Paylaş
Mahalle sakinlerinin tümünün bir şey duymadığını, görmediğini iddia ettiğini, ama daha sonra olaya bizzat tanık olan en az 38 kişinin polisi bile aramadığının, sustuğunun ortaya çıktığını yazmıştım.
Ben o satırları yazarken, Eskişehir’de 19 yaşında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz’ın insafızca dövülmesini gören (izleyen) yeni tanıklar çıkmış.
Olaydan 7 hafta sonra...
Bir kaybolup, bir geri gelen kamera kayıtları ise hala incelemede.
* * *
Kitty’nin trajedesini, geçen hafta Lucas Belvaux’nun gerçek olaydan ve romanından sinemaya uyarladığı “38 Şahit” filminde izledim.
Filmin başrol oyuncusu da defalarca bıçaklanarak öldürülen, çığlıklarıyla mahalleyi ayağa kaldıran Kitty’nin katline tanık olur. Ama ilk ifadesinde “Evde değildim” der.
Vicdan ağır basınca, ikinci ifadesinde duyduğu çığlıkları şöyle anlatır:
“Heryeri, duvarları, betonu, pencereleri delip geçen çığlıklar... Ellerimle kulaklarımı kapattım, ama ellerimi bile delip geçen çığlıklar...Kafama işleyip, kafatası kemiğimi, beynimi parçaladı, tıpkı bir kurşun gibi...
Ama hiçbir şey yapmadım, öylece durdum. Damarlarımdan kan akmıyormuşcasına...
Tek kişi değildim. Herkes duydu, bütün mahalle...”
* * *
Bir süre sonra olaya en az 38 kişinin tanık olduğu ortaya çıkınca savcı, bu durumu ve yasal açıdan “dumur”u şöyle özetler:
“Hiç bir şey yapmayan tek şahide alçak denir, ama 38 kişi olunca, ‘herkes’dir. Korkaklıktan mı dava açayım?”
Ardından aynı yerde, apartmanlarda yaşayanların hepsinin gözleri önünde cinayet yeniden canlandırılır.
Olayı canlandıran kadın polis çığlık atmaya başlar, dakikalarca... Aynı yerde... Tanıklar bu kez “Çığlıklar daha güçlü, daha uzundu” diyerek katılır “canlandırma”ya...
Her şey olup bittikten sonra -vicdan sızlasa da- konuşmak kolaydır çünkü.
(Fırsat yaratın, “38 Şahit” filmini izleyin... Michael Haneke’nin deyişiyle “Huzursuz seyirler...”)
* * *
Kitty’nin öldürülmesi, sosyal psikoloji literatürüne “Genevose sendromu (Seyirci etkisi)” olarak geçer. Ve insanların çevrede başkaları varken bir olaya müdahale etmekten, hatta tanık olmaktan, “olaya bulaşmaktan” kaçınmalarını irdeler:
“Bir olayda seyirci sayısı arttıkça, sorumluluk paylaştırılır ve kişilerin yaşanan trajediye müdahale etme süresi de artar.”
Bizde neredeyse geleneksel olarak yerleşen, “Aman gidelim, bizi de şahit yazarlar, başımıza iş almayalım” durumudur da bir bakıma.
Hala ekranlardan görürüz; birileri kazanın cep telefonuyla videosunu çeker, ama ambulansın, polisin aranmasını başkasından bekler.
Yarın Ömer Cansızoğlu’nun Aylık Çevrimiçi “Açık Bilim Dergisi”ndeki “Hello Kitty” makalesiyle devam etmeye çalışacağım konuya.
Bunun aslında bir “okuma” değil, hep birlikte bir “tanık olma” hali olduğu duygusuyla...
Paylaş