Sinema’yı yık, dükkân yap.
Tiyatro desen, hem maaşını alacaksın, hem yönetime verip veriştireceksin, yok öyle.
Bale “belden aşağı...”Dizi zaten, ecdadımıza uymuyor.
*
Yunus Emre sansürleniyor.
Fareler ve İnsanlar sakıncalı.
Şeker Portakalı erotik bulunuyor.
Güler yüzlü, babacan.
Ölene kadar cüzdanında küçücük bir kâğıt parçası taşıdı, muska gibi.
Gazete kupürüydü.
Sadece dokuz satırdan oluşuyordu.
Tek sütun bir haber.
Başlığı “müjde”ydi.
Yakalandığı kanser türünün çok yakında tarih olacağını, mucize ilacın en geç altı ay içinde piyasaya çıkacağını “müjde”liyordu o haber.
Hep vardır.
Yalaka da öyle... Gani.
Biri gider, beşi gelir.
Ekonomi yazarı bulursun.
Spor yazarı bulursun.
Magazin yazarı bulursun.
Atilla Dorsay bulamazsın.
*
*
Tayyip Erdoğan kadar seçim kazanıp, Tayyip Erdoğan kadar taraftarı olup, Tayyip Erdoğan kadar sevilmeyen bir başka başbakan da yoktur sanırım.
*
Fatih Terim kadar omuzlara alınmasına, pohpohlanmasına rağmen; “imparator” bile denmesine rağmen... Fatih Terim kadar, kendisine “saygı gösterilmediği”nden şikâyet eden, yolunu kesmek için kendisine karşı devamlı “komplo tezgâhlandığı”nı düşünen teknik direktör yoktur.
*
Başbakan kadar el üstünde tutulmasına, alkışlanmasına rağmen; “başkan, tek adam, reis” denmesine rağmen... Başbakan kadar, kendisine “saygı gösterilmediği”nden şikâyet eden, yolunu kesmek için kendisine karşı habire “komplo tezgâhlandığı”nı düşünen başbakan yoktur.
*
Bana sorarsanız, bu garip durum... Sayın ahalimizin “futbol”u ve “siyaset”i çok biliyor olmasından kaynaklanıyor. İstisnasız, herkesin teknik direktör, herkesin devlet adamı olmasından kaynaklanıyor.
Yaşam dahil, bütün fedakârlıklar göze alınır. Deniz subaylığı, gemi komutanlığı, işte böyle bir şeydir. Büyük tesadüf eseri, doğum günümde onun komutanı olmuştum. Öz evlatlarım, kızım Ülkem ve oğlum Ege kadar sevdiğim, TCG Gaziantep... Kutsal gemim.
Ve, bir rüya gördüm.Son seferimi yapmış...Gölcük’e dönmüştüm.Ayrılık zamanıydı.
Elveda Gaziantep’im...Teşekkürler, tadabileceğim en üstün onuru ve hazzı yaşattığın için... Teşekkürler, en hırçın fırtınalarda bizi yalnız bırakmadığın, sağ salim sevdiklerimize kavuşturduğun için... Teşekkürler, Anadolu’nun okyanus denizcileri yetiştirebildiğini dünyaya ispatlamamıza olanak sağladığın için.
Elveda Gaziantep’im...Tüm denizlerde ve her şartta makinene kuvvet, pervanene kolayına derin sular, demirine güvenli sularda fundo, personeline huzur, namlularına tam isabet dilerim. Pruvan net, denizlerin sakin, rüzgârların insaflı...Düşmanların mert olsun.Tanrı seni daima korusun. Bana gelince sevgili gemim...Bismillah, makine dümen manevraya hazır ol kumandası verilemeyecek artık. Ne atışının sesi duyulacak, ne alevinin ışığı görülecek. Rüzgâr uğultusuna karışan makine gürültüsünde, köprüüstüne yetişmek için ayakkabıyla uyunamayacak. Uçsuz bucaksız denizde, kahve yudumlanamayacak. Yağmurla ıslanan işbaşımı değiştirmenin keyfi yaşanamayacak. Bir daha asla, gri gemide, güneşin batışı, güneşin doğuşu, tuzlu suyun içine işlediği hava... Hissedilmeyecek. Silistrenin keskin sesi, erat salonlarından gelen kahkahalar duyulamayacak. Altımdaki dev çelik kitle, titreşimler yaratarak geleceğe doğru yüzemeyecek. Kuğu gibi firkateynler, yarış atı gibi asil ve hızlı hücumbotlar, sarsılmaz kale denizaltılar, adeta ana gibi yardımını esirgemeyen lojistik gemileri, vefakâr sahil güvenlik botları ve Barbaros’un leventleri... Seyredilemeyecek. Demir taradığında, seyir esnasında ana makine çöktüğünde mide krampları olmayacak ama, arıza giderildiğinde duyulan mutluluk da olmayacak. Belalı bir fırtınadan, vatandan binlerce mil uzakta Tanrı’dan başka danışacağın kimsenin olmadığı anlardan... Başarıyla çıktığında, kalpte hissedilen o duygular, bir daha hissedilmeyecek. Pazartesi öğlen bahriye usulü kuru fasulye yenemeyecek. Gece vardiyasına çıkan pidenin lezzeti, başka pidelerde bulunmayacak. Görevdeyken baba olan personel, dahili anonstan tebrik edilemeyecek. Seyirlerde kutlanan evlilik yıldönümlerinin, doğum günlerinin, bayramların, yılbaşıların özlemle karışık sevinçleri yaşanamayacak. Poyraz rıhtımından hüzünle uğurlanamayacak, yabancı limana gururla girilemeyecek, dönüşte coşkuyla buluşulamayacak. Halatlar aganta, volta, denilemeyecek. Geceleri, yüzlerce ışığın arasından süzülerek İstanbul Boğazı’na girilemeyecek. Zorlu tatbikatlar için Karadeniz’e çıkılamayacak. Çanakkale, Mehmetçik Anıtı, duygularımız... Hatıralar okyanusuna terk edilecek. Sonra, sıçrayarak uyandım.İçim ürperdi.Uyuyamadım bir daha.Oturdum, kaleme döktüm.
*
Nedir bu derseniz?
Tutuklu amiral’in mektubu.
*
Bakar ki, şoför pek oralı olmuyor...
Goygoyun dozunu arttırır.
“Sabahtan akşama kadar bu trafiğin içindesiniz, hakikaten Allah kolaylık versin, katlanılcak gibi değil yani, sabır ister, çok çileli meslek.”
*
Dolmuş şoförü ufak ufak dolmuşa gelir... Vitesi birden ikiye işaret parmağıyla, ikiden üçe serçe parmağıyla atmaya başlar. Bozuk para kutusunun yanında duran çakma rayban’ı gözüne takar. Hafif hafif Fernando Alonso pozisyonu alır, ki, Formula’ya start verilmek üzeredir.
*
Yan koltuktaki gazlar...
*
“CHP kapatılsın” diyen? Akil.
MHP’ye saydıran? Akil.
*
Gazete kupürünün başlığını belge diye yayınlayıp, içinde öyle yazmadığı halde... Mustafa Kemal döneminde caminin ahır yapıldığını öne süren... Başbakanı da yanıltan, akil mi? Akil.
*
El âlemin Soros’undan para aldıklarını açık açık anlatan, “aslında biz istemiyoruz, o veriyor” diyen, “mesela, faaliyetlerimiz için 500 bin dolar bulursak, 500 bin de o veriyor” diyen arkadaş, akil mi? Akil.
*