Paylaş
On beş gün sonra da, 25 Temmuz 2008’de ilk Ergenekon davası açılıyor.
Üç savcı İlhan Selçuk ile Ergenekon arasında bağlantı kurma çabasında, iddianamede İlhan Selçuk için “İyi bilenen biri, sözü dinlenir” gibi öznel ölçülerden hareket ediliyor. Hatta, 1971 yılında Selçuk hakkında açılan davaya gönderme yapılıyor. Ne hukuk ama.
Uğur Alacakaptan, Akın Atalay ve Fikret İlkiz üç savcı hakkında dava açıyor: “Selçuk’un kişilik haklarına saldırı vardır, bunun tespiti ve kınanması, kararın tirajı yüksek üç ayrı günlük gazetede ilanına karar verilmesi...”
Davanın açılmasından 1 yıl 5 ay 28 gün sonra, 13 Nisan 2010’da yargıç Nesrin Merih Göçer iddianamede İlhan Selçuk’a yönelik “Ayvayı yiyeceğimizi vurguladı, uyanık ve zeki, sazı sözü dinlenir, gibi nitelemelerin dava ile ilgisi yoktur” diyerek, İlhan Selçuk’un kişilik haklarına tecavüz edildiğine ve savcıların kınanmasına karar veriyor.
YASALAR DEĞİŞTİ
O kadar kolay değil, dönem AKP’nin yargıyı ele geçirme hırsı dönemi. Kararı geçersiz kılmak üzere, savcı ve yargıçlar hakkında açılan manevi tazminat davalarıyla ilgili yasa değişiyor, Yargıtay kararı bozuyor.
Davayı Fikret İlkiz sürdürüyor, yine mahkeme, bu kez görevsizlik, yine Yargıtay, yine yasalarda değişiklik, yine mahkeme, bu kez Ağır Ceza’da, inanmak güç, beş gün önce, mahkeme, “iddianame hukuka aykırıdır, kişilik haklarına saldırı vardır, bunun kınanması” kararına varıyor. Sonuçta:
1- İlhan Selçuk 21 Haziran 2010’da aramızdan ayrılıyor, karar onun ölümünün beşinci yılında veriliyor. Ne hızlı hukuk ama.
2- Karar hukukun siyasete alet edildiği, keyfi yasaların çıktığı dönemi mahkûm ediyor. Dün dündür, bugün bugündür.
3- O iddianameyi yazan üç savcıdan Zekeriya Öz bugün meslekten ihraç edilmiş durumda. Diğer ikisi, Pekgüzel ve Taşkın artık “cici savcı” değil, ikisi de sürgünde.
Huzurunuzda AKP hukukunun fotoğrafı, AKP ile koalisyon arayanlara armağan olsun.
‘Ben buradayım’ telaşı
ZATEN ele geçmiş olan federasyonu kimseye kaptırmamak için yürüyen derin kulis olanca hızıyla sürüyor, yandaş medya bu seçimin hayli farkında, yine talimatla.
Herkes koalisyon hesaplarına kilitlenmişken, birileri de yangından mal kaçırma telaşında. Yarın Türkiye Futbol Federasyonu seçimi var. Ne kadar “seçim” denirse. Şimdiki Başkan Yıldırım Demirören ile eski başkanlardan Haluk Ulusoy arasında geçeceğe benziyor. Bir şartla, “Ulusoy’un aday olabilmesi için 60 imza toplaması gerek”. Toplar mı, mümkün ama eğer kulislere yansıyan bilgiler doğru ise biraz belirsiz. İddialara göre:
1- Ulusoy’u destekleme imzası verenler, imzalarını geri çekmek zorunda bırakılıyor?
2- Demirören’e destek vaat edenlere ne gibi sözler veriliyor?
3- Demirören’i yeniden seçtirmek çalışmalarını en yukarıdan aşağıya doğru kimler yürütüyor?
Bu “seçim”(!) aslında birisinin “Ben hâlâ buradayım” telaşı.
Dağdakiler ile ovadakiler
MHP sürekli HDP’yi suçluyor. Kendisinin yer alacağı bir hükümeti “HDP’nin dışarıdan desteğini bile reddedecek” ölçüde. Bu ülkeye “barış” nasıl gelecek ise.
“MHP ne yapıyor” sorularının yoğunlaştığı ortamda, insanlar: “MHP hep HDP ile PKK arasında bağ kuruyor, ancak dağdan inenler siyaseti bilerek yapıyor, ovada siyaset bildiğini sananlar ise siyaseti ve uzlaşmayı unutuyor”.
Paylaş