Yılmaz Özdil

Somali bienali

21 Ağustos 2011
Müjdat Gezen.

Usta...
Sapına kadar Atatürkçü, altı okka yurtsever, doğru bildiğini gözünü budaktan sakınmadan söyleyen, adam gibi adam... Malını mülkünü öz evladına bırakmak varken, sanat eğitim merkezi kurup, bu ülkenin çocuklarına bağışlayan öğretmen... Sahnelerimizin, maddi sıkıntı içine düşen, hayatının son demlerinde evsiz barksız kalan çileli emekçilerine elini uzatan, tapulu evlerini onlar için ücretsiz huzurevine dönüştüren, masraflarını cebinden karşılayan, üstelik, kendisinin reklamı yapılmasın, onlar da rencide olmasın diye, gazetecilerin o huzurevinde haber yapmalarına bile izin vermeyen,
asil yürek... 10 yaşında sahneye çıktı, tiyatro duayeni, sinema oyuncusu,
yazar, şair... Sayısız oyunu, sayısız
ödülü, 34 kitabı var.

Ayşe Kulin.
Yazar, gazeteci, sanat yönetmeni, senarist, muhteşem kalem... Kültür Bakanlığı, Tiyatro Yazarları Derneği, Haldun Taner ve Sait Faik ödülleri var.

Bilkent Senfoni Orkestrası.

Yazının Devamını Oku

Masa’l

20 Ağustos 2011
Bakanlar Kurulu’nun “oval” masa düzeninde, Orman Bakanı’na zurnanın son deliği muamelesi yapılıyor, taaa en sona oturtuluyordu. Derhal gerekli önlemler alındı, “u” şeklindeki masaya geçildi, bakanlarımız alfabetik sırayla oturtuldu. A’nın avantajını kullanan Adalet Bakanı, en baş köşeye kuruldu. “Ben AB bakanıyım kardeşim, d’den önce b gelir, adaletin önünde olmam lazım” diyen AB Bakanı’nın itirazı reddedildi. Çünkü, bakanlığın orijinal adı Avrupa Bakanlığı olduğu için, Adalet Bakanı’nın önüne geçeyim derken, anca Aile Bakanı’nın arkasında yer bulabildi. Hayvanlardan Sorumlu Bakan, Milli Eğitim Bakanı’nın önüne geçti. Orman Bakanı bi sandalye yana kayarak, dış kapının mandalı psikolojisinden kurtulurken... “U” şeklindeki masa düzeni “U”laştırma Bakanı’nı vurdu, mecburen başbakan yardımcılarının yanındaki en faça sandalyeden kalkıp,
en sona gitti. Böylece, memleketin en önemli meselesi halledilmişti ki...
*
Silvan basıldı.
*
Derhal gerekli önlemler alındı.
Başbakan’la Genelkurmay Başkanı, Yüksek Askeri Şûra’nın “u” şeklindeki masasının en başında yan yana oturur, kuvvet komutanları ailenin çocukları gibi yan sandalyelere sıralanırdı. Terörle mücadelede zafiyet yaratan bu durum, değiştirildi. Genelkurmay Başkanı, Başbakan’ın yanındaki en faça sandalyeden kalkıp, yenganım gibi çocukların yanına geçti. Masa “u” şeklinde bırakıldı, ancak, hapse tıkılan komutanların sandalyeleri orduevi gazinosuna gönderildiği için, yer yer boşluklar oluşmuştu. E fiskos sehpası koysalar olmaz, devletin ciddiyetine yakışmaz, mecburen daha küçük ebatlı “u” şeklinde masa konuldu. Böylece, memleketin en önemli meselesi halledilmişti ki...
*
Hakkâri basıldı.
*
Derhal gerekli önlemler alındı. Milli Güvenlik Kurulu’nun “dikdörtgen” şeklindeki masasının en başına Cumhurbaşkanı oturur, sağ tarafına hükümet, sol tarafına komutanlar dizilir, basına poz verirken sinema seyrediyormuş gibi karşılıklı birbirlerine bakarlardı. Devletin bekasında zafiyet yaratan bu durum, değiştirildi. Cumhurbaşkanı en faça yerde kaldı ama, öbürleri karışık kuruşuk oturmaya başladı. Savunma Bakanı, Adalet Bakanı’nın yanından kalkıp, karşı tarafa, Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın yanına oturdu. Kara Kuvvetleri Komutanı, Genelkurmay Başkanı’nın yanından kalkıp, karşı tarafa, İçişleri Bakanı’nın yanına oturdu. Hava Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı’nın yanından kalkıp, karşı tarafa geçti, ancak, yanına oturduğu adamı tanımıyorum. Protokole sordurdum, piyangodan Hava Kuvvetleri Komutanı olan Hava Kuvvetleri Komutanı’nı tanımadıkları için, yanına oturan adamı da çıkaramadılar haliyle... Sert mizaçlı “dikdörtgen” masa ise, daha mülayim hatlara sahip “oval” masayla değiştirildi. Böylece, memleketin
en önemli meselesi halledilmişti ki...
*
Siirt basıldı.
*
(Şehitler farklı... Tabut şekilleri aynı.)
*
Dolayısıyla...
İlk MGK’da gerekli önlemlerin alınması, “oval” şeklindeki masanın “yuvarlak” masayla değiştirilerek, yuvarlak açıklamalar yapılması bekleniyor sayın seyirciler.
Yazının Devamını Oku

Şehitler ölür

19 Ağustos 2011
Altı yaşındaydım.<br><br>İhtiyar bi komşumuz vardı. 90 küsur...
Vade doldu.
Vefat etti.
Dün gibi hatırlıyorum...
İlk kez tanışmıştım ölümle.
Yas ilan edilmişti mahallede.
Televizyon açmak yasak.
Radyo kısılacak.
Teybe hiç dokunma...
“Duyulur, ayıp olur” deniyordu.
Yüksek sesle bile konuşulmuyordu.
Herkes fısır fısır.
Sokağa çık ama...
Sakın top oynama.
Anneler toplanırdı, komşu evinde.
Babalar toplanırdı, kapı önünde.
Ve, cami...
“İnsan”a yakışır bir vakar.
Sessizlik, usul usul gözyaşı, başsağlığı dilekleri, dostlar sağ olsun temennileri, sonra hep birlikte mahalleye dönüş...
Hüzün korteji.
*
Yatağında, eceliyle son  nefesini veren 90 küsur yaşındaki komşularımızı
bile böyle uğurlardık...
Hatırlarsınız.
*
E bakıyoruz bugün...
Tivilerde şarkılar, türküler.
Radyolar şen şakrak.
Kim kimi düdükledi, tam gaz.
Maçlara devam.
Hâlâ, parite marite filan.
*
Bıyıkları terlememiş fidanlar onar onar düşüyormuş, hikâye.
Sen bak borsa düşmesin.
*
Şehitlerin cenazeleri henüz toprağa verilmedi, Ankara’da Somali için yağmur duası yapıyorlar iyi mi... Sinem Kobal’ı törenle Madrid’e uğurlamıştık, Nihat Doğan, Ajda, Sertab Erener ve Muazzez Ersoy’u da Başbakanımızla beraber Mogadişu’ya uğurluyoruz hayırlısıyla.
*
(Balık Ayhan’ı Kaddafi’ye, Ciguli’yi Barzani’ye, Kiboş’u da Beşar Esad’a gönderdik miydi, tamamdır bu iş.)
*
Ne diyelim... Allah içinize sindirsin kardeşim.
*
Bayrama kadar iki pusu daha yersek, yılbaşı şenliklerini bile öne çekeriz tahminim.
Yazının Devamını Oku

İşsizlik azaldı

18 Ağustos 2011
10 şehit var.<br><br>11 yaralı ilave. Santral kilitlendi haliyle.
Asker aileleri arıyor.
“Kimlikleri belli mi?” diye...
*
Bi saat sonra arayın diyoruz.
Bi saate belli olur.
Kimine müjde vereceğiz.
Kimine kara haber.
*
Saniye saniye Anadolu Ajansı’nı takip ediyorum, ki, devletin haber ajansıdır...
Bilirse o bilir.
*
Saat 14.39...
“Müjde” geldi.
*
Türkiye’nin ağıt yaktığı dakikalarda, Anadolu Ajansı’ndan Türkiye’ye
servis edilen haber aynen şöyle...
*
“Bakan X, Sivas Ticaret Odası Başkanı’nı makamında ziyaret ettikten sonra, Meclis salonunda üyelere hitaben konuştu, işsizlik oranının yüzde 9.4’e düştüğünü söyledi. Türkiye’nin eskisinden çok daha iyi yerde olduğunu belirten Bakan X, ‘İspanya’dan iyiyiz, İngiltere’den iyiyiz, İtalya’yla kıyaslarsak, çok daha iyiyiz’ dedi. İşsizliği azalttıklarını, Avrupa Birliği’nden çok daha iyi durumda olduğumuzu, hatta, tersine göç yaşandığını, Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye çalışmaya gelenler olduğunu ifade eden Bakan X, Elbistanlı Ali Akbaş’ın ‘Göç’
isimli şiirini okudu. Sivas Ticaret Odası üyelerinin ‘Bedelli askerlik Sivas’ta yapılabilir mi?’ sorusuna
ise, şu karşılığı verdi: 20 günlük bedelli askerlik Burdur’da devam ediyor. Biliyorsunuz, sözleşmeli er alacağız. Sivas, bu sözleşmeli erlerin eğitim yapacağı şehirlerden biri olarak değerlendirme içinde...
Bu olursa sıkıntı olmaz inşallah.”
*
Sizce kimdir...
“X” diye kodladığım bakan?
*
a, maliye bakanı
b, ekonomi bakanı
c, ticaret bakanı
d, çalışma bakanı
e, kalkınma bakanı
f, sanayi bakanı
g, aile bakanı
h, gençlik ve spor bakanı
ı, ab bakanı
i, turizm bakanı
j, hayvancılık bakanı
*
X’e kadar yazsam bulamazsınız.
*
Çünkü kardeşim...
Milli Savunma Bakanı o!
*
“Açılım” Bakanı Beşir Atalay desen... Dün basın toplantısı yaptı, televizyonlar anında canlı yayına girdi, son dakka...
17 Ağustos depremini anlattı iyi mi!
*
Hadi hep bir ağızdan...
Aynı dağın yeliyiz biz.
Şehitler ölmez filan.
Yazının Devamını Oku

Somali

17 Ağustos 2011
Somalili mülteciler, astım krizine giren Somalili çocuğa ambulans ve doktor gelmeyince, yetkililerin dikkatini çekebilmek için, Tekirdağ Barınma Evi’ndeki yatakları ateşe verdi. *
Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken soğuktan ayakları kangren olan beş Somalili, yeterli yatak bulunmadığı gerekçesiyle, Bağcılar devlet hastanesinin “morg”unda tutuldu.
*
Aksaray Valiliği’nin önünde protesto gösterisi yapan Somalililer, “rengimiz siyah diye amelelik işi bile vermiyorlar, bari ilaç verin, insaniyet namına yardım edin” pankartları açtı.
*
Sığındıkları pansiyondan atılan Somalili kadınlar, Isparta Valiliği’nin önünde protesto gösterisi yaptı. Sosyal Yardımlaşmadan Sorumlu Vali Yardımcısı “şov yapmayın” dedi.
*
Keşan’da sığındıkları camide uyuyakalan Somalililer, imamın ihbarı üzerine tutuklandı.
*
Barınma evindeki şartlara isyan eden Somalililer, bebeklerine süt istemek için, Mersin Valiliği’nde toplandı. “İnsanız, yaşamak istiyoruz” pankartlarıyla Adliye’ye kadar yürüdü.
*
Kırklareli’nde bir parkta yakalanan Somalililer, polis zoruyla barınma evine götürülmeye çalışılınca, hadise çıktı, bir Somalili öldü, ikisi hamile, yedi Somalili yaralandı, bir polis kalp krizi geçirdi. “Hümanist” gazetelerimiz bu haberi “işte kaçakların sonu” başlığıyla verdi!
*
İnsan kaçakçıları tarafından Tunca Nehri kıyısına bırakılan, yüzerek geçmeye çalışıp, başaramayan Somalililer, elbiselerini kurutmak için sığındıkları kahvede tutuklandı.
*
Yunan adasına geçmek için Adana’da adam başı 500 lira ödeyen Somalililer, Büyükçekmece Gölü’nün kıyısına bırakıldı. Terk edilmiş kamyon kasasında jandarma tarafından yakalandı.
*
Somalilileri karpuz gibi istifleyip, üstlerine branda örterek Yunan sınırına götüren kamyonet Lüleburgaz’da devrildi, bir Somalili öldü, altısı yaralandı, kurtulanlar tutuklandı.
*
Edirne’de jandarma tarafından şüpheli görülerek gözaltına alınan iki şahsın üzerinden, 365 dolar, iki altın kolye, bir altın bileklik, bir saat, bir de ruhsatsız tabanca çıktı. Sorguda itiraf ettiler. Sınırı geçmek için kendilerinden yardım isteyen Somalilileri soydukları anlaşıldı.
*
Patnos’ta durdurulan ve camları kartonla örtülmüş minibüsten, 39 Somalili çıktı. İran’dan Türkiye’ye geçirilen Somalililer, açlık ve havasızlıktan baygın halde bulundu.
*
Edirne’ye doğru giderken İstanbul TEM otoyolunda trafik kontrolüne yakalanan “okul servisi”nden, Hatay’da adam başı 300’er lira ödeyen 33 Somalili çıktı.
*
İzmir Basmane’deki oteller sokağı basıldı, can yeleği giymiş 41 Somalili yakalandı.
*
Lastik botla kürek çeke çeke Yunan adasına geçmeye çalışan altı Somalilinin cesedi, Yalıkavak sahiline vurdu. Görgü tanıklarının ihbarı üzerine ifadesi alınan market sahibi, “ben onları tatil yapan turistler sanmıştım, lastik botu o yüzden sattım, ne bileyim” dedi!
*
Didim’de Somalilileri taşıyan balıkçı kayığı battı, ikisi çocuk, üçü kadın, sekiz Somalili boğularak can verdi, cesetleri kıyıya vurdu, yüzme bilen 11 Somalili sahile çıktı. Gece karanlığında Yunan adasına geçmeye çalıştıklarını, sekiz saattir denizde yaşam mücadelesi verdiklerini belirten Somalililer, feci hadiseyi şöyle anlattı: “İnsan tacirleri dört kişiydi, bizi sahile getirip, kayığa bindirdiler, üçü ayrıldı, biri dümene geçti. Bindiğimizde bile batmak üzereydik, kayık su alıyordu. Açıldık. Aramızda tek başına bir kadın vardı... Dümendeki adam, sürekli ona bakıyordu. Yanına çağırdı, dümeni bırakıp, öpmeye çalıştı. Kadın direndi. O kargaşa sırasında alabora olduk. Buz gibi suya düştük. Çocuklarımız batıp, kayboldu...”
*
Somalililer için insanlığın öldüğü iki yer var...
Biri Somali, biri Türkiye.
*
Somali’nin Türkiye’de Büyükelçiliği var. Türkiye’nin Somali’de büyükelçiliği yok!
*
İstanbul Kumkapı’da “Somali Sokağı” var. Orijinali “Katip Kasım Camii Sokak” ama “Somali Sokağı” olarak biliniyor... Aslına bakarsanız, şehrin göbeğinde, burnumuzun dibinde, gözümüzün önünde olmasına rağmen güya bilmiyorduk! Der Spiegel dergisi taaa Almanya’dan gelip haber yapınca öğrenmiş olduk! İnsan kaçakçılarının merkezi... Çoğunlukla Somalililer yaşıyor. Metruk evlerde barınıyor, sınırı geçene kadar açlıktan ölmemek için Aksaray’da kaçak saat, parfüm filan satıyorlar. Zabıtalardan dayak yiyorlar. Çaresiz kızların güzelce olanlarına pezolar musallat oluyor, oğlancılar cirit atıyor.
*
Hal böyleyken...
Başbakanımız gidiyor.
Kılıçdaroğlu gidiyor.
Ki, Somalilileri kurtaralım.
İnsaniyet namına...
Yazının Devamını Oku

Citius, Altius, Fortius

16 Ağustos 2011
Hayaldi gerçek oldu, 2020 olimpiyatları İstanbul’da başladı. *
Açılışı, biri İngiltere Kraliçesi’nin elinden, biri Suudi Kralı’nın elinden olmak üzere, iki altın madalyası bulunan Cumhurbaşkanımızın yapması bekleniyordu. Ancak, olimpiyatlar illa Kayseri’de yapılsın istediği için küstü, gelmedi. Böylece, açılış kurdelesini, dünya güreş tarihinde hiç güreşmeden altın kemer kazanan tek sporcu olan başbakanımız kesti.
*
Boru hattı havaya uçurulduğu için, doğalgazla çalışan olimpiyat meşalesi söndü, idareten mangal monte edildi. İstiklal Marşı yerine “aynı sudan içmişiz biz, aynı dağın yeliyiz biz” şarkısı çalındı. RTÜK, ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle, olimpiyat halkalarının gösterilmesini yasakladı. Tiviler, halkaları buzladı. Tören geçişinde sakız çiğneyen atletimiz, oruçlu olmadığı için yumruklandı; ancak, atletimizin aslında Etiyopyalı devşirme olduğu ortaya çıktı. Olimpiyatımızın sembol hayvanı kene, Polonya kafilesini ısırdı, iki judocu öldü.
*
Şort giyiyorlar diye saldırıya uğrayan voleybolcu kızlarımız, sahaya haşemayla çıktıkları için diskalifiye edildi.
*
Ülkemizi dört çarpı 100 karışık yüzmede, Derya Büyükuncu, Nihat Doğan, Acun ve Pascal Nouma temsil etti. Nihat Doğan kelebek yüzmeye çalışırken boğulma tehlikesi yaşayıp kelebek gibi çırpınınca, Nihat Doğan hayranları havuza atladı, çıkan arbede sırasında ısınma hareketleri yapan İtalyan kadın yüzücülere parmak atıldı, bir önceki yarışa katılan Alman yüzücüler kusmaya başlayınca, suya kanalizasyon karıştığı anlaşıldı, havuz mühürlendi.
*
Halterdeki madalyaları, tesislerin ihalesini omuzlayan müteahhitlerimiz topladı. Badmington salonunu silkmede 50 milyon dolar silken müteahhidimiz bronz, basketbol salonunu koparmada 150 milyon dolar koparan müteahhidimiz gümüş, olimpiyat stadından toplamda 350 milyon dolar kaldıran müteahhidimiz ise, altın aldı... O kadar uğraşıp silke silke anca 3’er 5’er silkenler dereceye giremedi.
*
Bavullarıyla sokakta kalan ve Kızılay çadırlarında barınan Hollanda kafilesinin olimpiyat köyündeki odalarına gecekonducuların yerleştiği tespit edildi. Zabıtanın müdahalesi sırasında, çatılardan kiremit yerine, disk ve gülle yağdı. Olimpik malzemenin Danimarka ve Japon kafilelerinden araklandığı anlaşıldı. 500 metre ötedeki kepçe operatörüne saplanan cirit, olimpiyat rekoru olarak tescil edildi. Olaylar yatıştıktan sonra yapılan aramada, olimpiyat köyünün telefonlarında böcek, yatak odalarında gizli kamera bulundu. Kadın masatenisçisiyle erkek boksörünün seks kasedi internete düşen İspanya, olimpiyattan çekildi.
*
Beyoğlu’na gezmeye çıkan Rus eskrimciler, sahte votkadan hayatını kaybetti, sutopçu kör oldu. İlaçlı kolayla uyutulup tecavüze uğrayan Rumen jimnastikçiler, jandarmaya sığındı.
*
Kenyalı maratoncular E5 etabında ortadan kayboldu. Maratoncuların yanında koşarak şarj aleti satmaya çalışan çocukların ifadesine başvuran polis, Tekirdağ’da operasyon düzenledi. Terk edilmiş bi kamyonun kasasında bulunan Kenyalı atletlerin, adam başı 300 dolara mülteci kaçıran çete tarafından yanlışlıkla “aha bunlar” diye, yoldan toplandığı anlaşıldı.
*
Açlara yardım ayağıyla tribünlerden bağış toplayan Somalili sporcuların, Somalili olmadığı, yüzlerini gözlerini boyayan doğma büyüme Hacıhüsrevli oldukları ortaya çıktı. Salı Pazarı’na yapılan baskında, Çin kafilesinden çalınan toplar, eşofmanlar ele geçirildi. Litvanya-Küba maçı öncesinde, Kübalı pivota 200 bin dolar indiren Türk bahis şebekesine suçüstü yapıldı.
*
Hüseyin Bolt’un gözüne lazer tutuldu.
*
Spor bakanımız, 100 metre, 200 metre ve 400 metrede “sonuncu” olan atletlerimizin, dünya ve olimpiyat rekorları kırdığını açıkladı. Dünya şoke oldu. Daha sonra Dünya Olimpiyat Komitesi tarafından yapılan araştırmada, derecelerin ÖSYM tarafından tutulduğu anlaşıldı.
*
Hedef tahtaları magandalar tarafından delik deşik edildiği için, okçuluk müsabakaları yapılamadı. Bisikletçilere, Haliç Köprüsü’nde sarhoş şoför daldı. Kürekçilere Kadıköy-Eminönü vapuru çarptı. Çılgın proce kanalı’ndaki yelkencilere, tanker bindirdi. Böylece Malta, olimpiyat tarihindeki ilk altın madalyayı Malta bandıralı tankeri sayesinde kazandı. Derhal soruşturma açıldı, madalyayı Malta’ya kaptırmamıza sebep olan kazayı “kasten organize ettikleri” gerekçesiyle, Deniz Kuvvetleri ve Donanma Komutanımız tutuklandı. Soruşturmanın selameti için Hava Kuvvetleri Komutanımız içeri atıldı.
*
“Atıcılık” branşı ise, gururumuz oldu. Rizeli şampiyonumuz, hem altın, hem gümüş, hem bronz kazandı. Yalaka gazteciler tarafından “muhteşem atıyorsunuz” diye omuzlara alınan şampiyonumuz, Bu millet arkamda olduğu sürece daha çoook atarım dedi.
Yazının Devamını Oku

Bu yazı, kız babalarına...

14 Ağustos 2011
Deniyor ki:<br><br>Voleybolcu şortlu kızı belediye otobüsünde dövdüler, herkes yazdı, sen yazmadın. *
E yazayım.
*
Atletizmde...
84 bin erkek sporcumuz var.
44 bin kadın sporcumuz var.
Anca yarısı kadar.
*
Basketbolda...
129 bin erkek.
31 bin kadın.
4’te 1’den az.
*
Judo 3’e 1.
Halter 7’ye 1.
Boks 10’a 1.
Güreş 30’a 1.
*
Yüzme desen...
42 bin erkek.
26 bin kadın.
*
Hentbol 2’ye 1
Okçu, kayakçı, binici 3’e 1
Masa tenisi, golf 4’e 1
Eskrim, kano, kürek 5’e 1
Yelken, su topu 6’ya 1
Atıcılık 8’e 1
Bisiklet 10’a 1
*
Peki ya voleybol?
*
İşte, zurnanın zırt dediği yer burasıdır... Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün lisans verilerine göre, “68 bin erkek” voleybolcuya karşılık, “78 bin kadın” voleybolcumuz var!
*
Yani?
*
Toplumda erkeklerle eşit sayıda bulunmalarına rağmen... Siyasetten iş dünyasına, sanattan bilime, eğitimden spora kadar, kadınlarımızın “kadın-erkek eşitliği”ni ve dolayısıyla “fırsat eşitliği”ni yakaladığı tek alan, voleyboldur.
*
Kadın voleybolcularımızın, uluslararası platformda çok başarılı olmasının... Hatta, erkeklerden daha önce ve daha başarılı olmasının... Gelişmiş ülkelerden her konuda nal toplayan Türkiye’nin, sadece kadın voleybolunda kora kor mücadele etmesinin sırrı budur.
*
(Bakın “başarının sırrı” dedim, tarihimizde görülmemiş bi örnek anlatayım size... İzmirli kızımız Sinem Sınmaz, liselere giriş sınavında Türkiye birincisi oldu. İstanbul’dakiler dahil, bütün seçkin liseler kuyruğa girdi, bana gel diye... İzmir Amerikan Koleji’ni tercih etti. Niye biliyor musunuz? “Futbolcu” olduğu için... Kaliteli eğitim pek çok lisede var ama, İzmir Amerikan Koleji’nin “kız futbol takımı” var. Orada forma giymek istiyor. 2 saat ders çalışıyor, 3 saat futbol oynuyor. “İlklerin şehri İzmir”li olarak, onur duyuyoruz Sinem’le... Sadece başarılı bir öğrenci değil o... Atatürk’ün dediği gibi, zeki, çevik, ahlaklı bir sporcu.)
*
Onca eşitsizliğe rağmen, ilave et buna, kadın boksörlerimizin kadın haltercilerimizin kadın atletlerimizin dünya madalyalarını... O otobüsteki zonta’nın neden saldırdığını bulursun.
*
Çünkü, hadisenin ramazanla filan alakası yoktur. Zonta’lıkla alakası vardır. Sporcu kızları sevmez zontalar... Onların “özgürlüğü”nün yanında, kendilerini “ezik” hissederler. Hatta korkarlar... Bu hadisede de görüldüğü gibi “ezik bir zonta” anca “bir otobüs dolusu ezik zonta”yı arkasına alınca, saldırmaya cesaret edebilir, “tek başına bir kız”a!
*
(Üstelik... Voleybolcu kızımıza değil de, dünya boks şampiyonu kızımız Gülsüm Tatar’a denk geldiğini düşünsenize o zontanın... Polis tarafından aranmasına gerek kalmazdı. Hastaneye gider, yoğun bakımda çekerdik salağın darmadağın fotoğrafını!)
*
(Kaldı ki, bademler işi oraya getirmeye çalışıyor. Kız dayak yemedi, aksine dövdü diye yazıyorlar. Utanmasalar, otobüsü bandajlayıp, hasar belgesi diye manşete koyacaklar.)
*
Değerli kız babaları...
Kızınız “zontalar ülkesi”nde yaşasın istemiyorsanız, kızınızdan önce, siz cesaret gösterin.
*
Spor yaptırın kardeşim.
Evladınıza güvenin...
Korkmayın, şort giydirin.
Budur ilacı bu işin.
Yazının Devamını Oku

Kaya gibiyiz

13 Ağustos 2011
Ekonomi Bakanımıza ekonomiyi sordular... <br><br>“Kaya gibiyiz” dedi. *
Turp gibiyiz de diyebilirdi.
Veya, aslanlar gibi.
*
Öyle anlarız çünkü biz.
Ölçü birimlerimiz öyle.
*
Mesela, balık yakalarız...
Na böyle, kolum gibi!
*
- Koskoca ev almışın...
- Yok be, döt kadar.
*
“Nohut oda bakla sofa” demek istiyor aslında... Üstelik, şehir merkezinde değil “taaa anasının nikâhı”nda...
Durağa “bi ton yol” yürüyorsun, “ebesi seriliyor” insanın.
*
Baktın anlamıyor, sorarız...
“Çaktın köfteyi?”
*
Tıpkı; iki “fiske” karabiber, bi “cimcik” tuz, “aldığı kadar” un koyup, “kulak memesi kıvamı”na getirmemiz gibi yani.
“Göz kararı” su ilave eder...
“Bi taşım” kaynatırız.
*
- N’aber?
- İç güveysinden hallice.
*
- Dersler nasıl?
- Nanay.
*
Ne zaman geldin?
Oho-ooo...
*
Şak diye anlarız.
*
(Farz edelim, memleketin borcu konuşuluyor, ahalinin anladığı biçimde benzetme yapmayacak, illa rakam vereceksek, “350-400 milyar filan” der geçeriz...
Oysa, “50 bin milyon”cuk “filan” var arada!)
*
Bi “dünya” iş birikir.
“Sittinsene” bitiremeyiz.
Kafamız “kazan” gibi olur.
*
Bazı kızlar “fıstık” gibidir. Bazıları ise “popoma kaş göz çizsem” ondan güzel olur. Ayak ayak değil, “çocuk mezarı” şekerim... Bi koruz, isterse cüce olsun “iki seksen” uzanır, “amele balgamı gibi” yere yapışır, “eşşek sudan gelene kadar” döveriz. Bavullarımız genellikle “gavur ölüsü” gibi ağırdır. Halı döşeriz duvardan duvara; kanepe yaptırırız, burdan kapıya kadar, bilemedin pencereye kadar... Serinleyelim dedik ama “imamın abdest suyu” gibi.
*
Van münüst desen...
Ecnebi süre sanır.
Halbuki, diplomasi.
*
Ya demokrasi?
Karpuzun göbeği.
*
(Kaya gibiyiz diyen ekonomi bakanımız Zafer Çağlayan, sanayi bakanıyken sanayimiz için şu sloganı bulmuştu: 1 artı 1 eşittir 11... O kadar başarılı hesaptı ki, sanayi bakanlığından alınıp, devlet bakanlığına getirildi. Devlet bakanıyken, Türkiye’ye gelen Kızılderili heyetini karşıladı, “biz sizi Tom Miks’ten tanıyoruz, hani nişanlısı var Suzi, yu nov Tom Miks?” diye sordu. Kızılderililer mal gibi baktı. Çünkü, mevzu Dakota’da geçiyor ama, Tom Miks İtalyan çizgi romanıydı... E görüldü ki, şahane benzetmeler yapıyor, ekonomiyi de benzetsin diye, ekonomi bakanlığına getirildi. E “durum kel”e benzetecek hali yok, kaya’ya benzetti.)
*
(Yazıya noktayı koyuyordum ki, Güney Koreli işadamlarıyla
buluştu ekonomi bakanımız... Dünya devleri Samsung’un Hyundai’nin siyo’larına “küreselleşin” tavsiyesinde bulundu iyi mi! Kartvizitini
dağıttı, “takıldığınız bir konu olursa, beni 24 saat arayabilirsiniz” dedi.)
*
Mübarek ramazan günü, başta Kızılderililer, Allah Güney Korelilerin yardımcısı olsun gari.
Yazının Devamını Oku