Karasevdanın ‘Melankoli’ diyeti

İNSAN beyninde bir “sevda”, bir “melankoli” salgısı var mıdır?

Haberin Devamı

Bunun “karasevda” denilen bir sonraki aşamasından söz edilebilir mi?
Karasevdanın ‘Melankoli’ diyetiEn önemlisi de, bu salgıdaki değişim, ruhsal bir hastalığın nedeni haline gelebilir mi...
Osmanlı’nın “Bimarhane” anlayışına göre, bu soruların cevabı “Evet...”
Daha doğrusu Osmanlı tıbbının da altında yatan “Hipokrat tıbbına” göre, bir insanda sağlık ve hastalık 4 ana salgı (hılt) etrafında şekillenir.
“Sarı, kırmızı, beyaz ve siyah renkli safra, kan balgam ve sevda dengeleri...”

MAHALLEMİZİN DELİSİ BİR KARASEVDALIYDI

Çocukluk yıllarımda, İzmir’in Kahramanlar semtindeki 1423 Sokak’ın bir “deli”si vardı.
Yaz kış, yırtık pırtık uzun bir palto giyerdi. Kirli ve birbirine yapışık saçları çok uzundu.
Elinde hiç bırakmadığı bir gramofon aleti ve 78 devirli taş plakları taşırdı.
Bir tek gün kimseye bir zararı olmadı.
Arada bir durur, kaldırıma oturur, gramofonu kurar ve çalmaya başlardı.
Çoğunluk Müzeyyen Senar’ın söylediği şarkılardı.
Çocuklar dalga geçerlerdi.
Bense her defasında kaçar, bir köşeye sığınır ve ağlardım...
Ona kimse “deli” demezdi.
Adı “Âşık”tı..
Dokunurdu bana “Âşık...”

Haberin Devamı

SEVDA KURU BİR ŞEYDİR NEMLENDİRMEK GEREKİRKarasevdanın ‘Melankoli’ diyeti

Bu yıl okuduğum en ilginç kitaplardan biri, Fatih Artvinli’nin “Toptaşı Bimarhanesi; Delilik, Siyaset ve Toplum” adlı kitap oldu.
Osmanlı, ruhsal hastalıklarımızın, “yediğimiz şeylerle” çok yakından ilgisi olduğuna inanırmış.
O nedenle hastaların perhizle tedavisine özel bir önem verilirmiş.
“Eğer hastalığın sebebi fazla sevda ise, önce sevda hıltını olgunlaştırıcı, dolayısıyla atılımını kolaylaştırıcı terkiplerle tedaviye başlanırmış.”
Örneğin, “Sevdavi mizaç kuru olduğundan böyle bir hastanın kuruyan dimağını rutubetlendirecek, nemlendirici yiyecekler” tavsiye edilirmiş.
“Aşk hastalığının”, yüz ve beden bakımı gibi nemlendiricilerle tedavi edilmek istenmesi ilginç
değil mi...

(*) Fatih Artvinli, “Toptaşı Bimarhanesi; 1873-1927; Delilik, Siyaset ve Toplum”, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2013

Haberin Devamı

Akıl hastası boynundaki zincirlerini nasıl kırdı

KİTABIN 211’inci sayfasında çok trajik bir fotoğraf var. Resim altında şu yazıyor: “Mazhar Osman delilerin zincirlerini çözüyor.”
Fotoğraf 1941 yılında basılan bir kitaptan alınmış.
Kitabın yazarı Fatih Artvinli’ye sordum.
Bu fotoğraf 1914 yılında çekilmiş.
Demek ki o güne kadar bazı akıl hastalarının boynuna zincir, ayağına pranga takılıyormuş. Avrupa’da delilerin boynundaki zincir ilk defa 1789 Fransız İhtilali’nden 4 yıl sonra, 1793’te Dr. Pinel tarafından çıkarılmış.
Türkiye’de ise bunun ilk adımını atan kişi, Türk psikiyatrisinin Dr. Pinel’i kabul edilen Dr. Mongheri olmuş. Delilerin boynundaki zincirlerin çıkarılmasına ilişkin ilk devlet girişimi 1894 yılında, Edirne Bimarhanesi’ne gönderilen bir yazı ile başlamış. Daha sonra Süleymaniye ve Toptaşı bimarhanelerinde de bu uygulama kaldırılarak sıkı gömlek giydirme uygulamasına geçilmiş.Karasevdanın ‘Melankoli’ diyeti

Haberin Devamı

Osmanlı hastanesinin hemşire ‘Mildred Ratched’i ‘güllabici’

JACK Nichol-son’ın oynadığı “Guguk Kuşu” filminin en zalim kahramanı “Hemşire Mildred Ratched’di”.
Foucault’cu anlamda, akıl hastanesinde “baskı düzenini ve iktidarı” bu zalim hemşire temsil ediyordu.
Osmanlı bimarhanesinde ise Hemşire Ratched’in görevini “güllabici” denilen daha da kaba bir figür temsil ediyordu.
MAZHAR Osman 1914 yılında Edirne’deki Bayezit Bimarhanesi’ni kapatıp zincirleri kırarken gördüğü son güllabiciyi şöyle tarif ediyor: “İriyarı, tek gözlü, koca kuşaklı, şalvarlı, baldırıçıplak, elinde kocaman sopa bir Pomak güllabici, şarkın eski bimarhanelerinin son yadigârı idi.”

Haberin Devamı


Bir toplumun yüzde kaçı akıl hastasıdır

-HASTA YAKINLARI Osmanlı bimarhaneleri döneminde yakınları hastalarını ziyaret edip görüşemiyordu. Ancak
başhekimin odasından avluya açılan bir pencereden bakıp görebiliyorlardı.
-LAPE’YE EL KONULMASI Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı’nın ilk el koyduğu yabancı kurum, Şişli’deki Lape akıl hastanesi oldu.
-PARASI OLAN ‘DELİLER’ 1915’te hastaneye el konulduktan sonra şu karar alındı: Tedavisi mümkün olmayan akıl hastalarından “ödeme gücü olanlar” Şişli’ye; olmayanlar ise Toptaşı Bimarhanesi’ne gönderilecekti.
-AKIL HASTASI ORANI
Gelişmiş ülkelerin istatistiklerine göre bir toplumda akıl hastalarının oranı yüzde 4-5.
Osmanlı ise bunu binde 1 olarak hesaplamış. 1.5 milyonluk İstanbul’da 1550-2000 kişilik bimarhane
düşünülmesi bunu gösteriyor.

Haberin Devamı

Afife Jale’nin ‘deli raporunu’ neden göremediğimizi sordum

KİTAPTAN öğrendiğim en ilginç bilgilerden biri şu.
1895 yılından itibaren, Toptaşı Bimarhanesi’ne giren akıl hastalarının hepsinin dosyaları düzenli olarak tutulmuş.
Bu bimarhane kapatıldıktan sonra arşivinin bir bölümü Bakırköy Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’ne nakledilmiş.
Ancak bu dosyalar bugüne kadar araştırmacılara açılmamış.
Kitapta bunun nedeni anlatılmıyor. O nedenle açıp kitabın yazarı Fatih Artvinli’ye sordum.
-Hocam bu arşivler neden açılmıyor?
“Sağlık dosyaları her zaman hassas konulardır. Belki de bundan.”
-Batı’da da hiç açılmaz mı?
“Batı’da dosyalar açılıyor. Bunun için genellikle üç kuşak geçmesi bekleniyor. Bu da 75-120 yıl arasında bir süre. Bugün 1920’lerden itibaren hastaların dosyaları açılabiliyor.”
-Hadi tarihçilere açılmıyor, ruh sağlığı üzerinde çalışan kişilere de açılmıyor mu?
“Hasta isimlerini kapatmak şartıyla açılabilir. Mesela ABD’de psikiyatrlara açık. 1850’lerden itibaren tarihçilere de açılmaya başlandı.”
-Bizde hiçbiri açılmadı mı?
“Bakırköy’de 2007 yılında bir müze kuruldu. İlginç bir müze. Kullanılan şırıngalar vs var. Burada birkaç dosya örneği de sergileniyor. Ama isimleri kapatıldı.”
-Kitapta akıl hastalığından mustarip iki kişinin adı veriliyor. Beşir Fuad ve Şumnu Kaymakamı Hacı Reşid Ağa. Başka ünlü birçok isim var. Başka ünlü isimler de yok mu?”
“Var elbette. Mesela bu dosyalar içinde Afife Jale ve Neyzen Tevfik gibi isimler de var.”

Tımarhaneyi biliyorduk bimarhane nereden çıktı

HALK arasında “tımarhane” denince herkes bilir. Doğrusu “bimarhane” kelimesini ilk defa işittim.
Kitapta, “tımarhane” iki veya üç ayrı yerde geçiyor o kadar. “Bimarhane” Farsça bir kelimeymiş ve “bimar” (hasta) ile “hane” (ev) kelimelerinin birleşmesinden oluşuyormuş. Başlarda bütün hastaneler için bu kelime kullanılırken, 18’inci yüzyıl sonundan itibaren sadece akıl hastalarının tedavi edildiği yerler için kullanılmaya başlamış.
Ya “tımarhane” kelimesi?
Kitapta açıklaması olmadığı için yazarına sordum. Tımarhane, “tımar” (Bir şeyin devamı ve gelişmesi için yapılan hizmet) ve “hane” (ev) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuş.
Tımarhane, devlet ve tıp dilinde yokmuş. Halk arasında kullanılan bir kelimeymiş.

Abdülhamid akıl hastasına düşman bir hükümdar mıydı

“DELİLİĞİN” iktidar kavramı ile ilişkisine olan ilgim, 1970’li yıllarda Michel Foucault’nun Mehmet Ali Kılıçbay tarafından Türkçeye de çevrilen kitabı “Deliliğin Tarihi”ni okuduktan sonra başladı. Toptaşı Bimarhanesi kitabında ilginç bir bilgi var. “Bimarhanelerin, Abdülhamid’in istibdat yönetiminde ihmal edildiğini.. zulmedilen akıl hastalarının genç Cumhuriyet’le daha uygar ölçülerde yeniden ele alındığını” belirtiyor. Bunun nedeni acaba ne olabilir?
Osmanlı’da sultanları tahttan indirmenin iki yolu vardı. Ya kellesi alınırdı ya da “deli raporu” ile indirilirdi. Abdülhamid de kardeşine “deli raporu” verilip indirildikten sonra tahta çıkarıldığı için, “deli” kavramına uzak duruyor olabilir mi...

Mazhar Osman, elektroşoku bulan doktorla da çalıştı

TÜRK psikiyatrisine Alman ekolünü getiren ve kurucu babası sayılan Dr. Mazhar Osman’ın çok ilginç bir kariyeri var.
-MÜNİH’TE Dr. Emil Kraepelin ve alzheimer hastalığını ilk teşhis edip adını veren Dr. Alois Alzheimer ile çalışmış.
-CREUTZELD-JACOB Aynı dönemlerde “Creutzeld-Jacob” hastalığını bulan Jacop ve “hellevorden-spatz” hastalığını teşhis edenlerden Spatz ile çalışmış.
-ELEKTROŞOK Ayrıca Elektroşok tedavisini bulan Cerletti ile de aynı ekipteymiş.

Yazarın Tüm Yazıları