Ne adam, ne hayat

Robert Greenfield’in geçen yıl Simon & Schuster tarafından yayınlanan Ertegün biyografisi ‘The Last Sultan/Son Sultan’ı okumaya başlarken bu kadar harika detaylara ve böylesi iyi çizilmiş bir portreye ulaşacağımı düşünmemiştim açıkçası

Haberin Devamı

Müziği hayatının merkezine en yakın noktada tutan, gazeteciliğe Hey’de müzik üstüne yazarak başlayan ve bu sevdadan vazgeçmeyen bir ‘sevdalı’ olarak Ahmet Ertegün’le ilgili epeyce bilgi sahibi olduğumu düşünürüm/düşünürdüm.
Popüler müzik tarihinin en önemli birkaç isminden biri olduğunu tekrarlamama gerek yok; Mick Jagger’dan Eric Clapton’a, Neil Young’dan Jimmy Page’e, Keith Richards’dan Kid Rock’a herkesin çeşitli vesilelerle tekrarladığı, müzik tarihini yazanların mutabık olduğu bir gerçek...
1940’ların sonlarında kurduğu Atlantic Records’un bulup çıkardığı yıldızlarla, yüz milyonlarca satış yapan plakların ötesinde müzik sektörüne yeni ve kalıcı kurallar koyan, popüler müziğe şekil veren birkaç isimden biriydi 2006’da 83 yaşındayken ölen Ertegün.
Robert Greenfield’in geçen yıl Simon & Schuster tarafından yayınlanan Ertegün biyografisi ‘The Last Sultan/Son Sultan’ı okumaya başlarken bu kadar harika detaylara ve böylesi iyi çizilmiş bir portreye ulaşacağımı düşünmemiştim açıkçası.
Ahmet Ertegün’ü milyonları etkileyen yıldızların nasıl ve niye bu kadar çok sevdiklerini, ne kadar büyük bir dahi olduğunu, ne ‘acayip’ bir hayat yaşadığını anlamış oldum, mutluyum.

Haberin Devamı

İDOLÜ ABİSİYDİ

Ahmet Ertegün, Osmanlı bürokrasisinde yükselen bir yıldızken Milli Mücadele saflarına katılan ve donanımıyla Cumhuriyet’in ilk diplomatlarından biri haline gelen Mehmet Münir Bey’in oğlu.
Babasının görevi nedeniyle abisi Nesuhi ve kızkardeşi Selma’yla birlikte Türkiye’nin dışında büyümüş bir çocuk.
Dini ve milli değerlerine çok önem veren bir baba, sürekli memleket özlemi içinde bir anne ve İsviçre’den İngiltere’ye oradan da ABD’ye geçerek yaşanan bir çocukluk...
Kendisinden büyük olan Nesuhi’ye hayran, abisi ilk idolü.
Müzikle onun izinden yürüyerek tanışıyor; caz sevdası da bu sayede başlıyor.
ABD’de henüz ortaokul yaşlarındayken çoğunlukla ailesinden gizli olarak o dönem batakhane olarak görülen ‘siyahların muhitlerine’ takılmaya, bütün parasını bugün değer biçilemeyen 78’lik plaklara yatırmaya başlıyor.
Müthiş bir müzikal hafızası var. Seyrettiği müzikallerin çıkışında şarkıları ezberden okuyabiliyor, hangi plakta kimlerin çalddığını, bestecinin kim olduğunu, daha önce kimlerle çalıştığını ezberden sayabiliyor.

Haberin Devamı

ELÇİLİĞİN SİYAHLARI

Irkçılığın normal davranış olarak kabul edildiği bir dönemde, tanıştığı efsanevi ‘siyah’ caz müzisyenlerini elçiliğe davet ediyor mesela.
Muhafazakâr bir senatörün, “Efendim, elçiliğinize siyahların ön kapıdan girdiği söyleniyor” şeklinde yazdığı mektuba babasının verdiği cevap efsane:
“Biz dostlarımızı ön kapıdan alırız evlerimize; ziyaret etmek isterseniz sizin için arka kapıyı da açabiliriz elbette...”
Babasının ani ölümünün ardından ailenin bir kısmı Türkiye’ye dönerken Ahmet ve abisi ABD’de kalıyor.
Diplomatik zırhını kaybetmiş, sadece öğrenci bursuyla ayakta kalıp tezini tamamlamayı düşünen Ahmet Ertegün’ün yaşaması çok zor görünüyor.
Hayatı boyunca arkası toparlanan, el üstünde tutulan, rahat yaşayan genç adam para kazanmak hakkında en ufak bir bilgiye sahip değil.
Uzatmayalım, birkaç arkadaşıyla deneye yanıla, bata çıka müzik şirketi kurmaya çalışıyor.
Bu süreçte sadece konserve balıkla beslendiği bir yıl var.

Haberin Devamı

ÖZBEKLER TEKKESİ’NDE YATIYOR

Sert rekabet yaşanan ve kuralların henüz netleşmediği (mafya korsan baskı işleri yapıyor vesaire) bir ortamda caz / soul / blues ağırlıklı bir katalog geliştiriyorlar kurdukları Atlantic Records’da.
Kazandıklarını şirkete yatırıyorlar. Ancak Ahmet Ertegün gece hayatını çok ama çok seviyor.
Bu, nefes alıp verdiği ortamda dezavantaj değil, tam aksine büyük bir avantaj.
Müzisyenleri çalışanı değil arkadaşı olarak görüyor. Müzisyenler de bunun karşılığını veriyor, sektörde kimsenin görmediği saygı ve sevgiyle anılıyor.
Büyük zaferleri ve büyük yenilgileri oluyor.
İlk büyük zaferi Ray Charles, aynı zamanda ilk büyük yenilgisi oluyor.
Ray Charles’ın daha fazla para için Atlantic’ten ayrılmasını asla içine sindiremiyor. Bir nevi ayrılık acısı yaşıyor.
Kadınlara, içkiye ve müziğe tutkusu devam ediyor tam gaz ancak Ray Charles hayatının dönüm noktası oluyor.
1960’lar sona ererken Atlantic’i satıyorlar ve yakın arkadaşlarıyla ortaklığı bitiyor ama Atlantic’i yönetmeye devam ediyor.
Rolling Stones belki de sadece o orada olduğu için Atlantic’e geçiyor, Eric Clapton’u elinden tutup o yıldız yapıyor, çoğu müzisyene nasıl çalmaları gerektiğini o söylüyor...
Birileri el atıp Türkçe’ye kazandırırsa çok sevineceğim bir kitap.
Ahmet Ertegün bugün Üsküdar’da Özbekler Tekkesi’nin bahçesinde yatıyor.
Ne adam, ne hayat...

Yazarın Tüm Yazıları