Yedi düvelle trilyon dolarlık kavga

DEVLET Bakanı Cemil Çiçek, 1984 yılından bu yana terörle mücadele için Türkiye’nin bir trilyon dolar harcadığını açıkladı.

Yiten hayatları, sönen umutları, acıları, gerilimleri, düşmanlıkları, nefretleri bir kenara bırakalım, bu sürecin hepimize ödettiği bedelin parasal karşılığını düşünmek bile insanın aklını başına getirmeye yeter.

YETER

Çünkü 1984 yılında doğan milyonlarca genç, bugün 24 yaşında, yarı işli yarı işsiz, yarı aç yarı tok, yarı cahil geleceğini planlamaya çalışıyor.

Devlet Bakanı Çiçek, "Bu parayla 10 GAP biterdi" diyor.

Sadece GAP mı sorun? Ya eğitim?

Geçen yıl eğitime ayırdığımız para 21 milyar 400 milyon YTL. O da yüzde 26 artırılmış hali.

OECD ülkeleri devlet bütçelerinden eğitime yüzde 13.3 oranında pay ayırırken, biz ancak 9.5’unu ayırabiliyoruz.

Yine OECD rakamlarına bakıyorum, bir çocuğun ilk öğretimi için devlet 5 bin 450 dolar ayırıyor genelde. Bu ortalama tabii. Biz çocuğumuz için sadece 869 dolar ayırabiliyoruz.

Diğerleri, gençlerinin üniversite eğitimleri için ortalama 11 bin 254 dolar harcarken, biz zar zor 4 bin 284 doları tamamlayabiliyoruz.

Bu içinize siniyor mu?

ONLAR BİLİYOR

Devlet Bakanı ve aynı zamanda Hükümet Sözcüsü olan Cemil Çiçek şöyle diyor:

"Terör konusunda ülkeyi istikrarsız kılabilirsiniz, tartışma meydana getirebilirsiniz, yatırımları aksatabilirsiniz, huzuru bozabilirsiniz. Onun için Türkiye’deki terör denen olgu sadece bir kısım, bir avuç kandırılmış, dağa çıkartılmış insandan ibaret değildir. Onun arkasında uluslararası güçler var. Beynelmilel güçler var. BİZ ONLARIN KİMLER OLDUĞUNU BİLİYORUZ. Türkiye Cumhuriyeti Devleti dağa çıkmış bir avuç eşkiya ile değil, onun akasındaki uluslararası, tabiri caizse yedi düvelle kavga veriyoruz. Bunun iyi bilinmesi lazım" diyor.

Biz otuz yıldır, teröre karşı mücadele ettiğimizi düşünürken yedi düvelle savaş içinde olduğumuzu öğreniyoruz aniden.

Üstelik, parayı ödeyen, acıyı çekenler olarak bizim bilmediğimiz ama parayı harcayanların "bildiği" düşmanlara karşı.

O zaman sormazlar mı, neden bu düşmanların değirmenine su taşıyıp duruyoruz, neden oyunlarını bozamıyoruz diye.

YEREL SEÇİM ÇÖZÜM DEĞİL

Yedi düvele karşı savaşıyoruz, uluslar arası güçler karşısındayız demek yetmez, bu iyice açığa çıkartılmalı ki önce Susurluk, ardından da Ergenekon ile karşımıza çıkan ya da bir türlü çıkartılmayan "işbirlikçi"ler bilinsin, yarattıkları çözümsüzlük atmosferi dağıtılabilsin.

Son yedi, sekiz yıldan beri hem askeri kanattan, hem de hükümetlerden "siyasi çözüm" mesajlarını duyuyoruz. Ama hiçbir şey değişmiyor.

Değişmeme nedenlerinden biri de siyasi çözümün tarafı olan DTP. O muğlaklığı seçiyor, taleplerini, önceliklerini belirlemiyor. Bazen ana dil, bazen özerklik talepleri ileri sürüyorlar ama geniş ittifaklar kurabilecekleri, kitlesel hareket yaratabilecek herhangi bir talebin arkasında durmuyorlar. Muhalefet olarak Meclis’te emekçiler yararına olumlu çıkışları oldu, ne yazık ki bunu, Öcalan için ortalığı ayağa kaldırdıkları gibi dışarıya taşıyamadılar.

Net olan tek duruşları, Öcalan’ın simgeselliğinin korunması. Çünkü onu kaybetmek Kürt siyasetinin tekelini ellerinden kaçırmak anlamına gelecek.

Yedi düvelle karşı savaşa yerel seçimlerle çözüm aranıyor. AKP, bölgeye diğer partilere göre başbakanı daha sık getirmiş olmakla övünüyor. Şimdi siz oylarınızı bize verin, işte o zaman neler olacağını göreceksiniz ümitleri pompalanıyor. Ne yazık ki, elindeki büyük siyasi güce rağmen AKP yedi düvelle savaşa son verecek biçimde Kürt meselesinin özüne eğilmiyor. Bu topraklarda kardeşlik ateşini yakacak eşitlik iklimi için ne yapabilirim diye düşünmüyor. Düşünmek de yetmez, sormuyor.
Yazarın Tüm Yazıları