HAZAR Denizi-Karadeniz arasındaki koridor, dünyada en büyük kuş göçüne sahne olan alanlardan biri.
Bu koridor Kafkaslar’ı geçince, Patnos, Van Gölü, Fırat Vadisi üzerinden Ürdün ve Mısır’a uzanıyor. Hepsi de sulak alanlar. Aynı koridor kuzeyden Romanya’ya Tuna Deltası’na ulaşıyor. Orası da sulak alan. Kuşlar göç için, sulak alan arıyor. Ama, aynı sulak alanlar ve göçler, bir süredir kuşları, diğer hayvanları ve insanları tehdit ediyor:
Kuş gribi.
Aslında kuş gribi yeni değil. Anadolu’da halk dilinde, kümese kıran girdi, deyiminin karşılığı. Halk buna tavuk vebası da diyor.
VAKFIN UYARISI
Bir süre önce Manyas’ta görülen kuş gribiyle ilgili yeniden uyarılar geliyor. Özellikle, Ruslar, İran’daki tehlikeye işaret ediyor.
İran bizim komşumuz. Patnos, Van Gölü ve çevresi aynı koridor üzerinde. Bu koridor üzerinde kuş gribi belirtilerine rastlanıyor. Manyas’tan önce.
Manyas yaklaşık yirmi gün önce ortaya çıkıyor. Oysa, Manyas’tan ikibuçuk ay kadar önce, Van’da yaban ördekleri ve martılar ölüyor.
Ördek yiyenler hastalanıyor, Erciş’te.
Bu durum Av ve Yaban Hayatı Koruma Vakfı’nın dikkatini çekiyor. Van ve çevresinde vakfın temsilcileri, üyeleri var.
Ölen ördek ve martıların cesetlerini Ankara’ya gönderiyorlar. İkibuçuk ay önce. Daha Manyas’ta kuş gribinin adı yokken.
Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım Bakanlığına haber veriliyor.
Bu bilgi ulaşımından birbuçuk ay kadar sonra, geçenlerde Manyas patlıyor.
TİCARETİ YASAK
Belki o arada yetkililer ilgileniyor. Ama, acaba ne kadar?.. Örneğin, Van’daki ördek ve martılar bir alarm olarak algılanıyor mu?.. Eğer, oradan gelen örnekler üzerinde tıbbı araştırma yapılmış olsa idi, Manyas önlenebilir miydi?.. Bunlar geride kalan konular.
Acaba ihmal var mı, sorusuyla birlikte.
Bunun dışında, diğer ciddi konu, bu tür hastalıkların görüldüğü yerlerde, canlı hayvanların ihracatını önleyen bir anlaşma var. Bu uluslararası anlaşmaya imza atan ülkelerden biri Türkiye. Kısaca, Cites diye anılan bu anlaşmaya göre, koruma altındaki hayvanların ticareti yasak.
Taraf olduğuna göre, Türkiye’nin bu yasağa uymak zorunda olduğunu düşünüyorum. Hele de, kuş gribinden sonra, bu ilkenin titizlikle uygulanması gerek.
Yoksa, başımız fena hale ağrıyabilir.
Bayram ve seyran
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Van’da Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın’ı ziyaret eden 77 üniversitenin rektörüne önemli bir jest yapıyor. Onları 29 Ekim’de Çankaya’da verdiği Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna davet ediyor. Yerinde ve hoş bir tavır. Van olayını, dolaylı yoldan protesto eden bir tutum.
Bunu Türkiye alkışlıyor. Ne yazık ki, Başbakan Erdoğan bu davete bozuluyor. Yemen’e giderken hava alanında yöneltilen bir soruya şu karşılığı veriyor:
‘Bayram değil, seyran değil.’
Seyranın sözlük anlamı, gezmek, gezintiye çıkmak.
Doğru, seyran değil. Kimse gezintiye çıkmıyor. Ama, bayram, hem de en büyük bayram. Cumhuriyet Bayramı.
Sezer’in daveti, bu bayram nedeniyle. 29 Ekim’in bayram olduğunu Erdoğan elbette biliyor. Ancak, herhalde öfkesinden, bayram değil, seyran değil, deyimini yerinde kullanmıyor.