Sao Paulo’ya, oradan da 50 dakikalık bir uçuşla gidiyorsunuz. Santa Catarina eyaletinin başkenti aynı zamanda.
Kimlerin tercih ettiği bir ada bu?
- Küçük bir yer. 500 bin kişi yaşıyor. Ciddi bir sörf kültürü var, biraz Kaliforniyalılık halleri de var. Son yıllarda bayağı trendy bir yer oldu. Gençler de geliyor, sosyete de. Adanın kuzeyi ve güneyi farklı oldu. Kuzeyde Gisele Bündchen, Leonardo di Caprio’nun falan evi var mesela. Avrupa’dan da çok geliyorlar kuzeye. Güney daha çok gençlerin hakimiyetinde. Bence daha güzel olan taraf burası. Güney tarafında sanat, entelektüellik, daha bohem bir hayat yaşanıyor. Büyük binalar yerine küçük evler var. Son iki senedir çok reklam yaptılar, biraz kalabalıklaşmaya başladı. Allahtan uzak, kafasına esen gelemiyor. Gelenlerse tekrar tekrar geliyor, çoğu da ev alıp kalıyor bir süre sonra.
O kadar büyük bir ada mı burası ki Kuzey-Güney ayrımı yapabiliyorsunuz?
- Çok büyük değil aslında. Bodrum Yarımadası kadar var yok. Ama Bodrum’da 13-15 köy varsa, Florianopolis’te 42 tane plaj var. Zaten adanın en güzel yanı bu. Hepsi değişik. Bazısı dalgalı, sörf yapıyorsun, diğeri dümdüz, birinde palmiyeler var... Hem doğaları farklı, hem de eğlence şekilleri. Daha çok müzik çalan, tamamen sessiz olan, eşcinseller için ayrı... Hepsi var işte. Birkaç tanesinde çok şık restoranlar var, bir iki tanesindeyse ahşap kulübe bile görmüyorsunuz. Bembeyaz kumlar, çok acayipler ya!
Adanın mimarisi nasıl?
- Bir bölümünda bayağı koloniyal bir tarz var, Portekiz gibi. Diğer kısım Miami gibi. Hatta ben İzmir Alsancak’a da benzetiyorum. Her şey medeni, güzel düzenlenmiş yollar var. Bir sürü kişi de burayı Rio’nun 50’li yıllardaki haline benzetiyor. İpanema’nın küçük hali gibiymiş. Çevresi tamamen yeşil, dağlar var, gerçekten benziyor galiba.
CENNET CEHENNEM BİR ARADA
Rio’da neler yapıyorsunuz?
- Orada çok arkadaşımız var. Benim için Rio, her şeyden önce İpanema demek. Sabahtan İpanema Plajı’na gidip, orada kalıyorsunuz. Zaten orada öyle bir tempo var, her şey yavaşlatılmış gibi, herkes ağır ağır yaşıyor. Rio büyük şehir ama öyle yavaş ki. New York’tan sonra dinlendiriyor beni. İpanema’da yemek yiyorum, yüzüyorum, arkadaşlarımı görüyorum, müzik dinliyorum. Gün geçiyor işte. Akşamları daha çok ev partilerine gidiyoruz, son yıllarda çok trendy oldu ev partileri. Benim başıma gelmedi ama sokakta suç oranı yüksek, her yer güvenli değil, o yüzden iyi de oluyor. Ama Le Blanc diye bir bölge var. Orası güvenli ve güzel bir yer. Oradaki bütün lokantalar, barlar güzel. Çok kaliteli İtalyan restoranları var. İstanbul’un Nişantaşı’sı ve Tünel’i arasında bir hayat tarzı var Le Blanc’da.
Sao Paulo’yu da seviyorsunuz değil mi?
- Evet. Ama orası Rio’nun tam tersi. Hayat bayağı hızlı akıyor, acayip bir yer! Cennet ve cehennem bu şehirde bir arada. Suç oranı çok yüksek. Şehirde otomobille dolaşırken sadece yüksek duvarlarla saklanmış evler görüyorsunuz. Çoğunlukla sadece duvar, demir parmaklık görüyorsunuz. Bu şehirde nasıl yaşar insan diyorsunuz kendi kendinize. Çok da kalabalık. Ama o duvarların arkasında öyle bir hayat var ki! Hem şık, hem modern, hem de gerçek. Avrupa taklidi değil. Avrupa’yı taklit etme hali beni çok sıkıyor son yıllarda. Herkes bir şeyi taklit ediyor, hayat IKEA’laştı. Brezilya, özellikle Sao Paulo çok özel, hiçbir yere benzemiyor. Kendi kültürleri, modaları, düşünceleri çok kuvvetli.
seyahatte ne okuyor
Müzik dergileri
ne dinliyor
Yanında iPod ve laptop olmadan seyahate çıkmıyor. Hem dinliyor, hem de saksofon çalıyor. Dinlediği müzikler ruh haline göre değişiyor. Binlerce plağı var, onları yanında taşıyamadığı için çok mutsuz. En büyük favorileri Orhan Gencebay ve Miles Davis.
ne yiyor, ne içiyor
Yemekle arası iyi, sağlıklı ve iyi yemek yemeyi seviyor. Her gün salata yemeye çalışıyor, özellikle Türkiye’deyken roka salatası yemediği bir gün yok.
ne giyiyor
Tişört, kumaş pantolon ve spor ayakkabı onun standardı. Hafif bavulla seyahat ediyor.
neyle seyahat ediyor
Trenle
nerede kalıyor
Butik otelleri seviyor. Bugüne kadar kaldığı en güzel otel Sao Paulo’daki Hotel Unique. The Marmara Bodrum da favori otellerinden.
kimle seyahat ediyor
Eşi ve kızıyla seyahat etmekten büyük keyif alıyor ama turneler başka.
çantasının olmazsa olmazları
Saç bakım ürünleri, saksofon, laptop, iPod, pasaport, para.