Lanet olsun, geldiler!..

Dümeni, tam kendi amacına uygun kıvırırken, polis şefi, başını ellerinin arasına alıyor. Nefretle:

‘Lanet olsun, geldiler!..’

Polis mi, yoksa soyguncularla, hırsızlarla, her türlü yasadışı faaliyet gösterenlerle işbirliği yürüten bir şebeke mi?.. Evet, ikincisi!..

San Fransisco polisi gırtlağına kadar batağa saplanıyor. Polisin içinde bir gurup, mafya ile ortak soygun yürütüyor. Soygunlardan ciddi pay alıyor.

Ancak polisin tamamı, şebeke üyesi değil. Onların içinde de, mesleğine bağlı ve dürüst polisler var. Sorun da, zaten buradan çıkıyor.

O dürüst polislerden biri, durumdan kuşkulanıyor ve şebekenin izlerini ele geçiriyor. İsim, isim. Şefler, müdürler, sırayla...

Ancak, onlar tarafından öldürülüyor. Şefler cinayeti, öldürülen polisin en yakın arkadaşının üstüne yıkıyor. Kaldı ki, o yakın arkadaşı da, dürüst ve şebekeden haberdar. Birini öldürerek, ötekini cinayetle suçlayarak kurtulma planı!.. Film de zaten orada başlıyor.

*

Geçen hafta TRT 1’de gösterilen Arabulucu filmi, her yönüyle çarpıcı. Samuel Jackson ile Kevin Spacey, psikolojik gerilimi de yüksek, Polis A.Ş.’yi sergilemekte çok başarılı.

Rehin alma, polislerin bu dürüst meslekdaşlarından kurtulmak için, planları ve bir operasyon düzenlemeleri...

Şebeke açısından buraya kadar işler yolunda!.. Taa ki, gazeteciler olaya el atıncaya kadar...

Polis şebekesi işi tam bitirecek ki, gazeteciler ve TV’ler geliyor. İşte, o anda şebekenin başındaki polis şefi:

‘Lanet olsun, geldiler!..’

*

Yumak yavaş yavaş çözülüyor. Gerçek katilin, suçlanan değil, asıl polis şefi ve yardımcılarının olduğu ortaya çıkıyor. Arada, bin türlü duygusal anlar. Tehlikeli virajlar.

‘Lanet olsun, geldiler!..’

Bu cümleyi duyunca, Ahmet Altan’ın geçen yıl okuduğum kitabına dönüyorum. Ve Kırar Göğsüne Bastırırken, hepsi birbirinden etkileyici denemeler. Onlardan birinde, Ahmet Altan, Emile Zola ile ünlü Dreyfus Davası’nı anlatıyor.

Her şeye rağmen, suçsuz olduğuna inandığı Dreyfus’u savunan Zola’nın başına gelmedik kalmıyor. Altan’ın deyimiyle, ‘Devletin günlük çıkarlarıyla, sonsuza dek varlığını sürdürecek gerçek arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığında gerçeği seçen Zola, öldüğünde, Fransız devleti ve halkı tarafından Pantheon’a gömülüyor. Dreyfus skandalında, gerçeği dile getirmekten sakınanların hiçbiri yok bugün Pantheon’da.’

*

Tıpkı filmdeki gibi!.. Bataklığa saplanmış polisle işbirliği yapanlar ve ‘Lanet olsun, geldiler sözünün aktörleri, gerçek gazeteciler!.. Polis şefinin deyimiyle, ona basın kabusu yaşatan gazeteciler!..

Birileri gerçeği seçiyor, birileri polis şebekesini!.. Birileri Pantheon’da unutulmazlar arasında, birileri şebeke avında kurbanlar arasında!..

Genel ve hassas bir denge var. Devletin çıkarları nerede başlıyor, nerede bitiyor?.. Gerçek nerede?.. Devletin çıkarlarıyla gerçek arasındaki seçimde, uzun ömürlü olan, her zaman gerçek!.. Tarihin her safyası, bu dengenin serüveniyle dolu. Hep de dolu kalacak. Her zaman ve dünyanın her yerinde.

‘Lanet olsun, geliyorlar!..’

Kurtulmak yok, geleceğiz!..
Yazarın Tüm Yazıları