Paylaş
Dünyanın en labirent gibi şehrinde de olayı haritayla çözer ve bulunduğumuz noktada kuzey doğuda filan olduğumuzu söyler. Bense haritaya bakarak nerede olduğumu anlamaya çalışmaktansa, kaybola kaybola belamı bulmayı tercih ederim. Nitekim sora sora Bağdat’ı değil, zıkkımın kökünü de bulabilirim ama olsun. Harita özürlü bir kadınım ve mutluyum. Çok az İngilizce bilen, bilse de bol sessiz harfli “vrrrşzzz” şeklinde İngilizce konuşan Çeklere ne zaman yol sorsam, önüme harita koyup yol göstermeye kalkınca öldüm gülmekten. Hele bir ara bir Çek Amcayla o kadar anlaşamadım ki kendimi komik komik; “Me no love map! Me love lost!” diye saçmalarken yakaladım. “Yonca kaç-harita kovala” oynadım. Cuma günü bu sefer kafamda siyah melon şapkamla dolaşırken kaybolunca, abidik gubidik hareketlerle varmam gereken yeri anlattığımı, adamın da bana tarif ettiği yeri anladığımı sandım. Tabi ki anlamamışım. Dediği yöne, ya da demediği yöne giderken Seks Aletleri Müzesi’ne rastladım. Daha önce hiç böyle bir “müze” gezmediğim için de hınzır hınzır sırıtarak içeri daldım. İçerisinin silme kadın dolu olduğunu görünce de, kahkahayı bastım.
Yonca
“yönübozuk”
Porno porno olalı böyle komik olmadı
Seks Aletleri Müzesi çok ilginçti. Bugüne kadar bir yeri gezerken hiç bu kadar çok gülmedim, hiç! Gözlerimden yaşlar geldi. Yazarken yine gülesim geliyor. İnsanoğlunun zevk almak için icad ettiği o karmaşık aletleri görünce, uzay mekiğinin icadı filan bana gayet banal geldi. Kırmızı bir perdenin arkasından, avaz avaz kahkaha atan insan sesleri geliyordu, dayanamadım kafamı içeri uzattım. Dev bir ekranda Lorel Hardy zamanından kalma bir porno filmi oynuyordu ve salonda bulunan çoğunluğu kadın tüm seyirciler resmen kendini gülmekten kaybetmiş, yerlerinde zıplayarak kahkahalar atıyordu. “Benim neyim eksik ben de gülmek istiyorum!” dedim, geçtim yanlarına oturdum. Dakika bir gol bir arkadaşlar, gördüklerim karşısında ben de kahkahalarla yeri göğü inletmeye başladım. Hayatımda hiç bu kadar acayip bir şey seyretmedim. Şey diyorum; çünkü tarif edemiyorum. İnanılmaz iri, hani böyle Renoir tablolarındaki gibi kadınlar ama çirkincelerini düşünün; yanlarında da cılızlıktan o kadınların elinde kalacak diye beklediğim bir takım adamlar, kendilerini bayağı ciddi kaptırmışlar porno film yapmaktalar. O kadınların göz süzmeleri, kirpik titretmeleri ve asla gözgöze gelmeden, sivrisinekimsi erkeklerle çatır çatır sevişmeleri salondaki herkesi katıla katıla güldürerek mahvetti. Hayatımda seyrettiğim hiçbir şey beni bu kadar güldürüp bu kadar da düşündürtmedi. Müzenin içinde sonradan gezip gördüğüm aletler, inanın beni o film kadar da etkilemedi.
Yonca
“seksomedi”
Orta Çağ işkencesi
Charles Köprüsü’ nün bittiği yerde “Orta Çağ İşkence Müzesi” vardı. Nedendir bilinmez, gezdim. Daha ilk gördüğüm işkence aleti itibariyle de hemen oradan çıkmak istedim, ama çıkamadım. Merakıma aldandım. Ortaçağ’da insanlara nelerle, nasıl ve neden işkence yapıldığına dair bir dolu şey gördüm, okudum, inceledim. Bazı aletlere bakarken mideme, bazılarında ise o alet insanın neresini acıtmak içindiyse orama ağrı girdi. Çıkışta bir anı defteri vardı; “İnsanların insanlara nasıl ve neden işkence yaptıklarını görmek için para verip burayı gezdiğim için kendimden utandım!” yazdım ve koşarak kendimi sokağa attım.
Yonca
“pişma-niye”
Siyah Melon Şapka
Siyah Melon Şapkalı Yonca' nın Foto Galerisi
Eskiden seyahatte topuklularla gezmeye çalışırdım. Ne zulümdü ama! Ayakların rahat olmasının önemini, neyse ki elin Avrupalısına baka baka en sonunda anladım. Prag’da sırt çantam, ayağımda koşu ayakkabılarım, yani Asicslerim hem koştum, hem yürüdüm. Terezin Nazi Kampı’nı gezerken çok etkilendiğim ve yutkunmaya başladığım sırada yanıma Amerikalı bir çift gelip Prag Maratonu’na katılıp katılmayacağımı sordular. Afalladım. “Maalesef; ama keşke katılabilseydim! İyi de siz benim koştuğumu nereden anladınız?” diye şaşkınca sorunca ben; “Ayakkabılarından!” dediklerinde, garipsemeyin ama, sporcu bir kadın olarak farkedilmekten inanılmaz gururlandım.
Tüh, size “Siyah melon şapka” başlığı atıp oturup bir güzel ayakkabılarımı anlattım iyi mi! Neyse paniğe gerek yok. “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” filmini seyretmediyseniz hala, bulun ve seyredin. O zaman anlarsınız neden Prag’da siyah melon şapkamla dolaştım ve size bu başlığı attım. İşin o kısmının hayalini kurarak çözmeyi de, size bıraktım. Yaramazım.
Yonca
“melon-kolik”
Paylaş