Modern bir aşk hikayesi (IV)

ARALARINDAKİ konuşmanın gayet kısa sürmesine rağmen, geçen yaz kahve terasında tesadüfen tanıştığı ve adının Sheila olduğunu öğrendiği bir İrlandalı kızdan çok etkilenen ve hemen o gün de Dublin üzerinden Venedik'e giden kızdan bir daha haber alamayan eski arkadaşım Fatin'in bana ayrıntılarıyla anlattığı hikayeyi, kaldığım yerden devam ettiriyorum.

*

DEDİĞİM gibi, yaz bitti ve güz geçti. Hatta kış dahi yavaş yavaş bahara doğru kavis çizmeye başladı.

Fatin, gündüzlerin rutin hayatı nihayete erip akşamların cazi vakte dönüştüğü saatlerde, her zamanki gibi, yıllardır ve yıllardır aynasına bakarak ihtiyarladığı aynı barın aynı tezgahına dirsek dayamayı sürdürdü.

Burasını üstü kapalı es geçti ama onca senelik arkadaşımın huyunu suyunu bilmez miyim?

Derdine devayı, o tezgaha şöyle veya böyle yanaşan yalnızlık kadınlarıyla kah onları kandırarak, kah dobra dobra davranarak kurduğu ve kendisinin ‘‘hijyenik ilişki’’ diye tanımladığı bir gecelik‘‘libido’’ tedavilerde aramayı sürdürdü.

Bana göre gizli bir intihar refleksi içeren ve hiç hazetmediğim bu davranış tarzını Kierkegaard'dan Freud'e pek bilgiç teorilerle açıklamaya kalkışır ki, kavga çıkmasın diye artık pek üstelemiyorum.

Zaten dertten kastettiğim de, o ağustos terasında rastladığı İrlandalı kadının platonik aşkı falan değil...

Güldürmeyin beni Allahaşkına, Fatin kim, aşk kim?

Duygusal bab'da taşlaşmıştır ve kelimeyi telaffuz ettiğiniz an bütün sinikliğiyle sizi alaya alıverir.

Haydan gelen huya gider hesabı, Sheila adındaki kızı belki en kabadayısı bir - iki gün düşündü ama, sonra çoktaan unuttu.

Ta ki, şubat ortalarına doğru yolu postaneye düşene kadar...

Ancak burada kısa bir açıklama getirmem gerekecek.

*

ZAHİR biraz geçmişinde yaşadığı vukuatlardan dolayı, biraz da şimdiki mesleğinden ötürü Fatin epey pirpirikli adamdır. Bırakın cep telefonunu falan, mecburen kullandığı kartvizitlere adres dahi yazdırtmaz.

Çoğu zaman telesekretere bağladığı ve ancak arayanı dinledikten sonra duruma göre açtığı hat numarası bir; internet kodlaması iki; bir de posta kutusu üç...

Hani postanelerden kiralanıyor ya, sarı çizmeli Mehmet Ağa hesabı kartvizitine onu kaydettirmiş.

Fakat o kutuya da öyle sık sık gidip baktığı yok...

Ayda yılda bir uğrayıp çoğu fasa fiso şeylere şöyle bir göz atıyor, sonra da doğru çöpe...

*

NEYSE, işte Fatin şubat ortalarında bu defa gerçekten hanidir ve hanidir bakmadığı posta kutusuna uğrayıp çoğu eskimiş yılbaşı tebriklerinden, reklam prospektüslerden veya mesleki ıvır zıvırdan oluşan tomarı toparladığında, zarfı el yazısıyla yazılmış ve Venedik'ten gönderilmiş Fransızca bir mektup da buldu.

Orada ayak üstü açtığında, Aralık ayının ikinci yarısı tarihini taşıyan mazrufta şunları okudu:

‘‘Merhaba;

Bilmem beni hatırlayacak mısınız? Yazın sizin şehrinize geldiğimde bir kahvede tanışmış ve az biraz James Joyce'dan ve Thomas Mann'dan konuşmuştuk. Size, önce hemen Dublin'e, sonra da İnsan Hakları Hukuku üzerindeki üst doktora programına katılmak için Venedik'e gittiğimi söylemiştim. Yerleşme gailesi falan derken elektronik postama çok geç ulaşabildim ve o gün bana attığınız ve beni havaalanına götürmek için nazikane teklif yapmış olduğunuz e-mail haftalar sonra elime geçti.

Keşke götürseydiniz, dediğiniz gibi, yolda da belki Italo Svevo'dan konuşurduk.

Ama çok geç değil... Önümüz yılbaşı ve Venedik'e kalkan uçaklar 11 Eylül'den sonra ucuzladı.

Hadi, atlayıp gelsenize...

Burada kaldığım ortak mekan kocaman bir yer ve herkes Noel ve yıl sonu tatili için memleketine döneceğinden, boş çok yer olacak. Ben Dublin'e gitmeyeceğim. Siz de otel parası vermeden kalırsınız.

Turistler biraz el ayak çektiğinden, Adriyatik sahili ve Büyük Kanal kışın belki daha güzel oluyor.

Sheila.’’

*

FATİN mektubun sonuna doğru, bir serap olarak, kağıdın üzerine kıvırcık ve isyankar saçlı kızın suretinin düşmekte olduğunu farketti. İçinde bir şeyler titredi. Bir şeylerin olacağını anladı.

Hemen eve döndü ve kıza rastladığında bilgisayar hafızasına kaydetmiş olduğu adrese şunu yazdı:

‘‘Merhaba, Liffey ırmağından Büyük Kanal rıhtımına göç etmiş kadın;

Nasıl hatırlamam, asi saçlarınızı zapt-u rapta almak için yine parmaklarınızı mı geçiriyorsunuz?

Verdiğim kartvizitteki posta kutusunun göstermelik olduğunu söylemeyi unutmuştum ama, zahir sizin iliklerinize İrlanda kırlarının yavaşlık ritmi işlemiş ki, aynı kartta bir de elektronik adres bulunduğunu görmemişsiniz.

Her halükarda, posta kutuma ancak bugün baktığımdan, mektubunuzu şimdi okudum.

Hayır, anlatması uzun, ben oraya gelemem. Daha doğrusu, gelmek istemiyorum.

Oysa, Svevo'dan konuşurken, mekanda uyum sağlamak için Trieste'ye kadar bile giderdik.

Peki, ya siz buraya? Bildiğim kadarıyla uçak biletleri hep iki taraflı ucuzlar...

Sizin bulunduğunuz mekandaki gibi kaşane değil ama, benim evimde de kalacak yer var sayılır.

Sheila, Kafka'nın hortlakları bu mektubu da yutmasın diye; daha açıkçası, kanınızaki Kelt yuvarlar uyarsın da hemen, derhal ve şimdi kanatlanıp gelesiniz diye, acilen cevabınızı bekliyorum.

Fatin.’’

*

FATİN'in hikayesine devam gelecek pazara...
Yazarın Tüm Yazıları