Paylaş
Ben o günlerde her zaman gittiğim berber Aga'nın dükkanına uğramıştım. Berber Ağa meslektaşları ve civar halkın işleriyle uğraşan çok geveze bir adamdı. Dedi ki;
‘‘Haberin var mı, Aynalı baba? Nişanlanan Bey ikindiden sonra buraya gelecek. Bugün uzun işim var. Bey'in saç, sakal ve bıyığını boyayacağım. Yüzüne ibrişim tutacağım. Sonra şaplı, latronlu su ile yüzünü yıkayacağım. Buruşukları tamir edeceğim. Malum nişanlısı Hanım onu görecekmiş.
Aynalı Baba, latronlu ve şaplı su tertibim çok kuvvetlidir. Senin de buruşuklarının tamiri için biraz yüzüne süreyim mi? Allah korusun yüzün asker trampetine döner. Öyle gerilir ki, ne buruşuk kalır, ne bir şey. Hele içindeki latron ayrıca manevi bir cila verir. Ha, istemiyorsun. Başını sallama bir tarafını kestireceksin. Ben bey'in tuvaletini tamamladıktan sonra elde baston tin tin kızın penceresinin altından geçecek. Yanımızdaki aktar da Bey'e şeytan bokundan kuvvet hapları hazırlıyor. Anlarsın ya! Herifte barut mafiş. Şeytan boku çok kuvvetliymiş. Aynalı Baba, sen ömründe hiç şeytan boklu hap yuttun mu? Kokusu biraz fenacaymış. Neyse Baba sen bu işe ne dersin? Bizim Bey yetmişe yakın. Böyle onbeş yaşında bir afeti almak ne demek? Bana kalsa insan yetmişini bulduktan sonra şeytan boku değil, kaz boku yutsa beş para etmez. Bey evlendikten sonra çok çabuk nalları dikeceği şüphesiz. Mezarcı mezarı iki-üç metre derin kazmalıdır. Hatta umduğumuz gibi Bey bir kaç hafta içinde ölmez de beş on ay dayanırsa, mezarı kırk metre kazmalıdır.’’
‘‘Berber Ağa hepsi güzel yalnız bu kadar derin mezara ne lüzum var’’ deyince, ‘‘Bey'in cesedinin bir kısmı dışarda mı kalacak, boynuzları dışarda mı, bırakılacak? Eğer bir sene yaşarsa, el-Ezher minareleri kadar boynuz uzatacağına emin ol, sen kızı bilsen ne yaman şeydir.’’ dedi. (Sürecek)
Paylaş