Paris’te geçen hafta Cezayir kökenli 17 yaşındaki Nahel’in polis tarafından öldürülmesiyle başlayan, geçmiş yıllarda da benzerleri görülen banliyö isyanının sebeplerini uzmanlara sorduk. Konut politikaları ve polislik uygulamaları kadar sömürgeci geçmişin duygusal ağırlığının şiddet olaylarını körüklediğini anlatan uzmanlar, isyana katılanların çoğu üçüncü kuşak Fransız vatandaşları olsa da kendilerini “kabul edilmiş” hissetmediklerine dikkat çekti. Mülteci ve göçmen alımında Avrupa’da başı çeken Almanya’da ise tablo daha farklı.
‘ÖTEKİ’ VATANDAŞLAR
“Fransa, çoğunluğu Fransız vatandaşı olmalarına rağmen Müslüman gençleri topluma entegre edememiş, onlara, ulusun eşit parçaları olduğu duygusunu verememiş görünüyor” diyen Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı (SWP) araştırmacısı Dr. Yaşar Aydın, aynı zamanda ekonomik zorlukların neden olduğu ümitsizliğin kitleleri harekete geçirdiğini kaydetti. Fransa’da İslamofobiye yol açan “militan laiklik” ve polis içindeki ırkçılığın da öfkeyi arttırdığını söyledi.
Yaşar Aydın
CUMHURİYET İDEALİ ÇALIŞMADI
Fransız düşünce kuruluşu Ifri araştırmacısı Jeanette Suess de benzer şekilde, “Mevcut isyanlar, ihmal edildiğini hisseden banliyölerdekilerin, ki gençleri üçüncü kuşak Fransız vatandaşları, derin güvensizliğinin bir ifadesi” dedi. Suess’e göre bu kitleler, cumhuriyet idealinin yani “nereden gelirseniz gelin herkese eşit fırsat” vaadinin kendileri için geçerli olmadığı hissine kapılıyor.
İngiliz The Guardian gazetesi, uçak motorundan gemi pervanesine kritik sektörlerde faaliyet gösteren Rolls-Royce’un, kendi CEO’sundan belge gizlediğini yazdı. Buna göre, şirketin nükleer denizaltılarla ilgili işleri diğer üst düzey yöneticilerin kontrolünde, Tufan Erginbilgiç yönettiği organizasyonun tüm “sırlarından” haberdar değil.
BAŞTAN BERİ BİLİYORDU
İddiaları sorduğumuz Rolls-Royce İletişim Direktörü Richard Wray, bu durumun, Erginbilgiç’in atamasının ilan edildiği Temmuz 2022 öncesinde şirket içinde tartışıldığını söyledi. Wray, Erginbilgiç’in ocak ayında şirkete katıldığında “uygulamanın tamamen farkında olduğunu” kaydetti. Bunun hükümetle yapılan sözleşmelerden kaynaklandığını vurguladı. Rolls-Royce yetkililerine göre, hassas işlere CEO’nun dahil edilmemesinin sağlıklı olup olmadığı şirket içinde bir tartışma konusu değil.
AMERİKALIYA DA AYNI UYGULAMA
Erginbilgiç, İngiliz donanmasındaki denizaltılara güç veren nükleer reaktörlerin üretimine dair hassas bilgilere erişemiyor. Yasalar gereği, 1500’den fazla mühendisin istihdam edildiği bu bölümdeki bazı belgeler “sadece bir İngiliz tarafından” görülebiliyor. Hürriyet’e yapılan açıklamada, erişimi kısıtlanan “çok az sayıda ayrıntı” olduğu kaydedilirken, bunun sadece Erginbilgiç’e özel bir uygulama olmadığı anlatıldı. Örnek olarak, şirketin Savunma İşleri departmanının başındaki Amerikan vatandaşı Adam Riddle’ın da denizaltı programının bazı ayrıntılarını göremediği kaydedildi.
‘SADECE İNGİLİZLER GÖREBİLİR’
Yine de açıklamada, CEO Erginbilgiç’in bu kısıtlamaya rağmen şirketi yönetmek için “gerekli tüm bilgiye sahip olduğunun” altı çizildi. Bunun için İngiliz yöneticiler Anita Frew ve Chris Cholerton’un her detayı inceleyerek kendisine rapor verdiği belirtildi. Denizaltı departmanıyla ilgili hassas bilgilerden sorumlu Cholerton daha önce şirketin sivil havacılık bölümü başkanıydı.
HÜKÜMET KONTROLÜ
ESKİ ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan ticaret savaşı, onu izleyen pandemi ve Ukrayna işgali, şirketlerin Çin’e bakışını değiştirdi. Dev şirketler üretimlerini alternatif destinasyonlara kaydırmaya başlarken, anketler yenilerinin yolda olduğuna işaret ediyor. ABD-Çin arasında tansiyon yükseldikçe şirket genel merkezlerinde taşınma
telaşı da artıyor.
YÖNETİCİLER NE DİYOR
1800’den fazla şirketi temsil eden Çin’de kurulu Avrupa Ticaret Odası anketine göre, üyelerin dörtte biri yatırımlarını başka ülkelere kaydırmayı düşünüyor. Şirket yöneticilerinin yüzde 50’si Çin’deki iş ortamının giderek daha politize olduğunu, yüzde 33’ü de Ukrayna savaşı sonrası yatırım cazibesini yitirdiğini söylüyor.
Çin’de iş yapan ABD’li 1000 şirketin üye olduğu Amerikan Ticaret Odası’nın 2023 raporunda bulgular benzer. “Taşınma niyetimiz yok” diyenlerin oranı üç yılda yüzde 83’ten yüzde 74’e gerilerken, firmaların yüzde 24’ü taşınmak istediklerini ya da bunu zaten yaptıklarını bildirmiş. Bugün şirketlerin sadece yüzde 45’i Çin’i ilk üç yatırım destinasyonu içinde görüyor, savaş öncesi bu yüzde 60’tı.
İngiltere merkezli sigorta şirketi WTW’nin dünya çapında 50 şirket yöneticisinin katılımıyla yaptığı anket Çin’e dair kaygıları yansıtıyor. Batı ile Çin arasında ekonomik ayrışmanın artarak süreceğini düşünenlerin oranı 2022’de yüzde 10’lardan bu yılki ankette yüzde 40’ın üzerine fırladı.
KAYGININ SEBEBİ NE
Norveç Kuzey Üniversitesi raporuna göre, 2011’deki 3 milyon tondan 2021’de 35 milyon tona yaklaşan kargo miktarı, geçen sene hafif düşüşle 34 milyona geriledi. 2022’de 314 gemi ile 2994 sefer yapılırken, bir önceki sene 414 gemi ile 3227 yolculuk gerçekleştirilmişti. Üstelik bu azalma, deniz buzu genişliğinin rekor düşük seviyeye gerilediği “uygun” şartlara rağmen yaşandı. Eriyen buzulların imkân verdiği düzenli büyüme trendinin kırılmasında, Rusya’ya yönelik yaptırımların etkili olduğu değerlendiriliyor.
PETROL VE DOĞALGAZ DOLU
Ticaret yollarını önemli ölçüde kısaltmasının yanı sıra, 2030’ların başında yazların tamamen buzsuz geçeceği tahmin edilen kutup bölgesinin, el değmemiş küresel petrol rezervinin yüzde 16’sına, doğalgazın ise yüzde 30’una sahip olduğu hesaplanıyor. Bu da komşu ülkelerin bölgeye ilgisini arttırıyor. Coğrafi üstünlüğe sahip Rusya, geçen yıllarda bölgedeki askeri varlığını güçlendirecek adımlar atmış, onlarca askeri karakol ve radar istasyonu açmıştı. Hürriyet’e konuşan ABD merkezli düşünce kuruluşu Wilson Center Kutup Enstitüsü Direktörü Dr. Rebecca Pincus, “Rusya, Kuzey Kutbu’nda büyük bir varlığı sahip. Ekonomisini desteklemek için Arktik kaynaklarını geliştirmeye önemli çaba harcıyor. Ancak Batı yaptırımları Rusya’nın buradaki gelişimini bir ölçüde engelledi” dedi.
ABD VARLIĞINI ARTTIRIYOR
Aynı enstitüden kıdemli üye Sherri Goodman da “Batılı ülkelerin, Kuzey Kutbu’nda Rusya’ya karşı daha fazla varlık ve angajman göstermesinin bekleneceğini” söyledi. Nitekim, ay başında ABD, Norveç’in Tromso şehrinde “en kuzeydeki” elçiliklerini açacaklarını duyurdu. Bölgeye odaklanan tek uluslararası organizasyon olan Arktik Konsey’in dönem başkanlığını geçen ay Norveç’e devreden Rusya, diğer üyeler Kanada, Danimarka, Norveç, ABD, İzlanda, Finlandiya ve İsveç karşısında yalnız kalmış görünüyor.
Ukrayna’nın güneyinde Dinyeper nehri üzerindeki Kahovka Barajı’nın önceki gün havaya uçurulması büyük bir çevre felaketine yol açarken, selden etkilenen bölgede mahsur kalanların tahliye edilmesi için zamana karşı yarış veriliyor. Rusya ile Ukrayna arasında ‘Barajı kim patlattı’ tartışması ise önceki akşam Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) söz düellosuna dönüştü.
EKOLOJİK BOMBA
BMGK toplantısında Rusya’nın Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzya, Ukrayna ve Batılı ülke temsilcilerinin Moskova’yı suçlayan tavırlarını eleştirerek, “Rusya’yı suçlamak kalıcı şizofreni hali aldı. Buça hadiseleri, Zaporojiye Nükleer Santralı’nın ateşe tutulması ve Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarına sabotaj düzenlenmesinde sorumlu adres olarak sürekli Rusya gösterildi. Baraj hadisesinde Batı’yı Ukrayna terörüne karşı sağduyulu davranmaya çağırıyoruz” dedi. Ukraynalı temsilci Sergey Kislitsa ise Nebenzya’yı, “BM’deki Putin’in terörist rejim temsilcisi” diye tanımlayarak, “Adı geçen ülkenin terörist yönetimi Kahovka Barajı’nı yıkarak ekolojik toplu imha bombasını patlatmıştır. Yaptıklarının savaş suçundan başka tarifi yoktur” dedi.
‘BİZİ DURDURAMAZSINIZ’
Dün krizle ilgili yeni bir açıklama yapan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, “Rusya bizi yıldıramaz. Rusları topraklarımızdan kovduktan sonra bıraktıkları yıkımın üstesinden geleceğimize eminim. İşgalci Rus kuvvetlerinin barajı kasıtlı yıkmaları sadece Herson bölgesini değil, Kırım’ı da gözden çıkardıklarını gösteriyor. Baraj Kırım’a da su sağlıyordu. Dünya topluluğuna da sesleniyorum. Ruslar barajı yıkarak son yıllarda dünya çapında yaşanmış en büyük çevre felaketine imza attı. Dünya bu vahşet karşısında sessiz kalmamalı. Rus terörüne kararlı tepki göstermeli” ifadelerini kullandı. (Nerdun HACIOĞLU)
BARAJ GÖLÜNDE SU 2.5 METRE AZALDI
- Ukrayna devlet hidroelektrik şirketi “Ukrhydroenergo” (UHE) Kahovka Barajı’nın vurulmasından sonra bölgedeki son duruma dair Hürriyet’e açıklamalarda bulundu. Söz konusu barajı da işleten şirketin bildirdiğine göre, Nikopol bölgesinde rezervuar seviyesi dün öğle saatlerinde 14 metreye düştü, önceki güne göre baraj gölündeki su 2.5 metre azaldı. İlk hasardan sonra kendi kendine yıkılmaya devam eden barajın bentlerindeki aşınmanın sürdüğü kaydedilirken, şu ana kadar Herson’da 2 bine yakın evi su bastığı bildirildi.
Irak hükümeti, ülkeyi güneyden kuzeye baştan başa geçecek “Kalkınma Yolu” projesini duyurdu. Toplam yatırımın 17 milyar doları bulacağı proje kapsamında, Basra Körfezi’nde inşası devam eden Fav Limanı’ndan başlayarak Irak’ın önemli kentleri üzerinden Türkiye sınırına ulaşacak 1200 km’lik paralel bir demir ve kara yolu inşa edilecek. Ulaştırma projesinin Türkiye içinde Mersin limanına kadar uzanması bekleniyor.
‘TİCARET HACMİNİ GELİŞTİRECEK’
Fizibilite çalışmaları İtalyan PEG firmasınca tamamlanan ve tanıtımı geçen ay yapılan projeye Türkiye’den özel ve kamu şirketlerinin ilgisi yoğun oldu. Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney, Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani’nin mart ayındaki Ankara ziyareti sırasında Kalkınma Yolu için iki ülkenin ortak çalışması yönünde irade beyan edildiğini, bu kapsamda ilgililerle görüşme ve teknik değerlendirmelerin sürdüğünü aktardı. Irak ile ticaret hacminin geçen yıl 24 milyar dolara ulaştığını kaydeden Güney, projenin bu tutarı geliştireceğini söyledi. Şırnak sınırına ulaşan yol güzergâhında 20 milyona yakın kişi yaşıyor.
‘ANKARA İLE TEMAS HALİNDEYİZ’
Bağdat hükümeti basın sözcüsü Muhammed Hüseyin El-Safi de projeye yoğun uluslararası ilgi gördüklerini, bunun “sadece Irak değil tüm bölge ekonomilerine hizmet edeceğini” söyledi. Yatırım için doğrudan Türk hükümeti ve Ulaştırma Bakanlığı ile temas halinde olduklarını ifade eden El-Safi, “demiryolları ile karayolları yapımında uzmanlaşmış Türk firmalarından çok sayıda talep aldıklarını” kaydetti. Proje ile Fav Limanı ve Basra kentinin yeni bir çekim merkezi olması hedefleniyor. Basra, Bağdat ve Musul gibi büyük şehirlerden geçecek hatta 15 tren istasyonu inşa edilmesi ve yılda 17 milyon yolcunun taşınacağı öngörülüyor. Projenin inşaat süresi ise 5 yıl olarak planlandı.
1- Fidan, istihbarat başkanı olarak çeşitli toplantılarda görüştüğü dışişleri bakanlarıyla “mevkidaş” sıfatıyla ilk kez gelecek ay Vilnius’ta yapılacak NATO liderler toplantısında bir araya gelecek. Eylülün ikinci haftası Yeni Delhi’deki G20 toplantısı, peşinden New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 78’nci oturumu için hazırlık yapacak.
2- Batı başkentleri, Vilnius öncesi İsveç’e NATO vizesi çıkmasını bekliyor. Geçen yıldan beri terörle mücadele mevzuatını sıkılaştırmak için peş peşe 3 düzenleme yapan Stockholm, Türkiye ile Madrid’de varılan mutabakatın şartlarını yerine getirdiği görüşünde.
3- ABD, Kasım 2024’te başkanlık seçimlerine gidecek. Kongre üyeleri ve Beyaz Saray’ın dikkati seçimlere kaymadan uzun süredir yasama organından onay bekleyen F-16 satışının gerçekleşmesi hedefleniyor. Bazı Kongre üyeleri bunun için İsveç’e NATO onayını şart koşuyor.
4- Avrupa Birliği ülkeleriyle yaşanan vize sorunu Türk vatandaşlarının seyahatlerini zorlaştırıyor. Avrupa başkentleri meseleyi “talep yoğunluğu”, “başvuran kişinin finansal yetersizliği” gibi teknik gerekçelerle izah ediyor, Türkiye’de ise bunun bir politika aracı olduğu düşünülüyor. Sorunu aşmak için Avrupa ülkeleri ile muhtemel temaslar izleniyor.
5- 25 Haziran’da erken seçime gidecek Yunanistan’da eski Başbakan Kiriakos Miçotakis’in yeniden seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Yeni hükümetin kurulması sonrası hem Atina hem Ankara’nın depremlerin ardından oluşan ılımlı havayı sürdürmesi bekleniyor.
6- Ermenistan, İkinci Dağlık Karabağ Savaşı’ndan beri hem Türkiye hem Azerbaycan ile ilişkilerini yeniden tanımlamanın yollarını arıyor. Nitekim Başbakan Nikol Paşinyan’ın Erdoğan’ın yemin törenine sürpriz katılımı bunun göstergesi. Halihazırda atılan bir dizi somut adımın gelişeceği beklentisi var.
İran-Afganistan sınırında geçen hafta yaşanan küçük çaplı çatışmanın ardından taraflar gerilimi düşürmeye çalışsa da yüksek sıcaklıklar ile yetersiz altyapı yeni krizlere kapı aralıyor. Peki Kabil-Tahran arasında savaş yakın mı, sorunun kaynağı ne?
BU HAFTA 43 DERECE
Kabil’e yakın bir noktada doğan Helmand Nehri, yaklaşık 1100 km yol geçerek İran’a ulaşıyor. Ancak İran, 1973 tarihli anlaşma ile düzenlenen minimum su hakkının yalnızca yüzde 4’ünü alabildiğini iddia ediyor. Nehir sularının ulaştığı İran’ın 3 milyon nüfuslu Sistan ve Belucistan eyaletinde hava sıcaklığı bu hafta 43 dereceyi gördü. Yüksek sıcaklıkla birlikte, son 30 yıldır kuraklığın etkili olduğu ülkenin yüzde 97’si halihazırda yetersiz yağıştan muzdarip. Benzer koşullar geçen yıl hükümet karşıtı gösterileri tetiklemişti. Yeni bir halk hareketinden çekinen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, önceki hafta Taliban’ı “askeri seçenek”le tehdit etti.
İKİ KRİTİK FAKTÖR
Hürriyet’e konuşan Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı (SWP) araştırmacısı Hamidreza Azizi’ye göre Reisi’nin sözleri, Taliban tarafında bir tepki oluşturdu. Nitekim Taliban yanlısı sosyal medya hesaplarında bir haftadır Tahran’a karşı savaş çağrıları yapılıyor. Ancak uzmanlar iki gerekçeyle bunu olası görmüyor:
İran’daki 3 milyonluk Afgan mülteci varlığına dikkat çeken Azizi, “Kabil-Tahran arasında yoğun bir çatışma yaşanırsa bu mülteciler İran içinde ciddi huzursuzluğa neden olabilir. İran yönetimi bunu dikkate almak zorunda” dedi. İki ülke sınır hattının 900 km olduğuna işaret eden İran uzmanı Profesör Abdolrasool Divsallar da, “Taliban bir devlet değil. Onunla savaşa girmek tüm sınırı güvensizleştirecek, terör eylemlerine açık hale getirecektir” diye konuştu. Özellikle yaz aylarında yeni gerginlikler yaşanabileceği belirtilirken, bunun topyekûn bir savaşa dönüşmesi beklenmiyor.
Elektrikli otomobiller için fosil yakıtlı olanlara kıyasla altı kat fazla, rüzgâr türbinleri için de doğalgazla çalışan elektrik santrallarına göre dokuz kat fazla mineral gerekiyor. Yani çevreci ekonomi, daha fazla maden ihtiyacı doğuruyor. Tüm bu madenlerin yüzde 80’den fazlasını ise tek başına Çin işleyip dünyaya satıyor. Ukrayna’nın işgali Avrupa’nın doğalgazda Rusya’ya bağımlılığı konusunda farkındalık oluştururken, Tayvan meselesinde Çin’le muhtemel bir çatışma, bu madenlerin güvenliğine dair soru işaretlerine neden oluyor.
Peki yeşil dönüşüm için kritik madenler neler?
BATARYADAN TÜRBİNE BUNLAR ŞART:
Elektrikli otomobilden rüzgâr türbinine yeşil teknolojiler için altı tip maden hayati önemde. İlk beş mineral batarya üretimi için zorunluyken, nadir toprak elementleri de elektronik cihazlar için temel bileşen olan mıknatıs yapımında kullanılıyor.
- NİKEL: Endonezya küresel nikel üretiminin yüzde 37’sinden sorumlu. Onu Filipinler ve Rusya izliyor. Dünyanın herhangi bir yerinden çıkan nikelin yüzde 37’si Çin’de işleniyor.
-
Misyon başkanı Norveçli Büyükelçi Jan Petersen’in katılımıyla düzenlenen toplantıda, seçimlere katılımın yüksekliğine vurgu yapıldı. Bunun Türk demokrasisi için övgüye değer olduğu ancak deprem bölgesinde katılımın ortalamanın altında kaldığı kaydedildi.
SÜKÛNETLE TAMAMLANDI
Oy verme günü ciddi bir olumsuzluk yaşanmadığı, sürecin büyük ölçüde sükûnetle tamamlandığı not edildi. Seçim barajının aşağı çekilmiş olması olumlu gelişme olarak not edilirken, kampanya sürecinde iktidar partisi lehine oluşan koşulların adaletsiz bir ortam yarattığı belirtildi. Heyet üyelerinin, İzmir’den Van’a birçok şehirde oy kullanma sürecini özgürce izleyebildiği, aile üyelerinin kabine birlikte girdiği bazı sandıklarda gizliliğin ihlal edildiği aktarıldı.
ŞEFFAFLIK ÖNERİLERİ
Temsilciler, YSK’nın seçim gününü teknik olarak iyi yönettiğini ancak şeffaflık açısından iyileştirilebilecek unsurlar olduğunu, bu konuda bir rapor hazırlayacaklarını ifade etti. Türkiye’deki görevlerine 29 Mart’ta başladıklarını hatırlatan yetkililer, seçimler öncesinde siyasi partilerle görüşmeler yaptıklarını, sayım sürecinde oyları manipüle etmenin çok zor olduğunu düşündüklerini aktardılar.
Birkaç gündür Meksika duvarı önünde polis, aralarında Türklerin de olduğu on binlerce kişilik göçmen kalabalıklarını kontrol altına almaya çalışıyor. Duvar boyunca uzanan kentlerde acil durum ilan edilirken, dün sınırda tansiyon kısmen düştü. Peki kargaşaya ne sebep oldu?
MADDE 42 GİTTİ
Sınır polisi, kaçak göçle son 3 yıldır Amerikan kamuoyunda “42’nci madde” olarak bilinen düzenleme ile mücadele ediyordu. Uygulama COVID salgınının kıtaya ulaştığı Mart 2020’de dönemin ABD Başkanı Donald Trump tarafından yürürlüğe kondu. Sınır polisine, halk sağlığı gerekçesiyle göçmenleri derhal geri çevirme yetkisi veriyordu. Korona getirebilir endişesiyle göçmenler, yarım saat kadar kısa süren işlemle Meksika’ya geri itilebiliyordu. İnsan hakları savunucuları, 42’nci madde kullanılarak geçen üç yılda 2.6 milyon kişinin sınır dışı edildiğine dikkat çekerek, hem Trump hem de Biden’ı halk sağlığı tedbirini göçmen politikası olarak kullanmakla suçluyordu.
NE DEĞİŞTİ, NEDEN ŞİMDİ
Washington yönetimi, koronavirüsün artık bir acil durum olmadığına hükmederken bu kararla birlikte zorunlu olarak 42’nci madde de yürürlükten kalktı. Bunun yerine normal prosedür olan 8’nci madde devreye girdi. Pandemi öncesi koşulları, sınırdan kaçak geçenlere sığınma başvurusu yapma hakkı veriyor. Güvenlik güçleri başvuruları işleme almak zorunda. İşte bu değişiklik, binlerce kişinin “sınırı geçmek için uygun zaman” diye düşünmesine neden oldu.
GÖÇMENLERİ NE BEKLİYOR
Ancak bu, sınırın açık olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim Joe Biden yönetimi geçişleri engelleyebilmek için ek 1500 asker görevlendirdi. Ayrıca sınırı geçmeden online randevu alınması şartı getirdi. Kayıtsız gelene hapis öngörülüyor. Fakat bir kez duvarı aşabilenler, sığanma başvurularının görüşüleceği mahkeme tarihine kadar aylarca ABD’de kalabilmeyi umuyor. Mahkeme günü gelene kadar bu kişiler ülke içinde serbestçe hareket edebiliyor. Teksas’taki göçmen merkezleri dolarken, barınacak yer bulamayan yüzlerce kişi otobüslerle New York, Boston, Chicago gibi şehirlere seyahat etti bile.
ABD’nin Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta inşaatı devam eden yeni büyükelçilik kompleksi sosyal medyada tartışma konusu oldu. Büyükelçilik geçen hafta, devam eden inşaattan fotoğraflar paylaştı. Ağaçlık arazinin yanı başında yükselen dev bina, hem Lübnanlıların hem de Amerikalıların tepkisini çekti. Twitter’da fotoğraflara 1500’den fazla yorum yapılırken çoğu kullanıcı “ABD Lübnan’a mı taşınıyor”, “Beyaz Saray buraya mı gelecek” gibi sorular sordu.
ASKERİ AMAÇLI MI
Yaklaşık 21 futbol sahası büyüklüğündeki tesis, ABD Başkanı’nın ev ve ofis olarak kullandığı Beyaz Saray’dan 2.5 kat daha büyük. İnşaatı 2015’te duyurulan ve bu yıl içinde tamamlanması planlanan binanın maliyeti 1 milyar doların üzerinde. Tesisin askeri ya da casusluk amaçla kullanılacağını iddia eden Lübnanlılar kadar, vergilerin sorumsuzca harcandığını savunan Amerikalılar da eleştirel yorumlar yaptı.
SEYAHAT UYARISI VAR
Nüfusu 6 milyon olan ülkeye ABD’li turistlerin ilgisi de sınırlı. ABD Dışişleri Bakanlığı, zorunlu olmadıkça vatandaşlarına bu ülkeye seyahat etmemelerini tavsiye ediyor. ABD’nin Beyrut’taki büyükelçiliğine 1983 yılında bombalı saldırı düzenlenmiş, olayda 52’si Lübnanlı 63 kişi yaşamını yitirmişti.
Aralarında İngiltere, Avustralya, Fransa, Kanada, Polonya ve Türkiye vatandaşlarının da olduğu binlerce yabancının savaş bölgesi Sudan’dan tahliyesinde Riyad yönetimi önemli rol oynuyor. Başlangıçta Kızıldeniz rotasında tahliyeler Suudi Arabistan’a ait gemilerle yapılırken, son birkaç gündür operasyona yabancı ülke orduları da destek veriyor.
ELÇİLER LİMANDA
Hindistan ve Çin ikişer, ABD de bir savaş gemisini Kral Faysal Donanma Üssü’ne gönderdi. Ayrıca Hindistan Hava Kuvvetleri başta olmak üzere bir dizi ülkenin savaş uçakları Cidde’deki Kral Abdullah Hava Üssü ile Port Sudan arasında tahliye uçuşları yapıyor. Norveç’ten Yeni Zelanda’ya çok sayıda ülke diplomatik personeli Cidde limanlarına yanaşan gemilerdeki vatandaşlarını karşılamak üzere nöbet tutuyor.
İRAN UÇAK GÖNDERDİ
Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan’da iki yılda kurulan beşinci sandıktan da net bir hükümet formülü çıkmadı. Türk partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) hedefinin gerisinde kalırken, oylarını en çok Rusya yanlısı Vızrajdane (Yeniden Doğuş) arttırdı. Seçimlerin galibi ise eski Başbakan Boyko Borisov liderliğindeki Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar-Demokratik Güçler Birliği (GERB-UDF) ittifakı oldu.
NATO KARŞITLARI GÜÇLENDİ
Pusulaların yüzde 99’u sayılmışken oyların yüzde 26.5’ini aldığı açıklanan muhafazakâr GERB-UDF’nin 49’uncu meclise 71 vekil göndereceği hesaplanıyor. Batı yanlısı Değişime Devam-Demokratik Bulgaristan (PP-DB) ittifakı yüzde 24.6 oy ile 69 vekil çıkarmaya hak kazandı. NATO ve AB karşıtı ‘Yeniden Doğuş’ önceki seçimde yüzde 10 olan oy oranını yüzde 14’ün üzerine taşıyarak üçüncü parti oldu. Bu sonuçla önceki dönem 13 olan vekil sayısını 38’e çıkardı.
HÖH ARADIĞINI BULAMADI
Eski ABD Başkanı Donald Trump, 2016 adaylık kampanyası sırasında eski porno yıldızı Stormy Daniels’a yapılan “sus payı” ödemesiyle ilgili resmen suçlandı. Böylece Trump, hakkında iddianame hazırlanan ve federal mahkemelerde resmi suçlamayla karşı karşıya kalan ilk başkan oldu. Süreci “siyasi saldırı” olarak niteleyen Trump, kararı Florida’daki evi Mar-a-Lago’dayken öğrendi.
SALI TESLİM OLACAK
Avukatlarına “teslim olması” çağrısı iletilen eski Başkan’ın, gelecek salı günü New York’a giderek mahkemeye çıkması bekleniyor. Donald Trump’ın teslim olmayı reddetmesi gibi aşırı bir durumda ise ne olacağı belirsiz. Trump’ın Cumhuriyetçi partisinden olan Florida Valisi Ron DeSantis, böyle bir senaryoda New York’tan kendisine talep gelirse Trump’ın iadesine “yardımcı olmayacaklarını” şimdiden ilan etti.
20’DEN FAZLA SUÇLAMA
New York eyalet kuralları gereği sanık ilk duruşmaya çıkmadan iddianamenin tüm detayları açıklanmayacak olsa da Amerikan basınına konuşan kaynaklar dosyada 130 bin dolarlık sus payı ödemesiyle ilişkili 20’den fazla suç isnatı olduğunu belirtti. Kararın duyulması sonrası Trump’ın New York’ta ikamet ettiği oteli ve Florida’daki evi önünde toplanan az sayıda destekçisi eski Başkan lehine gösteri yaptı. Donald Trump, 18 Mart’ta yaptığı bir paylaşımda 21 Mart Salı günü tutuklanmayı beklediğini söyleyerek destekçilerini protesto için sokağa çıkmaya çağırmıştı.
TRUMP: TERS TEPER
Karar, Trump’ın siyasi geleceği üzerinde hukuki engel oluşturmasa da kamuoyu algısı açısından sonuçları izleniyor. İlk değerlendirmede eski Başkan, “cadı avı” olarak nitelediği gelişmenin geri teperek Başkan Joe Biden’a zarar vereceğini savundu. Geçen ay yapılan bir ankete göre Cumhuriyetçiler içinde Trump’a destek yüzde 43 seviyesinde. Onu yüzde 31’le henüz adaylığını açıklamamış olan Florida Valisi Ron DeSantis izliyor. Trump hakkında seçim sonuçlarına müdahale ve 6 Ocak Kongre baskınındaki rolüne dair devam eden başka yargı süreçleri de var. (Razi CANİKLİGİL)
İngiltere Kralı 3’üncü Charles, 6 Mayıs Cumartesi günü Londra’daki Westminster Abbey’de taç giydiğinde, yanında ev sahibi sıfatıyla eski sömürgelerinden gelme iki başbakan olacak. Çalkantılı bir dönemin ardından Birleşik Krallık’ın başına geçen Hindistan asıllı Rishi Sunak’tan sonra, İskoçya’nın başına da Pakistan asıllı Humza Yousaf seçildi. Her iki isim, Birleşik Krallık’tan bağımsızlıklarını 1947’de kazanan ülkelerden gelmenin yanı sıra, seçimle değil parti içi oylamayla liderlik koltuğuna oturmaları ve zaten kabine üyeleri olmaları bakımından birbirlerine benziyor.
AZINLIKLARIN ROLÜ ARTIYOR
Dün adı İskoç parlamentosunda oylanan 37 yaşındaki Humza Yousaf, hem ülkenin en genç başbakanı hem de bir Batı Avrupa demokrasisinin ilk Müslüman lideri oldu. Yousaf bugün İngiltere Kralı Charles’dan onay alarak resmen görevine başlayacak. Yousaf’un İskoç parlamentosundaki en büyük rakibi, İşçi Partisi’nin lideri Anas Sarwar da Pakistan kökenli.
BELEDİYE BAŞKANI DA GÖÇMEN
Ayrıca Krallık’ın başkenti ve en kalabalık şehri Londra’yı da yine Pakistan göçmeni Müslüman Sadiq Khan yönetiyor. Yani İngiltere’de eski sömürgelerden gelenlerin yönetime katılımı giderek artıyor. Gözlemcilere göre Birleşik Krallık siyasetinde etnik ve dini çeşitlilik bir “norm” haline geldi. Hindistan asıllı Sunak’ın kabinesinde en önemli pozisyonları dolduran Dışişleri Bakanı James Cleverly ve İçişleri Bakanı Suella Braverman da “renkli” kişiler. 68 milyonluk Birleşik Krallık nüfusunun yaklaşık 1.8 milyonunu Hindistan asıllılar, 1.6 milyonunu ise Pakistanlılar oluşturuyor.
Rishi Sunak ve eşi Akshata Murty
HER ŞEY PÜRÜZSÜZ DEĞİL
Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan, son iki yıldaki 5’inci seçimlere geri sayıyor. 2 Nisan Pazar günü yapılacak seçimlere dair Hürriyet’in sorularını yanıtlayan Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) Genel Başkanı Mustafa Karadayı, Türkiye’deki 300 bin seçmeni sandığa gitmeye çağırdı. Halihazırda Bulgaristan’ın en büyük üçüncü partisi olan HÖH’ün hedefi, 40 vekil sayısını aşabilmek. Son seçimde 36 koltuk elde eden HÖH’ün lideri, “Eğer 40 sayısını aşarsak iki partili bir koalisyonda yer alabiliriz” dedi.
KOALİSYON HESAPLARI
Hükümet kurmak için 240 sandalyeli parlamentoda 121 sayısını bulmak gereken ülkede son seçimler ancak 3 partili koalisyona imkân tanıyordu. En büyük iki parti, GERB ve PP-DB (Değişime Devam-Demokratik Bulgaristan) ittifakının yan yana gelmesinin güç olduğunu anlatan Karadayı, bunun kendilerine iktidara ortak olma şansı verdiğini söyledi. Anketlerde iki partinin de 80 vekil sayısına yaklaştığını kaydeden Karadayı, kendilerinin kırmızı çizgileri olmadığını, her iki partiyle de ortaklık yapabileceklerini söyledi. Karadayı, “40’ı geçersek bir ortakla 121 sayısını bulabiliriz” diye konuştu.
AB’DEN BEKLENEN KAYNAK
Ekonomik zorluklardan ötürü son 10 yılda 800 bin kişinin Bulgaristan’dan göç ettiğini anlatan Karadayı, bunun nüfusu 7 milyondan az olan ülke için önemine değindi. “Avrupa Birliği’nde 60 milyar leva (628 milyar TL) Bulgaristan’a teslim edilmeyi bekliyor. Hükümet kurulamadığı ve gerekli programlar yazılamadığı için bu para gelmiyor” diyen HÖH lideri, söz konusu kaynağın COVID sonrası destekleri ve diğer AB programları kapsamındaki ödemeler olduğunu belirtti. Hükümet ortağı olmaları halinde bu kaynağın en fazla bir buçuk yıl içinde ülkeye gelmesi için Brüksel’le yakın çalışacaklarını ifade etti.
PUSULA NUMARASI 13
Üyelerinin çoğu Türklerden oluşan HÖH, pusulada 13 numarada yer alacak. Türkiye çapında 165 sandık kurulacak. Bulgaristan’da katılımın yüzde 40’larda kalmasını beklediklerini anlatan Mustafa Karadayı, Türkiye’de her 3 seçmenden en az birinin sandığa gitmesini istedi, “2021’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 100 bin katılım vardı. Hedefimiz yine bunu yakalamak” dedi.
İKLİM değişikliğinin Türkiye’ye etkilerini yapay zekâ sistemi ChatGPT’ye sorduk. ChatGPT, “Türkiye özellikle savunmasız bir bölgede. Artan sıcaklıklar tarım ürünleri ve hidroelektrik üretimini vurarak gıda ve enerji fiyatlarını yukarı itebilir. Ayrıca nüfus artışı ile yetersiz su yönetimi uygulamaları yüzünden şiddetli su kıtlığı yaşanabilir” yanıtını verdi. Bir de tavsiye de bulundu: “Türkiye, hidroelektrik enerjiye olan bağımlılığını azaltmalı.”
YENİ GÖÇ UYARISI
Enerji Bakanlığı verilerine göre hidroelektrik enerji, yüzde 30 ile toplam kurulu gücün en büyük kısmını oluşturuyor. Riskin boyutu noktasında yapay zekâ ile ortaklaşan ABD merkezli düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi (CFR) iklim değişikliği uzmanı Alice Hill, “Türkiye son 50 yılın en sıcak aralık ayını 2022’de yaşadı. Bu trendin sonu gelmeyecek. Projeksiyonlara göre Türkiye, 2040 yılında su kıtlığı yaşayacak en kötü ilk 30 ülke arasında yer alıyor” ifadelerini kullandı. ChatGPT, iklim değişikliğinin göç hareketliliğine de sebep olacağını söyleyerek, “İklim değişikliği ekonomik ve sosyal kırılganlıkları arttırarak Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerden Türkiye’ye yeni göçleri tetikleyebilir. Ayrıca Türkiye içinde de kırsal alanlardan kent merkezlerine doğru iç göçe yol açabilir” dedi.
1- NEDEN TARTIŞMALI
Uygulama, Çinli ByteDance şirketine ait. Şirketin, dünya çapında sayısı milyarı bulan kullanıcılardan topladığı verileri Çin devletine teslim etmesinden endişe ediliyor. Ayrıca, Pekin hükümeti lehine bilgi akışını manipüle edebileceği belirtiliyor. Zira 2017 yılındaki bir yasal düzenleme, “ulusal güvenlik riski mevcutsa” şirketleri her türlü bilgiyi hükümetle paylaşmaya zorluyor. Buna karşın ABD’de Apple’ın FBI’ın bilgi taleplerini geri çevirdiği vakalar örnek gösteriliyor.
2- KENDİ ÜLKESİNDE YASAK MI
Çin, internetin “özgür olmadığı” ülkeler arasında. Devlet kontrolü o kadar sert ki Çin menşeli olmasına rağmen ülkede TikTok bile kullanılamıyor. Bunun yerine aynı şirketin, logo ve tasarımı bire bir aynı olsa da içerikleri ve kullanıcıları tamamen farklı “Douyin” adlı uygulaması indirilebiliyor. Aylardır “kayıp” olan Çinli teknoloji milyarderleri Bao Fan ve Jack Ma’nın durumu da hükümet baskısına örnek gösteriliyor.
3- KİM NASIL KISITLADI
Çinli siteyi ilk yasaklayan komşusu Hindistan oldu. Haziran 2020’de Çinli askerlerle sınırda çıkan ufak çaplı çatışmaya cevap olarak Yeni Delhi hükümeti, onlarca başka siteyle birlikte TikTok’u da kapatmıştı. Çin’le ticaret savaşına giren dönemin ABD Başkanı Donal Trump da aynı yıl, uygulamanın ABD’de indirilmesini engellemeye çalıştı. Ancak bir ABD mahkemesi kararı iptal etti. Halihazırda Avrupa Birliği, Kanada, İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde bazı kamu çalışanları ile askerlerin uygulamayı indirmeleri yasak. Endonezya, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde ise dini gerekçelerle erişim yasağı var.
Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerine ev sahipliği yapan Silikon Vadisi’nde geçen yıl başlayan daralma, iki önemli bankanın iflasıyla yeni bir boyut kazandı. Metaverse’den yapay zekaya en çılgın teknolojilerin merkezinde yaşanan kırılmada, pandemi sonrası değişen koşullar ve Ukrayna işgali etkili oldu. Savaşın başından beri Vadi’de işini kaybedenlerin sayısı 300 bine dayandı. Sadece en büyükler, Meta, Alphabet, Amazon ve Microsoft’un bu yılın ilk üç ayında işten çıkardığı kişi sayısı 50 binin üzerinde. Peki işler neden ters gitti?
3 MADDEDE SORUNUN KAYNAĞI
- Pandemi döneminde gelen büyük talebi karşılamak için fazladan personel istihdam edildi, bazı firmalar kadrolarını ikiye katladı. Salgın sonrası kullanıcı iştahının azalmasıyla sıra şiş kadroların azaltılmasına geldi.
- ABD merkez bankası Fed, koronavirüs salgını boyunca izlediği gevşek para politikasını, tedarik zorlukları ve Ukrayna işgaliyle bir anda kontrolden çıkan enflasyonla mücadele için terse çevirdi. Bu da şirketlerin maliyetlerini ve yatırım iştahını olumsuz etkiledi.
- Savaş ve artan borçlanma maliyetinin etkisiyle teknoloji sektörünün, yıllar süren hızlı büyüme sonrası artık durağanlaştığı düşünülüyor. Firmalar gelirlerini arttırmakta başarısız olurken, yatırımcılar şirket yönetimlerine maliyetleri düşürme baskısı yapıyor.
BANKA İFLASLARIYLA İLGİSİ NE
İşten çıkarmalarla boğuşan teknoloji sektörü için en yeni zorluk ise, ülkenin en büyük 16’ncı bankası Silicon Valley Bank’ın (SVB) iflası oldu. Uzmanlara göre özellikle SVB yönetimi, geçen yıldan bu yana küresel finans piyasalarında değişen durumu anlamakta yetersiz kaldı. En büyük müşterilerinin zorlanmaya başladığı bir ortamda Fed’in adımlarına ayak uyduramadılar ve kötü gidişi görmezden geldiler. SVB’nin iflası sonrası müşterilerinin çoğunu oluşturan teknoloji startup’ları ile yatırımcılarının zora girmesinden, bunun da yeni işten çıkarmaları tetiklemesinden endişe ediliyor. SVB’nin iflasıyla yaşanan panik, ülkenin öte kıyısı New York’ta kurulu Signature Bank’ın saatler içinde çöküşünde rol oynadı. Bu bankanın eksikliğinin ise en çok, içli dışlı olduğu kripto para piyasasına zarar vereceği belirtiliyor.
Ortadoğu ülkeleri savaş, abluka ve terör tehdidinin kopardığı ilişkileri onarmaya çalışıyor. Sürecin önemli aktörlerinden Şam rejimi, henüz dünya sahnesine olmasa da bölgesel lige dönme çabasında. Uzmanlar, Beşar Esad’ın geleceğini ve Suudi Arabistan-İran arasındaki yeni dengeleri Hürriyet’e değerlendirdi.
‘ESAD HAYATTA KALDI’
“Esad iç savaşta hayatta kaldı ve artık dünya sahnesine dönüyor” diyen Washington merkezli düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) Will Todman’a göre bu artık bir “eğer” değil, “ne zaman” meselesi. Birleşik Arap Emirlikleri’den Tunus’a bir dizi ülke Esad’la çalışma niyetlerini ilan etti bile. Türkiye ile de yakınlaşma süreci işliyor, bugün Moskova’da bakan yardımcıları seviyesinde görüşülecek. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha önce, ilişkilerde “Sil baştan yapabiliriz” demişti. Kahramanmaraş merkezli depremlerin Suriye’de yol açtığı yıkım, çekimser olanları Esad’la diyaloğa geçme konusunda cesaretlendirdi. Hatta Batılı ülkeler bile insani yardım amacıyla milyonlarca dolar taahhüt etti. Ancak mülteciler ve silahlı muhalefete ne olacağı gibi zor sorular ile ABD’nin yaptırım tehditleri Suriye’nin geleceğine dair belirsizlikleri arttırıyor.
SÜKÛNET YAKIN MI
Komşu ülkeler arasında son 3 yıldır farklı çıkar ve beklentiler üzerine inşa edilmeye çalışılan normalleşme süreci, yeni çatışma unsurları da doğuruyor. Bunun en yakın örneği, geçen hafta İran ve Suudi Arabistan arasında varılan uzlaşı. Eylül 2020’de ABD arabuluculuğunda İbrahim Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana Arap ülkeleriyle yakınlaşan İsrail, böylece İran’ı “yalnız bırakmak” istiyordu. Uzmanlar, şimdi Riyad-Tahran arasında “anlamlı bir ilişki kurulması halinde” İsrail’in bu hedefinin boşa çıkacağında hemfikir. Öte yandan CSIS’in Ortadoğu program müdürü Dr. Jon Alterman İran’ın silahlı militanlar aracılığıyla Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki faaliyetleri ile nükleer silah geliştirme çabaları birlikte düşünüldüğünde, bölge ülkelerinin Tahran’a güvenmesinin kolay olmadığı görüşünde.
DİYALOĞUN MOTİVASYONU NE
- CSIS’den Will Todman’a göre, bölgedeki normalleşme adımlarının en büyük motivasyonu, ABD’nin eksikliği. ABD’nin yokluğunda ülkeler, ikili ve bölgesel ilişkileri geliştirmek için daha aktif rol almaya başladığı.
- Suudi Arabistan’ın Yemen iç savaşına müdahale ve Katar ablukası gibi agrasif politikalar izlediğini hatırlatan Todman, “Bunun sürdürülebilir olmadığı görüldü” dedi. Benzer görüşteki Dr. Jon Alterman da “Suudi Arabistan, Yemen’deki çatışmaları sonlandırmakla giderek daha fazla ilgileniyor” diyerek, İran’la anlaşmanın buna hizmet edebileceğini söyledi. Sivil ölümlerinin kamuoyu baskısı oluşturmasıyla ABD, Yemen savaşında Riyad’a verdiği desteği Şubat 2021’de sonlandırmıştı.
Aylardır Suudi Arabistan ve İran arasında bir anlaşmaya zemin hazırlayan bölgesel arabulucu Irak’tan rol çalan Çin, rakip iki ülkeyi Pekin’de uzlaştırmayı başardı. ABD’nin, Riyad’ı İsrail ile yakınlaştırmaya uğraştırdığı bir dönemde Pekin’in müdahalesi, Tel Aviv’den Washington’a geniş yankı uyandırdı.
İMAJ MESELESİ
İktidardaki ikinci 5 yılı koronavirüs salgını yüzünden oldukça zorlu geçen Şi Cinping, üçüncü döneminde ülkesinin küresel imajını yeniden konumlandırmayı hedefliyor. Yeni dönemin ilk haftasında Şi ve yeni Başbakanı Li Çiang, yedi yıldır aralarında diplomatik ilişki bulunmayan Ortadoğu’nun düşman ülkelerini bir “üçgen masa” etrafında buluşturdu. Dört günlük diyaloğun ardından da normalleşme kararı alındı. Kuşak ve Yol projesi ile Asya’dan Afrika’ya geniş bir coğrafyada ekonomik ayak izini büyütmeye uğraşan Çin, bu son girişimiyle diplomasi arenasında da ABD’ye rakip çıktığını gösterdi.
ABD’YE BAKIŞ DEĞİŞTİ
Çin’in bu başarısı aynı zamanda Riyad’da ABD’ye değişen bakışın bir sonucu. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bir süredir, özellikle de 2018’deki Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası artan şekilde “ABD güdümündeki ülke” imajından sıyrılmaya uğraşıyor. Suudi Arabistan, geçen yıl petrol fiyatı konusunda ABD Başkanı Joe Biden’ın taleplerini açıkça görmezden gelmişti. Enerji fiyatları ve enflasyonu kontrol altına alma baskısı altındaki Biden, 2022 Temmuz’unda insan hakları savunucularının tüm itirazlarına rağmen Prens Selman’ın ayağına kadar gidip eli boş dönmüştü. Aynı yıl ekimde Suudi Arabistan ve Rusya, üretim artışı isteyen Biden’a kesinti ile cevap vermiş, Beyaz Saray Riyad’ı, “Rusya ile aynı yerde durmakla” suçlamıştı. Suudi petrol devi Aramco’nun yüzde 46 artışla ulaştığı 161 milyar dolarlık rekor 2022 kârı Riyad’ın elini güçlendiren önemli unsurlardan.
SIRADA UKRAYNA MI VAR
Pekin, üçgen masanın yarattığı hava dağılmadan şimdi benzer şeyi Ukrayna ve Rusya arasında denemek istiyor. Savaşın birinci yıldönümünde 12 maddelik bir plan açıklayarak tarafları diyaloğa çağıran Çin’in devlet başkanının gelecek hafta Moskova’ya uçması bekleniyor. Burada Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile bir araya gelecek Şi’nin, hemen ardından Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ile telefonda görüşmesi öngörülüyor. Gerçekleşirse bu, Şi ile Zelenski arasında Rus işgali başladığından beri ilk diyalog olacak. Daha önce Zelenski, Çin lideri ile konuşmaya istekli olduğunu açıklamıştı. Temas trafiği, ABD’nin Çin’i Rusya’ya silah satmakla suçladığı bir döneme rastlıyor.
PEKİN’İN BARIŞA İHTİYACI VAR
Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Türk asıllı İlhan Küçük, ülkedeki atmosferi Hürriyet’e değerlendirdi. Seçim tekrarları nedeniyle katılımın düşmesinden endişe ettiklerini söyleyen Küçük, Türkiye’deki Bulgaristan vatandaşlarına sandığa gitme çağrısı yaptı. “HÖH, 40 vekil sayısının üstüne çıkarsa ülkenin geleceğinde önemli rol oynar” diyen Küçük, ana akım siyasi partiler arasında Avrupa Birliği’ne bakış ya da Ukrayna’ya destek gibi “kritik konularda” görüş ayrılığı bulunmadığını, buna rağmen dört seferdir hükümet kurulamamasının ancak “Sorumluluktan kaçmak ve kişisel meselelerle” açıklanabileceğini söyledi.
‘KİŞİSEL MESELELER YÜZÜNDEN’
İlhan Küçük, “İlk seçimden beri bir koalisyon kurulmaması için ortada gerekçe yoktu. 21’inci yüzyılda devletler koalisyonla yönetiliyor. Bu sefer de sandıktan aynı sonuç çıkarsa altı ya da yedinci kez seçime mi gideceğiz? Önemli başlıklarda ayrışma yok, kişisel meseleler ve popülizm yüzünden hükümet kurulamıyor” dedi. Türkiye’de yaklaşık 300 bin seçmen yaşadığını vurgulayan Küçük, “Türkiye’de 150 civarında sandık kurulacak. Herkesi, günlerinden sadece bir saat ayırarak vatandaşlık haklarını kullanmaya çağırıyorum” diye konuştu.
Geçen yaz 500 yılın en kötü kuraklığını yaşayan Avrupa’da artık kışlar da yağışsız geçiyor. Tek damla yağış düşmeden 32 gün geçiren Fransa, 1959’dan beri en kurak kışı geçirdi. Yağışlı havasıyla ünlü İngiltere’de ocak ayının ikinci yarısında başlayan olumsuz koşullar halen sürüyor. Son 30 yılın en kurak şubat ayı geride kaldı. Peş peşe ikinci yılın kurak geçtiği İtalya’da tarım faaliyetlerinin ciddi şekilde zarar görmesi bekleniyor. Almanya’da da uzmanlar, bundan sonra yağış gelse bile tarım faaliyetleri için yeterli olmayacağını, üretimde düşüş beklediklerini kaydetti. Türkiye’de de tablo farklı değil. Ülkenin büyük bölümü ya kurak ya da aşırı kurak sınıfında. Avrupa’nın en kalabalık kenti, 16 milyonluk İstanbul’da durum korkutucu.
Kuraklık getiren yüksek basınçlı hava sistemi etkisi altındaki Venedik’in ünlü kanalları kurudu.
YAZ ÖNLEMLERİ ŞİMDİDEN DEVREDE
Çim sulamaktan araba yıkamaya geçen yaz ortasında çok sayıda ülkede uygulanan bir dizi yasak, bu kez senenin daha ilk aylarında gündemde. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, bakanlara bir eylem planı hazırlamaları ödevi verdi. Ülkenin en verimli tarım arazilerinin bulunduğu Po Nehri havzasında çiftçiler, zorunlu olarak daha az su isteyen ürünlere yönelmeye hazırlanıyor. Dağları, kayak yapılamayacak kadar karsız kalan Fransa’da da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, acil bir su planı hazırlanması talimatını verdi. Ülkede son iki yaz da kurak geçmişti.
Avrupa Kuraklık Gözlemevi, Şubat 2023. Sarı: Az yağış, Turuncu: Kurak, Kırmızı: Aşırı kurak
İspanya’nın Katalonya bölgesinde de su kullanımı kısıtlanmış durumda. Kuraklığın, tarımsal üretimi vurmasının yanı sıra, enerji maliyetlerini de artırmasından endişe ediliyor. Kurak ve aşırı sıcak geçen 2021 yaz sonunda, rüzgâr ve hidroelektrik santrallerin de üretimin düştüğü ve maliyetleri yukarı çektiği görülmüştü.
Bulgaristan’da 21 siyasi partinin yarışacağı seçimlerde, anketlere göre en fazla oyu Demokratik Bulgaristan-Değişime Devam (DB-PP) koalisyonu ile eski Başbakan Boyko Borisov’un liderliğindeki Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar (GERB) partisinin alması bekleniyor. Üyelerinin çoğunluğunu Türk ve Müslümanların oluşturduğu liberal eğilimli Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) ise sandıktan üçüncü çıkacağı öngörülüyor.
TÜRK SEÇMENİN KATILIMI BELİRLEYİCİ
HÖH, 40 vekil sayısını aşarak hükümet ortağı olmanın peşinde. Mustafa Karadayı genel başkanlığındaki HÖH, son iki seçimde sırasıyla 34 ve 36 vekil çıkarmıştı. Öte yandan 240 üyeli son dört parlamentonun, bir türlü hükümet kuramaması üzerine seçimlere katılımın düşük kalacağı da tahmin ediliyor. Seçimlerde Türkiye’de yaşayan 350 bin civarında çifte vatandaş ve Bulgaristan’daki bir milyon civarındaki Türk’ün tavrı belirleyici olacak.
Mustafa Karadayı
HEDEF EN AZ 40 MİLLETVEKİLİ
Kampanya dönemi dün başlarken HÖH’ün hedefleri ve seçim sürecine dair Hürriyet’e konuşan Balkan Göçmenleri Derneği (Bal-Göç) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Balkan, “Milletvekili sayısında 40’ın üzerine çıkabiliriz. Mevcut aritmetikte 40 üstü rahatlıkla iktidar ortağı olacaktır” dedi. Balkan bu durumda, GERB partisi ile bir koalisyon hükümeti kurulabileceğini belirtti. Benzer görüşü dile getiren Balkan Rumeli Türkleri Konfederasyonu Onursal Başkanı Turhan Gençoğlu da “40 vekil çıkarabilirsek koalisyon ortağı olabiliriz” diyerek partinin hedefine işaret etti. “İnsanlar bu kadar sık seçime gitmekten yoruldu” diyen Gençoğlu, yine de katılımın düşmemesi gerektiği uyarısında bulundu.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesine uğraşan ABD’li Haham Marc Schneier, geçen yıl bizzat katkı verdiği İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Ankara ziyaretinden bir yıl sonra kaydedilen ilerlemeyi Hürriyet’e değerlendirdi. Amerikan Yahudi toplumunun ileri gelen isimlerinden Schneier, bir yıl önceki son görüşmemizden bu yana iki ülke ilişkilerinin “tahmin bile edemeyeceği” hızda iyileştiğini şu sözlerle vurguladı: “Kutsal Kitap’ta İsraillilerin vaat edilmiş topraklara varmasının 40 yıl sürdüğü yazar. Türkiye-İsrail ilişkileri bakımından henüz vaat edilmiş topraklarda olduğumuzu söylemiyorum, fakat daha yolculuğun başında çok yol katettik.”
YENİ HÜKÜMETİN ETKİSİ
Mart 2022’deki Herzog ziyareti sırasında İsrail’de işbaşında Naftali Bennett hükümeti vardı. Bugün ise Türkiye ile geçmişte sorunlar yaşamış Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağ koalisyonu görevde. Ancak bunun kaydedilen ilerlemeyi tehdit etmeyeceğine inandığını söyleyen Schneier, “Bugünlerde Netanyahu, konu diplomasi ve dış ilişkilere geldiğinde Cumhurbaşkanı Herzog’a bakıyor” dedi. Schneier, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve dünyadaki diğer liderler (Netanyahu yerine) Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’la ilişki kuruyorlar çünkü 7 yıllık görev süresi var. Buna karşın Netanyahu koalisyonunun uzun soluklu olacağını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı. İsrail’de halk, geçen kasımda son 4 yıldaki beşinci seçimler için sandık başına gitmişti. İktidardaki aşırı sağcı Netanyahu koalisyonu planladığı yargı reformu yüzünden tepki çekiyor. Koalisyon işbaşına geldiğinden beri ülkede her hafta geniş katılımlı protesto gösterileri düzenleniyor.
FİLİSTİN’DE ÇÖZÜM MÜMKÜN MÜ
Schneier, Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası Türkiye’ye en hızlı ve kalabalık arama kurtarma ekipleri gönderen ülkelerin başında İsrail’in gelmesine dair, “Normalleşmenin ne kadar içten ve sahici olduğunun bir göstergesi” yorumunu yaptı. İsrail ve Filistin arasında son haftalarda tansiyonun yeniden yükseldiği bir ortamda Schneier, Türkiye’nin arabulucu olabileceğini söyledi. Birleşmiş Milletler’in böyle bir rol için güvenilir bulunmadığını, ABD’nin ise Filistinliler tarafından istenmeyeceğini kaydeden Schneier, role en uygun ülkenin Türkiye olduğunu ifade etti. Schneier, “Çözüm için dışarıdan bir destek gerekiyor. Bundan bir yıl önce Türkiye’nin arabuluculuğunu dile getiremezdik. Ama şimdi kaydedilen ilerlemeye bakıp böyle bir şey söyleyebiliyorum” dedi. (Muhammed KAFADAR)
BAŞBAKANIN EŞİ SARA KUAFÖRDE MAHSUR KALDI
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun eşi Sara Netanyahu, hükümet karşıtı protestocular yüzünden mahsur kaldığı kuaförden polis eşliğinde çıkarıldı. Hükümetin yargı üzerindeki denetimini arttıracağı iddia edilen reform planına karşı çıkan eylemciler, Sara Netanyahu’nun Tel Aviv’deki bir kuaförde olduğunu öğrenince bölgeye gitti. Kuaförün önünde toplanan yüzlerce kişi, “Ülke yanıyor, Sara saçını kestiriyor” diye sloganlar attı. Eşi henüz kuafördeyken Twitter’dan paylaşım yapan Başbakan Netanyahu, “Anarşistler eşim Sara’yı tehdit ve taciz ediyorlar. Muhalefete bunu derhal durdurmaları çağrısı yapıyorum” dedi. Başbakanın eşi, muhalefet liderlerinin çağrısı sonrası, saatlerce mahsur kaldığı kuaförden polis eşliğinde tahliye edildi.
Kahramanmaraş depremleri sonrası Türkiye ve Suriye için yardım kampanyası başlatan Birleşmiş Milletler (BM), sürecin yeterince hızlı ilerlemediğinden şikayet etti. Günlük basın brifinginde, bölgede büyük sarsıntıların tekrarladığına değinen BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, “Suriye ve Türkiye’ye yardımlardan memnun olduğumuzu söylemek zor, çünkü çok daha hızlı şekilde çok daha fazla paraya ihtiyacımız var” dedi. Sözcü, risk altında olanın “insan hayatı” olduğunu vurgulayarak, yardımların hızlanması gerektiğini vurguladı.
BİR MİLYAR DOLAR TOPLANACAK
BM, Suriye’ye insani yardım için yaklaşık 400 milyon dolar, Türkiye için ise 1 milyar dolar destek çağrısında bulunmuştu. Henüz bu fonun küçük bir kısmı toplanabildi. Bunun dışında Türkiye’ye şu ana kadar 15 bin çadır ve hijyen malzemesi dolu 12 bin koli yardım gönderen BM, Suriye’ye de Türkiye’deki 3 sınır kapısı üzerinden 227 kamyon insani yardım taşıdı. Her iki ülkedeki deprem bölgesinde 700 BM personeli görev yapıyor.
BÖLGEDE 5.4 MİLYON ÇOCUK VAR
Depremler sonrası sahada faaliyet gösteren bir diğer kurum da BM’ye bağlı UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu). Hürriyet’e bilgi veren UNICEF Türkiye iletişim sorumlusu Sema Hosta, depremzedeler için psikososyal desteği öncelediklerini kaydetti. Hosta, “Çocukları içinde bulundukları travmadan çekip almanız gerek, bunu ne kadar erken yaparsanız o kadar etkili” dedi. Hosta, etkilenen 10 ilde 5.4 milyon çocuk bulunduğu bilgisini verdi.
OKUL ÇADIRLARI AÇILABİLİR
Hosta, “Bunların 4.6 milyonu Türk, 811 binden biraz fazlası da Suriyeli. Bu büyük bir rakam” dedi. UNICEF olarak Milli Eğitim Bakanlığı ile temasta olduklarını kaydeden Sema Hosta, “Okulların açılacağı tarih yaklaşıyor. Gerekli olursa okul çadırları sağlayabiliriz. Buna ihtiyaç olup olmayacağı önümüzdeki günlerde belli olacaktır” diye konuştu. UNICEF şu ana kadar 218 bin kişiye hijyen seti, kışlık kıyafetler ve ısıtıcı ulaştırdı. Hedef 3 ayda 2.5 milyon çocuğa ulaşmak.
EN TEHLİKELİSİ ‘YUMUŞAK KAT’
Kahramanmaraş depremleriyle, bina altlarında dükkân veya otopark olarak kullanılan açık alanların dayanıklılığı azalttığı bir kez daha görüldü. California’da, “yumuşak kat” adı verilen bu özellikte en az 100 bin bina var ve buralarda 2.5 milyon kişi yaşıyor. Eyaleti 1994’te vuran 6.7 büyüklüğündeki depremde yumuşak katlara sahip 200 bina çökmüş, 57 kişi yaşamını yitirmişti.
“California’daki binlerce bina, Türkiye’de yıkılan yapılarla aynı kusurları paylaşıyor” diyen yerel basına göre, bir diğer sorun da sarsıntı sırasında yapının esnemesine izin verecek çelik desteklerden yoksun, sert ve kırılgan beton yapılar.
DÖNÜŞÜM YAVAŞ KALDI
Eyalet yetkilileri son sekiz yıldır hem beton binaları sarsıntı sırasında esneyebilen çelik desteklerle güçlendirmeye hem de yumuşak katların dayanıklılığını artırmaya çalışıyor. İlk adımı atan eyaletin en kalabalık şehri Los Angeles’ta şimdiye kadar 1.3 milyar dolar harcanarak 8 binden fazla yapı güçlendirildi. Ancak tüm California düşünüldüğünde daha gidecek çok yol var. Bu arada yerel idarecilerin bir diğer önceliği de sigortalılık oranını artırmak.