Paylaş
Bunu duyan kadınlar soluğu Gezi’de alıyor. Buraya da AVM, şuraya AVM. Bunu duyan gençler Gezi’ye akıyor.
“Biz muhafazakâr ve dindar gençlik istiyoruz.” Bunu duyan öğrenciler kendilerini Gezi’de buluyor. Yeşili hızla yok eden, ki kuraklık nedenlerinden biri, her yeşili imara açarak talan eden, hızla betonlaşan her uygulamaya karşı çıkan işçi, ev kadını, öğrenci, esnaf, Türk, Kürt, Alevi, memur geçen yıl bugün Gezi’de buluşuyor.
Kadınların ön planda yer aldığı, her yaştan, her baştan insan yeni orta sınıf üyeleri olarak bizde de tarih sahnesine çıkıyor.
ONLAR YARATICI
Hiçbir siyasal partinin imzası yok. Yasaklara ve otoriter baskıya karşı çıkıyorlar. Emredilen yaşam tarzına itirazları var. “Hayatıma kendim karar veririm” diyerek isyana katılıyorlar. Bütünüyle bireysel ve özgürlükçü bir eylem.
Eylem tarzı da yaratıcı. Bir yandan sosyal medyada yer gök inliyor, bir yandan şarkılar, karikatürler, duran adam, boyalı merdiven gibi eylemler, hepsi yaratıcılık ürünü.
Ancak yüzde beşi ilkokul mezunu, yoksa hepsi okumuş çocuklar, yarıdan çoğu üniversite mezunu. Tam yeni orta sınıf, AKP ile hiçbir alışverişleri yok.
‘BEN EMİR VERDİM’
Bütün dünyada geniş yankı uyandıran, üzerine yurtiçi ve yurtdışında tezler yazılan Gezi’ye damgayı hemen vuruyor:
“Kökü dışarıda, faiz lobisi, dış komplocular içeridekilerle birleşti, bunlar çapulcu, marjinal”.
Bir etiket bulması, bahane yaratması gerek ya eylemi anlamaktan uzak tavırla Erdoğan harekete geçiyor: “Polise ben emir verdim”.
Polis de gereğini yapıyor. Yurdun çeşitli yerlerinde beş bin kişi göz altına alınıyor. TOMA’lar, biber gazları günlük yaşamın parçası. Polis tarafından dövülmek, polisin attığı gaz ve plastik mermilerle yaralanmak, yoğun gazdan etkilenerek, evini terk etmek zorunda kalmak ve ölmek, hepsi var. Barolara 16 bin 791 başvuru yapılıyor. Hukuk yerle bir. Gezi sonrasında her yerde baskı iyice artıyor, faşizmin ayak sesleri.
Gezi’yi bütün dünya, Cumhurbaşkanı, kabine arkadaşları, sokaktaki adam anlıyor, bir tek o anlamıyor. Onun için bugün yine binlerce polis Taksim’de.
Seçim hilesi nerede
“SEÇİMLERE hile karıştı, çok iptal var.” Ne ölçüde karıştığı belli değil, ama en tartışmalı Ankara seçimi Anayasa Mahkemesi’nde. 30 Mart seçimleri, ikisi il, Ağrı ve Yalova, on dört yerde iptal ediliyor. Yarın oralarda yenileniyor.
İptal sayısı hileyi tek başına göstermeye yetmiyor. Örneğin, 2009 yerel seçimlerinde otuz bir yerde iptal var. Belediye başkanlığı ve meclis üyeliği iptalleri.
Hile sandıkta da olabilir ama, AKP sandığa giden yolda gaza basıyor. İlki, medya üzerindeki otoriter baskı. Erdoğan’ın mitinglerini zaman zaman on dört TV baştan sona canlı yayınlıyor, yandaş olmayan kanallar da yayına zorlanıyor.
İkincisi, belediyeler ve personel alımına ilişkin bütçe harcamaları. Bu yıl ilk dört ayda belediyelere aktarılan para, geçen yıla göre, yüzde 24.8 oranında artıyor, personel alımlarındaki artış ise 14.9. Geçen yıl ilk dört ayda 595 milyon lira fazla veren bütçe, bu yıl aynı dönemde 2.7 milyar lira açık veriyor. Seçimden önce belediyelere bol para, bol personel alımı açığın temel iki nedeni.
Hileden önce, bir bunlara, bir de muhalefetin aynaya bakarak, yüzde üç-beş oranında oy aldığı yerlere bakması gerek.
Dicle’deki koyun
HAZRETİ Ömer’in Fırat benzetmesinden hareketle, Erdoğan iki hafta önce “Dicle’de kurdun kaptığı koyundan ben sorumluyum” diyor. Grubunda alkış kopuyor.
Bir hafta sonra, yine grubunda kaçırılan çocuklarla ilgili, BDP’ye sesleniyor, “Gidin o çocukları getirin”. Yine alkış.
Kaçırılan çocuklar, kurt-koyun öyküsüne tam denk düşüyor, hani kurdun kaptığı koyundan o sorumluydu?
Paylaş