Paylaş
Şok ve travmayı hemen tanımlamak, şudur budur demek çok güç. Bir durumun içinden geçerken adını tam koyamıyorsun doğal olarak.
Ayol zaten daha bir dur, o şeyin içindesin. Zamanla anlar, tanımlarsın elbet.
Zaman geçince geriye bir bakıyorsun ohooo, neler neler yaşamışım, yapmışım, nasıl da olmuş, ne büyük acıymış veya nasıl da büyük bir şansmış, iyi olmuş. Koskocaman bir değişimin içinden geçmişim.
“Sultan Süleyman’a kalmamış bu dünya da, bana mı kalacaktı tabii!” diyen kişi ben olmuşum.
Birilerinin çok can yaktığı zamanda, başka bir odacıkta o saatte doğan bebekler olmuş mesela.
Bir bebek ilk defa gülücük yapmış annesine, biri evlenmiş, bir başkası çok uzun zamandır beklediği o mutlu haberi almış.
Birileri ağlarken, birileri gülmüş; birileri gülerken birileri çok ağlamış yani.
Sen ben biz, o sırada, aynı anda, birbirimizden haberli veya habersiz, her birimiz kendi hayatımızı yazıyormuşuz da haberimiz
yokmuş ki!
Bir gün bir bakmışsın, bir -di’li geçmiş, bir de -miş’li geçmiş zamanlı masal olmuşsun işte.
Bunu düşünüyorum kaç gündür kendi kendime.
Ben peki?
Benim kontrol edemediğim o tarihi masal yazılırken, koca evrende bir karıncadan bile küçük olan ben ne yapmışım? Kendime nasıl bir tarih yazmış olacağım acaba diye kendime sorular soruyorum.
Aynı soruları her dolunay zamanı da soruyorum kendime. Her ay yani!
Dolunay, Yeni Ay, yağmur, rüzgar hepsi ayrı etkiliyor beni.
Zaten galakside yıldız hapşursa etkilenen bir insan olarak yani, bütün bu olanlar arasında acaba Yonca nasıl bir tarih yazdın kızım sen kendine?
Saatine de iyi denk geldi kendi içime döndüm.
Aileme. Çekirdeğime. Bahçeme. En sevdiğim şeylere, işlere. Özüme. Başta panik, sonra sükunet çöktü üstüme. Bir baktım basında izlediklerim, okuduklarım beni istemediğim bir şeye dönüştürüyor, kestim attım. Beni yapabilecek olduğum şeylerden alıkoyan her şeye usulca veda ettim.
Televizyonları ve çevreden gelen tüm mekanik sesleri susturdum. Müziği bile nispeten az dinledim gibi. Cırcır böceklerinin, rüzgarın, dalganın, çocukların sesini duymak daha iyi geldi.
Endişe ve yaratılmış korku söylemlerine maruz kalmaktan kaçındım. Kimi zaman katılmadığım bir görüşteki ortama saygımdan, yerimi değiştirdim. Hayır! Bu bir kazan-kaybet oyunu değil dedim. Kavga değil isteğim. Nadas...
Spor yapamadım. Ha bu benim için çok kötü bir şey. Ayarım kaçıyor, aşırı enerjim var, dengemi bulmam için o teri atmam gerekiyor. Acayip korktum spor yapamayınca ve yok artık dedim. Korkma Yoncacım. Bu da normal. Hobim fobileşmeden ara vermemin normal olduğunu kendime anlatmayı ilk defa başardım.
Bir de şunu anladım; eğer ben böyle hissedersem bana bakıp ilham aldığını söyleyen, sporunu nasıl huzurla yapsın ki? İmkansız.
Ben insanım. Sen de. Çocuklarım, aile maile derken yazı bile yazılamaz. Ha hepsini yapana saygım büyük. Ama benim yapamadığım zamanlar var. Yapacak bir şey yok. Biyonik değilim ki. Her şeyi yapmışım, yaşayamamışım, ben ne anladım bu işten?
Umut Ormanı hayal ettim. Size yazdım. Eşe dosta söyledim.
Aman Allah’ım!
Fidan bağışları bereketli yağmurlar gibi geldikçe geliyor ve bu hızla fidan bağışı gelmeye devam ederse, Umut Ormanı gibi 2 orman daha yapmış olacağız.
Ve bence bundan daha güçlü bir mutluluk olamaz şu dönemde.
Yani eğer, bu ülke insanı bu zor dönemde bu kadar hızlı bir ormanda kardeş olabiliyorsa, o ormana sığamıyor bir orman daha yapabiliyorsa, felaket senaryolarına nanik yaparım ben.
Yani tarih ne mi yazacak canım okurcum?
Tarih içinde sen ne yazmak istersen onu.
Ben başkasının yazdığını oynamayı değil, kendi yazdığımı oynamayı seviyorum.
Tarih benim tarihim.
Yaşıyorum, yazıyorum. Yazıyorum, yaşıyorum.
Yonca “tarihi eser”
Paylaş