Paylaş
Üçü de aynı şeyi söylemiş:
“Teğmenlerimizin tek suçu Mustafa Kemal’in askeri olmak.”
*
- Baştan sona doğru ve gerçekçi mi bu söz? Hayır, değil.
- Mesele bu kadar basit mi? Tabii ki değil.
- Teğmenlere herhangi bir yararı olur mu bu yaklaşımın? Olmaz.
*
Oysa Özel, İmamoğlu ve Yavaş, konuyu siyasi bir polemik konusu haline getirmek yerine...
Teğmenlere fayda sağlayacak bir düzleme çekebilirlerdi.
*
Nasıl yapabilirlerdi bunu?
Mesela şöyle bir açıklama yaparak:
*
“Evet, askerlik dendiğinde akla kural, disiplin ve hiyerarşi gelir. Evet, askerlik, başı bozukluktan, kafaya göre takılmaktan, korsan gösterilerden falan nefret eder. Bunların hepsine tamam. Ancak unutmayalım ki bu çocukların mesajı güzeldir, niyetleri iyidir. Yaptıkları disiplinsizlik, teğmenliğe adım attıkları ilk günün heyecanına verilsin. Disiplin mekanizması acımasızca çalıştırılmasın, bu çocukların hayatlarını karartacak cezalardan kaçınılsın. Kaybetmeyelim, kazanalım onları.”
*
Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş...
Bunları söylediklerinde belki aşırılık yanlısı taraftarlarından alkış alamayabilirlerdi.
Ancak şu üç şeyi başarmış olurlardı:
- BİR: Meseleye tek boyutlu yaklaşmadıklarını göstermiş olurlardı.
- İKİ: Teğmenlerin hayatları üzerinden kendilerine siyasi polemik konusu çıkarmamış olurlardı.
- ÜÇ: Teğmenlerin gelecekleri açısından çok daha faydalı bir tutum almış olurlardı.
MUHAMMED ALİ’NİN MAÇLARI BAMBAŞKAYDI
- Sabaha karşı dörtte kalkmaya değerdi o maçlar için.
- Hokkabazlık, maymunluk içermezdi o maçlar, sonuna kadar sahiciydi.
- Sazan avı, keriz silkeleme yoktu o maçlarda... Adil bir dövüş vardı.
- Yumruklar dolar için konuşmazdı o maçlarda, yoksullar adına konuşurdu.
- O maçların başındaki şovlar bile göstermelik değildi, sonuna kadar politikti.
- Muhammed Ali ringde dans ederken Afrika kıtası da dans ederdi.
‘GLADYATÖR 2’ İÇİN SİNEMAYA GİDİLİR Mİ
Hürriyet sinema yazarı Uğur Vardan’ı okuyunca...
“Birinci Gladyatör’ün görkemi ve özgünlüğü yokmuş. Sinemaya gitmeme gerek yok. Platformlara düşünce izlerim” dedim.
*
Ünlü sinema eleştirmenimiz Atilla Dorsay’ı okuyunca...
“Çok etkileyici sahneleri varmış. Kocaman perdede izleyince acayip keyifli olabilir. Acaba sinemaya gidip şöyle ıssız bir seansta izlesem mi” dedim.
ZELENSKİ‘NİN DRAMI
- Savaşı kendisi başlatmadı.
- Savaşı kendi imkânlarıyla sürdürmüyor.
- Amerika’sız yarım saat bile savaşamaz.
- Savaşının kaderini belirleme hakkı Amerika’da.
- Amerika’nın kararını beklemek zorunda.
*
Bakın, işte bu durum bir lider açısından feci bir dramdır.
ÇOK GÜLDÜM BAŞLIĞA
T24’te Hasan Cemal’in Erdoğan’a seslendiği yazısının başlığı şöyle:
*
“Hey sen, bana baksana: Yoksa aklında yine savaş mı var?”
*
“Hey sen! Bana baksana” çıkışını okuduğum anda gözümün önünde beliren şu oldu:
Elindeki toptan aldığı imtiyaza güvenen kısa pantolonlu, papyon kravatlı, kocaman gözlüklü sevimli mi sevimli bir afacan.
*
İlahi Hasan Abi!
Fransız mürebbiyeler elinde yetişen kibar salon çocuğunun, efelenmesi gereken bir ortama düştüğünde verebileceği tepkinin aynısını vermişsin valla.
*
Sinirlenince bile ancak bu kadar çıkışabilmen gerçekten çok hoş be Hasan Abi.
NE DEMEK GEL ÖRGÜTÜNÜ DAĞIT
Kandil’in şeflerinden biri Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik “örgütünü dağıttığını açıkla” çağrısını yorumluyor.
*
Şöyle diyor:
*
- Devlet Bahçeli “gel, örgütünü dağıt” demiş.
- Ne demek örgütünü dağıt.
- 50 yıldır mücadele veriliyor.
- Teslim ol diyor Bahçeli.
- Kürtlerin İstanbul’da önemli gücü var, İzmir’de var.
- CHP’li belediyeleri Kürtlerin oyları sonucu kazandı.
- Oralardaki demokrasi güçlerini harekete geçirmek gerekiyor.
- Ancak böyle olursa kayyumlar püskürtülür.
*
Bu sözlerden anladığım şudur:
Devlet Bahçeli’nin çağrısı, en fazla Kandil’deki bu şefi öfkelendirmiş.
*
Eğer bir çağrı, Kandil’i öfkelendiriyorsa...
Doğru bir çağrıdır.
Paylaş