Partilerin, milletvekili aday listelerinde bu yıl önceki senelere göre çok daha fazla sayıda kadın adaya yer vermesini pozitif ayrımcılığın zaferi olarak görenler yanılıyor.
Daha fazla kadın adayın listelere girmesi pozitif ayrımcılık filan değil, düpedüz Türk kadınının zaferi.
Türk kadınları bu sene aday listelerine, meydanlara çıkarak girdiler. AKP hükümetine meydanlardan verilen sivil muhtıranın mimarları olarak listelerdeki yerlerini söke söke aldılar.
Türk kadınlarının bu zaferini pozitif ayrımcılığın eseri olarak görenler, aslında kadınların başarısını küçümsüyor.
Daha fazla pozitif ayrımcılık yapılmalı, zorlama kontenjanlarla daha fazla kadın aday gösterilmeli, daha fazla kadın zorla meclise sokulmalı diyenler aslında Türk kadınını aşağılıyorlar.
Ayrımcılığın pozitifi, negatifi olmaz. Ayrımcılık hangi kritere göre yapılırsa yapılsın, daha kalitesizin başka bir özelliği nedeniyle kalitelinin önüne geçirilmesi demektir.
Türkiye’de kalitesizi kalitelinin önüne geçiren bir düzen varsa, bu düzeni değiştirmenin yollarını aramak gerekir.
Kadınların meydandaki zaferi ve bu zaferin sonucunda aday listelerinde kendilerine daha fazla yer açılması, hak edenin hakkını bileğinin gücüyle almasıdır.
Bu zafer de gösteriyor ki, Türk kadınının kendilerini aşağılayan pozitif ayrımcılık gibi zorlamalara ihtiyacı yok. Türk kadını kendi gücüyle yerini buluyor. Bu sefer bu kadarıyla, bir dahaki sefere daha da fazlasıyla...
Şişli havuzlarına çişsiz bölüm
Geçenlerde, sohbette, Mustafa Sarıgül’e yapılan bir sataşmaya tanık oldum.
Sigara aleyhtarı olan kişi ’Dumansız Şişli’ kampanyasını başlatan ancak devam ettiremeyen Sarıgül’ü sigara lobisiyle işbirliği yapmakla itham ediyordu.
Öne sürdüğü savlarda, Sarıgül’le ilgili olan kısmı hariç haklıydı da. Gerçekten de restoranlardaki sigara içilen, içilmeyen masa uygulaması, sigara endüstrisinin desteklediği bir uygulama.
Bazı masalarda sigara içmenin serbest olmasının, yüzme havuzunun bazı yerlerinde çiş yapmanın serbest olmasından farkı yok oysa.
Araya girip, Sarıgül’ü savundum. Kampanyasını yakından takip eden biri olarak Sarıgül’ün iyi niyetinden en ufak bir kuşkum olmadığını söyledim. Yasağı ertelemesinin nedenlerini anlattım ve bulduğu kesin çözümü bu yaz başında basına açıklamak üzere bana verdiği sözü aktardım.
Ancak yaz başı geldi artık ve Sarıgül’den hálá ses seda yok. Bilmeli ki, yıl başında sigara içilmez masada oturmasına rağmen dumanını suratımıza üfleyen hanımın küçümseyici bakışları altında, yazmamam koşuluyla aktardığı iki adımlı çözümü açıklamakta ve söz verdiği adımları atmakta geciktikçe hakkındaki şüpheler de artıyor.
Hadi sevgili Sarıgül, at şu cesur ve haklı adımları artık...
Bu yazın moda yemeği seviçe olacak
Geçen hafta Sunset restoranın sahibi Barış Tansever ile oturduk, Sunset’in yaz mönüsüne girecek yeni yemekleri seçmek üzere tadım yaptık.
Barış tabii hazırlıklıydı. Yemeklerin hepsini birkaç kez çoktan tatmış ve seçimlerin çoğuna misafir şefi dünyaca ünlü Hiroki Takemura ile birlikte çoktan karar vermişti bile.
Tansever’le henüz karar veremediği birkaç yemek ve şarap üzerinde durduk.
Önce Corvus’un iki şarabına, Corpus ve Blend No:1’e kör tadım yaptık. Corpus çok güzel ama içmek için henüz genç bir şarap. Blend No:1 ise Corpus kadar kaliteli olmamasına rağmen yumuşak içimiyle hemen içilebilecek bir şarap.
Barış’a Pamukkale’nin Şiraz Rezerv’ini, Sevilen’in Premium’unu tavsiye ettim. Her ikisi de yıllandırmaya müsait oldukları kadar hemen şimdi de içilebilecek en iyi Türk şarapları olarak, Sunset’in yabancı misafirleri için ideal.
Yemek mönüsünün bu yazki yıldızları ise kuşkusuz "seviçe"ler olacak. Seviçe (cheviche) Güney Amerika kökenli bir yemek. Deniz ürünlerinin başta limon ve misket limonu olmak üzere çeşitli turunçgil sularında çiğ pişirilmesi yöntemiyle hazırlanıyor. Takemura’nın özel yorumu ve özel sosuyla benzersiz bir lezzete kavuşan seviçelerden, dana etiyle yapılmış olanının tadı hálá damağımda.