Yerel seçimlerin ardından

SONUÇLARLA ilgili tahlilleri uzmanlarına bırakıp, yerel seçim süresince kafama takılan birkaç noktayı paylaşacağım sizlerle.

Seçim kampanyalarında Adalet Bakanı ile başlayıp Başbakan tarafından da tekrar edilen ve her seviyedeki AKP yetkilisinin halka söylediği bir şey vardı. "Bizim adayımıza oy verin, kaynaklar bizim elimizde, hizmet almakta sıkıntı çekmeyin."

Eleştirilmesine, demokrasi anlayışına, siyasi etiğe sığmamasına rağmen iktidar partisi bu yaklaşımı sonuna kadar sürdürdü. Seçmene bir anlamda aba altından sopa göstermek gibi de bir şeydi.

Ama itiraf etmeliyim ki çok da haklıydı.

Kaynaklar hükümetin elinde değil mi? Devletin kaynaklarının dağılımında son kararı hükümet vermiyor mu? O da kendi programına ve önceliklerine göre bu dağılımı yapmakta serbest.

Burada sorun iktidarlara büyük yetkiler tanırken, yereli ıskalayan aşırı merkeziyetçi yapı.

MERKEZİYETÇİ DAYATMA

MERKEZİ
hükümetin kararı yerel yönetimlerde bu kadar etkili ve tayin edici olmasa, yerel seçimler genel bir referandum havasına bürünebilir miydi?

Evet bu seçimlerde, merkezin dayatmasına olanak sağlayan düzenin sorgulanması gerektiği iyice ortaya çıktı.

Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlenmesi konusunu korkularımız yüzünden olması gerektiği gibi tartışamadık.

Artık zamanı geldi. Türkiye yerel yönetimlerin hem sorumluluğunu hem de özgürlüğünü arttıracak yeniden yapılanmayı ciddi biçimde tartışmaya başlamalıdır.

Hükümetlerin, yerel seçimlerde halka gidip, "Oyunuzu bizim adayımıza vermezseniz size hizmet gelmez" diyememesi, insanların nezaketine, sağ duyusuna, siyasi ahlak anlayışına bırakılamaz. İktidarların böyle bir güce sahip olmalarını engelleyecek düzenlemelere ihtiyaç var.

Demokrasi yerelden başlar. Bu seçimlerde adayların belirlenmesinden, halkın sesinin hiç duyulmamasına kadar birçok unsur, yerelin tamamen devre dışı kaldığını ortaya koydu.

Merkeziyetçi dayatma, yerelin iradesini gömdü geçti.

İHTİYARLAYANA KADAR BEKLETECEK MİYİZ?

YEREL
olmayınca, halk da olmuyor, tabii kadınların da, gençlerin de sesleri duyulmuyor.

Bu seçimlerde de kadınlar doğru dürüst aday bile olamadılar. Ya gençler?

Seçimlerden önce beni o kadar çok aradı ki, peşimi öylesine bırakmadı ki daha önceden verdiğim kararları değiştirip, işlerimi ayarladım ve onunla buluştum. İstanbul Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü öğrencisi Umut Kara. 21 yaşında. Ulusal Gençlik Parlamentosu Eğitim ve Koordinasyon ekibinden. Seçimlerden önce bütün adaylarla görüşmek istemişler ama Ahmet Özal dışında adayların kendilerine ulaşamamışlar. Ama söz verilmiş, "seçimlerden sonra" denmiş. Türkiye’nin her yerinden 90 bin gencin, çeşitli toplumsal sorumluluk projeleri içi gönüllü bir araya geldikleri bir sivil toplum girişimini, yerel seçimler öncesi dinlemezseniz onlara neler vaad edebilirsiniz? Oysa onlar seçimler öncesi, gençlerin yerel meclislerde daha fazla sayıda temsil edilmeleri için bir kampanya başlatmış ve 56 ilde 87 bin imza toplamışlardı. Karar mekanizmalarında gençlerin daha aktif yer almalarını istiyorlardı.

Genç nüfusumuzla övünüyoruz övünmesine ama o nüfusun potansiyelini harekete nasıl geçirebileceğimizi hiç düşünmüyoruz.

Umut Kara, "Biz geleceğin liderleri değil, bugünün ortakları olmak istiyoruz" diyor. Dinleyen kim?

Neyse gençler, bu seçimler olmadı bir dahaki sefere.

Bekle ey genç nüfusumuz, ihtiyarlayınca sıra sana gelecek, o zaman meydan senin.
Yazarın Tüm Yazıları