İrlanda Cumhuriyeti denildiğinde aklıma ilk olarak U2 ve Enya geliyordu, Dublin’e gitmeden önce en çok duyduğum şey ise İrlandalıların bitmek bilmeyen mutlulukları. Bu kuzeyli ülke halkının, yağışları ve görece soğuk havasını unutup neden bu kadar mutlu olduğunu anlamak için, ülkenin başkentine gittim. İstanbul’dan karşılıklı seferler olsa da Dublin’e Kuzey’den Belfast’tan geçtim. Dolayısıyla havadan Dublin’e inmeden, seyahatim Kuzey’den şehre giren muzaffer bir komutan edasıyla, Kuzey’in o mis gibi yağmur kokusunu içime çekerek ve ‘Güney’i yavaş yavaş sindirerek gerçekleşti.
#DublınFatma Ölçücü (28) mobil ve web yazılım uygulamaları geliştiren bir şirkette analist olarak çalışıyor. Yoğun iş temposuna rağmen en büyük tutkusu dünyayı dolaşmak. Maaşından artırdığı parayla kendine bir ‘seyahat fonu’ oluşturdu. Şimdiden 30 ülkeyi geride bıraktı. En çok İrlanda’da aklı kaldı. Sıradaki hedefiyse Sri Lanka.
#Sri Lanka1990’ların sonunda Kelt Kaplanı lakabıyla anılıp ansızın gelen servetin keyfini yaşarken kriz dalgasıyla sarsılan Dublin son 10 yılda hızlı bir değişim geçirdi. Şimdi toparlanma dönemi. Refah günlerinin gökdelen, BMW furyası sona erdi. Dengeli gelişmeyle birlikte daha zarif bir etkileşim süreci başladı. Sokakta kamu bisikleti programı uygulanıyor, barlarda gösterişli kokteyllerin yerini butik biralar aldı, restoranlarda yaratıcılık açısından Rönesans devri; pahalı minimalist yemekler yerini yerel malzemelerin kullanıldığı yeni lezzetlere bıraktı. Bununla birlikte asırlık birahaneler, Trinity College gibi tarihi doku yerli yerinde...
#SeyahatSıcakla aram oldum olası iyi değil. Yazın hep serine kaçmak isterim. Sıcak günlerde beni ararsanız, serin kentlerde, dağlarda, yaylalarda, rüzgarla oynaşırken bulabilirsiniz. Onun için, bu aylarda ya kış başlangıcını yaşayan güney yarım küreye ya da Avrupa’nın kuzey ülkelerine giderim. Özellikle kuzeyin bitmek bilmeyen gündüzleri çok hoşuma gider, zamanı şaşırırım, şaşırdıkça da mutlu olurum.
İrlanda’nın edebiyatçıları, Guinness birası, dost canlısı halkıyla ünlü başkentinde temmuz ayında festivaller birbirini izliyor. Yaz ortasında Akdeniz ülkeleri sıcaktan bunalırken Dublin baharı yaşıyor. Nobelli yazarlara ilham veren şehri keşfetmek için en uygun dönemdeyiz.
İrlanda’nın başkenti Dublin’de, ıslak ve soğuk birkaç günde bir sorunun yanıtını araştırıp durdum: Dünyanın en önemli yazarları neden hep bu kentte doğmuştu. Bu kentin sırrı neydi? Yan yana dizilmiş publar mı, kentin üstünü kaplayan gri bulutlar mı yoksa geçmişteki acımasız yoksulluk mu bu ünlü yazarlara ilham kaynağı olmuştu...
İrlanda viskisini tatmak için geldiğim başkent Dublin'de bir sorunun peşinde koşturup durdum: Dünyanın en önemli yazarları neden hep bu kentte doğmuştu. Bu kentin sırrı neydi? Yan yana dizilmiş publar mı, kentin üstünü kaplayan gri bulutlar mı yoksa geçmişteki acımasız yoksulluk mu bu ünlü yazarlara ilham kaynağı olmuştu...
<B>ARALARINDAKİ </B>konuşmanın gayet kısa sürmesine rağmen, geçen yaz kahve terasında tesadüfen tanıştığı ve adının <B>Sheila</B> olduğunu öğrendiği bir İrlandalı kızdan çok etkilenen ve hemen o gün de Dublin üzerinden Venedik'e giden kızdan bir daha haber alamayan eski arkadaşım <B>Fatin</B>'in bana ayrıntılarıyla anlattığı hikayeyi, kaldığım yerden devam ettiriyorum.
YAKIN dönemde yaşadığı ve sarsıntısını hala üzerinden atamadığı bu çok güzel, çok duyarlı, hatta çok romantik; ancak güzelliğine, duyarlılığına ve romantikasına rağmen bilişim teknolojisinin kalleşliğine kurban giden aşağıdaki modern zamanlar aşkını bana, hemen hiçbir mahremi saklamadan, arkadaşım Fatin anlattı.