Yorgo Kırbaki

Yia, yani merhaba

9 Nisan 2005
Ben Yorgo Kırbaki... İstanbulluyum; Boğazlı, İstinyeli. TC vatandaşıyım ve Rum Ortodoks’um. 1959’un 2 Ağustos sabahı gözlerimi açtığım şu fani dünyada, yıllarımın yarısını İstanbul’da, yarısını da Atina’da geçirdim. Denemediğim meslek dalı neredeyse hiç kalmadıktan sonra, iktisatçılık yerine tercih ettiğim, çok da iyi ettiğim, gazeteciliğin alfabesini, önce Özgen Acar sonra da rahmetli Ahmet Uran Baran gibi değerli hocalardan öğrendim. Anadolu Ajansı’nda 10 yıl, Radikal ve NTV’de yedi yıl, Milliyet’te de yaklaşık dört yıl Atina muhabirliği yaptım. Nisan başından beri de artık amiral gemisindeyim. Hürriyet’in Atina temsilcisiyim.

Baştan söyleyeyim, ismini mitolojinin büyük kahramanlarından Thiseas’ın (Theseus) oğlu Atina kralı Egeas’dan (Aegge) alan masmavi Ege’de mutat krizlerin, gerginliklerin, itiş kakışların kolay kolay bir daha geri dönmeyeceğine inanmaktayım. Kıbrıs için de düşüncelerim çok farklı değil. Referandum sonuçları, yönetenlerin beyanları ne olursa olsun, bu sorunun çözüme bu kadar yaklaştığı bir başka dönemi hatırlamıyorum.

Yani zamanlar değişti, değişiyor. Dolayısıyla melodiler de artık bir başka.

KOMŞUMUZU TANIYALIM

Gelelim köşenin ‘misyonuna’. Amacımız, öncelikle aynı mahalledeki komşunuzu iyi tanımanız. Bunu yaparken de ’Eh müziğimiz aynı, yemeklerimiz aynı, demek ki biz de aynıyız’ gibi basit bir yaklaşım içinde olmayacağız. Benzerlikleri, benzemezlikleri örneklerle göstereceğiz. Komşunuzu iyi tanımanıza çalışırken de, aklımızda hep bir şey olacak. Türkiye günün birinde bir şekilde AB kulübüne girecek. Girdiğinde de, ne Almanya, ne İngiltere, ne de ‘Kekliği düz ovada avlarlar’ türküsünün bir versiyonu olduğunu hiç zannetmediğim Danimarka’ya benzeyecek. Türkiye, komşusu Yunanistan’a, ‘More papaki pu pas kale papi’ yani ‘Yahu küçük ördek nereye gidiyorsun öyle?’ türküsünün olduğu Yunanistan’a benzeyecek.

Hani okumanız için söylüyorsam, kuzey Avrupalı olayım, bu köşede her şeyi bulacaksınız. Cumartesinin tadını kaçırmayan, siyasetten müziğe, ekonomiden sosyal yaşama, spordan yemek tariflerine kadar... Tabii insan öyküleri de olacak. Küçük mutlulukların, küçük mutsuzlukların öyküleri. Özetle hayatın ta kendisi.

Her şey bir yana, başka hiçbir broşürde, kitapta rastlayamayacağınız bir Yunanistan rehberini de burada bulacaksınız Artık yaz tatillerinde ya da bayramlarda Atina’ya ya da Ege adalarına gittiğinizde kendinizi ‘turist’ hissetmeyeceksiniz.

Zaman zaman da bildiğimiz tanıdığımız kadarıyla Kıbrıs Rum Kesimi’ni, Kıbrıslı Rum’u anlatacağız. Rumların genelde zengin olduğunu biliyorsunuz. Başka?

Velhasıl koştuğumuz kulvarda iddialıyız.

‘Yia’ yani selam, yani merhaba..

Kilise skandalındaki gerçek

Efendim, Aspasia denen hafif meşrep kadın uğruna Akropolis mabedini inşa ettiren ve hani milattan asırlar önce yaşasaydı, Selami Şahin’i mutlaka bulup sevdiği için ‘tapılacak kadınsın’ şarkısını o zaman besteletecek kral Perikles’in diyarında, son aylarda konuşulan tek konu kilisedeki skandallar. İktidar mücadeleleri, ayak kaydırmalar, entrikalar, din adamları ile adalet mekanizması arasında (ve sadece değil) garip bağlantılar. Üstelik bunlar Yunanistan’ın tarihindeki belki de en büyük skandalın sadece bazı taşları. İşin içinde bol miktarda seks de var. Medya ‘derin devlet’ten söz ediyor.

Skandallar, Atina Başpiskoposu Hristodulos’u da, Kudüs Patriği İrineos’u hayli zor duruma getirdi. İsraillilere Kudüs’te usulsüz şekilde büyük araziler sattığı veya kiraladığı söylenen İrineos’un istifası gecikmeyebilir. Hristodulos ise popülerliğini önemli ölçüde yitirdi.

Hani neredeyse, Da Vinci’nin şifresini yazan Dan Brown, Ortodoks kilisesinde yaşananlarla ilgilense, belki yeni kitabı için malzeme toplayabilirdi.

Skandallardan en büyük zarara uğrayan kilise oldu şüphesiz. Her ne kadar sinirlendiğinde, hatta şaka bile yaptığında epey küfür etse de, Yunanlı (bunları da başka bir zaman anlatırım) son derece dindardır. Onca küfürler eden aynı insanın birkaç dakika sonra bir kilisenin önünden geçtiğinde; içeri girip mum yakmasına, ikonaları öpüp dua etmesine, ya da yolun ortasında ıstavroz çıkarmasına tanık olabilirsiniz.

İşte aynı Yunanlı, duruma artık biraz farklı bakıyor. Din adamlarına güveni sarsıldı. Tepkisini ise kiliseye eskisi kadar gitmeyerek ya da gittiğinde eskisi kadar maddi katkıda bulunmayarak gösteriyor.

Bunu ben değil, rakamlar söylüyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki kiliselerde, din adamları akşamları mumların yanı başındaki kilitli tahta kutuyu (kasayı) açtıklarında, gelirin birkaç ay öncesine kadar yüzde 40-50 azaldığını üzüntüyle tespit ediyorlar.

Kilise Yunanistan’ın en zengin müesseselerinden biri. Taşınır ve taşınmaz servetinin 10 milyar avro olduğu söyleniyor. Ama masraflar da çok. Hazır para ne kadar dayanır?

Din adamları muhtemelen bu skandalların artık bitmesini ve o tahta kutuların yeniden dolmasını temenni ediyorlar.

Güzel Elena

Eurovision’da bu yıl Yunanistan’ı temsil edecek olan Elena Paparizu’nun seslendirdiği ‘My Number One’ şarkısına dikkat. Madem, Sakis Ruvas’ın ‘Shake it’ini sevdiniz, güzel Elena’nın ‘Bir numara’sı ile kesin şıkır şıkır oynayacaksınız.

Pop’un Anadolu’yu çağrıştıran geçişlerle süslendiği bu şarkı; yazın güzelliğine, bronzlaşmış tenlere, Akdeniz akşamlarına öyle yakışıyor ki!

Buralarda geçen yaz Yunanlı DJ’lerin gözdesi Sertab Erener’di. Ukrayna’daki yarışmada iyi bir sonuç alır ve iyi de bir tanıtımı yapılırsa, Türk DJ’ler de Elena’dan şaşmayacak.

Elena yani Eleni, genç ama müzik dünyasında tecrübeli sayılır. 2003 yılında Eurovision şarkı yarışmasında İsveç’i ‘Die For You’ ile temsil etmiş ve hayli başarılı olmuştu. Bu sezon Sakis Ruvas’ın yanı sıra gençliğin ‘imparator’ saydığı Yorgos Mazonakis ile Atina’daki 1500 kişi kapasiteli ‘Fever’ müzikholünde aynı sahneyi paylaştı. Sesi ve fiziğinin yanı sıra, çok da güzel dans ediyor.

İnternet sitelerinde yarışmanın favorileri arasında gösteriliyor Elena. Müzik otoritelerine göre ilk üçe girme şansı çok yüksek.

Yandaki fotoğrafa bir göz atın. Vallahi girsin kızcağız...

Atina rehberi

THY veya Olympic havayollarının bilmem kaç sayılı seferi ile Atina Elefterios Venizelos Havaalanı’na geldiniz. Hoş gediniz. Pasaport kontrolünde TC vatandaşısınız diye vizenize epey bir bakılacak. Ancak öyle eskisi gibi, memurun bitmeyen soru listesiyle muhatap olmayacaksınız. Valizinizi almak için İstanbul Atatürk Havaalanı’na kıyasla biraz daha uzun bekleyeceksiniz. Gümrük memurlarının denetimi de daha sıkı.

Havaalanı kapısından çıktınız. Şehre gitmek için üç seçeneğiniz var. Tren (bilet bir kişi 8 avro, iki kişi 14), otobüs (bir kişi 2.90 avro) ya da taksi (20-25 avro civarında).

Bir seçeneğiniz daha var. Limuzine binip, 80 avro karşılığında krallar gibi de ulaşabilirsiniz şehir merkezine. Tercihinizi limuzinden yana kullanırsanız şoföre ‘Sahilden gidelim’ (Na pame apo paralia) demeyi ihmal etmeyin sakın. Ayrıca, Atina’nın havasına çabuk girmek istiyorsanız ‘müzik rica edeyim’ (Parakalo musiki) deyin yeter. Adamlar işi biliyor. Sirtakinin en ünlü versiyonu Mikis Theodorakis’in Zorba’sı orada olacak.

Devamı haftaya.
Yazının Devamını Oku