Güncelleme Tarihi:
Sonbaharın en beğenilen sinema aktivitesi Filmekimi, her yıl olduğu gibi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren programıyla Ekim ayının en çok konuşulan sinema etkinliği olacak. Filmekimi, Tv+ işbirliğiyle, 4-13 Ekim tarihlerinde İstanbul’da 10 gün sürecek bir maratonun yanı sıra 11-15 Ekim’de Ankara’da, 18-22 Ekim’de ise İzmir’de sinemaseverlere yılın en iyi ve en güncel filmlerini sunmaya devam edecek.
Sinemaseverlerin merakla beklediği Filmekimi’nin biletleri İstanbul’da, 28 Eylül Cumartesi 10.30’da Beyoğlu Atlas, Kadıköy Rexx sinemalarına açılacak gişelerden ve Biletix satış kanalları (biletix.com, Biletix Çağrı Merkezi, satış noktaları) üzerinden satışa sunulacak. Filmekimi biletleri tüm satış kanallarında hizmet bedeli eklenmeden satışa sunulacak. Filmekimi İstanbul gösterimlerinin hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.30, 16.00) sadece 12 TL. Hafta içi 19.00 ve hafta sonu seansları (11.00-13.30-16.00-19.00) tam 30 TL, indirimli 18TL, tüm 21.30 seansları ise 30 TL. Ankara ve İzmir’de ise tüm seanslar tam 25 TL, öğrenci 17 TL.
FİLMEKİMİ PROGRAMINDA YER ALAN FİLMLER
Venedik’te Altın Aslan kazanan ‘Joker’
Joaquin Phoenix’in devleştiği, yönetmen Todd Phillips’in olağanüstü bir başarıya imza attığı Joker, Batman’in ezeli düşmanının oluşumuna göz atarken “kötü adam” tanımına yepyeni bir bakış açısı ve bambaşka bir açılım getiriyor. Joker, sokakta ergenlerin zorbalığına, metroda takım elbiselilerin sataşmalarına ya da işteki diğer palyaçoların şakalarına maruz kaldığında, çevresindeki herkesle gitgide daha da uyumsuz hâle gelen topluma aykırı bir adamı gözlemliyor. Duyarsızlık, zalimlik ve nihayetinde ihanet üçgeninde bir varoluş döngüsüne sıkışıp kalan bu adam, üst üste kötü kararlar vererek, zincirleme tırmanan bir olaylar zincirini başlatıyor.
Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Joker, DC Comics evreninin şimdiden en başarılı filmlerinden biri olmaya aday. Muhteşem performansıyla göz kamaştıran Joaquin Pheonix’in Oscar adaylığına kesin gözüyle bakılıyor. Joker, 3 Ekim Perşembe akşamı saat 21:30’da Atlas Sineması’nda açılış filmi olarak seyirciyle buluşacak.
Parasite / Parazit
2019 Cannes Altın Palmiye 2019 Sydney En İyi Film
The Host ile uluslararası alanda tanınan, Snowpiercer ve Okja ile kariyerini sağlamlaştıran Bong Joon-ho, Parazit ile Cannes’da Altın Palmiye kazanarak yılın en iyi filmlerinden birine imza atmış oldu. Güney Kore’de tüm gişe rekorlarını kırarak 10 milyon izleyiciye ulaşan ve ülkesinin Oscar adayı olan Parazit’in merkezinde birbirinden derin farklarla ayrılan Park ve Kim aileleri var. Neredeyse sefalet içinde yaşayan Kim ailesinin fertleri gerçek kimliklerini bir şekilde saklayarak birer birer, zenginlikleri sınır tanımayan Park ailesinin hizmetine giriyor. Bu tuhaf işbirliği sürerken sınıf atlama çabası ve servet kibrinin yol açtığı trajikomik olaylar ardı ardına gerçekleşiyor. Parazit, güçlü sinema dili ve sürprizlerle dolu, sağlam senaryosuyla öne çıkıyor.
Young Ahmed / Genç Ahmet
2019 Cannes En İyi Yönetmen
Sinemada sosyal gerçekçiliğin öncülerinden Dardenne Kardeşler, Cannes Film Festivali’nde kendilerine En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran son filmleri Genç Ahmet’de Avrupa toplumuna bu kez Belçika’da Müslüman bir ergen üzerinden bakıyor. Henüz 13 yaşındaki Ahmet, ailesinin ve çevresinin telkinlerini yok sayıyor ve birkaç ayda benimsediği radikal görüş ve davranışlarından vazgeçmiyor. Dardenne Kardeşler, filmleriyle daha önce iki kez Altın Palmiye’yi kazanmışlardı.
Pain and Glory / Acı ve Zafer
2019 Cannes En İyi Erkek Oyuncu
Hem İspanya’nın en özgün sinemacısı Almodóvar’ın hem de fetiş oyuncusu Banderas’ın muhteşem dönüşünü müjdeleyen Acı ve Zafer, Cannes’da eleştirmenlerin yıldız tablosunda en tepeye yerleşti ve izleyicilerin de olağanüstü övgüsüyle karşılandı, ülkesinin Oscar adayı oldu. Oyuncularının hayranlık uyandıran performanslarının yanı sıra, canlı renklerin öne çıktığı görüntü yönetimi, aile bağlarının anlamıyla aşkın derinliğini işleyen sıcacık hikâyesiyle de gönüllerin Altın Palmiye’sini kazandı. Pedro Almodóvar’ın kendi yaşamından esinlenerek senaryosunu yazıp yönettiği Acı ve Zafer, yaşlandıkça eski şaşaalı günlerinin özlemini daha sık çeken dünyaca ünlü bir yönetmenin 1960’lardan günümüze yaşamöyküsünü çok duygusal ve çok kişisel bir bakış açısıyla anlatıyor. Elbette, Acı ve Zafer’i özel yapan durumlardan biri de Banderas’ın yönetmen rolünü üstlenerek yıllardır birlikte çalıştığı Almodóvar’ı canlandırması.
Little Joe / Küçük Joe
2019 Cannes En İyi Kadın Oyuncu
Genetiğiyle oynanmış kırmızı bir çiçek antidepresan salgılayarak insanları mutlu ederken tuhaf yan etkisi göz önüne alınmaz. Üstelik insanı değiştiren bu etkilerin bütün dünyaya yayılma ihtimali vardır. Kimsenin engel olamadığı bu deney/bitkinin adı da “Küçük Joe”dur. Amour Fou ve Lourdes’dan hatırlayacağınız Jessica Hausner’in Emily Beecham’a ödül getiren yeni filmi, bilimkurgu-dram-gerilim türleri arasında geziniyor, müthiş renk paleti ve sanat tasarımıyla öne çıkıyor. Küçük Joe bir yandan Frankenstein’dan esinlenerek genetik mühendislik ve şüpheyle karşılanan bilimsel gelişmeleri sorgularken bir yandan da tüm insanların derinlerde birtakım sırlar sakladığını farz ediyor. Filmde Ben Whishaw ile Kerry Fox da rol alıyor.
Alice et le maire / Alice and The Mayor / Alice ve Belediye Başkanı
2019 Cannes En İyi Film–Yönetmenlerin On Beş Günü
Hem düşündüren hem güldüren bu politik komedi, La Fontaine’in “Kurt ile Köpek” fablından esinlenerek birbirine zıt iki ana karakter etrafında kurulmuş. Lyon Belediye Başkanı Paul Théraneau, meslekte ve siyasette geçirdiği 30 yılın ardından artık iyi fikirler geliştiremediğini fark eder. Bu “varoluşsal mesele”yi halledebilmek için felsefe mezunu genç, akıllı, parlak Alice’i danışman olarak işe alır. Kendine bir misyon yükleyen ama derinlemesine düşünmeyen Paul ile çokça düşünen ama hayatta bir amacı olmayan Alice hep çatışacak ama sonuçta iyi fikirler üretecektir. Nicolas Pariser’nin yönettiği, bir yandan nesiller arasındaki uçurumları gülümseterek inceleyen Alice et le maire, bir yandan da siyasette düşüncenin yerini ve gücün ağırlığını sorguluyor.
Portrait De La Jeune Fille En Feu / Portrait of A Lady on Fire / Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi
2019 CANNES En İyi Senaryo, Kuir Palmiye
Cannes’da çok beğenilen ve çokça konuşulan, eleştirmenlerce “A sınıfı bir başyapıt… Bu yıl prömiyerini yapan en kusursuz film.” sözleriyle övülen Portrait Of A Lady on Fire 18. yüzyılda, bir ressamın modeliyle aşkını anlatıyor. Ressam Marianne’a, manastırdan henüz çıkan ve evlenmek üzere olan genç Héloïse’in portresi sipariş edilir. Ancak Marianne, bu portreyi Héloïse’dan habersiz çizmelidir. Bu kısıtlamanın önüne geçmek için Marianne, gönülsüz gelin adayı Héloïse’ı önce gözlemler sonra da onunla yakınlaşır. Yüzyıllar boyu gözardı edilen ve yapıtları unutulan kadın ressamlardan esinlenen yönetmen Céline Sciamma’yı yönettiği Tomboy ve senaryosunu yazdığı Kabakçığın Hayatı ile tanıyoruz. Filmin başrollerini Noémie Merlant, Adèle Haenel ile paylaşıyor.
Bacurau
2019 Cannes Jüri Ödülü, 2019 Lima En İyi Film, En İyi Yönetmen, Eleştirmenler Ödülü, 2019 Münih En İyi Uluslararası Film
Anaerkil bir köy, bir cenaze ve köyün haritalardan silinmesine yol açan bir komplo… Yakın bir gelecekte, Brezilya kırsalında geçen gizemli ve gerilimli Bacurau türler arasında geziniyor. Ülkelerindeki gelir eşitsizliğinden esinlenen yönetmenler Kleber Mendonça Filho ile Juliano Dornelles, dışarıdakilerin küçümsediği, “yabancılar”ın tehdidi altındaki küçük bir topluluğun hikâyesini westernle bilimkurguya öykünen, mistik ve gerilimli atmosferini kaybetmeyen özgün bir tarzla aktarıyorlar. Filmin anlatıcısı, Batılı belgeselci rolünü üstlenen kült oyuncu Udo Kier; başroldeki Sonia Braga ise Örümcek Kadının Öpücüğü dahil birçok filmde rol almıştı. Bacurau’nun yönetmenlerinden Kleber Mendonça Filho’yu Aquarius ve Komşu Sesler filmlerinden tanıyoruz.
Jeanne
2019 Cannes Jüri Özel Övgü–Belirli Bir Bakış
Bruno Dumont, 2017’de Jan Dark’ın çocukluğunu anlattığı Jeanette ile başladığı müzikal söylence dizisine 2019’da Jeanne ile nokta koyuyor. 15. yüzyılda geçen Jeanne, önceki filmin kaldığı yerden devam ediyor ve ergen yaşlardaki Jan Dark’ın İngilizlere karşı savaştıktan sonra kâfirlik suçlamasıyla yargılanışını anlatıyor. Jeanette’in müziklerini Filmekimi’nde konser veren Igorrr bestelemişti; Jeanne’ın şarkılarıysa Fransa’nın en önemli müzisyenlerinden Christophe’a ait. Görüntü yönetimiyle özellikle öne çıkan ve dram öğelerinin daha baskın olduğu Jeanne, Fransa’nın bu ulusal ve tarihi kahramanının yaşamını hem kadın özgürlüğü hem de toplumsal baskı açısından farklı bir modernist anlayışla ele alıyor.
It Must Be Heaven / Burası Cennet Olmalı
2019 Cannes FIPRESCI Ödülü, Mansiyon
Şair Mahmud Derviş’in “Nereye uçar kuşlar, son gökten sonra?” sorusunu Filistin’in en tanınmış yönetmenlerinden Elia Suleiman da son filminde ES adındaki (ve kendi canlandırdığı) başkarakteri aracılığıyla soruyor. Alternatif bir vatan arayışıyla Filistin’den kaçan ES, Filistin’in hep peşinden geldiğini fark eder. Yeni bir yaşam vaadi, bir yanlışlıklar komedisine dönüşmüştür; Paris’ten New York’a, nereye, ne kadar uzağa giderse gitsin, her şey bir şekilde kendisine anavatanını hatırlatır. Filistin’in Oscar adayı It Must Be Heaven ulus, kimlik ve aidiyet kavramlarına değinen komik bir destan.
On A Magical Night / Chambre 212 / Oda 212
2019 Cannes En İyi Kadın Oyuncu – Belirli Bir Bakış
Tiyatrodan çocuk kitaplarına, sinemadan operaya birçok alanda yaratıcılığıyla parlayan Christophe Honoré, bu kez 20 yıldır evli bir çifte döndürüyor kamerasını. Eşini terk etmeye karar veren Maria fazla uzağa gitmeden, evinin karşısındaki otele, 212 numaralı odaya yerleşiyor. Uzaktan evini, eşini ve (eski) hayatını doğrudan gözlemleme şansını bulan Maria, doğru kararı verip vermediğini sorgulama fırsatı buluyor. Elbette her konuda bir fikri olan birçok tanıdığı ve geçmişin hayaletleri Maria’ya öğüt vermek için sırada bekliyor. Sacha Guitry, Ingmar Bergman ve Woody Allen’ın filmlerinden esinlenen Christophe Honoré bu romantik komedide hafıza, aşk, evlilik ve sadakat gibi herkesin aklından geçen değerlerle oynuyor. Filmde Maria rolünü Chiara Mastroianni üstleniyor.
Liberté / Özgürlük
2019 Cannes Jüri Özel Ödülü–Belirli Bir Bakış
Günümüzün en radikal sinemacılarından, tarzından hiç ödün vermeyen Albert Serra 18. yüzyıl Fransa’sına ve devrim öncesi dönemin toplumsal karşıtlıklarına hayranlığını yeni filminde de alışılmadık bir yolla ele alıyor. Liberté, Fransa Kralı 16. Louis’nin katı ahlakçı hükümranlığından kaçan Madame de Dumeval, Tesis Dükü ve Wand Dükü’nü izliyor. Ahlaki kural ve baskıların tümünü reddederek Almanya ormanlarına, hür düşüncenin savunucusu meşhur çapkın Walchen Dükü’ne sığınan asilzadeler, hazzın ve tensel arzuların peşine düşüyor. Kışkırtıcı, cesur, şok edici, cüretkâr sahneleriyle Cannes’da büyük tepki gören filmi hakkında Katalan yönetmen, “asilzadeleri günümüz gençliğiyle karşılaştırıyorum; benzerine rastlanmamış imgeler yaratmaya çalışıyorum” diyor.
Nuestras madres / Our Mothers / Annelerimiz
2019 Cannes En İyi İlk Film, En İyi Film–Eleştirmenler Haftası
Belçika’nın Oscar adayı seçilen Our Mothers, Guatemala’da 200.000’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan ve günümüzde bile çok iyi bilinmeyen iç savaşın acılarını ve karanlıkta kalan alanlarını sinemaya aktarıyor. Askeri cunta sırasında militan olan babasının kayboluşundan esinlenen yönetmen César Díaz, 2018’de cuntacıların yargılanmasıyla başlayan filminde kendi aile geçmişini araştıran bir antropoloğun hikâyesini anlatıyor. Filmde görülen “anlatıcı anneler”, Guatemala kültüründe hâlâ geçerliliğini ve etkilerini yitirmeyen sözlü tarih anlatıcıları, ülkenin gerçek hafızaları.
The Invisible Life Of Euridice Gusmão / Görünmez Yaşam
2019 Cannes En İyi Film–Belirli Bir Bakış 2019 Münih CineCoPro Ödülü
Brezilya’nın Oscar adayı olarak ilan edilen bu duygusal melodram maço kültürün baskın olduğu 1950’lerde, Rio de Janeiro’da baskılar ve önyargıyla mücadele etmek zorunda kalan iki dirayetli kadının hikâyesini anlatıyor: Piyanist olmak isteyen Eurídice ve hakiki aşkı arayan kız kardeşi Guida. Madame Satã, Gümüş Uçurum, Futuro Beach, Tempelhof Havaalanı filmleriyle tanıdığımız Karim Aïnouz’un Cannes’da prömiyerini yapan son filmi, The Hollywood Reporter’a göre “renk, ses ve müziğe boğulmuş bir gündüz rüyası”. Marta Batalha’nın aynı adlı romanından uyarladığı senaryosunun yazımında Aïnouz annesinin yalnız bir ebeveyn olarak nasıl zorlandığına dair kendi anılarından da esinleniyor.
Vivarium
2019 Cannes Dağıtım Ödülü–Eleştirmenler Haftası
Without Name ile 2016’da sinemada adını duyuran reklam filmi yönetmeni Lorcan Finnegan, tüyler ürpertici bir hikâyeyle beyazperdeye dönüyor. Filmin bahtsız kahramanları Gemma ve Tom, ilk kez ev sahibi olmak için bir emlakçıyla görüşürler. Ancak ilk baktıkları evde mahsur kalırlar, üstüne üstlük büyütmeleri için kendilerine sevimli fakat tuhaf bir bebek teslim edilir. Aşırı normal görünen ama istemeden kabullenilen banliyö hayatına dair acımasız bir taşlama olan, Alacakaranlık Kuşağı ile Black Mirror arasında bir yerde duran filmini Lorcan Finnegan “gizemli, komik, üzücü ve ürkütücü bir kâbus” olarak tanımlıyor. Filmde başrolleri üstlenen Imogen Poots ile Jesse Eisenberg, The Art of Self Defense filminin de başrollerindeler.
Monos
2019 Sundance Jüri Özel Ödülü–Dünya Sineması Dramatik, 2019 Transilvanya En İyi Film, 2019 Odesa En İyi Yönetmen
“Masal dünyasında geçen bir kâbus”, “Kolombiya usulü Sineklerin Tanrısı” denilen Monos’u, Guillermo del Toro da “güçlü, yeni bir yönetmenden büyüleyici bir film” sözleriyle övüyor. Geçit vermeyen cangılın tehditkâr gölgeleri arasında, savaşçı lakapları takınmış sekiz çocuk asker, yaz kampını andıran bir yerde Amerikalı bir kadını rehin tutmaktadır. Sürpriz bir baskına uğrayınca çocukların görece huzurlu günleri sona erer ve birbirlerine duydukları güvenle bağlılıkları sarsılan grup, üslerinden ayrılarak cangılın derinliklerine sığınmak zorunda kalır. Kolombiya’nın Oscar adayı Monos, merkezine ideolojiden çok hormonlarının etkisi altındaki ergen kahramanları yerleştiren, her yönüyle alışılmadık, fantastik bir savaş ve hayatta kalma hikâyesi anlatıyor.
And Then We Danced / Ve Sonra Dans Ettik
2019 Odessa Büyük Ödül (İzleyici Ödülü); En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu
Yetenekli dansçı Merab, yıllarını verdiği Gürcü devlet halk dansları ekibinde partneri ve kız arkadaşı Mary ile birlikte kendini kanıtlamaya çalışmaktadır. Süreç hem sert eğitmenleri hem de geleneksel dansın gerekleri yüzünden katı ve sıkıdır. Merab, ekibe yeni katılan yakışıklı ve karizmatik bir gence kapılınca önce çok zorlansa da sonrasında aşkı keşfeder, kimliğini ve cinselliğini bulur. 1980’lerin dans filmlerinden esinlenen Gürcü asıllı İsveçli Levan Akin’in yönettiği ve başrolünü Levan Gelbakhiani’nin üstlendiği film dünya prömiyerini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yaptı. İsveç’in Oscar adayı seçilen Ve Sonra Dans Ettik, ABBA’dan Robyn’e ve Gürcü halk melodilerine bolca müzik ve dans sahneleriyle dolu hareketli, duygusal ve dokunaklı bir büyüme hikâyesi anlatıyor.
Filmin yönetmeni Levan Akin, filmin Atlas Sineması’ndaki gösterimine konuk olacak.
Swallow / Saplantı
2019 Fantasia (Montreal) En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo 2019 Tribeca En İyi Kadın Oyuncu (H. Bennett) 2019
Hamileliğinin ilk aylarındaki Hunter, tehlikeli nesneleri yutma arzusunun gitgide yükseldiğini ve buna karşı koyamadığını fark eder. Hunter bir yandan eşi ve ailesinin gitgide artan denetim ve baskılarını göğüslemeye çalışırken bir yandan da onların desteğiyle takıntısının ardındaki karanlık sırrı açığa çıkarmaya çabalar. Özellikle Hunter’ı canlandıran Haley Bennett’in performansıyla öne çıkan, Carlo Mirabella-Davis’in yönettiği Saplantı, modern dünyanın baskılarına ve beden fetişizmine feminist bir bakış açısı ve gerilim öğeleriyle yaklaşıyor.
The Peanut Butter Falcon / Hayallerin Peşinde
2019 SXSW İzleyici Ödülü–Kurmaca, 2019 Nantucket En İyi Film, İzleyici Ödülü
The Peanut Butter Falcon, klasik Amerikan edebiyatının en tanınmış yapıtlarından Hucklebery Finn’in çağdaş ve duygusal bir uyarlaması sayılabilir. Filmin çıkış noktası ise, başrolü Shia LaBeouf ile paylaşan ve kendini canlandıran Down sendromlu Zack Gottsagen. Filmin kahramanı Zak, özel bir bakımevinden kaçar. Amacı, profesyonel Amerikan güreşçisi eğitimi almaktır. Karşılaştığı kanun kaçağı Tyler’la yol boyu balık tutar, içki içer, sohbet eder, yakınlaşır ve peşlerindekilerden uzak kalmaya çalışırlar. Bu duygusal yol filmi yüreğinizi ısıtacak; ne kahkahalarınıza ne de gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız. Filmde Dakota Johnson, John Hawkes, Bruce Dern, Thomas Haden Church de rol alıyor.
Bashtata / The Father / Baba
2019 Karlovy Vary En İyi Film, 2019 Sakhalin İzleyici Ödülü, En İyi Yönetmen
Ders ve Kol Saati filmlerini İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz yönetmen ikili Kristina Grozeva ile Petar Valchanov, son filmlerinde kayıp ve aile bağları olgularına absürd bir anlayışla göz atıyorlar. Filmin sürekli birbirleriyle didişen iki kahramanı var: Vassil ve oğlu Pavel. Pavel’in annesi hayatını kaybeder, buna rağmen öte dünyadan komşularını sürekli telefonla aradığı ortaya çıkar. Doğaüstü olaylara zaafı olan Vassil, çok meşhur bir medyumla randevu ayarlayınca ayakları yere basan Pavel’in, babasına bu yolculukta eşlik etmekten başka şansı kalmaz.
Gloria Mundi
2019 Venedik En İyi Kadın Oyuncu
2017’de La Villa / Deniz Kıyısındaki Ev ile izlediğimiz Robert Guédiguian, yine değişmez oyuncuları eşi Ariane Ascaride ile Gérard Meylan ve Jean-Pierre Darroussin’i oyuncu kadrosuna katarak bir aile dramına imza atıyor. Gloria Mundi Marsilya’da, yeni doğan bebekleri Gloria’nın getirdiği sevinçle bir araya gelen bir aileyi izliyor. Geçim sıkıntısıyla ayakta durmaya çalışan çekirdek aile, bebeğin hapisten henüz çıkan ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan büyükbabasının gelişiyle beklenmedik olaylarla karşılaşıyor. Son Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan ve Ariane Ascaride’e en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran filmini, yönetmen Guédigian “karanlık bir toplumsal masal” olarak tanımlıyor.
The Traitor / Hain
2019 Altın Küre (İtalya) En İyi Yönetmen, En İyi Müzik, 2019 Gümüş Kurdele (İtalya) En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu, En İyi Müzik
İtalya’nın en saygın sinemacılarından, 2010’da İstanbul Film Festivali’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alan Marco Bellocchio, Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filminde Sicilya’nın en kötü şöhretli mafya babalarından birinin gerçek hayat hikâyesini sinemaya aktarıyor. “İki dünyanın babası” olarak anılan Tommaso Buscetta 1980’lerin başında Sicilya mafyalarının kanlı hesaplaşmaları sırasında İtalya’dan Brezilya’ya kaçar. Yakalanıp sınır dışı edileceği belli olduğunda Tommaso mafya tarihini kökünden değiştirecek bir karar alır: Sessizlik yeminini bozup mafyanın ilk itirafçısı olmayı göze alacaktır.
Babyteeth / Süt Dişi
2019 Venedik En İyi Genç Erkek Oyuncu
Milla’nın yeni aşkı başta ailesi olmak üzere herkesi telaşlandırır. Çünkü Milla daha 15 yaşındadır, kanser hastasıdır, üstelik sevgilisi ondan yaşça büyük, yüzünde bile dövmeleri olan, evsiz bir torbacıdır. Her şey felakete doğru mu sürüklenecek yoksa Milla yaşama tutkusunu çevresindekilere de aşılayabilecek midir? Avustralyalı tiyatro ve televizyon yönetmeni Shannon Murphy’nin bu renkli ve enerjik ilk sinema filminde güler yüzlü Milla’yı Sharp Objects dizisiyle parlayan ve Küçük Kadınlar’da hatırı sayılır ağırlıkta bir rol üstlenen Eliza Scanlen canlandırıyor. Dizi oyuncusu Toby Wallace ise Venedik’te kazandığı ödülle sinema dünyasına büyük girişini yapıyor.
Madre / Anne
2019 Venedik En İyi Kadın Oyuncu–Ufuklar (M. Nieto)
Oğlu 10 yıl önce kaybolan Elena, şimdi aynı sahilde bir lokanta açmıştır. Tam da kayıp ve yas hissinden sıyrılmak üzere olduğunu hissederken oğluna çok benzettiği bir gençle tanışır ve ikisinin de hayatları alt üst olur. Anne bir sevgi filmi; bir annenin oğluna duyduğu, yaşam boyu süren bir sevginin filmi. Oğluna veda edemeyen ve şimdi bunu yapmaya hazır olan bir annenin filmi. Yönetmen Sorogoyen Oscar’a aday olan kendi kısa filminden uyarladığı duygusal dram Anne’yi “karanlıktan aydınlığa, ölümden yaşama, suçluluktan bağışlanmaya doğru bir yolculuk” olarak tanımlıyor.
Premature / Çok Erken
2019 Berkshire Jüri Ödülü 2019 Montclair İzleyici Ödülü, Jüri Özel Ödülü
On yedi yaşındaki Ayanna, üniversite için ayrılmadan Harlem’de geçirdiği son yazda kendinden yaşça büyük, gizemli ve yakışıklı Isaiah ile tanışır. İlk aşk, Ayanna’nın bildiği ve tanıdığı dünyasını kısa sürede alt-üst edecektir. “Siyah Sinema”nın saygın ismi Spike Lee’nin manevi desteğiyle yola çıkan Rashaad Ernesto Green, trans birey hikâyesi anlattığı ilk filmi Gun Hill Road’un ardından çektiği bu duygusal dramda arkadaşlık, aile, aşk gibi evrensel olguları değişen dünyada tek başına ayakta kalabilme eksenine ustaca yerleştiriyor. Green’in kendi mahallesi Bronx’tan insan manzaraları sunduğu Çok Erken, Sundance’te dünya prömiyerini yaptı. Filmin çoğu yükünü harika bir performansla omuzlayan Ayanna rolündeki Zora Howard, aynı zamanda filmin senaryo yazarlarından.
Marriage Story
2019 Toronto En İyi Performans (A. Driver)
Oscar’lı sinemacı Noah Baumbach’ın yeni filmi Marriage Story, ilk kez izleyici karşısına çıktığı Venedik Film Festivali’nde müthiş övgüler aldı, Toronto Film Festivali’nde de eleştirmenlerin oylarıyla Adam Driver’a En İyi Performans Ödülü’nü getirdi. Marriage Story dağılan bir evliliğin ve birlikte kalan bir ailenin dokunaklı ve şefkatli hikâyesini konu alıyor. Filmin oyuncu kadrosunda başrolleri paylaşan Scarlett Johansson ve Adam Driver’ın yanı sıra Laura Dern, Alan Alda ve Ray Liotta yer alıyor.
A White White Day / Bembeyaz Bir Gün
2019 Cannes Yükselen Yıldız–Eleştirmenler Haftası (I. Sigurdsson), 2019 Transilvanya En İyi Performans (I. Sigurdsson), 2019 Motovun En İyi Film
Vinterbrødre / Kış Kardeşleri filmiyle İstanbul Film Festivali’ne katılan Hlynur Pálmason’un dünya prömiyerini Cannes’da yapan son filmi, yine çarpıcı bir aile dramı anlatıyor. İzlanda’da ücra bir kasabanın polis komiseri, kasaba ahalisinden bir adamı iki yıl önce eşiyle ilişki kurmakla suçlar. Saplantısı derinleşirken adamın gerçeklikle bağlantısı kopar ve hem sevdiklerine hem kendine zarar vermeye başlar. Keder, yas, delilik ve koşulsuz sevgiye dair bu güçlü ve sert film, özellikle çarpıcı kar manzaraları ve oyuncularının performanslarıyla dikkat çekiyor.
A Hidden Life / Gizli Bir Yaşam
2019 Cannes François Chalet Ödülü, Ekümenik Jüri Ödülü
Tree of Life / Hayat Ağacı ve Knight of Cups ile hayatın anlamı üzerine görselliğiyle çarpıcı zihin egzersizleri kuran Terence Malick, son filminde gerçek bir hikâyeyi beyazperdeye yansıtıyor. Film, İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafında savaşmayı reddeden ve idam edilen Avusturyalı çiftçi Franz Jägerstätter’in hayatını anlatıyor. “Daha belirgin senaryolarla çalışmaya geri döndüğünü” söyleyen Malick’in Cannes’da dünya prömiyerini yapan filminin çekimleri 2016’da tamamlandı ve hem Michael Nyqvist’in hem de Bruno Ganz’ın rol aldığı son film oldu.
Matthias & Maxime
Xavier Dolan’ın yeniden Cannes ana yarışmada yer almasını sağlayan son filmi şimdiden genç yönetmenin en iyi yapıtları arasında sayılıyor. Filme adlarını veren Matthias ile Maxime, çocukluktan bu yana sıkı arkadaştır. Rol aldıkları bir kısa film için öpüşmeleri gerekince arkadaşlıkları sarsılır. Kısa sürede aralarına alışık olmadıkları bir şüphe girer ve hayatları değişir. Otuz yaşına basan Dolan’ın Maxime rolünü üstlendiği bu duygusal dramda ayrıca Mommy’deki anne rolüyle tanıdığımız Anne Dorval da rol alıyor. Yirmili yaşlarının sonuna yaklaşan Quebec’li bir arkadaş grubunu gözlemleyen Matthias ve Maxime, erkekler arasındaki dostluk, yakınlık, cinsel belirsizlik konularına değinirken şu soruları da soruyor: “Ben kimim? Bir başkası gibi mi davranıyorum?”
The Burnt Orange Heresy / Yanık Portakal
Venedik Film Festivali’nin kapanış filmi Yanık Portakal, akıllara Hitchcock filmlerini getiren, incelikli, seksi ve heyecanlı bir kara film. Filmin karizmatik ve çekici anti-kahramanı, amacına ulaşmak için gözünü bile kırpmadan cinayet işleyebilecek kadar hırslı sanat eleştirmeni James. İtalya’nın Como Gölü civarında bir malikânede James, baştan çıkardığı güzel Amerikalı bir gezginle birlikte bir tabloyu çalmak için uğraşıyor. Yönetmen Giuseppe Capotondi, A Simple Plan romanının yazarı Scott Smith ile birlikte uyarladığı ve Faust’u örnek alan yeni filminde (18 yıl sonra ilk kez kamera önüne geçen) Mick Jagger’ı bile dahil ettiği müthiş bir oyuncu kadrosunu bir araya getiriyor.
Sibyl
Hastasının hikâyesini kendi romanında kullanmak üzere çalan bir terapist, ne kadar ileri gidebilir? Fransa’nın yükselen yıldızlarından Virginie Efira’nın canlandırdığı, filme adını veren psikoterapist Sibyl, takıntı haline getirdiği romanını yazmaya kendini ne kadar verse de yaratıcılığı tıkanmıştır. Planlamadan hamile kaldığı için bunalıma giren bir hastasının anlattıkları Sibyl’in ilgisini çeker ve kadının hikâyesini kendi erotik romanına dahil eder. Annelik, yaratıcılık, birliktelikler, tutku, orta yaş krizi, kişilik, hatta sinema gibi birçok konuya değinen Sibyl’ın asıl esin kaynağı Woody Allen’ın Başka Bir Kadın filmi. İlk gösterimini Cannes’da ana yarışmada yapan bu ilginç komedi-dramın oyuncu kadrosunda İstanbul Film Festivali’ne yeni konuk olan Gaspard Ulliel, Adèle Exarchopoulos, Gaspard Ulliel, Niels Schneider de yer alıyor.
First Love / İlk Aşk
Sinemanın en aşırı, en ele avuca sığmaz, tartışmalı yaratıcılarından Takashi Miike’nin Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen son filmi yönetmenin 90. yapıtı. İzleyiciyi şaşırtacak ve sarsacak sürprizleri filmlerinden esirgemeyen Miike manga, samuray, korku ve canavar filmlerinden bu kez aksiyon-macera-yakuza diyarına geçiş yapıyor. Tek bir gece boyunca Tokyo’da geçen İlk Aşk’ta, beyin tümörü teşhisi konan bahtsız bir boksör, masum bir telekıza âşık olur. Ama kötü adamlar tabii ki peşlerini bırakmaz. Mafya ve kara film öğeleri, şiddet, romantizm ve komik sekanslarla dolu bu amansız “ucuz roman” akıl almaz cinayetler, hayaletler, animasyon bölümlerle çok hareketli, çok eğlenceli ve çok kanlı.
The Wild Goose Lake / Güney İstasyonunda Randevu
Cannes’da ana yarışmada yer alan tek Çin filmi neonlar, parlak renkler ve hep koruduğu gizemiyle öne çıkan çarpıcı bir polisiye. “Heyecan verici, şiirsel ve ışıl ışıl, Çin usulü bir kara film” sözleriyle övülen Güney İstasyonunda Randevu, peşine hem rakip çeteler hem de polisin düştüğü bir gangsterin kaçış hikâyesini düşmeyen bir tempoyla anlatıyor. Yönetmen Diao Yinan’ın “görsel tarzı dramatik gerilimle birleştiren bir anti-ütopya” olarak tarif ettiği Güney İstasyonunda Randevu, çizgi romanları anımsatan görsel dünyası ve kovalamaca sahneleriyle öne çıkıyor. Karanlık suç filmleri ve distopya öykülerinden esinlenen yönetmen Diao Yinan’ın İnce Buz, Kara Kömür filmi 2014’te Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı kazanmıştı.
Frankie
Portekiz’in şatolarla dolu kasabası Sintra’da, tek bir günde geçen bu aile dramına adını veren Frankie, ya da gerçek adıyla Françoise, dünyaca ünlü bir oyuncudur. Frankie, çok önemli bir şey açıklayacağını söyleyerek ailesini ve arkadaşlarını ormanlar içindeki bu masalsı kasabaya çağırır. Yaz gecesi ilerlerken eşler, eski eşler, çocukları ve arkadaşları arasındaki gizli ve açık sırlar, arzular, ilişkiler, mesafeler ve pişmanlıklar ortaya çıkar. Cannes’da ilk gösterimini yapan Frankie, daha önce izlediğimiz Keep the Lights On / Işık Açık Kalsın ve Little Men / Küçük Adamlar filmlerinin yönetmeni Ira Sachs’in yeni filmi. Frankie’yi canlandıran ve en son Greta’da izlediğimiz Isabelle Huppert’e Brendan Gleeson’dan Jérémie Renier’ye ünlü oyuncular eşlik ediyor.
Nina Wu
Tayvanlı bağımsız sinemacı Midi Z, kara film estetiğini gözalıcı bir sinematografiyle birleştiren son filminde sinema sektöründe kadınların karşılaştığı zorlukları genç bir oyuncu üzerinden ele alıyor. Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde ilk gösterimi yapılan filmin senaryosunu ana karakter Nina Wu’yu da canlandıran Ke-Xi Wu, yönetmen Midi Z ile birlikte Hollywood’dan çıkan #MeToo hareketinden esinlenip kendi sarsıcı deneyimlerine dayanarak yazdı. Yıllarca küçük roller üstlendikten sonra sinemada ilk büyük çıkışını gerçekleştirmeye çalışan Nina Wu, sonunda başrolü 1960’larda geçen bir casus filminde bulur. Çekimlerin zorluğu, filmin cinsiyetçi yaklaşımı bir yana, yönetmenin psikolojik baskısı aile sorunlarıyla birleşince Nina Wu’nun ruh sağlığı kötülemeye başlar.
Zombi Child / Zombi Çocuk
Öldükten sonra dirilerek geri dönen Haitili köle Clairvius Narcisse’in “gerçek hikâyesinden” esinlenen Zombi Child, 1962’de Haiti’de tarlalarda başlıyor, 55 yıl sonra Paris’te prestijli bir yatılı okulda devam ediyor. Saint Laurent ve Nocturama filmlerinden tanıdığımız yönetmen Bertrand Bonello, George Romero’nun zombilerinden çok farklı bir cinsi konu ettiği yeni filmini Fransız Yeni Dalgası’nın ilkelerini gözeterek çekti. Sömürgeciliğin acı dolu mirasını ve ırkçılığın hâlâ silinmeyen izlerini hem korku öğeleri hem de Rihanna şarkıları içeren sıradışı senaryosuyla sorgulayan Zombi Child bir yandan da aile sırları, doğaüstü, kültür, geçmiş, elitizm, kolektif hayal gücü ile tarih bilinci olgularına da değiniyor. Zombi Child ilk gösterimini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yaptı.
Dogs Don’t Wear Pants / Köpekler Pantolon Giymez
Dünya prömiyerini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü Bölümü’nde yapan Dogs Don’t Wear Pants, eşi gözlerinin önünde boğularak hayatını kaybeden Juha’yı izliyor. Aradan yıllar geçmesine rağmen kendini hiç tam anlamıyla toparlayamayan Juha’nın hayatı, tesadüfen “emrine girdiği” sahibe Mona’yla tanışınca tamamen değişiyor. Fiziksel acının kederi aştığı anları kimi zaman gayet mizahi bir yolla konu alan Dogs Dont Wear Pants, bir yandan siyah lateks kıyafetli fetiş/BDSM dünyasını keşfederken bir yandan da bu dünyanın sıradan insanlarının cinsellik dışındaki ruh hallerine göz atıyor. “Filmimde Billy Wilder’dan bir parça vardır umarım” diyen yönetmen Jukka-Pekka Valkeapää’yı festivalde de gösterilen Muukalainen / Ziyaretçi filmiyle tanıyoruz.
Roubaix, une lumiére / Oh Mercy / Suç Mahalli
Merkezine bir cinayet soruşturmasını yerleştiren bu ilginç polisiye, cinayetin zanlıları olan iki kadını, biri deneyimli biri çaylak iki polisin gözünden izliyor. Sürecin tüm aşamalarını ayrıntılarıyla gözlemleyen film, Fransız toplumunun bir manzarasını çok farklı bir noktadan bakarak çiziyor. Usta yönetmen Arnaud Desplechin’in belgeselci Mosco Boucault’nun 2008 yapımı filmi Roubaix, Merkez Karakol’dan esinlenen yeni filmi, ilk gösterimini Altın Palmiye için yarıştığı Cannes Film Festivali’nde yaptı. Filmin geçtiği Desplechin’in memleketi Roubaix, Belçika sınırında yer alan, suç oranının hayli yüksek olduğu bir işçi kasabası.
Deerskin / Le daim / Deri Ceket
Lastik’ten Yanlış ve Karakol’a komedi filmlerinde gerçekliğin sınırlarını zorlayan Quentin Dupieux, kadrosuna Fransız sinemasının parlak isimlerini de eklediği yeni filminin ilk gösterimini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünün açılışında yaptı. Filmin tuhaf anti kahramanı, deri ceketini üzerinden hiç çıkarmayan, gayet dengesiz, takıntılı, psikopat Georges. Yeni aldığı ve kendisiyle konuşan deri ceketinin dünyada tek kalmasını isteyen Georges, kolayca deliliğin pençesine teslim oluyor. Sinsi bir kara komedi gibi başlayan Deri Ceket, Georges ve sinema kurgucusu Denise’in el kameralarının da katkısıyla absürt bir snuff cinayet filmine dönüşüyor. Georges’u canlandıran Jean Dujardin’e Adele Haenel eşlik ediyor. Dupieux’dan alıştığımız üzere, Deri Ceket acayip karakterlerin ve olmayacak durumların cirit attığı, tahmin edilebilirlikten son derece uzak, yaratıcı bir şaka.
Diego Maradona
Senna ve Amy ile övgü toplayan Asif Kapadia’nın yeni filmi Diego Maradona, 10 numaralı formanın daimi sahibi, efsane futbolcu Diego Armando Maradona’nın yaşamını anlatıyor. Film, doğduğu Arjantin’deki gecekondu mahallesinden dünyanın tepesindeki altın tahtına rakipsiz bir süperstarı 1980’lerden başlayıp özellikle Napoli takımındaki yıllarına odaklanarak ele alıyor. Diego Maradona, uyuşturucu bağımlılığından saha dışındaki türlü skandallarına medyanın gözünden hiç kaçamayan, şöhreti omuzlayamayan, ama her düştüğünde yeniden ayağa kalkan, mücadeleci bir ikonu tarafsızca gözler önüne seriyor. Arjantinli efsane sporcunun da onay verdiği, daha önce hiç görülmemiş 500 saati aşkın görüntüsünden kurgulanan film, ilk gösterimini Cannes’da yaptı.
Fête de famille / Happy Birthday / Mutlu Yıllar
“Bugün benim doğum günüm ve sadece neşeli şeyler konuşursak sevinirim.” Catherine Deneuve’ün canlandırdığı Andréa, bu mutlu gün vesilesiyle bahçe içindeki evlerinde tüm aile bir araya gelince tek arzusunu işte böyle dile getirir. Oysaki üç yıldır hiç haberini almadığı kızı Claire’in birdenbire ortaya çıkıp sakin ve huzurlu kutlamayla dingin aile dinamiklerini alt üst edeceğinden hiç haberi yoktur. Yönetmen ve ortak senarist Cédric Kahn’ın aynı zamanda kameranın önüne de geçerek başrollerden birini üstlendiği Happy Birthday kahkahalar, gözyaşları, tartışmalar, ortaya saçılan aile sırları, sevgi dolu yakınlaşmalarla bir ailenin 24 saatlik bir portresini çiziyor.
The Whistlers / Islıkçılar
İlk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan Islıkçılar, “Ocean’s” serisi usulü kovalamacalar, silahlı çatışmalar, Sapık göndermesi ve femme fatale’i ile soygun filmi türüne yeni bir soluk ve Romanya usulü bir kara film tadı taşıyor. Filmin kahramanı, buraya özgü ıslık dilini öğrenmek için Kanarya Adaları’ndaki La Gomera’ya giden Romanyalı üçkağıtçı polis Cristi; amacıysa çalınan 30 milyon avronun yerini öğrenmek için mafya babası Zsolt’u hapisten kaçırmak. Filmlerinde alışılmadık mizah duygusunu hiç esirgemeyen Corneliu Porumboiu’nun yönettiği, yapımcılığını Toni Erdmann’ın yönetmeni Maren Ade’nin üstlendiği Islıkçılar, Romanya’nın Oscar adayı ilan edildi.
Sorry We Missed You / Üzgünüz, Size Ulaşamadık
En son 2016’da Ben, Daniel Blake filmini izlediğimiz Loach aynı şehirde, Newcastle’da sözleşmeli çalışanların sıkıntılarından yola çıkıyor ve yine gözyaşlarımızı zorlayacak acı-tatlı bir dramı beyazperdeye aktarıyor. “İşçi sınıfının yönetmeni” olarak birçok başyapıta imza atan Ken Loach, bu kez iki çocuklu bir aileye odaklanıyor. Filmde, telefon app’leri çağında kendi kamyonetini almak isteyen Ricky’nin bu hamlesi, evlere bakıcılığa giden eşi Abby’nin düzenli çalışma hayatını sekteye uğratıyor. Loach’un uzun yıllardır birlikte çalıştığı Paul Laverty’nin senaryosunu yazdığı Sorry We Missed You, Mayıs ayında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı.
Guest of Honour / Onur Konuğu
Atom Egoyan’ın aile dramlarını ne kadar ustalıkla ele aldığını Exotica, Hatırla, Başka Bir Dünya filmleriyle izlemiştik. “Benim yönetmen olarak görevim, insanın karmaşıklığını gösterebilmek” diyen Egoyan, dünya prömiyerini henüz sona eren Venedik Film Festivali’nde yapan Onur Konuğu’nda bir baba-kız arasındaki karmaşık ilişkiye odaklanıyor. Lisede öğretmenlik yapan Veronica, okulda işlediği bir suç yüzünden cezaya çarptırılır. Durumu kayıtsızlıkla karşılayan kızının suçsuzluğuna inanan lokanta denetçisi babası Jim, huzursuzluk ve düş kırıklığını kendi işine ve karakterine yansıtmaya başlar. David Thewlis’in performansı filmde özellikle dikkat çekiyor.
The Truth / La vérité / Saklı Gerçekler
Geçen yıl Altın Palmiye’li filmi Shoplifters / Arakçılar Filmekimi’nde gösterilen Japon yönetmen Hirokazu Kore-eda yine bir aile dramına imza atıyor, üstelik bu kez başrolleri Catherine Deneuve, Juliette Binoche ve Ethan Hawke’a teslim ediyor. Aile dinamiklerini gözlemlerken oyunculuk mesleğine de şiirsel bir açıdan yaklaşan The Truth, Deneuve’ün harika performansıyla canlandırdığı ünlü bir sinema oyuncusunun, anıları yayımlandıktan sonra kızıyla yeniden bir araya gelişini ve yüzleşmelerini anlatıyor. Karakterlerinin küçük dünyalarını “yalanları, gurur, pişmanlık, hüzün, neşe ve barışma çabalarıyla” gözlemleyen Kore-eda’nın Japonya dışında ve Japonca hariç çektiği bu ilk filmi, 2019 Venedik Film Festivali’nin açılışında gösterildi.
Art of Self Defense / Savunma Sanatı
Karate dünyasında geçen bu kara komedinin başkahramanı bir gece motosikletli bir çete tarafından kıstırılıp dövülerek soyulan ürkek muhasebeci Casey. Kendini korumak adına mahallesindeki karate dojo’suna yazılan Casey, kısa sürede ilerler ve kendini gösterdikçe dojo ustasının gizemli gece derslerine katılmaya hak kazanır. Maço kültürünü absürt noktalara uçuran alfa erkekler, biraderler, egzersizler, gerçek erkeklikle dolu ter kokulu, cesur, sıra dışı komedi olan Savunma Sanatı “yumruklarla tekme, ayaklarla yumruk atmanın önemini” anlatıyor. Riley Stearns’ün yönettiği filmde başrolleri üstlenen Imogen Poots ile Jesse Eisenberg, Vivarium filminin de başrollerindeler.
Orphanage / Yetimhane
1980’lerin Kabil’i… Bollywood meraklısı, sinemaya âşık bir çocuk… İşgal altında bir ülke… Kendi yaşamından da izler taşıyan ikinci filminde genç Afgan sinemacı Shahrbanoo Sadat, Kabil’de sinemada bilet kesen bir çocuğun polis tarafından Sovyetlerin işlettiği bir yetimhaneye götürülmesiyle gelişen olayları anlatıyor. Afganistan’ı hiç bilmediğimiz, tahmin etmediğimiz bir yönüyle üstelik Bollywood mizansenleri ve müzikleriyle ele alan Yetimhane, ilk gösterimini Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yaptı. Sadat’ın ilk filmi Kurtla Kuzu 2017’de İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti.
The Best Years of A Life / En Güzel Yıllarımız
Claude Lelouch 1966’da dünyayı sarsan kahramanlarıyla yepyeni bir aşk filmine imza atmıştı. “Kendimi hâlâ amatör sayıyorum” diyen usta sinemacının 49. filmi En Güzel Yıllarımız, 53 yıl önce Cannes’da Büyük Ödülü kazanan o aşk filminin, Bir Kadın Bir Erkek’in devamı niteliğinde. Cannes’da yarışma dışı gösterilen filmde Fransız sinemasının en sevilen emektar oyuncularından Jean-Louis Trintignant ile Anouk Aimée aynı rollerini yeniden üstleniyor. “Tüm aşk hikâyeleri kötü biter” diyen Aimée ile bir zamanlar âşık olduğu kadını hiç aklından çıkaramayan Trintignant, bize yeniden sevmenin, beklenmedik aşkların yaşının olmadığını hatırlatıyorlar.
The Lodge / Dağ Evi
Goodnight Mommy / Ölümcül Oyun ile aile gerilimi türüne yepyeni ve son derece ürkütücü bir alan açan yönetmen ikili Veronika Franz ile Severin Fiala, yeni bir aile trajedisiyle beyazperdede. Sundance’te ilk gösterimini yapan Dağ Evi, iki çocuk ve müstakbel üvey annelerinin tipi yüzünden bir dağ kulübesinde mahsur kalışlarını gözlemliyor. Psikolojik gerilimin yavaşça yükselerek tavan yaptığı, beklenmedik sürprizler ve huzursuz edici atmosferiyle Dağ Evi aile sırları, belirsizlikler, kindar çocukların yer aldığı, doğaüstüne de göz kırpan, nefes kesici bir gerilim. Filmin oyuncu kadrosunda Jaeden Lieberher, Riley Keough ve Alicia Silverstone yer alıyor.
Nimic
İzleyicileri ve hayranlarını sürekli şaşırtan Yorgos Lanthimos, bu kez bir kısa filmle Filmekimi’ne konuk oluyor. Dünya prömiyeri Locarno Film Festivali’nde yapılan Nimic, yine Efthimys Filippou’nun senaryosundan çekildi. Lanthimos’un kısa fantezisi Nimic’te profesyonel bir çellocuyu oynayan Matt Dillon, metroda yabancı biriyle karşılaşıyor ve bu karşılaşmanın hayatında beklenmedik sonuçları oluyor. “Kutunun dışına çıkıp biraz düşünmek, uyarıcı fikirlerle uğraşmak hep heyecan veriyor bana.” diyor Yorgos Lanthimos. Lanthimos’un son uzun metrajlı filmi The Favourite / Sarayın Gözdesi, geçen yıl Filmekimi’nin en çok izlenen filmlerinden biri olmuş, 2019’da Olivia Colman’a Oscar kazandırmıştı.
Painted Bird / Boyalı Kuş
Trajik bir şekilde kendi hayatına son veren Jerzy Kosinski’nin tartışmalar yaratan tanınmış ve oldukça sert romanı Boyalı Kuş’un ilk sinema uyarlaması dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yaptı. Boyalı Kuş, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru çorak, ilkel Doğu Avrupa’da bir yerde, yalnız bir çocuğu izliyor. Kimsesiz kalan Çocuk köyden köye, çiftlikten çiftliğe geçiyor; cahil, hoşgörüsüz, acımasız sivil ve askerlerle karşılaşacağı sonu belirsiz bir yolculuk sürdürüyor. 35mm sinemaskop çekilen siyah-beyaz film, klişeler kadar melodramdan ve duygusal yönlendirmelerden de kaçınarak savaşın dehşetini insan ve doğa manzaralarıyla kahramanı Çocuk’un gözlerinden tarafsız kalarak aktarıyor. Filmi insan ruhunun karanlık derinliklerine doğru bir yolculuk olarak yansıtan Yönetmen Vaclav Marhoul, Boyalı Kuş’un özünde şiir bulunduğunu, etrafı dehşetle sarılı olmasına rağmen Çocuk’un özünün güzel kaldığını söylüyor.
Cadı Üçlemesi 13+
İlk uzun metrajlı filmi Kaygı ile tanıdığımız Ceylan Özgün Özçelik’in “Cadı Üçlemesi”nin ilk halkası olan 13+, İstanbul prömiyerini Filmekimi’nde yapıyor. Korku dram türündeki kısa film 13+ ilk gösterimini Sitges Fantastik Film Festivali’nde yaptı. Dünyanın dört bir yanında, dans eden tüm cadılara ithaf edilen üçlemenin gelecekte çekilecek diğer filmleriyse orta metrajlı deneysel/belgesel 15+ ve uzun metrajlı fantastik kara komedi 18+.
The Staggering Girl / Çarpıcı Kız
Büyük sansasyon yaratan Call Me By Your Name ve ardından Suspiria ile Filmekimi’nde yer alan Luca Guadagnino’nun Cannes’da dünya prömiyerini yapan bu en yeni filmi, Julianne Moore ve Mia Goth’tan Alba Rochrwacher’e müthiş bir oyuncu kadrosunu bir araya getiren bir kısa film. Görselliğiyle özellikle dikkat çeken filmin esin kaynağı Valentino tasarımı giysiler; Guadagnino da filmin yapımı sırasında House Valentino’nun yaratıcı direktörü Pierpaolo Piccioli’yle işbirliği yaptı. Çağrışımlar ve anılardan yararlanan film bir anneyle kızının ilişkisini Roma’yla New York ve geçmişle günümüz arasında gidip gelerek inceliyor.
La Belle Epoque / Yeni Baştan
Zamanda geriye dönebilsek keşke ve ilk aşkımızla yeniden birlikte olsak. Filmin altmışlı yaşlarını geçen başkarakteri Victor, işte böyle bir fırsata denk geliyor. Özel bir firmanın desteğiyle hayatının en anlamlı dönemine, 40 yıl öncesine, hayatının aşkıyla tanıştığı günlere geri dönüyor. Tabii profesyonel bir oyuncu, makyaj, tarihçi ve set ekibinin yardımıyla. Bu tatlı romantik komedi Fransız oyuncu, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve komedyen Nicolas Bedos’nun ikinci filmi. Cannes Film Festivali’nin bu gizli yıldızı, hem eğlenceli hem düşündürücü hem de duygu dolu. Filmin başrollerini Daniel Auteuil, Guillaume Canet, Fanny Ardant, Doria Tillier paylaşıyor.
Iris: A Space Opera by Justice / IRIS: Justice’ten Bir Uzay Operası
Uzay operalarından esinlenen bir canlı konser! İlk gösterimini SXSW Film Festivali’nde yapan Iris, bugüne kadar gerçekleştirilen en muhteşem elektronik müzik konseri olarak tanımlanıyor. Fransız elektronik müzik ikilisi Justice, 2017-2018 “Woman Worldwide” dünya turnelerinin ardından konser kayıtlarını üzerlerinden geçerek aynı adlı bir albüme dönüştürmüştü. Iris, bu şarkıların “boş ve görünmez bir mekânda” olağanüstü bir prodüksiyon kalitesi ve göz alıcı efektlerle yeniden icralarını sinema perdesine taşıyor. Iris, 29 Ağustos’tan bu yana dünyanın farklı şehirlerinde gösteriliyor. Iris’ten hemen önce kamera arkası görüntülerinin yer aldığı kısa bir belgesel gösterilecek.
Roger Waters: Us+Them
Pink Floyd’un kurucularından, grubun söz yazarı ve yaratıcı gücü Roger Waters, nefes kesici bir ses tasarımıyla göz alıcı bir görsel şöleni bir araya getiren, kaçırılmaması gereken bir sinema etkinliğine imza attı. Waters’ın toplam iki milyon kişiye ulaşan “Us+Them” başlıklı 2017-2018 Avrupa turnesi sırasında Amsterdam’da çekilen filmde, Pink Floyd albümlerinden (The Dark Side of the Moon, The Wall, Animals, Wish You Were Here) ve son albümü Is This The Life We Really Want?’tan parçaların canlı performansları yer alıyor. Waters bu filmde de Roger Waters The Wall filminde birlikte çalıştığı çok yönlü yönetmen Sean Evans’la işbirliği yaparak müzik, insan hakları, özgürlük ve sevgi mesajını kitlelere iletiyor.
Marianne & Leonard: Words of Love / Marianne & Leonard: Aşk Sözleri
Benzersiz, şarkılara konu olan, ebedi bir aşk… Efsanevi müzisyen Leonard Cohen’in bir dönem sevgilisi, her daim esin perisi, “So Long, Marianne” şarkısına adını veren Marianne Ihlen ile birlikteliği yaklaşık 6 yıl sürse de bir ömre yayılmıştı. 1960’ta Ege’deki Hydra adasında sanatçılar, müzisyenler, yazarların da olduğu bohem bir toplulukta tanışan Leonard ile Marianne, “altın tozuna bulanmıştık” dedikleri o günlerin ardından yollarını ayırmış, 2016’da 4 ay arayla hayatlarını kaybetmişti. İlk gösterimini Sundance’te yapan film çok özel, gün yüzü görmemiş fotoğraf, video ve röportajlar aracılığıyla bu trajik aşkın dönüm noktalarını Cohen’in kariyeriyle birlikte ele alıyor. Yönetmen Nick Broomfield’i The Leader The Driver, Aileen Wurnos, Kurt And Courtney, Biggie and Tupac filmleriyle tanıyoruz.
Miles Davis: Birth of the Cool
Bir vizyoner, kategorileri yıkıp geçen bir müzik kâşifi, cool kavramının vücuda gelmiş hali: Miles Davis. ABD’de ayrımcılık döneminde her şeye rağmen yükselerek hayalini gerçekleştiren ve yeni bir müzikal ifade türünün doğuşuna imza atan Miles Davis, deney yapmaktan hiç çekinmeden cazın renklerini ve lirik ifade biçimini hep genişleten eşsiz bir modern Amerikan sanatçısıydı. Efsane müzisyenin kendi biyografisinden yola çıkan ve adını albümünden alan bu belgesel, Davis’in Quincy Jones gibi dostlarıyla ve tarihçilerle yapılmış röportajlar ve daha önce görülmemiş video kayıtlarını da içeriyor, sanatçının aşklarından bağımlılıklarına, yaratıcılığından özgüven eksikliğine eksiksiz bir portresini çiziyor.
The Laundromat
The Laundromat, Çin, Meksika, Afrika ve Karayipler’de Mossack Fonseca’nın üst düzey patronlarına ait sırları ortaya çıkaran gazetecilerin hikâyesini konu alıyor. Yönetmenliğini Oscar Ödüllü Steven Soderbergh’in üstlendiği filmin senaryosu, Scott Z. Burns (The Informant!, The Report) tarafından kaleme alındı. Film Pulitzer ödüllü araştırmacı gazeteci Jake Bernstein’ın Secrecy World adlı kitabından uyarlandı. Filmin oyuncu kadrosunda Meryl Streep, Gary Oldman ve Antonio Banderas yer alıyor.
Jojo Rabbit / Tavşan Jojo
Thor: Ragnarok gibi mizah dolu aksiyon filmlerinin ustası genç yönetmen Taika Waititi’nin son filmi, çarpıcı yıldız kadrosuyla göz kamaştırdı, tuhaf hikâyesiyle ilgi çektiği kadar tepki de çekti. Dünya prömiyerini henüz tamamlanan Toronto Film Festivali’nde yapan Tavşan Jojo, İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazi iktidarındaki Almanya’da geçiyor. Filmin kahramanı Jojo, tek arkadaşı hayali bir Hitler olan küçük bir çocuk. Jojo annesinin tavan arasında bir Yahudi’yi sakladığını öğrenince kendi üstün ırkçılığıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Filmin en güzel yanlarından biri de Waititi’nin bu hayali Hitler’i canlandırması.
Saturday Fiction / Tehlikeli Oyun
Benzersiz yıldız Gong Li, Lou Ye, son filmi Tehlikeli Oyun’da kendi hayatına yakın bir şekilde, çok ünlü, Çinli bir oyuncuyu canlandırıyor. 1941 yılında, Jean Yu, Japon işgali altındaki Şangay’a döner. Amacı eski âşığının sahneye koyduğu bir oyunda rol almak gibi görünse de aslında Müttefikler’e bilgi sızdıran bir çifte ajandır. Yaz Sarayı, Bahar Sarhoşu ve Gizem filmlerini festivalde izlediğimiz Lou Ye’nin Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan son yapıtı, yönetmenin kendi çocukluk anılarından esinlendiği, siyah-beyaz çekimleriyle dramatik etkisini iyice artıran, her anı olasılıklarla dolu bir casus-gerilim filmi.
The Farewell / Elveda
2019 Sundance Londra İzleyici Ödülü
Amerika’da yaşayan Billi, Çin’deki babaannesine konulan teşhisin ciddi olduğunu ve çok az zamanı kaldığını öğrenir. Ailesinin ısrar ve tembihlerine karşın Billi, kuzeninin düğünü için ailesinin yanına gider. Böylece babaannesini son bir kez görebilecektir. Lulu Wang’in kendi büyükannesinin hastalığından esinlenerek çektiği Elveda, ilk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yaptı. Kahkahası hiç eksik olmayan film, ne duygusallığından ne de incelikli yaklaşımından hiç ödün vermiyor ve muhteşem performanslarıyla yürekleri dağlıyor.
Lucy In The Sky
Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan ve gerçek olaylardan esinlenen bu ilginç bilimkurguda astronot Lucy’yi Natalie Portman canlandırıyor. Filme adını veren Lucy Cola, görevi icabı çok uzun süre uzayda kalmıştır. Dünyaya döndüğünde Lucy’nin değişken ruh hali kötülerken kendini kaptırdığı bir diğer astronota düşkünlüğü artar. Reese Whitherspoon’un yapımcıları arasında bulunduğu filmin yönetmeni Fargo, Bones, Legion, The Unusuals dizilerinin senaryo yazarı Noah Hawley.
Wasp Network
Geçen yıl Filmekimi’nde Doubles vies / Çifte Hayatlar ile edebiyat dünyasına dalan Olivier Assayas, bu kez soğuk savaşın casus cephesine göz atıyor. 1998’de ABD’de casuslukla suçlanıp yakalanan Küba Beşlisi, Miami’de bir casus şebekesi kurup Castro karşıtlarının arasına sızmış, gerçek kimlikleri yıllarca ortaya çıkmamıştı. İlk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan bu sürükleyici film, Küba Beşlisi’nin gerçek hikâyesini çarpıcı bir oyuncu kadrosu ve müthiş bir detaycılıkla beyazperdeye yansıtıyor. Filmde Narcos dizisinden Wagner Moura de rol alıyor.
Ayrıntılı bilgi için: filmekimi.iksv.org