Babasını ve adasını satan Galatasaray başka neyini satacak
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Galatasaray’ı Galatasaray yapan, diğer tüm Türk takımlarından ayıran eşsiz özellikleri vardı.
Uzun yıllar boyunca Türkiye’nin Batı’ya açılan penceresi olarak bilinmesinin, Avrupa Şampiyonu olmasının da nedenleri olan bu özellikler Galatasaray’ın karakterini belirliyor, ruhunu veriyordu.
Lisesi, adası ve stadı da bu eşsiz özelliklerindendi Galatasaray’ın. Galatasaray Lisesi, kulübün doğduğu, Galatasaraylılık kültürünün yeşerdiği beşikti. Önce yapay bir okullu/alaylı ayrımı çıkararak Galatasaraylılık ruhunun hayat kaynağını kuruttular.
Sonra sıra Galatasaray Adası’na geldi. Bir spor kulübüne ait ve o spor kulübünün adını taşıyan dünyanın tek doğal adasıydı Galatasaray Adası. Doğru düzgün işletilebilse altın yumurtlayan tavuğu olabilirdi kulübün. Beceremedikleri için yok pahasına işletmecilere kiraladılar. Üstelik sözleşmeye adanın adını koruyacak maddeler koymayı da akıl edemediler. İlk işletmeci Galatasaray Adası’nın adını "Buz Ada"ya, ikincisi "Su Ada"ya çıkardı.
Ve sonunda sıra stada geldi. Daha önce de birkaç kez yazmıştım. Galatasaray’ı Avrupa Şampiyonu yapan kültürel değerlerinden biri de stadına kurucusunun adını vermiş olmasıydı. Simgesel bir değerden öteydi bu. Kurucularının değerini bilmeyen kulüpler, şirketler, kurumlar asla başarılı olamaz.
Galatasaray yönetimi stadlarının adını Türk Telekom’a satarak Galatasaraylılık ruhunun son kalan nefesini de tüketmiş oldu.
O stadın Aslantepe filan olarak anılıyor olması bile yanlıştı. Stadın inşası bitip, açılınca nasıl olsa bu yanlıştan dönülür, stada yine Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen’in adı verilir diye umuyordum.
Boşunaymış. Yönetim stadın adını kiralarken, "Türk Telekom Ali Sami Yen Stadı" olmasını sağlayabilirdi. Stadın adını "Türk Telekom Stadı" olarak kiralayıp, babamızın adını satmayı tercih etmişler.
Ali Sami Yen ölmemişti, şimdi siz öldürdünüz.
İstanbul restoranları pahalı değil
Akşam’ın pazar ekinde Lady Lezzet takma adıyla yazan Mehveş Evin, Akaretler’deki W Hotel’in Spice Market restoranında yemeklerin pahalılığının nedenini merak etmiş. "Körili ördek"in New York’taki orijinal Spice Market’da 19 dolarken Türkiye’dekinde neden 36 YTL olduğunu soruyor.
Geçenlerde Cengiz Semercioğlu da Türkiye’deki restoranların pahalılığından şikayet etmişti.
Aslında Türkiye’deki restoranlar yurtdışındakilere göre pahalı değil. Hatta şarap fiyatları hariç ucuz. Pahalılık algısının nedeni karşılaştırmanın yanlış kategorilerdeki restoranlar arasında yapılması.
İstanbul’un en lüks restoranlarını, batının en lüks olmayan ama iyi restoranlarıyla karşılaştırınca İstanbul’un pahalıymış gibi görünmesi doğal.
İstanbul’daki en lüks restoranların, batının en lüks restoranlarıyla aynı kalitede olduğunu söylüyor değilim. Aynı kalitede değiller tabii ki ama restoran sektöründe fiyatlar kaliteden önce kategorik olarak belirlenir.
Spice Market’ın, NY’daki orijinal Spice Market’tan daha pahalı olmasının nedeni de bu. NY’daki Spice Market, Jean Georges’un en iyi restoranlarından değil, genele hitap eden harcıalem bir markası. Ancak bu orta sınıf restoran Türkiye’de İstanbul’un en lüks restoranları arasında konumlandırılmaya çalışılıyor. Böyle olunca da İstanbul’daki lüks olarak konumlandırılan Spice Market’ın fiyatlarının, NY’un mütevazı Spice Market’ından yüksek olması çok normal.