4 şehir, 4 rehber, 5 soru!
Yurtdışında rehberlik yapıyor, Türk turiste artık neredeyse evlat edindikleri yabancı bir şehri anlatıyorlar. Her yıl yüzlerce turistin bazen aynı, bazen hiç duyulmamış yorumlarıyla karşılaşıp, sordukları soruları yanıtlıyorlar. Bu kez soru sorma sırası bizdeydi
Türk rehberlere sorduk:
1-Yaşadığınız ve rehberlik yaptığınız şehrin en tahammül edemediğiniz tarafı?
2- Şehrin en güzel tarafı?
3- Türk turistten gezdirdiğiniz şehir / ülke hakkında en çok duyduğunuz yorum ya da soru?
4- Turistin şehir / ülke hakkında kafasındaki imaja ters düşen şeyler?
5- Şehre ilişkin çok sevdiğiniz, hep anlattığınız anekdot?
PARİS REHBERİ – ASLI ULUSOY-PANNUTI
Aynı zamanda gazeteci de olan ve on yıldır Fransa’da yaşayan Aslı Ulusoy-Pannuti’nin rehberlik macerası, yine bu ülkede almış olduğu “eşlikçi rehberlik” eğitimiyle başlıyor. Bugün ağırlıklı olarak Türkçe çalışan Pannuti, zaman zaman İtalyanca ve Fransızca turlar ile nikah ve düğün organizasyonları da yapıyor.
1-Esnafı! Çoğu zaman kaba ve saygısızlar. Kahveyi soğuk bulan bir turistle ilgili, “Ağzının ayarı bozuk” diyebiliyor bir garson.. Genel olarak bir “esnaflık eğitiminden” geçmeliler bence..
2-Şehirdeki tüm güzel alanların halka açık ve ücretsiz oluşu; mesela Senato’nun bahçesi.. ‘Paris’in en güzel bahçesi’ diye bilinir. Senato binasının içinde ışıklar yanar, senatörler çalışır, siz ise bahçesindeki kafede kahvenizi yudumlar, çiçek bezeli bahçede gezintinizi yaparsınız.
3-Paris görkemli yapılar şehridir. Louvre Sarayı’ndan tren garlarına, gösterişli Şanzelize Caddesi’ne, Eyfel Kulesi’ne her şey mimarisiyle etkiliyor geleni. İlk görüşte herkesin yorumu aynı: “Çok şatafatlı!” Bir de zenci nüfusun yoğunluğuna şaşırıyorlar. En çok gelen soru ise, “350 çeşit peynir var diyorsunuz, neden kahvaltıda peynir yok?”
4-“Modanın başkenti diyorlar, herkes şıkır şıkır, moda dergilerinden çıkma giyiniyor sanıyordum, hiç de öyle değilmiş!.”
5-Notre Dame Katedrali: Bir rüyanin eseri! 1162’deki Paris piskoposu Sully rüyasında Tanrı’nın var olan kiliseyi yıkıp yerine yenisini yapmasını emrettiğini görür. Herkesi ikna edip eski kiliseyi yıktırır ve rüyasındaki katedralin taslağını toprağa çizer, inşasını başlatır. Kelimenin gerçek anlamıyla ‘bir rüyanın eseri’dir Notre Dame..
ROMA REHBERİ – ERTÜRK DURMUŞ
Yaklaşık on yıldır Romalı eşi ile birlikte orada yaşıyor. Eski inşaat mühendisi olması, Roma yapılarını anlatırken en büyük avantajı. İtalya’da arkeoloji, sanat tarihi ve İtalya coğrafyası eğitimlerinden sonra turizm sektöründe uzmanlaşmış. Rehberlik ve gezi organizasyonu yapıyor.
1-Toplu taşıma çok zayıf. Tarihi mirasından dolayı metro şehir içinde her yere gidemiyor. Bunun tetiklediği bir park sorunu var. Roma içinde araba kiralamayın, zaten şehir açıkhava müzesi gibi. Gerektiğinde bir iki kez taksiye binin, geri kalanını yumuşak tabanlı bir ayakkabıyla yürüyün.
2-Roma’da ‘ilk’ ya da ‘en’ kelimelerini duymaktan bıkar insan! Dünyanın en büyük sanatçılarının en büyük eserlerine bakarsınız. Canınız isterse hafta sonu Papa’yı görürsünüz. Tarihteki en büyük imparatorluk karşınızdaki tepede kurulmuştur; yanınızdaki ağacın yerinde 2060 sene önce Sezar ölmüştür. Yorulursunuz bir Roma dondurması alasınız gelir, dükkan 115 yıldır oradadır ve hep aynı aileye aittir. Dünyada bu kadar çok ve çeşitli tarihi mirasın bir arada, daha iyi sunulduğu bir şehir bilmiyorum.
3-“Bizim de nelerimiz var aslında ama koruyamıyoruz.”
4- Büyük beklentiyle gelen bazı bayanlar, “Yakışıklı İtalyan erkeklerini nerede, ne zaman göreceğiz?” diyorlar.
5-İmparator Adrianus çok sevdiği kaynanası Matidia için ölümünden sonra tapınak yaptırmış. Hala Roma içinde kalıntıları mevcut. Ne damatlar var!
MADRİD REHBERİ – MURAT MÜFTÜOĞLU
Çevirmen-rehber Murat Müftüoğlu uzun yıllar Türkiye’de profesyonel rehberlikten sonra ailesiyle İspanya’ya yerleşmiş. On dört yıldır Madrid’de yaşıyor. Başta İspanya olmak üzere İtalya, Portekiz ve Güney Amerika rehberliği ile simültane, ardıl ve yazılı çevirmenlik de yapıyor.
1-İspanyolların çok yavaş ve rahat olması. Bir kahveyi 20 dakikadan kısa sürede içemezsiniz. Aceleniz varsa, “Tranquilo! Todo tiene su tiempo” yani “Sakin ol!.. Her şeyin bir zamanı var” derler. En çok duyacağınız kelime “manana” yani “yarın”, ifade ise “Manana veremos” yani “Hele bir yarın olsun bakarız” olacaktır.
2-Birbirine saygı duyan, sevgiyle yaklaşan insanların yaşadığı, estetik kaygılar taşıyan, uygar ve çağdaş bir kenttir burası..
3-“Neden İngilizce konuşmuyorlar?” “Neden bu kadar yavaşlar?” “Kahvaltıda neden zeytin yok?”
4- “Hani İspanyol kıyafetleri giymiş kadınlar?” Bir de, “Matadorlar nerede?”
5-Zamanında Madrid Belediyesi, Cervantes’in yaşadığı evin sokağına onun adını vermek ister. Ünlü edebiyatçı Lope de Vega’nın yaşadığı sokağa da kendi adı verilecektir. Tabelalar hazırlanır, işçiler birbirine çok yakın bu iki sokağı karıştırır ve tabelaları yanlış takarlar. Hala Cervantes’in yaşadığı sokağın adı Lope de Vega, Lope de Vega’nın yaşadığı sokağın adı ise Cervantes Sokağı’dır.
BERLİN REHBERİ – HAŞİM ANIK
Almanya’ya gelen binlerce işçi ailesinden birinin oğlu Haşim Anık, bilgi ve deneyimlerini paylaşmanın en güzel yolunu rehberlikte bulmuş. İstanbul Rehberler Odası üyesi de olan Anık Türkçe, Almanca ve İngilizce çalışıyor.
1-Berlin’in toplu taşıma ağı çok geniş ve hayli iyi çalışmakta ancak motorlu araç trafiği çok zor. Berlin Almanya’nın en geniş ve planlı şehir yollarına sahipse de trafik çok yoğun. Berlin’in görülmeye değer yapılarının bulunduğu alanlara ulaşmak neredeyse imkansız bazen. Yürüyüş turlarımda tabi ki böyle bir sorun yok denecek kadar az.
2-Modern çağın hemen her imkanına kolayca erişebilme olanağı. Kültürel, sanatsal, sportif etkinliklerin yanı sıra festivaller, konserler, gösteriler ya da benzeri aktivitelere kolaylıkla erişebilme ve bunlardan faydalanabilme rahatlığı..
3-En çok duyduğum yorum, “Ne kadar düzenli, temiz ve yeşil!” Soru ise, “Duvar nerdeydi?”, “Almanya’da en iyi bira nereye ait?”
4-Berlin Duvarı’nın hiç de düşündükleri kadar yüksek olamadığını söylüyorlar hep.
5-Prusya Kralı II. Frederik, Potsdam ormanlarında gezinirken yaptıracağı saraya yer beğenir. Oradaki yel değirmeninden rahatsız olur ve satın almak ister. Değerinin çok üzerindeki öneriyi değirmenci kabul etmez. Sarayın inşasıyla rüzgarı kesildiğinden zarar ettiğini iddia ederek kral hakkında şikayetçi olur. Mahkeme değirmenciyi haklı bularak krala sarayın inşasını ya da konumunu değiştirmesini, değirmencinin haklarının korunmasını ve zararının da karşılanmasını bildirir. Değirmencinin, “Berlin’de hakimler var” sözü adaletin varlığını ve bağımsızlığını dile getiren parolaya dönüşür. Değirmen müzeleştirilir; ziyaretçilerinden biri de Mustafa Kemal Atatürk’tür.