Geçen gün Los Angeles Times’da aynı gün farklı sayfalarda yayınlanan iki haber dikkatimi çekti.
Amerikalılar için birbirleriyle hiçbir alakası olmayan bu iki haberi, bizim açımızdan anlamlı buldum. Yorum yapmadan aktaracağım ama iki haberin sizlerde yapacağı çağrışımı da çok merak ediyorum.
Birinci haber gazetenin emlak, ev, dekorasyon ekinden. ABD’de yaşanan ekonomik krizin ABD’de yaşayan Murat Ekici’nin hayatına yaptığı etkiyle ilgili.
Murat Ekici’nin ilginç bir işi var. Hollywood yıldızlarının tuvaletlerini temizleyen bir şirket kurmuş. Ancak krizle birlikte işleri bozulmaya başlamış. Ekinci’nin temizlik ekiplerini krizden önce haftada bir çağıran Hollywood yıldızları temizlik frekansını ayda bire düşürmüşler.
32 yaşındaki Ekinci, Eagle Rock’taki beş odalı evlerinin 3800 dolarlık "mortgage" taksidini ödeyebilmek için odalarından bazılarını kiraya çıkartmışlar.
Henüz kiracı bulamayan Ekici’nin bir başka derdi daha var. Los Angeles Times’a yakınmış, gazetede bu yakınmayı başlığa çıkartmış.
"Müslümanım", diyor Ekici, "Evinizde yabancı birinin yaşadığını düşünün ve bu yabancı evinizde ızgara domuz yapmak istiyor. Adama kalkıp hayır pişiremezsin nasıl diyeceğim ki? Evinizi kaybetmek daha mı iyi? Mecburen katlanmak zorundasınız".
İkinci haber ise, geçtiğimiz cuma akşamı Cape Canaveral üssünden uzaya fırlatılan Endeavour uzay mekiğiyle ilgiliydi. Mekiğin görevi dünya yörüngesindeki Uluslarası Uzay İstasyonu’na yeni odalar eklemek.
Kaptan Christopher J. Ferguson komutasındaki ekip, uzay istasyonuna yeni yatak odaları, bir mutfak bir de 19 milyon dolarlık yeni tuvalet ekleyecekler.
Uzaydaki inşaatın 15 günde bitmesi bekleniyor.
Şimdi bu iki haberin size neler düşündürdüğünü sormak istiyorum. Yazarsanız sevinirim. Hepimize acaba üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri mi düşündürttü bu iki haber, yoksa bu konuda bile birbirine taban tabana zıt farklı düşüncelere kapılacak kadar mı kamplaştık, gerçekten merak ediyorum.
TV’deki yemek programları ve yemek kültürümüz
Figen Batur’un Hürriyet Cumartesi ekinde yayınlanan keyifli yazılarının tiryakilerindenim. Cumartesi günleri gazeteyi ilk önce Figen Batur’un yazısını açıp okumaya başlayan tanıdıklarım da var.
Batur geçen ne zamandır dikkatimi çeken ama bir türlü elim gidip yazmadığım bir konuya değinmiş geçtiğimiz cumartesi günkü yazısında.
Televizyon kanallarımızda yayınlanan yemek programlarının ve İnternet’teki Türkçe yemek sitelerinin pespayeliğinden şikayetçi Batur.
Aynı şeyden ben de şikayetçiyim. Hatta buna sayılı birkaç iyi örnek dışında gazetelerimizin yemek sayfalarını da ekleyebilirim. Rahmetli Tuğrul Şavkay’ın yerini bile dolduramadık zamansız ölümünün ardından onca yıl geçmesine rağmen.
Bu durum aslında toplum olarak yemek kültürümüzün ne kadar aşağılarda olduğunun da bir göstergesi.
Televizyonlardaki yemek programlarından da açıkça görebileceğimiz gibi yemek kültürümüz yemeklerin lezzetinden çok dedikodusundan ibaret. Mutfakta neyin, nasıl piştiğinden çok kimin pişirdiğiyle ilgileniyoruz.
Siyah başkan ve beyaz Türkler
Obama’nın ABD’nin ilk siyah başkanı olarak seçilmesinin ardından yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre ırklar arası ilişkilerin geleceğiyle ilgili iyimserlik rüzgarları esmeye başlamış ABD’de.
Gallup araştırmasına göre ırkçılık sorununun kökünden çözüleceğine olan inanç tarihin en yüksek seviyesine çıkmış durumda.
Erdoğan seçildiğinde, bizde de benzer iyimserlik rüzgarları esmişti. Laikçilerle dincilerin birbirine yakınlaşacağı beklentisi doğmuştu. Türban sorunun çözüleceğini bekleyenler de çoğunluktaydı.
AKP hükümetinin her işe türbanlıları ve eşi türbanlı olanları getirme, kendi zenginini yaratma politikası sonucunda beklentilerin aksine kamplaşma daha da derinleşti.
Tabii ABD’de durum farklı. Obama her işe siyahları getiremeyeceğine göre, ırkçılıkla ilgili iyimserlik rügarlarının boşa çıkmama olasılığı yüksek.