Ama öyle yeşil ki şaşarsınız. Amazon gibi oldu yemin ederim. Evde saksıda duran Benjaminleri ekerek başladım işe. Şu an apartman boyundalar. Arkadaşlarımın geçen yılbaşı hediye ettiği ve düşürüp altında kaldığım kocaman Bonzai harika oldu. Allah nazarlardan saklasın onu. Begonville ne çok uğraştım bir Allah bir ben biliyorum. Kum fırtınası oldu söküldü, yeniden diktik. Rüzgar uçurdu, dalları kırıldı, yeniden bağladık. Sular yazın kaynar aktığı için hem havadan hem karadan hem de sudan haşlanıyordu az kaldı, buzdolabında soğuttuğum suları döktüm dibine, tutundu. Çok şükür. Kızımın penceresine teller gerdim, begonvilin uzun dallarını oraya uzattım, altı çardak gibi olsun diye hayal ettim. Oldu. Eylülde bir kuş ailesi yuva kurmuş begonvilin dallarına. Tesadüfen fark ettim. Mutluluktan ölüyorum sandım. Kuş ailesi benim begonvilin dikenli dallarının arasını kendine yuva seçmiş, düşünsenize ne muhteşem bir manzara! Minicik, ama minicik kuşlar uçtu içinden bir gün. O avuç içi kadar yuvaya kaç kuş sığmış şaştım kaldım. Bir tanesi maalesef düşmüş yuvadan, ölmüş. Çok geçti gördüğümde. Kahroldum. Hayatı doğa anlatıyor sana, görmek istersen tabii... Kimileri uçuyor, kimileri uçamıyor yuvadan. Yılbaşı öncesi yıldız şeklinde lambalar almıştım, kağıttan. Kablo uzattım, begonvile astım onları. Begonvilimin dallarından başımıza yıldızlar düşüyor hissi versin bize diye. Yıldızları, çöle gitmezsek asla göremediğimiz Dubai’de, ben başımıza yıldız yağdırdım begonvilden kendi kendime. Sonra işi abarttım. Her şeyi abartan bir insanım ben zaten. Kötü bir şeymiş abartmak ama. Hep bu konuda eleştiriliyorum. Oysa ben gereksiz şeyleri abartmadığıma eminim. Bu beni çok yaralayan bir konu, geçiyorum. Kağıttan ve her gördüğüm malzemeden yıldızlar almaya başladım. Metal, bronz, seramik, plastik, bez... Derken bizim yaratıcı gelin İdil bana bezden dünyanın en şeker baykuşunu hediye etti. Onu görünce bu sefer de gittim baykuşlar almaya başladım. Hepsini begonvile misinalarla astım. Kimi alçakta kimi yüksekte, hepsi dalgalanıyor rüzgar estikçe. Baykuşlar da salınıyor şeker şeker. Arada bir yıldızlar parlıyor güneş değdikçe; tıpkı göz kırpar gibi. Gerçekten. Bazen tam ayağa kalkarken kafanı çarpıyorsun yıldızlara. Düşünsenize, kafanızı yıldızlara çarpıyorsunuz, durduk yerde. Bahçemde. Ucu sivri olan bir tane bazen acıtabiliyor. Dikkatli olmak lazım. Ama kimin başına her gün yıldız çarpar ki! Bir şeyi gerçekten istedin mi oluyor deyip duruyorum ya, sıkı durun şimdi. Yılbaşında saksıda Bodrum mandalinam da oldu iyi mi! Onu da kendini yalnız hissetmesin diye, Gümüşlük’ten alıp getirdiğim su kabaklarımın yanına yerleştirdim. Hem o köşeye begonvilin budadığım kısmından güneş pek çapkın düşüyor. Eminim bize meyve verecek, bir sürü çiçek açtı bile. Evin karşısında çocuk parkı var. Begonvilimin altındaki yıldızlar kafama çarparken, çocuklar ciyak ciyak oyun oynuyorlar. Ginger Bey sürekli havlıyor. Ama sürekli havlıyor. Minicik köpek kendini Alman kurdu filan sanıyor sanırım. Oysa beyaz bir kuzuya benziyor. Komik. Yakında konuşmaya başlayacak gibi bir hali var bu Ginger Bey’in, öyle derin bakışlar atıyor. Kızımızın alçısı çıktı. Yeni okuluna başladı. İlk gece çok ama çok ağladı. Yüreğim dağlandı. Sabaha kadar uyuyamadım. Ertesi gün ise dünyanın en mutlu çocuğuydu okuldan döndüğünde. Kemana devam etmeye karar kıldı ve kendine kırmızı bir keman aldı. Haydaaa ve çok şükür dedim aynı anda. Oğlumuz da feci şekilde Tin Tin okumaya sardı. Okumuyor, yiyor demeliyim. Futbola da tam gaz devam. Bak yine çok şükür demek zamanım geldi, geçiyor. Çok şükür. Dedim. Başıma yıldızlar çarpıyor. Dudağımda her sabah kırmızı ruj. Kıpkırmızı. Elimde yeşil kanatları olan bardağım, içinde sade bir Türk Kahvesi. Bardağıma sürekli kırmızı dudak izi çıkarıyorum. Benim için mutluluğun resmi bu. Abarttım mı bilmiyorum. Umursamıyorum.