30 Mart 2011
1952... NATO’ya girdik, Coniler İzmir’e girdi. Kavaklıdere Köyü’nde dağı oydular, dağın içine (dışardan göremezsin) nükleer saldırıya dayanıklı savaş karargâhı döşediler. Tesadüfe bakın ki, ABD Büyükelçiliği de Ankara Kavaklıdere’ydi. Hep Kavaklıdere’den döşediler yani.
*
1961...
İzmir’e Amerikalı yağdı, bu sefer Çiğli’de inşaat başladı. Betondan iskele tarzı dalga motorlar dikmeye başladılar. E kabak gibi ortada tabii, ahali merak etti. “Bu ne?” dediler. “Salça fabrikası kurucaz, domates kurutucaz” cevabı aldılar. Ahali sevindi. İskeleler bitti, 18’er metre boyunda boru gibi bi şeyler yerleştirdiler. Ahali gene merak etti. “Bu ne?” dediler. “Minare” cevabı aldılar. Evet, “minare” dediler ahaliye... Ahali gene sevindi. Sonra baktılar ki, minarelerden ezan mezan okunmuyor, tel örgüyle çevrili, kapısında kurt köpekli Amerikan askerleri nöbet tutuyor. “E hani minareydi?” dediler. “Bunlar İbrahim” cevabını aldılar.
*
IRBM yazıyordu kenarında, intermediate range ballistic missile kelimelerinin başharfleri, orta menzilli balistik füze... Jüpiter füzesiydi. Sovyetler’i vurmak için... Üstüne, Türk bayrağı monte ettiler, IRBM’yi İbrahim’in kısaltılmış hali diye kakaladılar.
Ahali gene sevindi.
*
1962...
Ahaliye “minare” dedikleri sırada, asker-sivil iki bin TC vatandaşını ABD’ye götürdüler, eğittiler. NASA’nın Cape Canaveral uzay üssünde,
tamamen Türklerin komutasında bir Jüpiter’in deneme atışı başarıyla gerçekleştirildi. Baktılar ki, bizimkiler güzel fırlatıyor, “aferin” dediler, Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin emrine verdiler. Ama küçücük bi şart vardı, füzenin anahtarı Amerikalı subayda duracaktı. Minareyi döşeyen, kılıfına da uydurmuştu.
*
1962...
ABD Senato heyeti İzmir’e geldi, yalaka basınımız “ticari yardım için geldiler, zengin olucaz” diye yazdı. Ahali sevindi. Halbuki, füzeleri denetlemeye gelmişlerdi. Raporlar incelendi, ki, skandal ortaya çıktı. Bizim ahalinin trafik levhası, çöp bidonu, elektrik direğindeki fincan gibi hedeflere zırt pırt ateş etme alışkanlığı olduğunu bilmiyorlardı. Hıyarın biri, Hiroşima’ya atılanın 100 katı tahrip gücüne sahip füzelerden birine mermi sıkmıştı iyi mi... Motora isabet etmiş, güç bataryası patlamış, kontrol paneli devre dışı kalmıştı. Tel örgülerin çapını genişlettiler, Amerikalı askerleri geri çekip, Türk askerlerini nöbete diktiler. Bizim ahali baktı ki,
minare füzeleri Mehmetçik koruyor, gene sevindi.
*
1963...
Küba krizi bitti. “İzmir’e diktiğimiz İbrahim’leri söküp götürdük” dediler. Ahali sevindi.
*
1974...
Kıbrıs’a çıktık. İzmir Çiğli’ye “minare füze” diken ABD, utanmadan ambargo uyguladı. Kolumuzu büküyorlardı. Kaddafi yetişti. Benzin, uçak lastiği, mühimmat verdi. Ahali sevindi.
*
1977...
Gergin günlerdi. Birleşmiş Milletler “İşgalcisiniz, Kıbrıs’tan derhal çıkın” deyince, Dışişleri Bakanlığımızın Kıbrıs özel sorumlusu Onur Öymen, Kanada’da katıldığı toplantıda, “Bizi zorlamayın, gerekirse duvarın öte tarafına geçeriz” dedi. Yani? “Canımızı sıkmayın, Kıbrıs’ı komple alırız” demek istedi. O hafta... Kıbrıs’a çıkan Ecevit, İzmir’e geldi. O zamanlar sivil uçaklara hizmet veren Çiğli Havaalanı’na indi. Bir Türk polis memuru, Ecevit’e ateş etti. Mermi, Ecevit’i ıskaladı, Robert Kolej’den beri kankası olan Mehmet İsvan’ın bacağına saplandı. Yara hafifti. Komaya girdi. Çünkü, mermi, o güne kadar Türkiye’de kullanılmayan, içinde kimyasal barındıran görülmemiş bir mermiydi. Doktorlar çaresizdi. Tabanca Amerikan malıydı. Türk Emniyeti’ne üç adet hibe edildiği açıklandı. Özel Harp Dairesi’ne kayıtlı olduğu iddia edildi. Amerikan tabanca firması, pek mahcup oldu, Mehmet İsvan’ı İsviçre’ye götürdü, tedavi masraflarını üstlendi, iyileştirdi. Ahali sevindi. Ateş eden polis serbest bırakıldı. Menemen savcısı soruşturma açtı ama tıkandı, üstü örtüldü. Ahali unuttu.
*
1987...
İzmir’e yeni havalimanı yapıldı, Türkiye’yi ABD’nin kucağına oturtan rahmetli Adnan Menderes’in adı verildi, böylece, Çiğli Havaalanı sivil uçuşlara kapatıldı, komple askeri oldu.
*
2004...
NATO’ya girdiğimiz
andan itibaren, Amerikan
savaş uçakları Çiğli’ye konuşlanmıştı zaten... Ama AKP iktidar olunca, NATO’nun Napoli’deki hava unsurları karargâhı İzmir’e taşındı.
*
2006...
ABD’nin 16’ncı filosu, Almanya’nın Ramstein Üssü’nden tası tarağı topladı, İzmir’e yerleşti.
*
2010...
Kasım ayında “Füzeyle kalkan, zararla oturur” başlıklı yazı yazdım... “İzmir’deki Amerikan konsolosluğu kapatıldı ama, son iki senedir İzmir’e ha bire Amerikalı subay taşınıyor. Öyle hale geldi ki, Şirinyer’deki NATO lojmanlarına sığmıyorlar artık, 2 bin 200 dolar kira yardımı alıyorlar, Bornova’da Urla’da villa
kiralıyorlar. Sizce niye?” diye sordum. “Goygoycu manşetlerle uyutuluyor Türk halkı, İzmir üzerinden bi iş çeviriyorlar” diye ilave ettim.
*
2010...
Hep sevinen ahali, bu yazıma çok kızdı. “Şerefsizsin sen, haysiyetsizsin” dediler. “Sanki Amerika’nın emrindeymişiz gibi yalanlar yazıyorsun, hükümetimize iftira atıyorsun” dediler. İsrail ajanı, Rum dönmesi olduğumu, annemin Ermeni, babamın Kürt, benim ters manyel veren gizli Amerikancı olduğumu öne sürdüler. Ağabeyim sitem etti, bana bi şey yok mu?
*
2011...
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” dediler. Savaş gemisi gönderdiler. Henüz söylemediler ama, F16 da gönderiyorlar. Üstüne, NATO’nun Libya’yı vurma karargâhı yaptılar İzmir’i.
*
“Minare füze” dikilen İzmir Çiğli’den, Amerikan ambargosu uygulandığında yardımımıza koşan Kaddafi’yi, İzmir Çiğli’den vuracak minareci arkadaşlar...
*
“Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız”
diye bi şiir hatırlıyorum sanki.
*
Hülasa...
Libya’yı vuruş “haçlı seferi” olduğuna göre, haçlı seferinin karargâhı, bu arkadaşların “gavur” dediği İzmir olmayacaktı da, neresi olacaktı birader?
Yarın öbür gün, “Biz vurmadık, gavur İzmirliler vurdu” diye yemin etse, başı ağrımaz yani.
Yazının Devamını Oku 29 Mart 2011
Sapık yakalandı.<br><br>Türkan’a tecavüz etmiş. Türkan henüz bebe.
Bıçaklaya bıçaklaya öldürmüş.
8 yaşındaki Ahmet’i boğmuş.
6 yaşındaki Dilruba’yı da.
Dilburacık çok çırpınmış.
Öyle anlatıyor.
*
Adı ne bu sapığın?
U.V.G.
*
U’ğursuz
V’icdansız
G’eberesice sanırım.
*
Kodlayarak veriyoruz.
Ki, rencide olmasın.
Toplum içindeki saygınlığı zedelenmesin, aman diim...
Ele güne mahcup olmasın.
*
“Sayın” çünkü sapık.
*
Dilruba’yı Dilruba diye yazıyoruz.
Türkan’ı T. diye kodlamıyoruz.
Annesini-babasını...
Adıyla soyadıyla yazıyoruz.
Evlerinden canlı yayın yapıyoruz.
Duyduk duymadık demeyin...
Aha işte burda oturuyorlar!
*
Sapığı kolluyoruz bu arada.
Ki, insan hakları var sapığın.
*
(Televizyonlardaki sigara sansürü gibi bi şeydir bu... Dizilerde, filmlerde tecavüz sahnesi serbest, cinayet sahnesi serbest, tecavüz ve cinayetten sonra sigara tüttürürken buzlama konuluyor!)
*
Ha denebilir ki, sapığın sapık olduğu mahkeme kararından sonra sabit olur... Peki o halde niye, şöyle tecavüz etti, böyle bıçakladı, şu şekilde bavula koydu, buraya gömdü diyoruz? Hani mahkeme kararı?
*
Madem, açık açık itiraf eden sapık bile mahkeme kararıyla mahkûm ilan edilmeden suçsuzdur... Niye o zaman, iddianamesi bile olmayan gazetecilerin evini basarken kamera çağırıyoruz? Şeref madalyalı subayların, uluslararası ödüllü profesörlerin, suçlu olup olmadıkları belirsizken... Neden “terörist, darbeci, vatan haini” diye manşetlere asıyoruz?
*
Hukuki haklarından faydalanmak için illa sapık mı olmaları gerekiyor?
*
İnsanları domuz bağıyla öldürüp, oturma odasına gömen şeriatçıları sokağa sal.
Bölücüye halay çektir.
Keriz Feneri’ni ört.
Sapığı koru.
Namuslu insanları infaz et.
*
Adalet’in A’sı bu kardeşim...
K’sını zaten biliyorsunuz.
Yazının Devamını Oku 27 Mart 2011
Libya Mibya dalgasına bi türlü yazamamıştım, Suriye patlamadan aradan çıkarayım şunu bari. *
Japonya 9’la sallandı, Star Haber’in şövalyeleri Turgut Erat ve şef kameramanımız Mustafa Şap, ilk uçakla uçtu. İzlemişsinizdir mutlaka, hazin tabloların yanı sıra, artçı depremleri bile canlı yayında aktardılar. Ve, ekranlara yansımayan çok enteresan bir hadiseye şahit oldular.
*
Gazze’ye Mavi Marmara’yı gönderen İnsani Yardım Vakfı, Tokyo Camisi’nde bağış topladı, bu bağışlarla bisküvi filan aldı, apar topar kamyonet kiraladı, tsunaminin vurduğu Sendai kentine doğru yola çıktı. Bizim çocuklar da oraya gidiyordu... Peş peşe otobana girdiler, ki, şak, polis durdurdu. Sendai’ye gitmek için özel izin kâğıtları gerekiyordu. Gösterdiler izin kâğıtlarını... Polis, bizimkilere “Gidebilirsiniz, buyrun geçin” dedi. Ancak, İnsani Yardım Vakfı gönüllülerine “Siz gidemezsiniz” dedi. Turgut baktı ki, kamyonete izin vermiyorlar, bastı frene, indi, gitti polisin yanına “Kardeşim, size yardım götürüyorlar, niye engelliyorsunuz?” diye sordu. Polis ne cevap verdi biliyor musunuz?
*
“Muayenesi yok!”
*
Evet... O imkânsızlıklar ortamında anca bulunan, alelacele kiralanan köhne kamyonetin muayene tarihi geçmişti, trafiğe çıkmasına bu yüzden izin vermiyordu polis.
*
9 şiddetinde sallanmış, okyanus memleketi yutmuş, üstüne nükleer santral patlamış, hâlâ, trafiğe çıkan araçların muayenesini kontrol ediyor... Çünkü, biliyor ki o Japon polis, doğal afete amenna ama, insani vurdumduymazlığa göz yumulması mümkün değildir. Biliyor ki, nükleer santral dahil, yaşadığımız faciaların birinci sebebi, gereğini yapmayan insandır.
*
Döndü Türkiye’ye Turgut’la Mustafa... “Gidin radyasyonunuzu ölçtürün” dedik. Çünkü, ahali burda suşi yemeyi bile kesmişken, telefonda yalvarmamıza rağmen, bizi dinlememiş, patlayan nükleer santralın burnunun dibine kadar girmişlerdi. (Bu mesleği yaptığım için kendimden iğrendiğim haftalardan biriydi, çünkü, Turgut’la Mustafa’yı oraya gönderirken, mesleğin gereğini yapacaklarını, böyle bi şeye kalkışacaklarını biliyordum aslında.)
*
Çok şükür, temiz çıktılar...
Ve, taaa Japonya’ya göndermemize rağmen, nükleer felaketle ilgili en
müthiş haberi İstanbul’da yakaladılar.
*
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Nükleer Tıp Merkezi’ne gittiler. Ki, İstanbul’daki en önemli
radyasyon ölçüm merkezlerinden biridir. Hasta kayıt odasında beklerken, bu manzarayı gördü Turgut, çıkardı cep telefonunu çekti, bana getirdi.
*
Semavere dokunmayın
Elektrik kaçırıyor...
*
Ha memlekete nükleer santral kurmuşsun.
Ha evine tüp bağlatmışsın yani!
Yazının Devamını Oku 23 Mart 2011
Vay efendim neymiş, Sarkozy denilen arkadaş Kaddafi’ye kırmızı halı sermişmiş de, Elysee Sarayı’nın bahçesine çadır kurdurup, deve bağlatmışmış... Silvio da, Kaddafi’ye manken kızlar göndermiş de, onuruna parti verip, elini öpmüşmüş... Bu ne ikiyüzlülükmüş filan.
*
Evren’in postalını şapur şupur öpen, evinde ince sazlı parti veren, devran döndükten sonra da utanmadan Evren’in diktatör olduğunu yazan bukalemunlar...
Le Monde’da mı çalışıyor şu anda?
*
12 Eylül’ü Roma dondurması gibi yalayan, “darbe değildir, meşru müdafaadır, hayırlı uğurlu olsun” diye methiyeler düzüp, öbür 12 Eylül’de mağdur rolü kesenler...
Sophia Loren midir?
*
28 Şubat sürecinde kasket partisine yılışan dönek, takke’den milletvekili adayı olmuyor mu?
*
Özal varken papatya olan... Ayak bileğinde dövme, göbek deliğinde piercing bulunan botokslular, purolu kocaları takunyalı belediyeden ihale kapsın diye umre yolunu tutmuyor mu?
*
“Gelene ağam, gidene paşam” Fransız özdeyişi midir? “Düşenin dostu olmaz” İtalyan atasözü müdür? “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”ı hangi millet tekrarlar papağan gibi?
*
İnek gibi sağmışlar da, uçak satıp, petrolünü almışlar falan... Bizim müteahhitler niye gidiyor peki Libya’ya? Kızılay yardımı için mi? Yağlı müşterinin petrodolarlarını almıyoruz da, çöl kumu mu alıyoruz? “Üzümünü ye, bağını sorma” zihniyeti, Amerikalıların mıdır?
*
Makyavel güya Floransalıdır ama... Bizimkiler her yol mübahçı Makyavel’i suya götürüp susuz getirmez mi?
*
Bi yandan cemaat kahvaltısında namaz kılıp faizsiz bankacılıktan kredi cukkalayan, beri yandan laik düşünce derneğine bağışta bulunup muhafız alayı ihalesini tokatlayanlar Marsilyalı işadamı mıdır? Kandilde viskiyi devirip, sanki oruçluymuş gibi iftar çadırında ezan
pozu verenler Venedik taciri midir?
*
Bi tarafa gidip “köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek zorundayım şekerim” diye zırıl zırıl ağlayan da sensin... Öbür tarafa gidip “bunlar köprüye bile karşı çıkıyor muhterem” diye fısır fısır ispiyonlayan da!
*
Sarko’yla Silvio kendi halkının çıkarı için, Arap’ı sömürüyor, Arap’ı dövüyor... Sen kişisel çıkarın için, memleketi Arap’a satıp, Mustafa Kemal’i sırtından hançerlemiyor musun?
*
Mübarek’i istemediği için sokağa dökülenler “demokrasi isteyen halk” ise, Cumhuriyet mitinglerine katılanlara niye “ruh hastası vatan haini” dedin o zaman? Tunus’taki muhaliflerin sesine kulak vermek gerekiyorsa, muhaliflerin niye hapiste? Kaddafi’nin eline silah alıp sokağa çıkanların üstüne tank sürmesi Birleşmiş Milletler bombardımanını gerektiriyorsa eğer, sen yıllardır nerelere tank-panzer sürüyorsun, Fizan’a mı?
Onlar halk, bunlar kelaynak mı?
*
Adamlar ikiyüzlü hiç olmazsa...
Sen binbir surat değil misin?
Yazının Devamını Oku 22 Mart 2011
- Beyler Libya işini napçaz?<br><br>- Benzine zam yapalım. - Bi dakka dur be kardeşim, ne benzini gözünü seveyim, zaten canımız sıkkın...
- Van münüst diyelim.
- Fransızca bi şeyler demek lazım.
- Jötem desek...
- Mersi de kulağa fena gelmiyor hani.
- Yav ne alakası var birader...
- Jömanfu diyelim.
- O ne?
- Eyfel’den aşşa Kasımpaşa.
- Ha yaşa!
- Obama kızarsa?
- E açıp soralım abi...
- Sorcaz sormasına da, saat farkı var, Vaşington’da gece şimdi, uyuyodur.
- Bu küresel işler de zor valla.
- En iyisi Amerika’da gündüz olana kadar uzatalım toplantıyı, neme lazım,
akıl danışmadan çıkmayalım dışarı.
- Ben çıkıp ağlayayım isterseniz...
- Ağla ama bizi bağlama.
- Ferdi ferdi ağla.
- Benzini unutmasak diyorum...
- Başlıycam benzinine de sana da!
- Şimdi bakın şöyle yapalım, birimiz çıksın Kaddafi’ye yapılan fena haksızlıktır desin, birimiz çıksın Kaddafi bunları çoktan hak etti desin, hem öyle diyelim, hem böyle diyelim, zaman kazanalım.
- Bitaraf olalım diyosun yani.
- Bertaraf olmayalım?
- Oofff of!
- Geçenlerde bi televizyonda sordular Libya nerde diye, bizim ahali Marmaris’te
dedi. Uruguay’da diyen bile oldu. Kimsenin umurunda değil. Biz de öyle yapalım, bize ne Libya’dan Mibya’dan diyelim, sıyrılalım işin içinden.
- Ya Afganistan’dan size ne derlerse?
- O da var di mi...
- Lübnan mevzuu da var.
- İki ucu malum değnek arkadaş...
- Ben bi yurtdışına kaçayım bari.
- En iyisi... Bi dolan gel.
- Arayan olursa evde yok deriz.
- Benzini ıskalamasak...
- Ölümü öpün atın şunu dışarı!
- Güzel abim, Araplar beş dakkada satıverdi, Kaddafi’nin elini öpen Silvio bile kıvırdı, sayıyla mı verdiler bu Libyalıları bize, gönderelim iki-üç uçak, bombalayalım gitsin anasını satayım...
- Genelkurmay havaya girmesin?
- Aman ha.
- Sarpa sarıyor bu iş, darbe marbe ayağıyla üç-beş kişiyi gözaltına alalım.
- Şahane olur, gündem değişir.
- Almışken, sekiz-on kişi alalım.
- Haberal’ı hücreye koyalım.
- Güzel fikir bu, arayın yalakayı manşet yapsın, Libya’da tavrımızı koyduk desin.
- Ne tavır koyduk desin?
- Onu demesin.
- Arada benzine de geçireyim mi?
Yazının Devamını Oku