Hürriyet’te Fotoşop-gate

FARK etmişsinizdir; yazar fotoğrafları artistleşti.

Benimkine bakmayın, asıl çekim tarihine yetişemedim, dün de polis barikatları arasında kayboldum.

En kısa zamanda yenileyeceğim veya yazı işlerine "Tamamen benden kaynaklanan salatasal bir durum. Güzel bir salata fotoğrafı koyun, itiraz etmem" diyeceğim.

Böyle artist pozlar filan güzel tabii.

Ancaaak, fotoğraflarla ilgili çok tatlı dedikodular duydum çok sağlam kaynaklardan.

Gazetedeki gizemli kaynağım aradı ve "Bilğğuuuurmsuun?" dedi.

"Anlamıyorum, elinizi çekip konuşun" dedim.

"Dinle... Sebati Karakurt ağır baskı altında... Yazarlar arasında fotoşop isteyenler varmış. İsimler bende saklı..."

"Atıyorsun usta!" diyebileceğim biri değil gizemli kaynak.

Fakat dedikodu tatlı mı tatlı!

Hemen Ertuğrul Özkök’ü acil hattan aradım ve "Oy, oy, oy! Yazar tayfası Sebati’nin etrafını sarmış Ertuğrul Bey!" dedim ve devam ettim:

"Bazı yazar arkadaşlar fotoşopu açtırıp, ’Ver kaş etrafına botoksu... Karbon gazı alayım gıdıya... Sebati Japon yaptın beni, germe o kadar çenemi, sakalım yassılaştı!.. Keli kapat ama dağınık dursun!’ diye Sebati Karakurt’a baskı yapıyormuş! Duyumlar bu yönde!"

"Neee! Hem de 60’ıncı yılımızda. Üstüne git bu işin, arkandayım Kanat!"

"Bu fotoşop-gate’i çözeceğim Ertuğrul Bey fakat 1 numaralı tanık konuşmayı reddediyor."

"Sebati mi?"

"Evet. Artık hangisi nasıl korkuttuysa gözünü çocuğun, konuyu açınca 13’üncü Gün’deki Ceysın’la başbaşa kalmış gibi ’Hayıııır! İstemediler botoks! İstemediler antieycing muamele! Her yerdeler! Bizi izliyorlar!’ diye çırpınıyor."

"Takipte ol ve topladığın bilgileri sadece bana getir. Bu işi becerirsen, Hürriyet’in girişindeki rölyefe 12’nci eleman yaparım seni!"

"Verin gazı bakalım... Ama araştıracağım ve aydınlatacağım..."

Affet bizi bütçe!

Hürriyet’in 60’ıncı yıl sayısını gördünüz sanırım. Kafaya hafifçe vurunca insanı sersemletiyor. Denedim, siz denemeyin.

Aile Albümü için çalışan ekipteydim. Sebati çekti, Şermin ayarladı, ben de yazdım./images/100/0x0/55eb54a8f018fbb8f8ba5c5f

O çılgın çalışma temposu içinde -unutulanlar demeyelim de- yorgun bünyelerin dikkatinden kaçanlar da oldu tabii.

Mesela Bütçe Müdürlüğü. Olduğu gibi...

Olmaz demeyin, olmuş.

Bütçe Müdürü Şükran Yiğit ve ekibi yani Gülhan Meral ve Volkan Küçük makul insanlar arıza çıkarmadılar.

Kusura bakmasınlar diyeceğim, yeterli olmayacak. Onların yerinde olsam, kısarım bütçeyi, bütün gazeteye 1 ay dasece patates yediririm fakat iyi insanlar, yapmazlar.

Yapmazsınız di mi?

Hem bakın, kendi öz kardeşim sayılabilecek şahıs, Tolga Akyıldız da tamamen unutulmuş.

Ve ben de fark etmemişim.

Acısını artık Tarkan’dan mı çıkartır, Ertuğrul Özkök’ün arya albümünden mi bilemem?

Hálá unutulanlar varsa, 70’inci yıl albümünde portrelerini basarız artık...

Kendine Müslüman/demokrat

Başbakan "Ayaklar baş olursa kıyamet kopar" dedi. Ayıp etti işçilere. Dün televizyonlarda gaz, cop, yere düşen kıza tekme atan sivil polis vardı.

Herkes konuşuyor, her şey ortada, ekleyecek bir şey yok.

Fakat şunu görmemek için insanın gözüne perde inmesi gerekir: Bu iktidar hem Müslüman hem demokrat. Kendine müslüman, kendine demokrat.
Yazarın Tüm Yazıları