Canımız Melis Alphan'a

Bugün İngiltere’den kaçış -4’ü yazacaktım, özel bir durumdan ötürü yazamadım ama yazacaklarımın içinde, en azından bir kısmında İngiltere var yine. Şaka gibi, belki bir tesadüf belki değil.

Haberin Devamı

Benim küçük cadı Ayça yani kardeşim o da benden, o da  bizim ailenin üniversite için Londra’ya sürülenlerinden.

Biz de durum şu, babam çok okumak istemiş, ana baba erken vefat edince paralı okullarda okuma imkânı olmamış. Biz büyürken de aklını fikrini bizim okumamıza takmış.

Anne tarafı daha vahim, annemin babasında bir dönem imkânlar olmuş ama dedem bir oğlu bir kızı varken, yurtdışında evladını okutma şansı da varken anneme;“Sen dur, otur kızsın” deyip dayımı İngiltere’ye yollamış. Ne yollamaksa o gün bugün dayım yurda dönmedi daha. Daha doğrusu üniversite yıllarında bir İngiliz’e âşık oldu yıllarca İngiltere’de yaşadı sonra da Avustralya’ya yerleşti.

Yine dere tepe düz gittim, yazının ana fikrinden  uzaklaştım ama bu sefer itiraf ediyorum ki;  sanırım konudan uzaklaşmaya çabaladım. Sanırım değil öyle, şu an hem gözümden yaşlar dökülüyor hem de hem de si de kalsın  bende.

Haberin Devamı

İçim acıdı yine, kendim de yaşadığımdan biliyorum işte.

Hürriyet’in Kelebek ekinin yazarı, hepimizin zevkle okuduğu, deli gözüken ama sakin, sert eleştirir gibi gözüken ama dünyası, duruşu sevgisi, insanlığı, dostluğu şeker  tadında olan, hatta bana çok benzediği için benden ekstra puan kazanmış olan, benim küçük cadı Ayça’nın, Londra’da  senelerce aynı evi paylaştığı can arkadaşı Melis Alphan’ın babası öldü.

Baba ölünce, söz bitiyor işte.

Babam öleli 11 yıl oldu, ben o zaman evli barklı bir kadındım, bir anneydim; babam torununu görebildi, evladım da dedesini. Altı yaşındaydı benim kızım.

Babam hastalandığında kardeşim Ayça İngiltere’de okuyordu, Melis ile aynı evde yaşıyordu.

Ayça’ya en büyük destek  sendin Melis. Babamın hastaneye yattığı andan itibaren, o üç ay Ayça’nın kaç kere elini tutup sırtını sıvazladığını ancak tahmin edebilirim.

Ben o zamanlar tanımazdım seni pek, sadece dinlerdim Ayça’dan. 

Sonra gün geldi; biz hastanede, siz İngiltere’deyken dediler ki; “Babanızın artık çok vakti kalmadı, her an kaybedebiliriz.”

Haberin Devamı

Perişan olmuştuk, annem sanki kaybolmuştu. Benim ise yapmam gereken bir şey vardı, ne yapıp edip babacığım son nefesini vermeden Ayça’yı Türkiye’ye getirebilmek.

Hiç unutmuyorum, hastanenin bahçesine çıkıp Ayça’ya  iki saat sonraki uçağa  yer ayırttım. Sen  ve Ayça’nın can arkadaşı Begüm durumun ciddiyetinden  haberdardınız ama Ayça’ya elinizden geldiğince belli etmediniz. Ama elbette Ayça’ya akşam uçağıyla geliyorsun dediğimde o da anlamıştı durumu.

 Ayça’nın yanında sen vardın, onun o an neler yaşadığına, bizden çok sen tanıksın. Ayça’nın iki saat içinde o uçağa yetişebilmesi neredeyse imkânsızdı ama on dakika rötarla yetişti.

Hastanenin bahçesinde ağlayarak Uğur Cebeci’yi aradım. Ağladım, yalvardım, uçak ne olur 10 dk beklesin diye. Allah ondan razı olsun, sayesinde Ayça uçağa binebildi. Binebildi ama uçaktan indiğinde babamız vefat etmişti.

Canımız Melis Alphana

Haberin Devamı

Bitmiştik; annem, ben  ve Ayça. Aradan bir hafta geçti, Ayça okula geri dönmeliydi. Babasının vasiyetini yerine getirmeliydi. Londra’ya dönmemek, annemle kalmak üzere planlar yapıyordu ama annem bir karar aldı; “Kalk Ayşe, Begüm’ü de alıyorsun Ayça, sen, ben,  Begüm İngiltere’ye gidiyoruz. Bir süre hep beraber  Ayçayla Melis’in evinde kalıyoruz. Hem biraz baş başa kalmış oluruz, hem de Ayça’yı Melis’e emanet eder, döneriz.

Öyle de oldu, dördümüz İngiltere’ye gittik. Havaalanında bizi sen karşıladın Melis, seni ilk kez görmüştüm, içimden Ayça’nın anlattığı kadar varmış dedim. İnce, uzun şeker bir şeydin. Taksi beklerken seninle birer sigara içtik,  konuşmadık pek. Ne sen ne ben ne diyeceğimizi bildik.

Haberin Devamı

Sonra taksiye doluşup, sizin İngiltere’nin en ücra köşesindeki tek oda tek salonlu evinize vardık. Sen de bizimle kalacaksın sanıyorduk ama sen bizi bizle bırakmak için bir süreliğine bir arkadaşının evine gittin.

Sen gittikten sonra İnci, Ayşe, Ayça ve Begüm, tek odalı tek salonlu o evin salonunu hiç kullanmadı. Günler boyu tek odada koyun koyuna yattık; ağladık, arada da güldük, hatta kavga bile ettik.

Kavga edebilmemiz hayata tekrardan tutunabileceğimizin en büyük işaretiydi, hele Ayça cadısı bas bas bağırıyorsa, artık tamamdı. Onu tekrardan sana emanet etme vakti gelmiş demekti.

Biz döndük, Ayça seninle kaldı; gün, ay değil tam 4 sene. Sonra okulları bitirip döndünüz, hayata kaldığı yerden hep beraber devam ettik.

Haberin Devamı

Artık benim hayatımda mühim bir yerin vardı. Yaşamaya devam ederken arada ayağımız kaydı düştük, bazen sendeledik bir yerlere tutunduk. Düştüğümüzde ayağa tekrar kalkmak zorunda olduğumuzun farkına vardık, sendelediğimizde bir daha sendelememek için çabaladık durduk ama en mühimi  birbirimize yaslanabilecek olmamız, her zaman her şekilde.

Şimdi sen İzmir’desin, babacığını toprağa verdin, Ayça senin yanında. Seninle telefonda konuştuk, daha doğrusu sustuk. İşte o an aklıma uçaktan indiğimizde hiç konuşmadan içtiğimiz sigara geldi yıllar öncesi.

Başın sağ olsun Melisim.

 

 

KEBİRE BOZKURT’A CEVAP

Bugün Hürriyet’e aşağıdaki eposta gelmiş Kebire Bozkurt’tan.

““““ http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15680922&yazarid=344&tarih=2010-08-31

Bu sayfada benim internet üzerinden birçok kişiyle paylaştığım yazımı Ayşe Hanım olduğu gibi sayfasında yayınlamıştır. Yazan ben olduğum için ve hiç bir değişiklik yapılmadan yayınlandığı için sanki bu olayı yasayan Ayşe Hanımmış izlenimi veriyor okuyanlara. Bu yazıyı okuyanlar yardım etmek isteseler nereye başvuruyorlar? Benim ne ismim ne de telefonum yazının altında yazıyor. Yardım etmek isteyenler size mi ulaşıyor acaba Hürriyet’e mi? Ayşe Aral’a mı? Nereye?  

Koruk Hanım’ın hikâyesini sevgili Feyza Hanım’dan köşesinde yayınlamasını rica ettiğim zaman öğrendim ki Ayşe Hanım almış olduğu gibi web sayfasına yapıştırmış. Doğal olarak Feyza Hanım bir daha haber yapamıyor, köşesinde yer veremiyor. Oysa ben kendisinin yayınlamasını tercih ederdim daha evvel de çok defa başka yardım mesajlarıma yer verdi Feyza Hanım ve geri dönüşler oldu.  

Lütfen Ayşe Hanım yazının altına ya iletişim bilgilerimi eklesin (yazıyı yazanın kim olduğu belli olsun ve kiminle iletişime geçeceklerini bilsin insanlar) ya da yazıyı kaldırsın ki Hürriyet gazetesinin daha değerli sayfalarında yer verilsin lütfen.  

Sevgi ve saygılarımla,

İBB Hasdal Rehabilitasyon Merkezi Gönüllüsü

Yerel hayvan Koruma Gönüllüsü

Kebire Bozkurt””””

 

 

Ben ne yapmışım bu e-postayı hak etmek için?

31 Ağustos 2010 tarihinde Yetiş Ayşe köşesinde,bana  25 Ağustos 2010 tarihinde Züleyha Özkan tarafından gönderilen aşağıdaki okur mektubunu yayınlayıp cevap vermişim. Hep beraber hatırlayalım;

 

““““KORUK TEYZE VE KEDİLERİNE YARDIM

 

 

Koruk hanım, onun kimsesi olmak ister misiniz?

Nereden başlasam fazla uzatmadan sizlere kısacık anlatabilsem Koruk Hanım'ı, kedilerini ve hayat hikayesini.

 

Bu tür birçok kişi geliyor yanımıza her zaman bir şeyler istiyorlar bir şeyler soruyorlar ama Koruk Hanım, Koruk Teyze benim yüreğime aktı. Yüreğimi acıttı. Gözlerine baktığım anda çok etkilendim ve bir şey yapmak istedim onun için. Çok inandım durumuna ve yanılmadığımı evine gittiğimiz anda anladım iyi ki kayıtsız kalmadık dedik iyi ki gittik evine iyi ki onu ciddiye aldık. Hayvanları bahane eden insanlardan değildi Koruk Hanım. Yüreği sıcacık yüreği sevgi doluydu Koruk Hanım'ın.

 

Taksim'deydik yanımıza yanaştı. Yumuşacık sakin ses tonuyla kedilerim var evsahibim beni evden çıkartıyor ve kedilerimi istemiyor. Kedilerimin hepsi sokaktan kapıma bırakıp kaçıyorlar bir sürü bebek atmışlar kapıma aldım eve ama ölüyor. Ne yapayım ben onları sokağa atamam ne yapayım ben onları, ne yapayım ben onları, ne yapayım ben onları?

 

Dinlemeye çalıştım sorular sordum aldığım her cevapla daha çok acıdı yüreğim.

Kimsen yok mu teyzecim? Yok, kızım Allah'tan başka kimsem yok (gözleri doluyor ağlamamak için zor tutuyor kendisini)

2 oğlum vardı ikisi de gitti. (sanıyoruz ki yaşıyorlar da terk edip gittiler meğer ikisi de ölmüş biri kan kanserinden ölmüş kimyagermiş)

“yaşasaydı ben böyle olur muydum? O sizlere, o sokaktakilere yardım ederdi” diyor yine gözleri dolu dolu.

 

Güvercinlere yem satarak üç kuruş denkleştirip gidip ciğer mama alıyormuş kedilerine senin neye ihtiyacın var dedik, benim hiçbir şeye ihtiyacım yok dedi. Üstündekilerin rengi solmuş. Ama o kendisi için hiç bir şey istemedi. Onun tek derdi yanımıza gelmesinin tek nedeni kedileriydi.

“Hastalar, ölüyorlar yardım edin onlara iyi yerler bulun nereye götüreyim ben onları?” dedi başka da bir şey istemedi.

”Evden çıkartıyorlar beni onları nereye götürebilirim?” diyordu. Kısık denebilecek bir ses tonuyla gözleri dolu dolu ve biraz da mahcup. Eminim bugüne kadar kimseden kendisi için bir şey istemedi Koruk Teyze, o sadece işin içinden çıkamıyor, kedilerini ne yapacağını bilemiyordu. Taksim meydanında güvercinlere yem satıyor, dilenmiyor. 3 kuruş para kazanıp, onları da kedilerine harcıyor.

 

Ayaküstü biraz dinledik teyzemizi telefonunu istedik, telefonu yok adresini aldık. “Sen ayakta çok durma ben sana geleceğim” dedim gözlerim yaşlı “geleceğiz teyzecim yanına sen git evine”.

İnandı mı bilmiyorum elinde kedileri için lokantalardan aldığı yemek artıkları ve boş yem kutusu ile bir de orada bir arkadaşımızın verdiği bir torba kuru mamayla düştü yola gitti.

 

Arkasından baktım kayboldu Taksim kalabalığında.

 

Ceyda, Sevim, Meltem ve ben eylem sonrası elimizdeki adresle düştük yola, Koruk Teyzemizin evini bulmaya.

Tarlabaşı'nda ara sokaklardan birinde zor da olsa bulduk evini ev demek için bir sürü eksiği olan 4-5 m2'den ibaret köhne, tek pencereli evinin kapısını açtığında nasıl sevindiğini size anlatamam. Ne ikram edeyim size demesi, gelin oturun diyip yer bulmaya çalışması o heyecanı kelimelerle anlatılmaz.

 

Evde tuvalet yok arkadaşlar, bir döşek var üzerinde kendisine yatacak yer yok kedilerinden. Bir kolide mini mini kedi yavrularını anneleri olmayan kediler boş memeleriyle emzirmeye çalışıyor, başka yetişkin hasta kediler.

Yavrulardan biri ölmek üzere, toplam 7 bebeği kapısına bırakıp gitmişler. Bebeklerden 2 ya da 3 tanesinin gözleri kör. Yetişkin kedilerin 1 ya da 2 tanesi bence hamile. Ve hepsi enfeksiyonlu hepsinin burunları akıyor. Hepsi hapşırıyor. Ev dediğimiz yerde sadece bir lavabo, bir masa bir de yatak var. Yer beton.

Banyo, tuvalet yok, hamama gidiyormuş, tuvalet için de komşulara gidiyormuş. Bir torba ilacı var ama biz sorduk da öyle söyledi. Oğlunun çocukları varmış başka bir şehirde. Onlar için de erzak topluyor, bir de onlara yolluyormuş.

 

Ne desem nasıl anlatsam bilmiyorum arkadaşlar bana Koruk Teyzem'in yaşantısı çok dokundu. Biliyorum daha neler var bu ülkede   ama birlikte Koruk Teyze için bir şeyleri değiştirebiliriz diye düşünüyorum.

Biz ilk önce yavru kedileri topladık. Onları veterinere götürdük. Diğerlerini de bir bir, iki iki kliniklere nakledip tedavi ettirip sonra da kısırlaştırmak ve uygun mahallelere bırakmamız gerekiyor.

Kedileri hallettikten sonra da Koruk Teyze için de bir şeyler yaparız değil mi?

 

Diyeceğim şu nereden başlanacağını bilmiyorum ama Koruk Teyzemizin bundan sonra kalan yıllarını insan gibi, en azından tuvaleti, banyosu, buzdolabı, ocağı ve birden fazla penceresi olan bir evde geçirmesini çok istiyorum.

Nasıl olacak bilmiyorum ama olmalı. Onun yerinde bizlerden biri de olabilirdi.

Biz de bir gün yaşlanacağız, bir gün biz de çalışamaz olacağız. Sağlığımız gidecek, elimiz ayağımız tutmayacak. Kimin ne olacağı belli değil bu dünyada.

 

Şimdi kimler Koruk Teyze için neler yapabilir? Kısa anlatmaya çalıştım. Kediler için klinik lazım kedileri taşımak için araç ve kedi taşıma kutusu lazım. Ve elbette tedavileri ve kısırlaşmaları için de sponsor.

Kedilerden iki tanesini veremem diyor Koruk Teyzemiz gözleri dolu dolu birinin doğuştan ön patisi yok diğeri de en eski kedisi, Prenses diyor ona onu veremem ben onlara bakarım diyor. Diğerlerini nerelere bırakabiliriz? Kimler tedavilerini üstlenir, kimler taşınma konusunda destek olur bizlere?

 

Bana ulaşabilirsiniz Koruk Teyze ve kedileri için yalvarıyorum size bir şeyleri değiştirmek çok zor değil emin olun. Birlikten kuvvet doğar.

 

CEVAP: Kedileri barınaklara götürmek de çözüm olabilir ama bu son çare tabi ki öncelikle sahiplendirmeye çalışılmalı. Fotoğraflarını çekip yollarsanız belki okurlarımızdan minik yavruları sahiplenmek isteyen çıkar.””””

 

Görüleceği üzere tarafıma gönderilmiş olan bir okur epostasının kime ait olduğunu, internette daha önce yayınlanıp yayınlanmadığını, araştırma gereği duymadım. Çünkü epostayı gönderen kişinin ismi ve soyismi gönderisinde açıkça yazılmıştı.

Kaldı ki epostanın içeriği bir yardım talebiydi. Ben de vermiş olduğum cevapta epostayı gönderen okurumdan kedilerin sahiplenilmesini kolaylaştırmak amacıyla fotoğraflarını çekip tarafıma göndermesini talep ettim.

Bu cevaptan bu olayın benim kendi başımdan geçmiş olduğu izlenimi çıkarılabilmesi mümkün değil.

Benim başımdan geçmiş olsa kendi kendime Yetiş Ayşe’den cevap vermek yerine olayı ayrıntılı bir şekilde ele alıp köşemde yazardım. Okura da bana fotoğraf yollayın demezdim.

Tüm okurlarım Salı günleri Yetiş Ayşe başlığı altında “okurlardan gelen” epostaları paylaştığımı ve benim bunların altına yazdığım cevaplarla okurlar arası köprü vazifesi kurduğumu biliyorlar.

Okurların zor durumda kalmamaları, yardım isteyenlerin rencide olmamaları için “kendileri özel olarak talep etmedikçe” eposta adreslerini ve iletişim bilgilerini yayınlamıyorum.

Yardım talep edenlerin isimlerini genellikle rumuz veya kısaltma olarak yayınlıyorum.

Yardım talepleri diğer okurlardan bana geldikçe taraflar arasında iletişimi gizlice sağlıyorum. Yardım edenle edileni başbaşa bırakıyorum. Köşede de sonraki haftalarda sadece iletişimin sağlandığı,yardımın ulaştığı bilgisini paylaşıyorum.

 

Yetiş Ayşe bugüne kadar böyle yaşadı.

Bu gönderilen düzeltme talebinde bu nedenlerle bir art niyetin sözkonusu olduğu açıktır. İyiniyet sözkonusu olsa idi Kebire Hanım tüm okurlar gibi düzeltme talebini bana gönderir ve isminin eklenmesini talep ederdi, ben de memnuniyetle eklerdim.

 

Bana en çirkin geleni de düzeltme talebinde yazının; “Ayşe Hanım’ın köşesinden kaldırılıp Hürriyet’in daha değerli sayfalarında yayınlanmasının talep edilmesidir.

Bu durum beni son derece rahatsız etti. Feyza Hanım’ın köşesinin Yetiş Ayşe’den daha değerli olduğu iddiası bana, okurlarıma ve 1.500.000’dan fazla okuru olan Hürriyet internet sayfalarına karşı saygısızlıktır.

Yazarın Tüm Yazıları