Yılmaz Özdil

$ehit

7 Ağustos 2012
Kafamıza çuval geçirdiler...

Teşekkür mahiyetinde, Kuzey Irak’taki Amerikan üssü’nü biz inşa ettik. Erbil Havalimanı’nı biz yaptık. Süleymaniye Havalimanı’nı da... Rahat gidip gelsinler diye, tarifeli uçak koyduk.

*

Şahane kampuslarıyla üniversiteler yaptık. Türkiye’nin güneydoğusu’nda dünyaya geldiysen, bu üniversitelere sınavsız kabul ediyorlar. Yurt ücretsiz.
200’er dolar harçlık veriyorlar.

*

İçişleri Bakanlığı binasını, Kültür Bakanlığı binasını, Merkez Bankası binasını, Kürdistan Başbakanlık Binası’nı biz yaptık. Kuzey Irak’taki Amerikan
Elçiliği binası da bizim eserimiz.

*

Yazının Devamını Oku

Casus filan...

5 Ağustos 2012
Hani, pırıl pırıl subaylarımıza “casus” denildi de, aylarca hapis yatırılıp, kariyerleri, terfileri, hayatları kaydırıldıktan sonra “casus” olmadıkları anlaşıldı ya...

Basın camiasında bile tanınmayan, geçmişi meçhul “eleman”ın biri, “eleman gazete” tarafından “köşe yazarı” yapılır. “Kim bu lavuk?” diye merak etmeyen... Her köşe yazarını gazeteci zanneden ahalinin nazarında “önemli” hale getirilir.

Bilahare, bu “önemli” köşe yazarı bi makale döşenir, “Ay’da petrol var” der. Bu bilgiyi, çok güvenilir belgelere sahip ama, kimliğini açıklamayacağı “gizli bi tanık”tan aldığını belirtir. Eleman’ı köşe yazarı yapan gazete, makaleyi derhal manşete çeker: “Ay’da petrol bulundu!”

“Eleman televizyonlar” devreye girer. “Eleman gazete”ye atıfta bulunarak, ana haber bültenlerinde verir, flaş, flaş, flaş... Objektif habercilik ayaklarıyla, açık oturumlar tertiplenir, “saçmalamayın birader, petrol için bitki fosili lazım” diyenler, ekrana çıkarılır, “sen hiç Ay’a gittin mi, madem Ay’da petrol yok, iddianı kanıtla o zaman!” sorularıyla sıkıştırılır. Ertesi gün... Eleman gazetede şu manşet çıkar: “Ay’da petrol yok dediler ama, kanıtlayamadılar!”

İnternet siteleri tıklanma şehvetiyle üstüne atlar, hadise gündeme bomba gibi düşer.

Malum... İnternet sitelerinde çıkan haberlerin altında “okur” yorumları yer alır. “Sözde okur eleman”lar, aynı adreslerden, farklı isimlerle, bu haberin altına destek yorumları yağdırır.

Öbür eleman gazetelerdeki, öbür eleman köşe yazarları devreye girer. “Ay’da petrol olamaz” diyenlere karşı infazlar başlar. “Bunlar statükocu... Ay’da petrol yok diyenler, insanlığın ilerlemesini engellemeye çalışıyor. Alaska’da da yok diyorlardı ama, çıkmadı mı?” yazarlar.

Biri birine atıfta bulunur, öbürü öbürünü referans gösterir, birbirlerinin makalelerini işte belge diye ekranda sallarlar. Haysiyet cellatlığı öylesine şiddetlidir ki, Ay’da petrol olamaz diyenler, neme lazım diyerek, yavaş yavaş susmaya başlar. Bu sefer, “bak gördünüz mü, utandılar, tükürdüklerini yaladılar, seslerini kestiler” derler. Böylece, meydan bunlara kalır.

“Eleman sivil toplum kuruluşları” devreye girer. “Bizim ahali”nin Ay’daki petrol gerçeğini öğrenme hakkı için “ecnebi fonlar”dan “sevabına” paralar ödenir. Sipariş kitaplar yazılır. “Uzman yabancılar” peyda olur, eleman ekranlara çıkarlar, “bizim ülkede de inanmıyorlardı, derin güçler bu gerçeğin öğrenilmesini engellemeye çalışıyor” diye şahitlik yaparlar.

Yazının Devamını Oku

Beyzbol sopası

4 Ağustos 2012
Hiç beyzbol oynanmadığı halde, dünyada en çok beyzbol sopası satılan dördüncü ülke, Türkiye’dir. Buna mukabil, aynı Türkiye’de beyzbol topu ve beyzbol eldiveni satışı, sıfırdır.

Üstelik, resmi istatistiktir...
ABD’de bile beyzbol sopası pazarı her sene
yüzde 5 büyürken, Türkiye’de yüzde 15 büyür.

*

Dolayısıyla...
Beyzbol sopası’nın ne
anlama geldiğini diplomatlara sormanın âlemi yoktur.

Yazının Devamını Oku

Cümleten hoş bulduk

3 Ağustos 2012
Uçak n’ooldu, uçak?

Hani çıkarılacaktı?
Füze kanıtı filan...
Tık yok.

*

Balıkların yanına gitti diye, hepimizi balık hafızalı sanıyorlar heralde.

*

Helikopter düştü bu arada... Allah’tan karaya düştü, şehitleri toplamak için el âlemin Nautilus’una gerek kalmadı. Uçağı Suriye

Yazının Devamını Oku

Yılmaz Özdil

17 Temmuz 2012
Zırt pırt sorarlar, devletimizin hiçbir icraatını beğenmiyor musun filan...

Beğeniyorum.

Karayolları genel müdürümüzün “İstanbul’u terk edin” şeklindeki icraatını pek beğendim mesela.

Uygulamaya karar verdim.

*

Eyvallah...

*

(Bugün yazıp görevimi yerine getirdim, cumartesi-pazar resmi tatil, pazartesi’leri zaten yazmıyorum, iki-üç gün senelik izin kullanıp, ağustos başında falan dönerim inşallah... Genel yayın müdürüm Enis Berberoğlu’nu bizzat bilgilendirmek istedim ama, köprüyü geçip, gazeteye gelemedim, e aksilik bu ya, telefonumun şarjı da bitmiş, Sabiha Gökçen’den Atatürk Havalimanı’na uçayım bari dedim, yanlışlıkla İtalya uçağına binmişim, hostes başımda dikiliyor, laptop’u kapatayım diye, pilot da kapıyı örttü, inemiyorum, idare ediverin gari.) 

Yazının Devamını Oku

Gala

15 Temmuz 2012
Ayıptır söylemesi, Türkiye’de değil, dünyada ilk kez, günlük köşe yazılarının tiyatro haline getirileceğini... İsim Şehir Hayvan’ın kabare olacağını, Gencay Gürün’ün Tiyatro İstanbul’u tarafından sahneleneceğini yazmıştım.

*

Perde açılıyor. Gala, 30 Temmuz Pazartesi akşamı, İzmir Karşıyaka Bostanlı Açıkhava Tiyatrosu’nda.

*

Paris Başkonsolosluğu, İzmir Milletvekilliği yapan, Devlet Tiyatroları’nda senelerce baş dramaturg ve genel sekreter olarak çalışan, İstanbul Belediye Tiyatroları’nın efsane genel sanat yönetmeni olan, 1994’te kendi tiyatrosunu kuran, Yılın Kadını seçilen Gencay Gürün... İsim Şehir Hayvan’ın genel sanat yönetmenliğini üstlendi. Hayatımda aldığım en büyük ödül.

*

Dünyada ilk kez, günlük köşe yazılarının kabare haline getirilmesi fikrinin mimarı, Tiyatro İstanbul’un genel müdürü, Emin Hamarat... Projenin hayata geçmesi için, aylardır gecesini gündüzüne katan, ruh ikizim... Okurlarımla birlikte yaşadığımız gururu, ona borçluyuz.

*

Yöneten’in ismini ilk duyduğumda, çaktırmadım ama, bayılacak gibi oldum. Metin Serezli... 100’den fazla tiyatroda, 50’den fazla filmde rol aldı, 28 oyun, 5 müzikal yönetti. 200 küsur radyo oyunu, onlarca televizyon dizisi... Bristol, Erlangen, Avignon festivallerine oyuncu ve Türkiye delegesi olarak katıldı. Dormen Tiyatrosu, Şan Tiyatrosu, Çevre Tiyatrosu’nun ardından, 14 yıldır da Tiyatro İstanbul’da... Avni Dilligil, Afife Jale, İsmail Dümbüllü, Üniversiteler Birliği, Rotary ve Lions’lardan en iyi oyuncu ve en iyi yönetmen ödülleri var. Duayen, yaşayan efsane... Bu onuru hak etmek için ne yaptığımı hakikaten bilmiyorum, sadece Allah’a şükrediyorum.

Yazının Devamını Oku

Köprü

14 Temmuz 2012
1959, AB’ye girmek için başvurduk. 1960
1961
1962
1963
1964
1965
1966
1967
1968
1969
1970
1971
1972
1973
1974
1975
1976
1977
1978
1979
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012, bırak el âlemin Avrupa’sına girmeyi, kendi Avrupa’mıza geçemiyoruz, yanlışlıkla Avrupa’mızdaysak, Anadolu’muza dönemiyoruz.
Yazının Devamını Oku

Uçak böyle düştü

13 Temmuz 2012

Uçağımız radardan kayboldu. Suriye “Merak etmeyin, biz düşürdük” dedi. Başbakan’la ABD’den dönen gazeteciler, pilotların sağ olduğunu, Başbakan’ın öyle söylediğini söyledi. Güvenlik zirvesi toplandı, gereken yapılacak kararı çıktı. Başbakan, Kılıçdaroğlu’na postal fotoğrafı gösterdi; iki de kask bulundu. Sınıra sevkıyat başladı, generaller bölgeye gitti, tankların namluları Suriye’ye çevrildi. Başbakan, yaklaşanın vurulacağını söyledi; Genelkurmay, Suriye helikopterinin sınıra yaklaştığını, derhal F16’ların kalktığını, helikopterin tırsıp kaçtığını açıkladı.
Tam o sırada, hayaldi gerçek oldu, “uzay sanayimiz” tarafından geliştirilen burundan pırpırlı Hürkuş, hangardan çıkarıldı, pilot montu giyerek kokpite oturan Başbakan “Hamd ettim, bugünleri de gördük” dedi, tek pürüz vardı, Hürkuş uçmuyordu, kısmetse seneye uçacağı açıklandı...Hürkuş’tan inip, viaypi uçağıyla Erzurum’a uçan Başbakan, tam uçtu, “Büyük devletiz, kükremiş sel gibiyiz, bendimizi çiğner aşarız, haddini bildiririz” dedi. Wall Strett Journal, uçağın Suriye hava sahasında vurulduğunu yazdı. Başbakan kızdı, “Demek ki, bu gazete mert değil, namert, Obama’ya karşı takınılan bi tavır var, onun için böyle yayın yapıyor, Kayserili usta Mimar Sinan’ın gittiği her yere gitmek boynumuzun borcudur” dedi. 12 gün geçti, uçak yok, pilotlar yok, Türkiye namert Amerika’nın gemisinden yardım istedi, Nautilus, 1260 metrede, eliyle koymuş gibi buldu; ısı güdümlü füzeyle vuruldu dediğimiz motor, cillop gibi duruyordu. Kendisi Manisa’dayken Ankara’da suikasta uğradığı öne sürülen Bülent Arınç, kozmik bi izah yaptı, vurulma biçiminin “füze benzeri başka bi aygıt”la olabileceğini söyledi. Ahali ufak ufak tufaya getirildiğini hissedip, nedir bu işin aslı diye mırın kırın soru sormaya başlayınca... Kandil’e gidip Karayılan’la röportaj yapılmasını teşvik eden yetkililerimiz, Şam’a gidip Esad’la röportaj yapılmasını yasakladı. Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Kavun...
Sanki hiç kavun’dan anlamıyormuşuz gibi “keleğe” getirircesine, postal’a palet muamelesi yapıp, “Dip akıntıları postalların bağcıklarını çözebiliyor, kasklar da batmaz zaten, yüzer, normal yani” dedi. Genelkurmay Başkanı Necdet Bey ise, Kalender Orduevi’nde kalender bi açıklama yaptı, “Savaş çıkaracak halimiz yok, büyük devletler ne yaparsa, biz de onu yapacağız, yapınca görürsünüz” dedi. Gördük hakikaten... Cumhurbaşkanımız “Bütün açıklamalarımız tutarlı” derken; Genelkurmay bi açıklama daha patlattı, “Füze müze yok” dedi, sanki “Füze var” diyen Suriye’ymiş gibi, “esamisi bile yok” dedi. Üstelik, bugüne kadar hep “düşürülen” denirken, bu sefer “düşürüldüğü iddia edilen” denildi. Kamerası bozulan Nautilus’un bölgeden ayrıldığı ifade edilerek, pilotları bulduk, hurdacı mıyız biz, daha ne çıkarıcaz demeye getirildi.

*

Özetle... Hadiseyi usul usul pilotların üstüne yıkıp, Suriye’den özür dilenirse, şaşmayın gari.

Yazının Devamını Oku