“Posta” güvercinleri

ANKARA’nın, hemen her şairin yolunun düştüğü/buluştuğu bir şehir olduğu zamanlar.

Ulus’ta Posta Caddesi’nin başında yanyana iki meyhane.
İkisi de “içince, korsan ağzıyla içmeli” makamından şairlerin vazgeçilmez mekanı.
Birisi ucuzundan Kürdün Meyhanesi.
Diğeri de “meyhane”, ama adı belki de beyaz masa örtüleri nedeniyle Çelebi’nin Şükran Lokantası...
Müdavimlerinden birisi, Can Yücel’in “gözleri daim yaşlı” diye tanımladığı Cahit Sıtkı.
Hemen her gece, “bebe rakı” denilen eski gazoz şişesi boyutunda (belki 20-25’lik) rakısını yudumluyor masasında.
Rakısını mezesiz/sessiz içen Orhan Veli de gediklisi mekanın.
Arif Damar da... Her akşam olmasa da her fırsatta.
Çünkü Damar seviyor, Orhan Veli ile oturmayı ama...
Yaşar Aslan ile yaptığı röportajda, başta Enver Gökçe olmak üzere komünist partili arkadaşlarının “Gitme oralara...” diye kızdığını da anlatıyor.
Ama yine de gidiyor, Şükran’a...
Lokantanın müdavimlerinden birisi de, solcu yazarları izlemekle görevli Birinci Şube’den sivil polis Macar Mustafa.
O da uzakça bir masada, bir birayla oyalanıyor.
Çetin Altan’ın anlatımıyla, kimi rakısını, kimi “Şükran Lokantası’nın sahibi Çelebi’nin şirketten ikram ettiği, soyulmuş bir dilim beyaz turpla birlikte veresiye beyaz şarabını” yudumluyor.
Ve Arif Damar’ın dizesi kalıyor o günlerden geriye:
“İnsanları sevmek büyük hüner
insanlarla beraber...”
* * *
Arif Damar önceki gece hayata veda etti.
O günlerin Ankarası’nın, kanatları şiirle dolu tüm “Posta -caddesi- güvercinleri” gibi...
“Bir şairin gözleri kapanınca, dünyada görülecek şeyler azalır” der ya Oruç Arıoba, öyle işte:
“Bırak beni gayri uçam /uçam da yollara göçem
ben uçmasam bil ki içem /uçsuz yollara yollara.
Kuş ehline durak olmaz /durur ise yüzüm gülmez
ben uçmasam bahar gelmez /gonca güllere güllere.”
Yazarın Tüm Yazıları