Yasemin Boran

Koçlar’ın güçlendiği dönem

21 Ocak 2002
Koçlar zaten fizik güç olarak burçların arasında fizik enerjisi en fazla olan burçtur. Şimdi bu potansiyelini en rahat açığa çıkaracağı dönem. Çünkü Mars üç gündür yöneticisi olduğu Koç burcunda dolaşıyor. Böylece Mars’ın sembolize ettiği bütün özelliklerin açığa çıkacağı bir devre başlamış oluyor.

Büyük bir cesaret ve atılganlığı sembolize eden Mars aynı zamanda isteklerin gerçekleşmesi için ihtiyaç olan mücadele yeteneğini de veriyor. Tabii bu arada hırslı, atak, öfkeli ve enerjik bir tutum sergilemeye de neden oluyor.

Şimdi Mars’ın en güçlü olduğu ve sembolize ettiği bütün özellikleri açığa çıkartacağı bir dönem. Bu durumdan en fazla etkilenecek olan Koçlar’ın bu devre içinde istekleri artacak. Olabileceklerin üzerinde büyük beklentiler içine girebileceğiniz bu devre içinde isteklerinizin yaratacağı gerilimi çevrenize yansıtmaktan kaçınmanız gerekiyor. Tabii bu arada sabırsız ve telaşlı bir tutum içine girerek öfkeli ve tahammülsüz olmanız da mümkün. Sizin için enerji fazlası yaratacak olan Mars’ın potansiyel gücünü spor yaparak, seyahate çıkarak veya yorucu çalışmalar yaparak akıtabilirsiniz. Tabii bu arada kendinizi çok fazla yormaktan kaçının.

Gökyüzünün bu konumundan olumlu etkilenen Aslan, Yay, İkizler ve Kovalar bu devre içinde fizik enerjilerinin yükseldiğini hissedecekler. Ayrıca yapmak istediğiniz işleri başarmak için ihtiyacınız olan güven ve isteği içinizde kuvvetle hissedeceksiniz.

Teraziler Mars’ın zıt etkilerini alıyorlar. Bu durum içinizden yükselen arzuların artmasına neden olacak. Aslında büyük bir enerjiyle dolacaksınız. Fakat bu enerjiyi kullanamayacak olursanız, sizi hasta edebilir. İsteksizlik, yorgunluk ve halsizlik şeklinde açığa çıkabilir. Sizin için açık havada yürüyüşler yapmak ve enerjinizi yapıcı yönde kullanmak için gayret göstermeniz gereken bir dönem.

Uyumsuz etkiler alan Yengeç ve Oğlaklar ise, büyük beklentiler içine girmekle birlikte kararsızlıklar duyabilir ve kendilerini isteksiz hissedebilirler. Olumlu beklentiler içinde bulunun ve aceleci davranmayın diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Kozmosun ruhu müzik

20 Ocak 2002
Sesler, titreşimler, ritm ve müzik... <br><br>Dünyada insandan önce müzik vardı. Doğanın kendi melodisi dünyayı sarıyor ve rengarenk seslerin ritmiyle dolaşıyordu. Rüzgarla hışırdayan yapraklar, çağlayan sular, şırıldayan yağmur, birbirine sürtünen sazlar, ağustos böceklerinin sesi kuşların cıvıltısına karışıyor, tizden pese doğru dalgalanan muhteşem senfoniye insan eşlik etmeye başlıyor. Evet, doğanın seslerini taklit etmeye başlayan insan, konuşmayı keşfediyor.

İlham kaynağımız doğa ve doğanın parçası olan insan, kendi gerçeğini keşfediyor. Uyum ve ahengin ortasında patlayan fırtınanın sesi, gökyüzünün gümbürtüsüne karışıyor ve insan korkuyu tanıyor.

Güneşin parlak ışığı ile birlikte içi ısınıyor, korkularından arınıyor ve karanlığın içinden yükselen farklı sesler içini ürpertiyor.

Seslerin rengiyle birlikte değişen duygularının farkına varıyor ve korkuyu kovmak için aydınlığın seslerinden umudun ve neşenin ezgisini yaratmaya başlıyor.

Sonra kalbinin sesini duyuyor ve dikkatle dinliyor. Adımlarını kalbinin ritmine uyduruyor ve doğanın ritmini yakalıyor.

Gökyüzünün ve yeryüzünün aynı ritmle dans ettiğini keşfediyor ve bu dansa eşlik etmeyi öğreniyor.

Doğumla birlikte başlayan hayatın ritmi, muazzam bir müzik eşliğinde tekrar tekrar yaratılıyor. Ve bu yaradılışın içindeki insan, kendi geleceğini yaratıyor. Sanırım insanlığın evrimini müzik ile açıklamak mümkün. Tabii bunun için müzisyen olmak gerekiyor. Ben sadece sevgili Semra Ferah'ın bana kısaca müziğin tarihinden söz ettiği zaman içimde uyananları burada aktarmaya çalıştım. Kendisi bir müzisyen.

Aynı zamanda bir spritüalist ve 'Dostluğa Çağrı' derneğinin başkanı. Hem müzisyen, hem de spritüalist olunca 'Kozmosun ruhu müzik'tir diyebilirsiniz, Semra Ferah gibi. Doğrusu bu tanım bana çok uygun geliyor ve düşünüyorum; doğanın ezgisiyle bütünleştiğiniz zaman bedeninizin titreşimleri bu müziğe eşlik edecek ve kozmosun müziği içinde akmaya başlayacaksınız.

Şimdi anlıyorum, kedim Zeyna'ın gürültülü bir müzik başladığı zaman neden salonu terk ettiğini! Ve yeni doğmuş bebeklerin başında klasik müzik çalınmasının tavsiye nedenini...

Ve bugün Altın Işık Astroloji ve Bilimsel Araştırmalar Derneği'nde saat: 17:00'de Semra Hanım'ın 'Kozmosun ruhu müzik' başlıklı konuşma yapmasını heyecanla bekliyorum. Bu konuşmayı dinlemek isteyenler 0216 302 33 37 telefonu arayabilir ve gelip dinleyebilirler. Sanırım ilk çağlardan günümüze müziğin gelişimi ve insan ruhunu nasıl etkilediğini bu konferansta daha iyi anlayabiliriz diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Tuhaf rüyalar

19 Ocak 2002
Geçenlerde çok ilginç bir mektup geldi. Sayfalar dolusu mektubun tamamını yayınlamak mümkün olsaydı, sanırım siz de çok etkilenirdiniz. Doğrusu ben öylesine etkilendim ki, bunun üzerine yeni düşünceler içine girdim. Aynı zamanda daha önce geliştirdiğim bazı teorilerin açıklaması gibi olduğu için de etkilemiş olabilir. Fakat, bu konu üzerinde daha ayrıntılı çalışmalar gerekir. Yani teorilerimi burada açıklamak için bir süre daha inceleme yapmalı sonra açıklamalıyım. Fakat yine de bu mektubun özellikle rüyalar bölümünü aktaracağım.

'Çocukluğumdan itibaren tuhaf rüyalar görüyorum. Sanki birbirinin devamı gibi olan bu rüyalarıma pek fazla açıklama getiremiyorum. Fakat yaşadığım olayları düşünürken garip bir anlamı olduğunu hissediyorum.

Gördüğüm rüyaların tamamını sırasıyla anlattığım zaman içinde gizli bir anlam varmış gibi geliyor bana. Bu rüyaların en ilginç tarafı da hiç bilmediğim yerler, hiç tanımadığım insanlar ve bugüne kadar duymadığım hikayeler içeriyor olması. Hatta öyle rüyalarım var ki uyandıktan sonra gördüğüm eşyaların ne işe yaradıklarını bile düşündüm ve çıkartamadım. Ama rüya sırasında ne işe yaradıklarını biliyorum ve bunlardan rahatsız olmuyorum.

Rüya gördükten sonra düşündüğüm diğer tuhaflık ise, sanki gördüğüm o tuhaf yerlerde yaşıyor olduğum duygusu. Uyandığım zaman bile rüyadaki halim bir süre daha devam ediyor. Şayet rüya sırasında büyük bir sevinç duygusu oluşmuşsa, uyandıktan sonra da devam ediyor. Veya korkuyorsam, uyandıktan sonra da korkmaya devam ediyorum ve bu duygulardan uzaklaşmak hayli zamanımı alıyor.'

Adının açıklanmasını istemeyen okurumun mektubu daha sonra rüyaları anlatarak devam ediyor. Ancak bu rüyalardan bir tekini bile anlatmaya kalksam dizi olabilecek nitelikte. Bir çeşit kısa bir hikaye olabilecek kadar uzun rüyalar. En ince ayrıntısına kadar renk, duygu ve düşünce zenginliği içeriyor. Ve şöyle düşünüyorum, mutlaka bu mektubun sahibinden başka pek çok kişi de benzer zenginlik içeren ve yaşanmışlık duygusu taşıyan rüyalar görüyorlardır. Ve bu duruma kısa bir açıklama yapmak gerekir. Özellikle kişiler rüyalarında hiç bilmedikleri yerlerde dolaşıp hiç bilmedikleri bilgilerle karşılaşıyorlarsa, C.G. Jung'un 'kollektif bilinçaltı'ndan gelen sembol ve bilgileri taşıdığı yolunda bir yorum yapılabilir.

Rüyalarda görülen semboller çeşitlilik gösteriyor. Kişisel semboller, geleneksel semboller ve evrensel semboller görülebiliyor.

Kişisel semboller, sadece kişiye özel ve başka hiç kimsenin yorumlayamayacağı semboller oluyor. Geleneksel semboller ise, kişinin içine doğduğu kültürün geleneksel sembollerini içeriyor. Evrensel semboller, dünya üzerinden gelip geçmiş tüm medeniyetlerin ortak özelliklerini taşıyor ve şu anda en gelişmiş ülkede yaşayan insan ile ilkel bir kabilede yaşayan kişinin rüyasında aynı anlamı oluşturuyor.

Renk, koku, ses, duygu ve düşünce zenginliği olan rüyalar gören kişilerin genellikle standart zekanın üstünde bir zekaya ve hassasiyete sahip oldukları biliniyor. Rüyadan uyandıktan sonra rüya esnasında hissedilen duyguların devam etmesi ise, farklı bilinç halinden (Rüya bilinci) normal bilince geçişin hızlı olması yüzünden duyguların devam etmesi, şeklinde açıklanabilir.

Aslında rüyalar üzerinde çok ayrıntılı ve çeşitli çalışmalar yapılıyor ve ilginç keşiflerde bulunuluyor. İnsanın anlaşılması, rüyaların çözümüyle birlikte yepyeni boyutlar kazanabilir diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Merkür geri gitmeye başladı

18 Ocak 2002
Günlerdir sözü edilen Merkür’ün geri gitme hareketi bugün başladı. Ve bugünden itibaren dikkatin derinleşeceği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Şimdi bunun ne demek olduğunu biraz daha açıklayacak olursam, düşüncelerin zihninizin derinliklerine doğru olacağını söyleyebilirim.

Astrolojik açıdan Merkür, akıl, iletişimler, kararlar, iletişim araçları, yazışmalar ve sözleşmeleri sembolize ediyor.

Merkür geri gitmeye başladığı dönemlerde sembolize etmiş olduğu bütün bu etkiler görünür hale geliyor ve bu doğrultuda olayların değişmesine neden olabiliyor.

Yani sizin başlattığınız yeni bir girişim normal gelişimini sürdürürken Merkür geri gitmeye başladığı zaman hesapta olmayan aksaklıklar ve düşünmediğiniz durumlar ortaya çıkarak, kararlarınızda değişiklikler yapmanıza yol açabiliyor. Böylece olay değişikliği meydana gelmiş oluyor.

Zihnin derinliklerine yolculuk yapıldığı bu tip dönemlerde düşünceleriniz dallanıp budaklanıyor ve bu düşünceleri derleyip toparlayıp ortaya koyabilmeniz zor olabiliyor. Ayrıca anlaşma ve sözleşmeler yaparken çok önemli ayrıntılar dikkatinizden kaçabiliyor. Daha sonra anladığınız zaman çok geç olabiliyor ve bunun sıkıntısını duyabiliyorsunuz.

Merkür’ün geri gittiği dönemlerde yazarak düşünmenizi tavsiye ediyorum. Böylece zihninizin derinliklerinde oluşan çok ilginç fikirler de görünür hale gelebilir ve böylece geri giden Merkür’ün enerjisini kullanabilirsiniz. Bu dönem inceleme yapmak ve projeler üzerinde çalışmak için çok uygun. 9 Şubat’ta Merkür düzeliyor ve bu projelerinizi bundan sonra yaparsanız çok başarılı olabilirsiniz, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Doğru karar

17 Ocak 2002
Kararlarla ilgili kritik bir döneme giriyoruz. Bir tarafta sezgiler, öte yandan aklın önerileri ve karmaşık bir durum. Peki bu durumda ne yapmak gerekiyor? Akıl, çok önemli. Akıl olmadan yolunuzu bulamazsınız. Nereye gideceğinizi ve neler yapacağınızı bilemezsiniz. Fakat, içinizden yükselen sese de kulak vermelisiniz. Çünkü sizin o sırada akıl edemediğiniz pek çok bilgi düşüncelerinize ulaşamamış olabilir ve içinizden duygu olarak yükselir. Üstelik kendinizi rahat bırakacak olursanız, içsel dürtülerinizin sizi çok doğru yönde uyardığını anlarsınız.

Fakat, günümüzün akıllı insanı (Pek çok ve çeşitli bilgilerle donanmış olan insan) öğrendiği bilgilerin ışığında aklına daha çok değer veriyor ve içsel uyarılarını pek önemsemiyor. Ve tabii sürpriz gelişmeler karşısında akıl yürüttüğü yolda gelişmeler meydana gelmeyince şaşırıp kalıyor.

Ancak, benzer tecrübeleri tekrar tekrar yaşadıktan sonra içsel uyarılarına dikkat etmeye başlıyor. Fakat ne yazık ki, akıl ve sezgileri arasında kalabiliyor. Yani hangi sese kulak vereceğini bilemez hale gelebiliyor. Tabii en zor durum, işte bu nokta oluyor.

Akıl mı, sezgiler mi, derken kararsızlıklar ortaya çıkıyor. Kararsızlık ise, en kötü kararı verip uygulamaktan daha fena bir durum.

Peki böyle bir durumda kalındığı zaman ne yapmak gerek?

Kendinizi kararsızlık içinde hissettiğiniz zaman acele etmeyin. Olayları izlemeye başlayın ve bu sırada duygu ve düşünce üretmeden, sanki sizinle ilgisi yokmuşcasına, durumu anlamaya çalışın. Böylece gelişen olayların ışığında ne yapacağınıza karar verebilirsiniz. Üstelik içinde bulunduğunuz olayın dışına çıkıp olaya bakmayı başaracak olursanız, kendiniz için en doğru kararın ne olduğunu anlayabilirsiniz diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Çok heyecanlandım

15 Ocak 2002
Şimdiye kadar bu derece heyecanlandığımı hatırlamıyorum ve müthiş gurur duyuyorum. Öncelikle öğrencilerimle gurur duyuyorum. Yaklaşık üç yıl boyunca astroloji derslerini aksatmadan kararlı bir biçimde sürdürmek kolay değil. Üstelik derslerin içeriğine baktığınız zaman hiç kolay değil. Fakat, içine girip yaşadığınız zaman müthiş keyifli. Zaten işin içinde keyif olmasa ne öğrenebilirsiniz, ne de bu kadar uzun süren bir programı tamamlayabilirsiniz!

Evet, bütün öğrencilerle birlikte hem fikir olduğumuz ortak nokta burası. Hem ben, hem de derslere katılanlar hep birlikte çok keyifli vakit geçiriyoruz. Çünkü, kendini anlamaya çalışmak, kusurlarını, yeteneklerini, neler yapabileceğini ve neler yapamayacağını tespit etmek insana hem heyecan veriyor, hem de ilişkileriniz yepyeni boyutlar kazanıyor. En önemlisi de kendinizle ilişki kurmayı öğreniyorsunuz. Üstelik doğru ilişki kuruyorsunuz ve bu durum çevrenizle olan ilişkilerinize de yansıyor.

Kendinizi diğer insanlardan daha ayrıcalıklı hissediyorsunuz. Çünkü herkesin bildiği bilgilerin dışında farklı bir bilgiye, astroloji bilgisine sahip oluyorsunuz. Böylece hayatı algılamanız daha farklı olmaya başlıyor. Tabii buna bağlı olarak daha farklı davranmaya ve daha farklı yaşamaya başlıyorsunuz. Daha doğrusu yaşamayı öğreniyorsunuz.

Astrolojinin felsefesini yaşamaya başladığınız günden itibaren kendinize, çevrenize ve olaylara yaklaşımınız değişiyor. Bilerek, farkında olarak yaşıyorsunuz ve kendinizi geliştirmek için gayret göstermeye başlıyorsunuz. Zaten öğrendiğiniz her yeni bilgi, hayata açılan yeni bir pencere demek. Olaylara ne kadar çok pencereden bakarsanız, görüş açınız o derece geniş ve anlayışınız o derece berrak olacaktır. Ne kadar çok uzattım. Ama konu astrolojiyi anlatmak olduğu zaman kendimi kaybediyorum. Halbuki ben astroloji eğitimini tamamlayan öğrencilerin mezuniyet törenini anlatacaktım. Artık yarına kaldı.
(Sürecek)
Yazının Devamını Oku

2002 yılına başlarken

14 Ocak 2002
Geçen yıl 2001’e başlarken daha Ocak ayında bir Ay Tutulması olmuştu. Ay ve Güneş Tutulmaları’nın etkileri astrolojik açıdan ülkelerini kaderini etkileyen son derece önemli olayları işaret ediyor. Üstelik yeni bir yılın ilk ayında meydana gelen astrolojik fenomenler, o yılın genel olarak nasıl geçeceği hakkında ilginç mesajlar taşıyor. 2002 yılı ise Merkür’ün geri gidişiyle başlıyor.

18 Ocak günü Kova Burcu’nun ortalarına kadar gelen Merkür geri gitmeye başlayacak. Daha doğrusu dünyanın bakış açısından geri gidiyormuş gibi görünecek. Ve gökyüzünün bu işareti genel olarak evrensel iletişimin ön plana çıkacağını anlatıyor. Kitle iletişimi ve iletişim ağında meydana gelebilecek arızalar ve aksaklıklar, üst düzey yöneticiler arasında iletişim kopuklukları, uluslararası anlaşmalarda karşılaşılacak sorunlar ve garip terslikler yüzünden meydana gelebilecek durum değişikliklerini işaret ediyor.

Bu yılın önemli kararlar arifesine gelineceği fakat aceleci davranılmaması gerektiğini söyleyebilirim. Özellikle çeşitli anlaşmalar, sözleşmeler, ekip çalışmaları, organizasyonlar ve bu sırada ortaya çıkabilecek karışıklıklara karşı tedbirli olmak gerekiyor.

Aslında gökyüzünün bu işareti derin düşünmek ve projeler üzerinde çalışmak için son derece uygun olduğunu gösteriyor.

Bu senenin en önemli konusu; aceleci davranmamak, düşüncelerin çatışması veya anlaşılmaması yüzünden çıkabilecek tersliklere izin vermemek, kitlesel iletişime önem vermek. Bu sırada gelişmelerin ağır olacağını da bilmelisiniz. Ancak, sabırlı olmalı ve önceden aldığınız kararları değiştirmek için acele etmemelisiniz.

Aslında bu sene hiçbir zaman olmadığı kadar derin düşünceler içine girmeniz mümkün. Fakat, zihninizin derinliklerinde kaybolmayın. Düşüncelerinizi derinlerden çıkartıp maddeye dönüştürmek için gayret gösterin. Ve şayet düşüncelerinizi görünür hale getirmeyi başarabilirseniz, 2002 yılında verdiğiniz uğraşların sonuçlarını, ödüllerini sonraki yıllar almaya başlayacaksınız diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

İlginç bir yemek

13 Ocak 2002
Geçenlerde çok ilginç bir yemek yedim ve bunu mutlaka anlatacağım diye kendime söz verdim. Şimdi diyeceksiniz ki, astroloji anlatırken bu yemek işi de nereden çıktı? Astrolojinin konusu insan. İnsan ise çok boyutlu bir varlık. Ve ben bütün boyutlarını öğrenmek, anlamak ve anlatmak zorundayım. Yani kendisini öğrenmek zorunda hisseden ve öğrendiği her şeyi de anlatmak zorunda hisseden biraz tuhaf biriyim. Tabii hal böyle olunca yemek, içmek gibi hayati bir konu da ilgi alanıma giriyor ve yemek üzerine ilginç fikirler geliştiriyorum.

Mesela geçenlerde Ritz-Carlton'un 'Cam' adlı restoranındaydım. Ve şimdiye kadar görmediğim bir servisle karşılaştım. Yiyecekler bir tane bir tane geliyordu. Hani şu alıştığımız çeşitlilik yoktu. Üstelik bir tane gelen yemek gözünüzü de doyurmuyordu. Malum biz Türk'üz ve midemizden önce gözümüzün doymasına özen gösteririz. Şöyle zengin bir sofra, kuş sütünden mada her şeyin olduğu donanmış bir masa! İnsanın alışkanlıkları gerçekten insanı yönetiyor ve duygularını etkiliyor. Fakat yine de bilmediğiniz şeyler heyecan uyandırıyor ve çekici geliyor.

İşte bana da çok çekici geldi. Hem sunuş tarzı, hem de yediklerimin damağımda bıraktığı lezzet. Sanırım merak ettiğiniz, hemen menüyü anlatayım. Daha doğrusu kendi yediklerimi anlatayım. Çünkü yemek listesini elime aldığımda hiçbir şey anlamadım ve şefin tavsiyesine uymaya karar verdim. Sıralama şöyleydi; önce damak temizleyici olarak garip bir servis yapıldı. Belki hiç garip değildir fakat benim alışık olmadığım her şey doğal olarak bana garip gelecek. Bu noktada affınıza sığınıyorum.

Bir tepside küçük bir kadehin içinde şampanya köpüğü ve yanında nar jölesi ve nar çektirmesi ile getirilen yeşil elma granite. Servis yapılırken şampanya köpüğünün içine beş çeşit baharatın içine karıştırıldığı ballı labsang çayı konuluyor. Ve siz bunları yiyerek yemeğe başlıyorsunuz. Restoranın müdürü Esra Parin açıklıyor; ağzınızdaki tadın değişmesi yani temizlenmesi için öncelikle bu servisi yapıyoruz.

Sonra kapalı bir cam kavanozun içinde limon filizine geçirilmiş tek bir karides geliyor. Portakal, limon kabuğu ve limon yapraklarıyla kavanozun içinde pişirilmiş bu karidesi yanında çubuklarla birlikte servis yapıyorlar. Yani Çin usulü. Karideslerinizi çubuklarla yakalamayı başarırsanız, sarımsaklı rakı sosu ile soya sirkesine bulayıp yiyorsunuz. Bu karidesin hem aroması, hem de lezzeti gerçekten çok hoş.

Sonra masaya tavada pişirilmiş ve üzerine domates çektirmesi ile birlikte müthiş zeytinler geliyor. Zeytinlere müthiş dedim çünkü zeytinin çekirdeği çıkarılıp içine zeytin ezmesiyle karıştırılmış kapari çiçeği konulmuş. Fesleğen yapraklarıyla birlikte servis yapılan bu kalkan aynı zamanda fesleğen yağı ile pişirilmiş değişik bir lezzet.

Bunların üzerine gelen dana kaburgası ise başka bir şey. Karamalize edilmiş bu kaburga sayesinde çok ilginç kelimeler öğreniyorum. Çok uzun süre pişirilen yiyecekler için 'karamelize' tabiri kullanılıyor. Üzerine de tatlımız geliyor. Bir tek limon. İçini boşaltıp (Sadece kabuk kalmış) krema, limon ve greyfurt parçaları konulmuş. Tabii bu limon önce bir şekerlemeye dönüştürülmüş.

Evet, bu okuduklarınıza ne diyorsunuz? 'Doymam' dediğinizi duyar gibiyim. Bana da önce öyle gelmişti ama yemekten kalkarken doyduğumu fark ettim. Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku