Yener Süsoy

ABD'de balık avı turistik etkinlik

17 Temmuz 2001
Ali Pasiner, Türkiye sularının dışında dünyanın pek çok yerinde avlanmış bir ‘‘balıkçı’’. Amerika'da Ernest Hemingway'in avlandığı sularda, Florida açıklarında avlanmayı ise sık sık yapıyor. Ali Pasinler, ABD'de balıkçılığın sıkı kuralları olduğunu, ama turistik bir etkinlik haline geldiğini belirtti. Ava çıkılan teknelerde, avcıya her türlü imkan para karşılığı sunuluyor.

5 kiloluk orfoz tuttum kaptan denize at dedi

Yener'ciğim, Amerika'da Key West'te, Gulfstream'de, Meksika Körfezi'nde oğlum Ali Kemal'le yıllardır balığa çıkarız. Büyük teknelerde makineli kamış oltalarla yapılan çok profesyonel bir avcılık. Oralardan eli boş dönmek imkansız, teknede o kadar çok teknik alet var ki, kaptan sana mutlaka balık buluyor. Tutarken çok dikkatli olman, bağlanman gerekiyor, çünkü büyük bir balık seni denize alıverir. Lagunlarda bizim mercana benzer balıklar var, ben 5 kiloluk bir orfoz tuttum, kaptan suya atmamı söyledi. Meğer 7 kilonun altında yakalanması yasakmış. Teknenin demirini bile mercanlar kırılmasın diye çok yavaş atıyorlar. 400 kilo filetoyla eve döndüğümüz oldu, fazla balıkları adet olduğu üzere kaptana bahşiş olarak bıraktık. Böyle bir av için Miami'de tutacağın teknenin günlüğü sezonuna göre 550 ila 750 dolar arasında değişiyor. Her alet onlardan, senin işin sadece balık tutmak. Sabah 07.00 gibi çıkıyorsun, 2 mil kadar açıldıktan sonra içinde küçük balık kırpıntıları olan bir torbayı denize sallandırıyorsun. Onlar denizde dağılıyor ve istavrit benzeri küçük balıklar anında geliyor. Hemen bir serpme atıyorsun, işte sana canlı yem. Sonra takıyorsun onları büyük oltalara, haydi rasgele. büyük bir balık için 6 saat, hatta 8 saat uğraşıyorsun. Kızıldeniz de balık tutmak için çok ilginç ama, inanılmaz sayıda köpekbalığı var. Ağ atamıyorsun parçalanıyor. Uzun parakete hazırlayıp, 300 iğneyi yemleyip balıkları yakalıyorsun, ama hemen bir köpekbalığı gelip hepsini yiyor. Şimdi Hint Okyanusu, Güney Afrika ve Avustralya'da balık avlamak istiyorum, yapamazsam içimde ukde kalır.

Balık satın almanın ve pişirmenin incelikleri

Solungaçları açık pembeye dönüşmüş, gözleri matlaşmış, bastırdığınızda parmağınızın izi kalan balığı almayın.

Balığı buzdolabında uzun süre saklamayın.

Balığı temizlerken, fileto çıkartırken kör bıçak kullanmayın.

Balığı pişirirken içine limon ilave etmeyin.

Lipsos, iskorpit, trakonya gibi zehirli dikenleri olan balıkları balıkçınıza temizletin.

Çirozun kafasını koparıp yıkamadan yemeyin.

Özellikle dubalara ve demir iskele ayaklarına yapışmış midyeleri koparıp yemeyin, en iyisi midyeden uzuk durun.

Balığı mevsiminde yiyin, gittiğiniz balık lokantasında garsona ‘‘Balıklarınız taze mi?’’ diye sorup komik olmayın.

Balığı eski bez peçete veya kağıt üzerinde temizlerseniz suyu çekilmiş olur.

Balığın pullarını bıçağın tersiyle değil, kaşıkla temizleyin, böylece etrafa saçılmaz.

Balığı pişirmeden önce bol suyla yıkayıp tuzladıktan sonra 15 dakika kadar kevgirde süzülmeye bırakın.

Balığı unlayıp tavaya atmadan önce üstüne biraz rakı serpin.

Balığı çok kızgın yağda kızartın, yağın sıçramaması için tavanın içine birkaç küçük ekmek parçası atın.

Tava yaparken balıkların birbirine değmemesine özen gösterin.

Balık kokusunu gidermek için ellerinizi limonlu suyla yıkayın.


Deniz profesörünün mutfağından seçmeler

Balık çorbası

Balık çorbası genellikle akya, lahoz, iskorpit, kırlangıç veya lipsos gibi beyaz ve lop etli balıklarla yapılır. Bir tencerenin içine su koyup hafif kaynatın. Kaynama başladığında balıkları, kafa ve kılçıklarıyla birlikte ayıklamadan tencerenin içine atın. Balıklar hafif yumuşamaya başlayınca onları çıkarıp ayrı bir kaba alın. Balık suyunun içine patates, çok ince kesilmiş havuç, yeşil biber, iki tane defne yaprağı, kereviz yaprağı, yarım paket tereyağı veya margarin, kabuğu soyulmuş dört yumuşak domates, bir çay fincanı içinde bir kesme şeker eritilmiş beyaz şarap, karabiber, tuz ve altı diş sarımsak atın. Bu karışım orta ateşte kaynarken ayrı bir kaba aldığınız balıkları iyice ayıklayıp etlerini kaynamakta olan tencereye ekleyin. Üzerine ince kıyılmış maydonoz da ekledikten sonra afiyetle için.

Kağıtta levrek kebabı

Levreğin pullarını kaşıkla iyice kazıdıktan sonra kafasını ve kuyruğunu kesin. Karnını yarıp içine temizledikten sonra omurgası hizasından kuyruğuna kadar keserek her iki tarafından fileto çıkarın. Öte yanda yarım halkalar şeklinde ince kesilmiş orta büyüklükteki üç baş soğanı iki çay kaşığı tuzla iyice ovun. Bir demet maydonozu da kıydıktan sonra soğana ilave edin. Üç adet domatesin kabuklarını soyup çekirdeklerini çıkartın, dört beş adet tatlı sivri biberi üçe bölün. İki karış boyunda kare olarak kesilmiş çift kat yağlı kağıdın üstünü sıvı yağla iyice yağlayın. Bunun üstüne biraz soğan piyazı serptikten sonra üstüne hazırladığınız levrek filetolarını yerleştirin. Üstüne de sırasıyla soğan piyazını, domates ve biberleri koyun. Hepsinin üstüne biraz zeytinyağı gezdirdikten sonra orta ateşteki fırında 40 dakika pişirin.

Tuzda çiğ izmarit

Çok iyi rakı mezesi olan bu yemek, aslında Ege ve Akdeniz balığı olan Melanur'dan yapılır. Kanal izmaritlerinin irilerini seçip temizledikten sonra tulumlarını çıkarın. Çok keskin bir bıçakla kuyruktan kafaya doğru keserek filotolar alın ve uzunlamasına ikiye kesin. Daha sonra derin bir cam kap içinde bir parmak kalınlığındaki kaya tuzunun üstüne yatırın. Bunların üstüne iki adet defne yaprağı koyduktan sonra yine bir parmak kalığında kaya tuzuyla örtün. Buzdolabının alt bölümünde altı saat dinlendirin. Filetolar bembeyaz olacaktır. balıkları suda yıkadıktan sonra servis tabağına dizip karabiber serpip limon sıkın. Zeytinyağı gezdirip yeşil biber ve zeytinle süsleyin.

Balıktan anlamayanla aynı sofraya oturmam

Balığa çıkmadan önce bana ‘‘İyi şanslar’’ denirse, yandım Allah!.. Hiç batıl inancım yoktur ama, çok denedim, bu kelime bana uğursuz geliyor denizde. Onun yerine ‘‘Rasgele’’ derlerse çok iyi.

Balık lokantasında garsona ‘‘Balıklar taze mi?’’ diye sorulmasına çok kızarım ve gülerim. Ulan, adam zaten sana bayat demeyecek ki.

Benim favori balıklarım gümüş, sardalya, hamsi, barbunya, levrek, lüfer ve palamuttur. Kalkandan hiç hoşlanmam.

Balıktan anlamayanla aynı sofrayı paylaşmam. Kimisine izmarit ızgara yaparsın, ‘‘Lüfer yok mu?’’ diye sorar. Ulan Yorgo'nun meyhanesi mi burası, yok işte. O anda Sema hemen kaş göz etmeye başlar.
Yazının Devamını Oku

Midyeden uzak durun

16 Temmuz 2001
Seddülbahir'de gün ışımak üzereyken kuşlar ötüşmeye başlar. Çakallı'dan doğan güneşin kızıllığıyla deniz lacivert kırmızı olur. Sonra denizde av başlar, büyük balıklar küçük balıkların peşine düşer. Mehmetçik Burnu'nda karadan esen hafif bir rüzgar vardır, buram buram kekik kokulu. Dünyanın başka neresinde böyle kekik kokulu deniz vardır ki? Emektar fiber sandalındaki ak saçlı, güleç yüzlü adam göbeğini sıvazlayıp bu havayı ciğerlerine çeker ha çeker. O adamı Tekke Burnu'nda, Ertuğrul Koyu'nda, Morto Koyu'nda, Kerevizdere'de ya da Key West'te görebilirsiniz. Kandilli Akıntıburnu'nda da gözlerini denize dikmiş birini görürseniz, bilin ki yine o adamdır.

Ali Pasiner'dir o adamın adı. ‘‘Balık ve Olta’’ dan sonra şimdi de ‘‘İki Boğazın Suları’’nı kütüphanelerimize armağan eden deniz sevdalısı. Öylesine bir yaman sevdadır ki, ne Robert Kolej, ne de Lozan'da hukuk öğrenimi koparabilmiştir onu denizlerden. Bana göre balıkçılığın rütbesiz büyük amiralidir Ali Pasiner. Yıllardır İstanbul, Çanakkale ya da Miami uykularda yüzerken o mehtabı sürüklemiştir sularda. Amerika'daki Uluslarası Balıkçılık Federasyonu'nun Türkiye temsilcisidir. Amerika'da satış rekorları kıran balık yemekleri ansiklopedisinde yer alan tek Türk yazardır. Ali Pasiner'in Beylerbeyi'ndeki yazlığının bahçesine adım attığımız anda ürperdik. Sıcak ve nemin nefes aldırmadığı İstanbul'un içinde bir soğuk cennetti burası. Sevgili eşi Sema, halimize acımış olacak ki kahveden önce bir hırka ikram etti. Siz de üstünüze bir şeyler giyip hemen aramıza katılın. Pasiner çifti, bizler için asma yaprağında ızgara sardalya balığı hazırlamış, üstüne de yaz helvası yiyeceğiz. İsteyene beyaz şarap da var elbette.

Boğaz'da çoğu yalının pancurları kapalıdır

Seddülbahir'den gözlerini kısıp bak enginlere, mavi dünyanı anlat bize Ali Reis, haydi rasgele.

- Balık hiçbir şeye benzemez Yener'ciğim, rüyana girer. Ben uyuyamadığım geceler balıkları düşünürüm. Tuttuğum balıkları, çıktığım avları düşünürüm. Çok daha ileri gidersen kafayı yedirir adama. Denizden babamız çıksa yeriz ailece, midye hariç. Yaz sabahları güneş Boğaz'da altın gibi doğar. Bakarım pek çok yalının penceresi kapalıdır. saatler ilerler yine açılmaz panjurları. Kalk be kardeşim, sabah o güzellik karşında kahvaltını et, o güzelliği gör, yaşa. O zaman niye oturuyorsun Boğaz'da. Deniz adamı bakmaz, görür. Güzelim balık kültürünle, zarif insanlarınla gözünü sevdiğimin Boğaziçi bugün neredesin?..

Büyükada'daki evimiz pek çok ünlüyü ağırladı

Ali Reis şimdilerde üçüncü kitabını yazıyor harıl harıl. Karartma gecelerinin Büyükada'sında yaşadıklarını, tanıdıklarını.

- 1939 İstanbul doğumluyum. Rahmetli dedem Kenan Bey, Adalar'a doktor tayin edildiği için çocukluğum Büyükada'da geçti. Dedemden çok şey öğrendim, düşün ki 4 yaşında okuyup yazabiliyordum. Babamın babası ise Ohri'li Galip Paşa. 31 Mart'ta İstanbul'un jandarma komutanı. Ayrıca Abdülhamit'in hallinde de hazır bulunmuş. Neyzen Tevfik sık sık gelip evde ney çalardı, eniştem Fehmi Tokay'la birlikte. Necmi Rıza, Vasfi Rıza gelirdi. ‘‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’’ birlikte söylenirdi. Evimiz dolup taşardı, masaya 10 kişiden az oturulduğunu hiç görmedim. Evimizin aşçısı sonraları Amerika'da ünlü barmen olan Karanfil'di. O yıllarda Fatin Rüştü Zorlu'yla birlikte yüzerdim, Samet Ağaoğlu ise bana balıkçılığı öğretir, kerterizler verirdi. İlk ve orta öğrenimimi Robert Kolej'de tamamladıktan sonra, Lozan'da hukuk öğrenimi yaptım. İsmail Cem, Ercan Arıklı, Alp Yalman, Arda Gedik en yakın okul arkadaşlarımdır.

İstanbul'da artık olta açmıyorum

Kuzey Ege'nin masmavi sularında av başkadır, hele bizim Ali Reis'le. Kim derdi ki Ali Reis Boğaz'dan ayrılacak.

- Benim olta açmam için iyi balık olması lazım, o da İstanbul'da yok. Onun için 20 yılı aşkındır Çanakkale'ye gidiyorum. Seddülbahir'den Saroz'a kadar çok iyi balık var. Sema'yla evlendikten sonra, önce Vaniköy'de oturduk, sonra Vaniköy'e geçtik. Oradan Kandilli, Çengelköy derken şimdi de Beylerbeyi'ndeyiz. Kandilli'deyken kimi sabahlar 120 parça kofana tutardım, 20 sene önce.

Çok değil, 20 yıl önce 40 tür balık vardı

Marmara'da bundan 20 sene evvel 40 tür balık vardı, şimdi 3-4 türle idare ediyoruz. Gırgırların tuttuğu lüferi, palamutu, zarganayı, mezgitleri, istavriti önümüze getiriyorlar. Torik yok, kofana yok, çünkü balık büyümüyor ki. Karadeniz'den Marmara'ya indiklerinde 200 gırgır, orada hazır bekliyor. Uskumru desen 1967'den beri İstanbul'da yok. Çanakkale'den geliyor, kirlenmiş Boğaz'dan içeri girmiyor geri dönüp, Saroz'a gidiyor. Balığa çıktığın zaman en az 5-6 çeşit balıkla dönmelisin. Çanakkale'yi onun için çok seviyorum.

Balık tutmak bir tür yoga

- Balığa kiminle gideceğin de çok önemli. Mesela adam sandalda ayağa kalkarsa tamam ben bittim. En sinirlendiğim budur. Sonra çok konuşma da olmayacak, sıkılırım. Bu iş bir çeşit yogadır. Yener'ciğim sen de bilirsin ki çok iyi yüzerim, yıllarca sutopu oynadım, kaptanım buna rağmen denizden çok korkarım. Deniz asla şakaya gelmez.

Balıkçılık işim reklamcılık hobim

İsviçre'de hukuk eğitimini tamamladıktan sonra 1965'te, Karadeniz'de iki yıl hamsi işi yaptım. Fatsa'nın Bolaman nahiyesinde Kale diye çok güzel bir yerde iki yıl yaşadım. İki büyük gırgır motorumuz vardı, 34 kişi çalışıyordu. Uskumru fiyatlarını düşürmesin diye o zamanlar hamsiyi kurtlanır bahanesiyle İstanbul'a sokmazlardı. 11 kiloluk bir kasayı 25 kuruştan veriyorduk, büyük paraydı. Bir akşamda bize 12 bin lira kár bıraktığı olurdu, çok çok büyük para. Hamsinin fazlasını geceleri yem fabrikasına götürürdüm. Bu işi dinlenmek için yapmıştım, ilelebet böyle çalışmayı düşünmüyordum, onun için İstanbul'a döndüm ve 33 sene sürecek reklamcılık hayatıma başladım. Reklamcılık hobim, balıkçılık işim.

Levreği pişirmeden önce süte yatırın

Levreği fileto çıkardıktan sonra 4 saat sütün içine yatırın, kabarsın. Bir folyonun içine fındık büyüklüğünde birkaç tereyağ parçası koyun, üzerine filetoları yerleştirin. Yarım fincan beyaz şarabın içine bir kesme şeker atıp karıştırdıktan sonra, balığın üzerine dökün. Birkaç top karabiber, bir defne yaprağı da koyduktan sonra folyoyu kayık şeklinde kapatıp 200 derecelik fırına sürünü. 20 dakika sonra folyoyu bozmadan servis edin.

Yağlı balıkta beyaz şarap lüfer ve palamutta rakı

Yağlı balıklarla beyaz şarap, lüfer, palamut gibilerle ise rakı daha iyi gider.

Sardalya balığını asma yaprağı arasında ızgara yapın. Yaprakla beraber pullar da atılmış olur.

Limon balığı öldürürür, özellikle lüferin üstüne limon sıkılmaz, yazık olur.

Balık ızgara yaparken her iki yüzüne zeytinyağı, limon, sarısmak ve tuz karışımını sos sürerseniz hem lezzet verir, hem yapışmaz.

Somon balığını mısır ununa bulayıp kızartırsanız çok güzel olur. Ayrıca beşamel sos ve kaşar peyniri katarak fırında da pişirebilirsiniz.

Midye kesinlikle yemeyin, nereden olursa olsun hepsi çok tehlikeli.

Kofananın yanakları zeytinyağı, limon ve sarımsakla karıştırılırsa çok lezzetli olur. Bu Abdülhamit'in baş mezesi olarak bilinir.

Balığın üstüne kışın tahin, yazın ise yaz helvası çok iyi gider.

En güzel pilaki iskorpitten yapılır. Ayrıca uskumru ve palamut pilakileri de çok lezzetlidir. Pilakinin içine birkaç damla rakı katarsanız çok değişik bir tat alacağını görürsünüz.

Alabalığı tereyağı ile kızartmak en iyisidir. Balığın yanına biraz da badem kırıntısı serperseniz daha hoş bir tat alır.

Buğulama genellikle izmarit, mercan, levrek, karagöz, sinağrit gibi sert pullu ve beyaz etli balıklardan yapılır.
Yazının Devamını Oku

Aşk, bir depresyondur

10 Temmuz 2001
Bodrum'daki teknesinde önceki gün aniden fenalaşan ve dün de İstanbul Alman Hastanesi'ne getirilen Fikret Kızılok, arkadaşımız Yener Süsoy'la yaptığı röportajda özel yaşamı hakkında açıklamalarda bulundu. ‘‘Marksistten öte komünist’’ olduğunu söyleyen Kızılok, güncel siyaseti de eleştirdi. Evlendiğim 2 kadını da sevdim

Yener'ciğim, aşk diye bir şey yok, sevgi var. Aşk bir depresyon hareketi, insanın kendine ayna tutması, üstelik geçici. Hazır olan bir şeyi içmek gibi bir şey. Sevgi ise gittikçe yukarıya çıkan, doldurdukça kıymetli olan bir şey. Ben iki evliliğimdeki kadını da sevdim. Birincisinin kıymetini anlamadım, çok gençtim,

26 yaşındaydım ve kendimle meşguldüm.

Şeyda 12 yıllık bu evliliğimizden bana çok güzel bir çocuk verdi. Yağmur şimdi 23 yaşında, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi 3. sınıfta. Okulunun en iyilerinden biri, bana nasihat verecek kadar da olgun ve de çapkın. İkinci eşim Dicle'yle 1993'te evlendik. Mimardı, muhterem bir insandı. mesleğini yapmadı, vejetaryenlikle ilgili kitap yazdı, fotoğrafçılıkla uğraştı.

En beğendiğim siyasetçi İsmail Cem

En beğendiğim siyasetçi İsmail Cem. Ciddi bir insan, politikayı, bakanlığını çok temiz yapıyor.

Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti'nin gelmiş geçmiş en büyük demagogudur. Türkiye'nin siyasi taşlarını kötü yönde bile bile değiştirdi, ülkenin altını üstüne getirdi. Yüzüme baka baka yalan söyledi. Nerede iki anahtar?.. Ödünç oy diye bir şey olur mu kardeşim? Demirel klibini bütün bunları anlatmak için yaptım.

İkinci cumhuriyetçileri hiç sevmiyorum. İlkinin cılkı mı çıktı, 70 senelik taptaze bir Mustafa Kemal hálá dimdik ayakta. Hiç Mustafa Kemal'in yanıldığını gördün mü? Çevremiz duman olmuş, dipdiri bir Türkiye ayakta duruyor. Altyapısı taş gibi sağlam duran bu cumhuriyeti bırakacağım, ikinci cumhuriyetçi olacağım, hadi canım sen de.


28 Şubat doğrudur az bile yapılmıştır

Türkiye Cumhuriyeti ordusu olduğu sürece bu ülkede şeriat olmaz. Erbakan beş sene iktidarda kalsaydı, başka bir Türkiye'yle karşılaşabilirdik. 28 Şubat çok doğrudur, az bile yapılmıştır. Fazilet Partisi bir değil iki defa kapatılsaydı, daha iyi olurdu.

Ecevit'in çizgisi zikzaklarla dolu

Ecevit'i çok severim, iyi bir şairdir falan ama, siyasal çizgisi zikzaklarla dolu. Fethullah'ın nasıl bir mürteci olduğunu bilmiyor mu, bal gibi biliyor. Böyle bir adamdan alacağı oy ne işe yarayacak? Tabii ki on senede bir durdururlar adamı. Bülent beyin çekilmesi yetmez, bu Meclis'in tamamen lağvolması lazım. Hemen siyasi partiler yasası değişecek.

Bahçeli, ılımlı ve dürüst insan

Devlet Bahçeli'nin son 15 yıldır nereden nereye geldiğini iyi biliyorum. 22 yaşında ülkücü harekete heyecanla girmiş ama, sonrasında kendini iyi tartıp planlamış. Bahçeli bence ılımlı ve dürüst bir insan. Uzlaşmanın ne olduğunu ve kıymetini biliyor.

Erbakan, Türkiye'yi dinamitleyen adam

Erbakan Türkiye Cumhuriyeti'ni temelinden dinamitleyen adamdır. Adam, Türkiye'deki bir konuşmasında ‘‘Çok mutluyum, Mekke ile Medine arası yemyeşil olmuş’’ dedi. Kardeşim söylediğin Amasya-Yozgat arası mı ki mutlu oluyorsun? Bu kadar Arap tutkunu, siyasi şizofreni var. Tayyip de yenilikçi filan değil, o da bu oyunun bir parçası.

Yılmaz iyi niyetliydi

Mesut Yılmaz işe pırıl pırıl başlamak istedi ama, sonra Türkiye'deki siyasetin ne olduğunu gördü, çözdü, devam etti ve işler dejenere oldu.

Bu meclistekiler birbirini aklıyor

Nerede bilmem ne varsa bu Meclis'in içine sokulmuş, yarısından çoğunun suç dosyası var, hepsi birbirini aklıyor. Bunlar kendiliklerinden yeni bir anayasa yapamazlar, bunu ancak bir darbe yapar. Böyle bir darbeyi beklemediğim için bir zaman daha sürüneceğiz. Ya da çok büyük bir ekonomik dar boğaza gireceğiz, bizi savaştıracaklar, o sırada siyasi tablo değişecek.

Bugüne kadar siyasete girmem için çok teklif geldi ama, sahtekár olamadığım için kabul etmedim. Girer girmez okuması yazması olmayan bir ilçe başkanı sana emredecek. Bu sistem değişecek, ne kadar direnirlerse dirensinler.

Kader beni ilgilendirmez

Türkçeyi kendime göre kullanmaya ‘‘Zaman Zaman’’dan sonra başladım. Ben anlamı yüklerken içindeki bütün duyguları kendime göre anlatırım. Kendimi böyle buldum, kelime de üretiyorum. söz gelimi ‘‘görsemek’’ gibi. Çoğu kimse belki bunu anlamıyor, halbuki çok anlaşılacak, çok arı bir Türkçe. Benim artık küçük kelimelerle uğraşacak halim yok. Yaşamadığım bir boyutun şarkısını yapmak istemiyorum. Mesela ben yukarıya direkt bağlı olduğum için kader beni ilgilendirmez. Onun için kaderle ilgili bir şarkı yapmam ve kendimi kadere bırakmam. Bu yüzden plaklarım çok satmıyor. Son yıllarda 7 tane CD yaptım, her birinin tirajı 50-60 bin arasında kaldı. ‘‘Yana Yana’’ ise 8 senede 200 bin sattı, hálá da satıyor. Ben klasikleşmedim; klasik müzik, müze müziğidir. Yeni çağ insanları müzelere gidip Mozart'ı, Beethoven'ı dinliyor. Ben hangi sevginin, hangi sorunun içindeysem onun şarkısını yapıyorum.

Marksist ötesi komünistim

Ben Marksist’in daha ötesinde bir komünistim. Marksizmin bilimsel yanı beni ilgilendiriyor, ekonomik yanı değil. Kentli olduğumu unutup işçilere ‘‘Ben de sizdenim’’ demedim, militanlık yapmadım. Beni onların çocuklarının geleceği ilgilendiriyor. Bugünler kimseyi aldatmasın, dünya yakın gelecekte kendini yeniden arındırmak zorunda kalacak. O arındırma içinde siyasal akımlar da yer değiştirecek. Kapitalist ülkelerin içindeki düşünen insanlar yavaş yavaş baş kaldıracak. Ozon delindi, yarın öbür gün oksijen darlığı başlayacak. Hesaplanmış ki, 17 sene sonra temiz oksijen yüzde 23 azalacak. Amerika bugünkü egemenliğini daha ne kadar götürebilir, kaç tane daha araba ihraç edebilir? Bu yüzden kapitalist ülkelerin kendi içlerinde bir siyasal çözülme olması kaçınılmaz. Dünyada henüz büyük projeler yapılmış değil. Şimdi tüketme zamanı. Ne zaman ki çevre bitecek, o zaman bizim işimiz başlayacak.

Sadun Boro babam gibidir

Kalamış'lıyım, deniz sevdası bana babadan miras. Çocukken hep babamın teknesinde kalırdım, sadece yemek zamanları zorla eve getirirlerdi. Babamın erken yaşta ölümünden sonra denizciliğin ötesini, hayatın gerçeklerini akrabam olan Sadun Boro'dan öğrendim. O bana hep ‘‘Seni mutlu edecek anları asla erteleme’’ dedi. Kadınlar için ‘‘Kibrit kadar kafaları vardır’’ derdi. Çoğu zaman Sadun ağabeyle İngiliz Limanı'nda aynı şamandıraya bağlanıp günlerce beraber oluruz. Ben bu kamaralardan kurtulamadım. çünkü buraları daha samimi, daha evcil. Şu yumuşacık yatağımda tabiat sallıyor beni. Diş hekimliğini de bunun uğruna bıraktım.


Hayati tehlikeyi atlattı

BODRUM'da kalp ritmi yükselmesi nedeniyle hastaneye kaldırılan Fikret Kızılok, dün THY uçağı ile İstanbul'a getirildi. Kızılok'a uçakta iki de doktor eşlik etti. Alman Hastanesi'ne kaldırılan sanatçının hayati tehlikeyi atlattığı bildirildi. Kızılok'u, oğlu Yağmur'un yanı sıra, ayrıldığı eşi de yalnız bırakmadı. Sanatçının rahatsızlığını duyan dostları hastaneye akın etti.

Getirildiği Alman Hastanesi'nde kontrol altına alınan Kızılok'un doktoru Kardiyolog Prof. Dr. Yılmaz Nişancı, ‘‘Stabin, yani kalbin hızlı atışı normale döndü. Kalbinde pil bulunan Kızılok'a şu an ameliyat gerekmiyor. Kendisi yoğun bakımda 10 gün kalacak. Monitöre bağlı olarak takip ediyoruz. ilk tedaviler yapıldı. Hayati hiçbir tehlikesi yok’’ dedi. Kızılok, 106 kiloya çıktıktan sonra perhiz yaparak 21 kilo vermişti.


Yazının Devamını Oku