Cem Yılmaz, hikayeyi Fred Çakmaktaş’tan çaldı!

Cem Yılmaz’ın ’çalmadım’ isyanını dinleyince RRRrrr filmi neyin nesidir diye iyice merak ettim.

Gittim 5 lira verip korsanını aldım filmin...Â

Neee korsan mı dedim?..

Evet, evet korsan!

Ee ne yapabilirim geceleri orijinal DVD satan dükkanlar kapanıyor, korsan satıcılarda ise evlere servis dönemi başladı...

Ayrıca laf aramızda DVD’sine para vermeyi hak etmeyecek kadar kötü bir filmmiş.

Dayanamadım RRRrrr’daki saçmalığa...

Kaldı ki ben Gerard Depardieu’yu çok beğenirim, demek her oyuncunun basiretinin bağlanıp rol aldığı böyle saçma işler oluyor hayatında...

Şimdi AROG’u beğenmedim diyenler var ya, kıyın paranıza da RRRrrr’ı alıp izleyin bir yandan Fransızlar’dan daha iyi film çektiğimize sevinin diğer yandan Cem Yılmaz’a yapılan büyük haksızlığa üzülün.

İki film arasında zerre benzerlik yok.

İki filmde de maymunlara, dinozorlara bakıp AROG’un çalıntı olduğunu iddia etmek için lazerle tedavisi olmayacak derecede kör olmak lazım.

Ayrıca AROG’dan önce çekilen tek taş devri filmi RRRrrr değil...

Fred Çakmaktaş ve Barni Moloztaş’ın meşhur Taş Devri’nden bile AROG’takilere benzer sahneler bulabilirim size...

Hatta buldum bile; Fred’in kafasında buffalo, bizim Aragonlar’ın kafasında ise karga, kirpi, domuz şapkaları var...

Benzerlikse bu da benzerlik...

Şimdi buradan hareketle Cem Yılmaz, AROG’u Taş Devri’nden (The Flintstones) çaldı mı diyeceğiz...

Cem Yılmaz’ın işi çok zor çoook.

Her filmi sonrasında, çekerken harcadığından daha fazla enerjiyi, kendini izah etmek için harcamak zorunda kalıyor.

Kızartılmış tarantula

Uzakdoğu dönüşünde Mirgün Cabas’la aynı uçaktaydık.O Kamboçya ve Vietnam’dan dönüyordu ben Tayland’tan, tesadüfen Bangkok’ta buluştuk.

Çektiği harika fotoğraflara bakarken, "Vietnam çok pismiş, öyle mi" diye sordum...

"Biraz" yanıtını verdi.

"Bangkok bu kadar pisse, Vietnam beterdir" diyecek oldum.

Demez olaydım, meğer Bangkok aşığıymış.

Yol uzun ya biz başladık mı uçakta Bangkok pis mi değil mi diye tartışmaya...

Ben gittiğim her ülkenin yemeğini merak ederim ve yerim, yani midem çoğu şeyi kaldırır.

Bangkok’ta her köşe başında sokak satıcıları var, kurutulmuş etleri kızartıyorlar, deniz ürünlerini yağa batırıyorlar, kendine özgü soslarla servis ediyorlar.

Çok hijyenik olduğu söylenemez.

Mesela bütün müşterilerin tabakları aynı leğen içindeki suyla yıkanıyor, pişirilen yemekler gece gündüz açıkta...

Gece olunca ortaya farelerin ve büyük boy hamam böceklerinin çıktığını da söylemeliyim.

Mirgün dedi ki; "Bangkok’a iki kez gittim cesaret edemedim ama üçüncü gittiğimde sokak satıcılarından yiyeceğim".

"Delirme Mirgün daha gençsin" dedim ama oralı olmadı.

Ama onun da yiyemediği şeyler varmış.

Mesela Vietnam’da üst üste yığılarak küçük bir dağ haline getirilmiş, sonra da üzeri soslanmış kızartılmış tarantulalar...

Ben şimdi size yemeklerin kötü yönünü anlatıp midenizi kaldırdım ama adamlara haksızlık yapmayayım, Tayland’da bir sürü çok şık restoran var ve yemekler muhteşem lezzetli.

Ä°steyince oluyormuÅŸ

Devletin istemediği, göz yummadığı hiçbir şey olmaz.Bunu bilir bunu söylerim.

Mesela bunca korsan DVD satışı var, neden vizyondaki Türk filmleri hemen korsana düşmüyor?

Çünkü polis işi sıkı tutuyor, korsancıya göz açtırmıyor.

Ne oldu otopark mafyasına?

Devlet, yerel yönetim eliyle otoritesini koydu çapulcu sürüsü dağılıp gitti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi üç yıl önce İspark’ı kurdu ve sadece üç yıl içinde 40 yıllık değnekçi zulmünden kurtulduk.

Şimdi arabayı nereye park edeceğimiz belli, kaç lira ödeyeceğimiz belli, tepemizde şehir eşkıyası değil tertemiz giysileri ve şapkasıyla belediye görevlisi duruyor.

Üstelik çok daha ucuz...

Demek ki neymiÅŸ, isteyince oluyormuÅŸ.

Alın bu kararlı tutumu başıbozukluğun hüküm sürdüğü her yere uygulayın, otorite geldiğinde şarklılığın bittiğini her seferinde göreceksiniz.
Yazarın Tüm Yazıları