Sen kalk insanları tut getir güzelim Prag’a, sonra sabahtan akşama kadar otelin konferans salonuna tık ve hiç nefes aldırmadan çalıştır, hiçbir yere de salma! Size yemin ediyorum çekilecek işkence değil şu 3 gündür yaşadıklarım aslında...
Tam tamına 21 yıldır gelmeyi hayal ettiğim Prag’dayım ve resmen karantinadayım, bu ne biçim şey ya! Nasıl da sıkıcı bir toplantı. Hava mükemmel ve biz koca koca insanlar, tıkıştırıldığımız salonda “çalışıyor” gibi yapıp sanki birbirimizi de çok severmişiz gibi davranıp karşılıklı saygıdan kırılıyoruz. Oysa kafa atasımız var birbirimize. Arada da işi önemsediğimizi birbirimize kanıtlamaya çabalıyoruz. Oysa hepsi ve her şey palavra!
Kimsenin çalışası yok kardeşim, gözlerden belli. Herkesin tipi kaymış, dalmış hayal alemine. Koca gün sabah kahvaltısı, öğle yemeği de dahil olmak üzere birbirimize katlanmak zorunda değilmişiz gibi, bir de akşam yemeğine de grup halinde gitmek zorunda bırakılmıyor muyuz, çıldırıyorum. Yahu bari bırakın akşamları özgür olalım!
Hep diyorum bu takım toplantısı filan olmuyor, takım katliamı oluyor diye ama beni dinleyen kim? Kimse! Boşa cinnet geçirme kızım Yonca dedim ben de kendi kendime... Buldum bir ara, ektim herkesi, çıktım Prag sokaklarını keşfe... Hem de ne biçim, okuyun hele!
Yonca “Çek-e Çek-e”
Kötü turist olmanın dayanılmaz hafifliği
“Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”ni okuyup üzerine filmini de seyredip allak bullak olduğum andan beri hayallerimdeydi Prag... 21 yıl bekledim ben, 21 yıl. Sokakları, köprüleri, sisi ve soğuğuyla; Tereza, Sabina ve Tomas’ı kovalıyorum ben 21 yıldır rüyalarımda. Sapıkça. Okuya seyrede mahvoldum bunca yıl...
O kadar az zamanım vardı ki Prag’la kaçamak yapmak için, “kötü bir turist” gibi hızlı davranmak zorunda kaldım. Pişman da olmadım. Sadece korkarım Prag’a doyamadım.
İlk önce kendimi şehrin sokaklarına attım. Bulduğum, gözüme çekici gelen en eski kitapçıya dalıp o sakallı adama son sürat “Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, hem ıngilizce hem Fransızca hem de Çekçe istiyorum, lütfen, hemen...” dedim. Adam, acelem olduğunu anlamış olmalı ki hemen hepsini verdi bana. 21 yıldır bu kitabı kendi memleketinden, kendi dilinden alıp saklamaktı derdim. ışte şimdi yapabildim.
Yonca Tokbaş, siyah peruğunu taktı, Prag'ı dolaştı.
Kitaplarım elimde, fırladım yeniden o dar ve arnavut kaldırımı sokağa. Kafamı kaldırdım, Prag Kalesi’nin dikili olduğu tepeyi gözüme kestirdim, başladım koşmaya. O 200 basamağı nasıl çıktım o kadar hızlı, hiç hatırlamıyorum inanın bana. Ama soluk soluğaydım tüm Prag’a tepeden bakabilecek olduğum o noktaya vardığımda.
Azıcık gezindim, hatıralar aldım eşe dosta. Bir kafeye oturdum, kötü bir turist gibi menüden Prag’a has ve “meşhur” ne varsa onu istedim. Hayatımda yemediğim ve de asla bir daha yemeyeceğim kırmızı tatlı soğanlı ve peynirli bir sandviç yedim. Yediğim en güzel sandviç değildi, hatta kötüydü belki ama, ben çok beğendim. ışte varolmanın dayanılmaz hafifliği dedim. Beyaz şarabımı içtim, fotoğraf çektim. Ardından kahvemin yanına elmalı strudel istedim. O da belki en iyisi değildi ama, nedense bana müthiş geldi, onu da beğendim. Hava güneşli, Prag ne filmlerdeki ne de hayallerimdeki gibiydi, daha da güzeldi. Kötü turist olmak da pek hoşuma gitmişti. Hesabı ödedim, aldım ağırlaşmış sırt çantamı, daldım tuvalete. Alelacele saçlarımı topladım. Çantamdan siyah peruğumu çıkardım ve bir güzel taktım. Artık ben Tereza’ydım. Siyah kaküllü Tereza’nın Yonca modeli olarak Charles köprüsünde dolaşacaktım. Yaptım! Kafamda siyah saçlarım, elimde 3 ayrı dilde Kundera ve “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” ruhumda, ilk gördüğüm karikatüristin önünde poz vermek için durakladım. Adam beni çizdi, ben gelen geçeni seyre daldım. Arada kafamı kaldırıp memnun memnun Prag’a baktım, arada karikatüristimi ve mimiklerini incelemeye aldım. Bitince çizim, memnuniyetten havalara zıpladım. Yürürken rastladığım Japon bir turiste, fotoğrafımı çekmesini rica edip, yalnız başıma geldiğim Prag’dan kendimin de içinde bulunduğu bir-iki kare çaldım. Ha bir de gelmeden kafamda mini minicik bir senaryo yazmıştım, onu da kameramla çekip film yaptım. Konusu mu neydi? Söylemem. Kişiye özel. Kendime sakladım. Yonca “kaçak”