Paylaş
Yazı,
Sperm bankasından anne olmaya,
Ve hatta,
Evlat sahibi olmaya karar vermiş her kadını ve her aileyi haksızca, insafsızca yargılıyor.
Dünyada her isteyen ve imkanı olan kadın anne, her çift de ana baba olsun, inşallah!
Ha tabi, eğer ki kadın kendisi doğurmayı düşünüyorsa, bence mutlaka baba adayı “Erkeğin” onayını da almalı.
Ancak, kadın anne olmayı istiyor ve buna hazır baba adayını bulamıyorsa, sperm bankası büyük nimettir diye düşünüyorum!
Tıpkı ana baba olamayan ailelerin ve imkanı olan tüm ailelerin,
Mutlaka bir çocuğu evlat edinmeleri gerektiğini düşündüğüm gibi!
Güner Özkul’ un yerinde ben olsaydım,
Ben de bir çocuk doğurmak isteseydim,
Hiç tereddüt etmez sperm bankasına gider, yine anne olurdum, yine anne olurdum!
Kararımın sonuçlarına da, çocuğumun bana soracaklarına da, bu kararı vermiş bir insan olarak katlanacak gücü kendimde görür, ona her türlü dürüst cevabı verebilecek kadar mert olur, dik dururdum.
Annelik,
Çocuğunuz konuşmayı öğrenip binlerce can alıcı soru sormaya başlayana kadar, dağları yıkacak gücü zaten insana daha ilk avazda veriyor!
Böyle bir konuda, “gazeteci” olmak gibi “sözde haklı bahaneler” yaratmak, inanın hiçbir “katta” geçerli sayılamaz.
İnsan gönlünde de, vicdan katında da iyi durmaz.
Ayrıca hiçbirimiz,
İsteyerek sahip olduğumuz çocuklarımızın babalarının spermlerini, annelerinin yumurtalarını; sıfat, din, dil, mezhep, ırk ve/ya zeka unsuruna göre test etmeyi düşünmedik!!!
Adam çiftlikte domuz mu yetiştirir, çöpçü müdür, tır şöförü müdür; işin o “maddesel” kısmıyla hiç mi hiç ilgilenmedik.
Sadece anne olmak, ana baba olmak istedik!
Çocukları olmadığı için veya imkanları el verdiği için,
“Kimsesiz ve muhtaç çocukları evlat edinen o kutsal ve elleri öpülesi anne babalar”,
Cami avlusuna, tren istasyonuna terk edilmiş “onun bunun(!)” sperminden olan bir çocuğu, bir bebeği bağırlarına basıp evlerine götürdüklerinde, babasının spermlerinin bir “domuz çiftliğinden gelmiş” olma olasılığını da asla ve hiçbir zaman düşünmediler!
Kimsesiz çocukların malum ne anneleri belli, ne de babaları...
O çocukları, ömrü boyunca koşulsuz sevip sayan, sahip çıkan, annesi babası olan kutsal insanlar da var bu dünyada.
Keşke o insanlardan bizde daha da çok olsa...
Farklı din ve ırklardan olan evlat edinilebilecek muhtaç çocukları, babalarının spermlerinden dolayı; müslüman, hristiyan, musevi, budist ve saire olarak mı ayırmalıyız?
Ve/ya
Bambaşka milliyet ve dinlerden insanların evlenmesine, birlikte çocuk sahibi olmalarına, sperm kökenine göre mi onay vermeliyiz?!
Aman tanrım!
Bir sperm ve yumurta ayrımcılığımız eksik kalmıştı,
O da oldu!
Hadi bunlar da bir yana,
Yazı da adı geçen Danimarkalı Soren Kierkegaard’ ın döllendiği yumurtaların sahibi olan sevgili annesi de, Soren’ in öz babasının “hizmetçisiydi” mesela!
Kimbilir belki onun da babası, yani Soren’ in büyük büyük babası da “domuz çiftliği sahibiydi”, ne belli?
Yani,
Soren, “yetersiz” olarak nitelendirilebilecek bir annenin döllenmiş yumurtasının sonucudur, haberimiz ola!
Ve bazılarına göre maalesef “niteliksiz” sayılacak, bir o kadar mucize çocuklar yetiştirmiş nice “domuz çiftliği çalışanı” ana baba vardır bu dünyada...
Ve ne büyük bir hoşluktur ki; Soren, varoluşculuğunun özündeki nesnelliğe karşı çıkar.
Çünkü, nesnel düşüncede “kişisel tutkunun, sevgi ve nefretin, ilginin, kısaca her içten olan şeyin öldüğüne” inanır.
Çocuk sevgisi,
Kaleme alınan o “nesnel” yazıdaki gibi,
Bir “domuz çiftliği” çalışanının maddesel kapasitesine, dinsel, ırksal özelliklerine indirgenemez.
Çocuk sevgisi ve isteği,
Danimarkalı, Türk, Kürt, Japon, Afgan, Sudanlı, Arap veya soyu sopu belirsiz spermlerden döllenmiş ve terk edilmiş olmasına göre kabul edilir veya edilemez diye ayrımcı bir yaklaşımla beslenmez!
O yüzden,
Sevgili Güner Özkul’ a desteğim ve saygım şimdi daha da sınırsızdır.
“Danimarka Spermi” yazısı,
Bizim, içimizde gizliden besleyip büyüttüğümüz utanç verici bilinçaltımızı yansıtan,
Büyük bir ayıbımızdır.
Umarım bunca sperm ve döllenme ve yumurta lafı üzerine,
Abdestiniz kaçmamıştır!
Yonca
“Anne”
Paylaş