"Gözden uzak, gönülden ırak" sözünü çürüten dostlarım vardır. Aylar, hatta yıllardır görmediğim.
Üstelik bunlardan bazılarını hayatımda iki üç kez görmüşümdür topu topu. Ancak, telefonda seslerini duyduğumda yüreğimden sevgi taşar, mutlu olurum. Hal hatır sorarken bile kalplerimiz konuşur. Buluştuğumuzda da gözlerimiz. Bakışlarımız anlatır çok şeyi, her şeyi... Kalbin aynası ne ki zaten?
Bazen aynı frekanslarda olduğumuzu göstermek için kafalarımızı sallarız sadece. Yeter... Yeter. İşte bu dostlarımdan biri aradı geçenlerde: "Haber çıkabilir sana diye düşündüm, Sevan Bıçakçı Atina’da."
Ne yalan söyleyeyim, internette dolaşırken okuduklarımla, Türkiye’nin önde gelen bu takı tasarımcısını daha önce duymadığım ve tanımadığım için kızdım kendime. Onca ödül, onca başarı. Yazılanlar bir yana, tasarımcının resimlerdeki eserlerine de hayranlıkla baktım uzun süre.
Aradığımda, sıcacık samimi bir ses vardı karşımda. Birkaç saat sonra Sevan Bıçakçı ve çalışma arkadaşı Emre Dilaver ile bu diyarın Nişantaşı’sı, Kolonaki Meydanı’nda kahve içiyorduk.
Telefondaki ses ile aynı sıcaklığı, ayni samimiyeti olan güzel bir insan vardı karşımda. "Ağabey" diyerek girdi sohbete.
Bir gece öncesinin yorgunluğu vardı üzerlerinde. Yunanistan’da moda dünyasının, şov dünyasının en büyük isimlerinden Lakis Gavalas’ın daveti üzerine gelmişler. Gavalas, dünyanın ünlü giyim ve aksesuvar markalarının Yunanistan’daki temsilcisi. Van Cleef & Arpels’in temsilcisi desem sanırım yeterli.
İstanbul’da, Sevan’ın Kapalıçarşı’daki dükkanına gitmiş, yüzükleri, takıları görünce gözlerine inanamış. O gün bugündür tam bir Sevan Bıçakçı hayranı Gavalas. Bu genç yaştaki ustayı Yunanistan’da tanıtmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır.
Önce akşam yemeği yemişler, sonra da Atina’nın gece hayatına hücum. Kim mi vardı yanlarında? Takdime gerek yok sanırım, Anna Visi... Bu diyarın magazincileri bile, ABD’de sanıyordu Yunanistan’ın bu en büyük seslerinden birisi olan sanatçıyı. Birkaç hafta önce bu köşede röportajını yayınladığımız, Atina gecelerinin "imparatoru" Yorgos Mazonakis de sabaha kadar eğlenen grubun içinde.
Sevan’ın takılarını vitrinlerinde sergilemek için Yunanlı mücevheratçılar yarışa girdi desem yeridir. Kessaris, Vurakis gibi büyük markalar peşinde koşuyor Sevan’ın.
O acele etmiyor. Nasıl ve kiminle çalışacak karar vermiş değil.
İş görüşmesinden iş görüşmesine koşuşturduğundan, kısa bir Atina turuna çıkmamız önerime sevindi.
Sahile doğru yol alırken otomobilde suyun bittiğini uyaran lamba yandığında, Sevan "Ağabey genç adamız, iner iteriz" diyecek kadar mütevazı.
Akşam için Gavalas yeni bir organizasyon düzenmişti; Atina sosyetesinden bir grupla yemek. Daveti, Türkiye-Hırvatistan maçı nedeniyle nazikçe geri çevirdim.
Ayrılırken, İstanbul’da, Atina’da yine buluşma sözü verdik. İddialı konuştu: "Sana en muhteşem kebabı yedireceğim. Tepside gelecek."
Sevgili Sevan bilesin, o bahsettiğin kebabı tatmadan bir gün önce hiçbir şey yemeyeceğim.
İşler tıkırında da...
Türkiye ile Yunanistan arasında 1998 yılında 200 milyon dolar düzeyinde olan ticari ilişkiler, 2007’de 3.2 milyar dolara ulaştı. 2008 sonu için tahmin 3.7 milyar dolar. Rakamlara bakılırsa, ticarette her şey iyi gidiyor ama hiç suyun bir veya öteki yanında partneri hani derler ya kazıklayan işadamı yok mu?
Bildiğim bir örnek var en azından. Beyoğlu Güzelleştirme ve Koruma Derneği Başkanı, İşadamı Nizam Hışım’ın, Yunan firması Everest grubu ile İstanbul’da iki İtalyan restoranı açma teşebbüsü hüsranla sonuçlandı. Nizam Hışım, bu işte 150 bin Euro kaybetti. Elinde belgeleri, kanıtları var ama hakkını alamıyor.
İşte, T.C.’nin Atina Ticaret Müşavirliği’ne giderken, aklımda bu soru vardı.
İlk ziyaretimdi. Beklediğimden çok farklı bir ofis buldum. Modern, her şey tıkır tıkır çalışıyor. Başmüşavir Bülent Tuncer, "Business center kurmayı planlıyoruz buraya. Türk işadamı, Yunan işadamı geldiğinde, istediği takdirde işini, toplantısını yapabilsin" diyor.
Birkaç dakika sonra kafamdaki soruyu sordum:
Hiç mi kazık atmıyorlar birlirlerine?
İşleri iyi gidenler bize uğramaz zaten. Her gün en az 1 şikayet geliyor. Kimi malını zamanında göndermiyor, kimi parasını alamıyor. Kiminin aldığı mal bozuk çıkıyor.
Siz ne yapıyorsunuz?
Önce şikayet edeni dinliyorum, sonra karşı tarafla konuşuyorum. Buluşturmaya çalışıyorum, yeniden anlaşma masasına oturmalarını teşvik ediyorum. Saf insanlar iki tarafta da var.
Mağdurlara tavsiyeniz ne?
Uzlaşma mümkün olmadığında adalete başvurmaları. Bazı avukatların adreslerini de veriyoruz.
İşadamları nelere dikkat etmeli?
Anlaşma yaparken, yatırımlarını riske atmayacak yöntemler bulsunlar. Pürüz, anlaşmazlık halinde ne yapacaklarını önceden kağıda döksünler. Önceden bizi de haberdar ederlerse faydası olur.
Bu arada belirtelim, Yunan işadamı Türkiye’de sermaye yatırımı yapmak, Türk işadamı ise Yunanistan’a tekstil, makine ve mobilya satmak çabasında genellikle. Yunan işadamlarının son zamanlarda Türkiye’deki gemi inşa sektörüne ilgisi arttı.
Söz dönüp dolaşıp yine vize sorununa geldiğinde, Başmüşavir Tuncer, "Sehengen kuralları var, tamam. Ancak, Yunanistan’a yüzbinlerce Euro yatırım yapacak bir Türk işadamı kesinlikle güçlüklerle karşılaşmamalı" diyor.
Ticaret müşavirliğinin kapısını 2007 yılında yarısı Türk, yarısı Yunan 3 bin işadamı çalmış.
Tuncer, Yunanistan’ın Türkiye’den hiçbir farklı bulunmadığı görüşünde. Atina’nın da "İstanbul-Ankara arası bir yer" olduğu... Yunan başkentinde 9 aydır görev yapan Başmüşavir’in hedefi, "hukukçusunun, piyasa araştırmacısının, uzman ekonomistinin, hatta şoförünün bile olacağı bir ticaret müşavirliği".
Bakan Kürşad Tüzmen’in ticaret ofisleri projesi bütün bunları öngörüyor.
Güven veren bir ofis ortamında tavşan kanı çaylarımızı içtik. Geri dönüş yolunda, çok değil 10 yıl öncesi geldi aklıma. O zamanlar ziyaret ettiğim müşavirlikleri düşündüm. Ne kadar çok şey değişmiş.