Paylaş
HAYVANLARI “korumak” için kanun yapmakla, hayvanların da insanlar gibi hakları olduğu önkabulüne dayalı bir yasa hazırlamak iki farklı olay.
Öncelikle, ikisi arasında “yola çıkış güdüsü” farklı. Ki, bu da ülkemizde hayvanlara bakış açısını neredeyse doğuştan sınırlayan, gelenek-göreneklerle yakından ilgili.
Köpeği “it” kılan ve onu bir güzel atasözlerine, argoya yerleştiren, emsalini de topluma sokakta gezen “it insanlar”la gösteren bir zihniyet bu...
Öyle ki, TDK Sözlüğü’ne “it” yazın, karşınıza “Köpek, değersiz, terbiyesiz kimse” tanımlaması çıkacaktır.
Çünkü köpeğe “it” demenin dayanağını, sevgisi en sadık dost diye de tanımlanan köpekte değil, insanın itinde bulabiliyoruz ancak.
* * *
Öyle görüyoruz, onları.
Çünkü hayvanlar, hayatımıza sadece “işlevleri/görevleri” ile katılan, alınıp-satılan olmadı atılan bir meta hala...
Evcil hayvanlar da elbette.
Bir canlıyı sadece bekçi köpeği, süs köpeği, çoban köpeği, koruma köpeği, av köpeği, sirk köpeği, hatta dövüş köpeği olarak ayırt ediyorsak... Onun hayatı da, -bizim tanımladığımız koşullarda- işlevi kadardır. Atarız da, satarız da...
Hayvanları Koruma Yasası tasarısında bile geçiyor “süs köpeği”, kavramlaştırması...
Bu zihniyet nedeniyle, tatil yerleri (sadece Türkiye’de değil), yaz (eğlence) bittikten sonra terk edilen “süs köpekleri” ile doluyor. “Tatilde eğlendirme işlevin bitti, güle güle”... (Tatil yerlerindeki melez “sokak köpekleri”nin, neden terrielere, cockerlara, av köpeklerine, küçük ırklara benzediğini bir düşünün)
Çocuklar için eve alınan “süs köpekleri” de çoğu kez aynı kaderi paylaşır.
Bakarlar ki, “süs” işemektedir, ağlayıp, inleyip, havlamaktadır. Bakarlar ki, peluş değildir, tüyleri dökülür...
Ya atarlar -geri gelemesin- diye uzaklara, ya para karşılığında bir makbuzla barınağa.
* * *
Aynı tasarıda “sahipsiz hayvanlar” kavramlaştırması da var...
Ki, bu da bilimsel olarak “evcil hayvanlar” olarak nitelendirilen, kedilerin, köpeklerin insanlardan uzak ormanlarda, dağlarda “toplanması”na kapı aralayan bir tasnifin lugatını yasaya yerleştiriyor, usulca.
Ötesi, bir mahallede, küçük bir sokakta, oranın sakinleri, esnafı tarafından beslenen yani aslında “sahipli”, aşılı, tasmalı, küpeli köpeklerin akıbetini de “iki dudak arası”nda bırakıyor.
* * *
Hayvanlarla insanlar arasındaki farkı vecizeleştiren, “İnsan düşünen hayvandır”, “İnsan sosyal bir hayvandır” gibi raflık tanımlamaları da bir kenara bırakalım.
Çünkü böyle arayışlar, başka bir canlıyı sadece insan üzerinden tanımlama hevesi, ayrımcılığa giden yolun taşlarını döşüyor.
Hayvanla insan arasında ille bir fark arıyacaksak, bu farkı insanda varolabileceği varsayılan “ahlak, adalet ve eşitlik anlayışı” üzerinden aramak, bizi “daha insan” yapacaktır.
Yarın devam edeceğim.
Paylaş