Bursalı yazar Bilge Fatma Akbaş, tarih boyunca kızlara verilen öğütlerle erkeklere verilen öğütlerin; birbirini anlamak ve sevmekten çok, itaat ve emretmek üzerine kurulu olduğuna dikkat çekerken, bu ötekileştirme döngüsünün daha çocukken kırılması gerektiğinin altını çiziyor. Kadına şiddete karşı edebiyat yöntemiyle çözümler arama derdinde olduğunu anlatan yazar Akbaş, “Şiddete sadece erkeklerin sorunu değil ‘iyi insan’ olamama sorunu olarak bakmalıyız. Buna ahlaki açıdan da mecburuz. Çünkü insan olmaya çalışmak, erkek olmaya çalışmaktan çok daha kolay,” diyor.
#BursaVenedik Film Festivali’nde Altın Aslan alan ‘Joker’le açılacak 18 Filmekimi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl TV+ işbirliğiyle 4-13 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek. İstanbul ile birlikte Ankara ve İzmir’de de sinemaseverlerle buluşacak 18. Filmekimi’nin biletleri 28 Eylül Cumartesi günü satışa çıkıyor. İşte filmlerin açıklamalı tam listesi...
#Filmekimi 2019Yeğeniyle yaşadığı ilişkiyle haftalardır tartışılan Murat Başoğlu’nun eski eşi Hande Bermek’in “Murat’ı sevdim, seviyorum, seveceğim” demesi, teknedeki fotoğraflara inanmaması gündeme bomba gibi düştü. Magazin Konseyi de Hande Bermek’in sözlerine şaşkınlıkla yaklaştı.
#Gonca AkkuşRoman, Türk edebiyatına Fransızcadan yapılan basit çevirilerle girdi. Yıl 1862’ydi, Fénelon’un romanı Türkçeye Yusuf Kâmil Paşa’nın çevirisiyle ‘Terceme-i Telemak’ olarak çevrildi. Sonra Victor Hugo geldi... İlk Türk romanıysa bundan 10 yıl sonra yayımlanacaktı. Şemseddin Sami’nin ‘Talat ile Fitnat’ın Aşkı’ adlı eseri, ana-babasının zorlamaları sonucu istemediği biriyle evlendirilen ve sonunda kendini öldüren genç bir kızı anlatıyordu. Sonra Ahmet Midhat Efendi’ler, Recaizade Mahmut Ekrem’ler geldi. Türk edebiyatı akımlardan etkilendi ve yazıldığı döneme ışık tutan eserler üretildi. Kimi yazar insanı öne çıkardı, kimi tarihi, siyasi tutumunu, kimi cinselliği... Hepsi biricikti, hepsi bize masa başında yazılmış gibi görünen ‘gerçek hayatlar’ı anlattı. Okuyana ‘hayatın anlamı’nı sorgulattı. Bir liste yapıp romanlara gömülsek insanların, ülkelerin, psikolojinin, siyasetin nasıl değiştiğine dair tarih dersi almamız da kaçınılmaz. İşte biz de bu büyük fotoğrafa bakalım istedik. Hürriyet Pazar olarak ‘sinema’ ve ‘müzik’ soruşturmalarının ardından eleştirmenler, yazarlar, akademisyenler, edebiyat öğretmenleri ve yayıncılardan oluşan 100 kişilik bir jüriyle ‘Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı’nı çalıştık. Tavsiyemiz bu listeyi alın ve onun izinden bir kütüphane oluşturun.
#Türk Edebiyatının En İyi 100 EseriHepimiz bu haldeyiz. Zihnimizin gerisinde Türkiye ile uğraşıyoruz. İçten içe endişeliyiz. Korkuyoruz. Tedirginiz. Herkesin dilinde aynı soru: N’olacak bu memleketin hali. Aynen Elif Şafak’ın son romanı ‘Havva’nın Üç Kızı’ndaki Mensur Bey’in dediği gibi, “Demokrasi olan memlekette bir adam sarhoş oldu mu, ‘Ah ne oldu benim güzel sevgilime?’ diye ağlar. Demokrasi olmayan yerde ise, ‘Ah ne oldu benim güzel memleketime?’ diye...” İşte biz bu haldeyiz. Ağlıyoruz.
#HürriyetTürkiye Cumhuriyeti bugün 91’inci yaşını kutluyor. Bu kutlu günde tarihte iz bırakan ‘Cumhuriyet kadınları’nı hatırlıyoruz. Sanatta, sporda, siyasette hep öncü oldular. Kimi bilimde çığır açtı, kimi söylediği şarkıyla gönlümüzde taht kurdu. Ülkemizi ileriye taşıdılar. İşte Cumhuriyet’in sembolü 91 kadın...
Rol aldığı ‘Pir Sultan Abdal’ tiyatro oyunuyla 21 Mayıs’ta bir ay sürecek Avrupa Turnesi’ne çıkacak olan Cem Özer’i turne öncesi yakaladım. Sohbet sırasındaki samimiyeti ve esprilerine ortak olurken; yıllar önce keyifle, ilgiyle takip ettiğim ‘Laf Lafı Açıyor’u özlediğimi fark ettim. E, doğal olarak laf lafı açtı, ve neler konuştuk neler… Tiyatro, sistemler, ilişkiler, kadınlar, hayat ve daha birçok…
Hasan Garan (61) tıp dünyasının çok iyi tanıdığı, özellikle kardiyologların isminin önüne "Hocaların hocası" ya da "Dáhi" tamlamalarını getirmeden söze başlamadığı bir kalp doktoru. Robert Kolej’i bitirdikten sonra ABD’de, Harvard’da biyokimya, matematik ve tıp diploması aldı. Kardiyolojinin henüz yeni oluşturulan elektrofizyoloji bilim dalını bir bakıma kuran ve geliştiren kişiydi.
Kendi rahatından başka bir şey düşünmeyerek evi ve çocuklarını terk eden, özgürlüğüne ve cinselliğine düşkün, bencil bir anne çocuklarına nasıl bir hayat bırakmış olabilir? Evet, Temel Parçacıklarda’ki iki üvey kardeşin olgun birer erkek olduklarına ilişkilerinde yaşadıkları sorunlar, takıntılar, cinsel sapkınlıklar, başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları çocukluk dönemlerinde anneleriyle olan ilişkilerine yapılan geri dönüşlerle bir temele oturtulmaya çalışılıyor.