Hürriyet Lezizz Özel Fotoğraflar: Alamy
Kalitesini uzun yıllar yaşlandırılmasından alıyor, fiyatı 50 bin doları buluyor
Çayın şekerli mi şekersiz mi içileceği tartışmasını fırsata çevirdik, dünyanın başka yerlerinde insanların çayı nasıl tükettiklerine bakalım dedik.
Türkiye'de son yıllarda gastronomi tartışmaları bitmiyor. Menemenin soğanı, pastırmanın memleketi derken, son olarak çayın şekerli mi şekersiz mi içileceği konusunda bir tartışma başladı. Biz de bu fırsattan istifade dünyanın başka yerlerinde insanların çayı nasıl tükettiklerine bakalım dedik.
Rooibos, Güney Afrika'nın Cederberg bölgesine ait, kafeinsiz bir bitki. Yüzlerce yıldır dağlık bölgelerden toplanan ve içilen bu çay demlendiğinde kırmızı bir renk ve hafif acımsı bir tat veriyor. Rooibos için kırmızı çay ya da kırmızı çalı çayı da deniyor.
Bubble tea, boba ya da siyah inci çayı ise Tayvan'da çok popüler olan biz buzlu çay içeceği. 1980'lerde Asya ülkelerinde sütlü çayın popüler olduğu dönemde icat edilen bu çayın içinde sütlü çay ve tatlandırıcının yanı sıra tapyokadan ya da meyve jölesinden yapılan küçük toplar bulunuyor. Zengin, ipeksi bir dokusu olan bu içecek, içinde hava kabarcıkları oluşması için çalkalanarak tüketiliyor.
Fas'ta "atay" adı verilen çay demleme ve içme seremonisi, dostluğun, misafirperverliğin ve gelen misafirlere duyulan yakınlığın bir sembolü. Fas nane çayı için yeşil çaya nane yaprakları ve şeker ekleniyor. Çay bardaklarına 30 santimetre yükseklikten dökülen çayın üzerinde bir köpük oluşması sağlanıyor. Köpüksüz çay iyi demlenmemiş sayıldığından içilmiyor ve demliğe geri boşaltılıyor. Ev sahibi çayı ne kadar yüksekten dökerse o kadar deneyimli sayılıyor.
"London Fog" yani "Londra sisi" adı verilen çaya Earl Grey'in yanı sıra sıcak süt ve vanilya şurubu ekleniyor. Kanada'nın Vancouver şehrinde icat edilen bu çay, Mary Loria isimli hamile bir kadının kahveye alternatif olarak bir içecek istemesi üzerine geliştirilmiş. Zaman zaman "Vancouver Fog" olarak da anılan bu çayın özellikle soğuk ve yağmurlu havalarda içilmesi çok yaygın.
Korece "beş lezzetli çay" anlamına gelen "omija-cha" isimli çay ise kurutulmuş manolya yemişlerinden üretiliyor. Tuzlu, tatlı, ekşi, acı ve buruk olmak üzere 5 lezzetin de alınabildiği bu çay geçmişte tansiyonu düşürmek ve detoks gibi sağlık amaçlarıyla tüketiliyormuş. Parlak rengi sayesinde çeşitli içecek karışımlarında kullanılmaya çok uygun olan bu çay genelde bal ya da şekerle tatlandırılıyor.
Japonya kökenli bir çay olan matcha için ise kurutulmuş çay yaprakları suda demlenmek yerine parlak yeşil bir toz elde edilene kadar öğütülüyor. Kafein seviyesi yüksek olan matcha'nın hazırlık ritüeli ise sakinleştirici koreografik bir teknik olarak görülüyor. Japon çay seremonisine chanoyu adı veriliyor. Önce matcha tozu chashaku adı verilen küçük bir ahşap kepçeyle ölçülüyor. Bu çay chawan adı verilen çay kaselerinde kaynatılıyor. Su bambudan yapılan ve chasen adı verilen bir tür çırpıcı ile yavaşça karıştırılıyor. Seremoninin amacı ellerin hareketlerine ve sürecin estetiğine dikkat çekmek. Ev sahibi her aşamada misafirin ilgisini çekmeye çalışıyor. Tadı acımsı olan matcha yanında dengelemesi için tatlılarla tüketiliyor.
English breakfast tea yani İngiliz kahvaltı çayının amacı protin zengini yiyeceklere eşlik etmesi. Çin, Hindistan, Kenya, Sri Lanka gibi yerlerden gelen bu çay, aroması öğleden sonra içilenlerden daha kuvvetli olacak şekilde demlenir. Kafein seviyesi de daha yüksek olan kahvaltı çayı, çay poşetinin 3-5 dakika suda tutulmasının ardından süt ve şeker ilavesiyle hazırlanır.
Mısır'da çok popüler olan karkade çayı ise hibiskus çiçeğinin kırmızı yapraklarıyla yapılıyor. Soğuk karkade çayının Mısır'da firavunlar döneminde çöl sıcaklarına karşı bir çözüm olarak tüketildiği rivayet ediliyor. Kuzey Afrika kültüründe de önemli bir yeri olan bu çay genellike dini seremonilerde ve şifa amaçlı tüketiliyor.
Hong Kong'un kam cha ya da ipek çorap çayı ise adını çay yapraklarının demlenme tekniğinden alıyor. Kadın çorabına benzeyen büyük torbaların içinde demlenen çayın kökenleri Hong Kong'un İngiltere'nin kolonisi olduğu döneme dayanıyor. Ancak İngilizlerin süt ve şekerinin yerini buharlaştırılmış ya da yoğunlaştırılmış çay alıyor.
Tayland sokak kültürünün bir parçası olan cha yen ise parlak rengiyle oldukça dikkat çekici. Siyah çaydan üretilen bu içecekte de ipek çorap çayında olduğu gibi çay yaprakları bir çorabın içinde demleniyor. Çayın rengi koyulaşıp soğuduğunda kırılmış buz ve tatlandırılmış yoğunlaştırılmış süt ile servis aşamasına geçiliyor. Bu çayın tatlılığı Taylan yemeklerinin baharatlı lezzetini dengeleme konusunda birebir.
Efsanevi golfçü Arnold Palmer'ın adını taşıyan bu içeceğin hikayesi ise şöyle: Palmer önce eşinden, sonra da Palm Springs, California'da yemek yediği restorandan, buzlu çay ile limonatayı karıştırmalarını istiyor. Komşu masada oturan bir başka müşteri de bunu duyup aynı siparişi verince içeceğin adı Arnold Palmer olarak kalıyor. Bir markanın isim haklarını satın aldığı bu içecek "yarı yarıya" olarak da anılıyor çünkü yarısı siyah çay yarısı limonata formülüyle jazırlanıyor.
İran'ın çayı da Türk çayı gibi koyu kırmızı kahverengiye yakın renge sahip ve kültürün çok önemli bir parçası. İran'daki evlerde kahvaltıda, öğle yemeğinde ve akşam yemeğinde içilen bu çay için semaverler gün boyu ocaktan indirilmiyor. İran çayına süt eklenmiyor.
Çayın doğum yeri olan Çin'de pu'er ya da pu erh adı verilen özel bir çay çok makbul. Ülkenin güneybatısındaki Yunnan eyaletinde binlerce yıldır üretilen pu'er çayı, "yaşlı yaban ağaç" adı verilen bir ağacın yapraklarından elde ediliyor. Fermantasyon süresi haftalardan on yıllara değişebilen pu'er çayının fiyatı da buna bağlı olarak değişiklik gösteriyor ve 50 bin dolara kadar çıkabiliyor. sıkıştırılmış diskler halinde satılan bu çayın minik yudumlar halinde içilmesi gerekiyor.