Ekonominin patronu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan dün bir TV’de büyük itirafta bulunuyor:
“Bizde tasarruf oranı çok düşük. Bu tasarruf oranı ile değil büyüme, mevcut refahı da sağlamamız çok zor.” Ekonomi dünyasının dilinden düşürmediği, hükümetin pompaladığı “istikrar” birinci elden sizlere ömür.
2002’de bizde tasarrufun milli gelire oranı yüzde 20’lerde, bugün yüzde 13’lerde. Bu gerileme hem hayallerin sonu hem de gelecek için tehlike çanları. En yetkili ağızdan, ilk kez dile getiriliyor. Nasıl oluyor da tasarruflar bu kadar geriliyor? On iki yıldır uygulanan ekonomik politika ile.
ÖZTRAK’IN TEPKİSİ
Babacan gelişmiş ülkelerde tasarrufun milli gelire oranının yüzde 33, Çin’de yüzde 51 olduğunu söylüyor, bizdeki çok geride. Babacan’ın açıklamasına CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak tepkili:
Barajın suyu bırakılıyor, çevrede piknik yapanlar aniden yükselen suya kapılıyor, can pazarı, suda sürüklenirken imdada suya batmış ağaç dalları yetişiyor, dallara tutunabilenler şanslı, tutunamayanlar... Siirt’te Botan Çayı üzerindeki barajda.
Barajın pistinden helikopter havalanıyor, barajda su biriktiren nehrin üzerinde tur atıyor, kimse yok, merkeze bildiriyor, “Kapakları açabilir, suyu bırakabilirsiniz”. Bizde değil, uygar ülkelerde böyle oluyor. Olmadığı için insanlar ölüyor.
Bu dönemin yükselen yıldızı Limak şirketinin Botan üzerinde yaptığı barajı 2011’de Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan açıyor. Geçen hafta altı kişinin hayatını kaybetmesi orada ilk değil. Çünkü, baraj çevresinde insan hep var, Botan Siirt’in nefes aldığı tek yer, piknik alanı.
SİREN DUYULMAMIŞ
Ercan Olgun ve ailesi de o gün barajda piknikte. Su derin değil, ayakkabılarıyla geçiyorlar, mangal pişirirken, bağırma sesi, sular aniden yükseliyor, kızı ve eşi suya kapılıyor, ikisini de kurtarıyor. “Olay sırasında kesinlikle siren sesi duymadık, duymuş olsak, oradan çekilirdik”. (Siirt’te olayı araştıran CHP’li Özgür Özel ve Nurettin Demir’in raporundan.)
Oysa, Atalay AKP’de sevilen biri, ilişkilerinde özenli ve babacan, çözüm sürecinin önde gelen aktörlerinden. Çözüm için
yeni adımlar atılacağı ilan edilirken,
Atalay görevden alınıyor. Süreci aslında
Tayyip Erdoğan götürüyor. Perde arkasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile birlikte süreç dosyasına en hâkim, en kilit iki kişiden biri Yalçın Akdoğan ise Atalay’ın koltuğuna oturuyor. Erdoğan’ın en sadık adamlarından.
Kabine dışı kalan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı bir zamanlar Erdoğan’ın avukatı, en güvenilir kişilerden. Ama o da kusurlu, paralele inanmıyor, yolsuzluk iddialarının üstüne gidilmesini istiyor. Yer gök “paralel” diye inlerken, “eski dost” olsa bile, çatlak seslere ihtiyaç yok.
AB Büyükelçiliği’nden emekli, Erdoğan’ın gözüne hızla girenlerden Özal’ın dış politika danışmanlarından Volkan Bozkır şimdi AB Bakanı. Duraklama devrine giren AB sürecinden artık o sorumlu. İstanbul sosyetesinin gözde mekânlarından Lucca’nın sahibi Bozkır’ın damadı. Dışişleri’nden arkadaşları büyükelçiler, çoğu emekli, Bozkır’ı AKP’ye girdiği için eleştiriyor ama o yükselmesini biliyor.
HAS Parti Genel Başkanı iken Numan Kurtulmuş gazetecileri topluyor, AKP’ye veryansın ediyor, zamanla Kurtulmuş da göze giriyor, o şimdi başbakan yardımcısı.
Resmi Gazete’de bu kararlar yayınlanıyor ama Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği 15 Ağustos’ta resmen açıklanmasına rağmen, bu bir türlü yayınlanmıyor. AKP’li birkaç istisna dışında, bilcümle anayasa hukukçuları bu ilanla birlikte “Erdoğan’ın Başbakanlığının, dolayısıyla hükümetin düştüğünü” söylüyor. Düşmüş bir hükümetin kararları olamaz.
CHP VE KART
CHP milletvekili Atilla Kart, Meclis Başkanlığı, Yargıtay, Çankaya’ya itirazlarını ileten başvurularda bulunuyor. CHP parti olarak Anayasa Mahkemesi’ne itiraz ediyor:
- “Erdoğan Başbakan olarak ülkeyi kanunsuz emir ve talimatlarla yönetmekte, görevini kötüye kullanmaktadır.”- “Siyasi parti olarak, demokratik devlet düzeninin korunması sorumluluğumuz, ayrıca yasama denetimi hakkımız var. Kaldı ki, başvuru yollarımız tıkanmaktadır”. CHP’nin diğer itirazı, temel hak ve özgürlüklerin korunmasının ortadan kalktığı iddiasına dayanıyor, orada da hak ihlali iddiası. Anayasa Mahkemesi’nden bu gerekçelerle “hak ihlali tespiti” istiyor.
TESPİT EDERSE
Anayasa Mahkemesi “Evet hak ihlali vardır” diye karar verirse, siz seyreyleyin gümbürtüyü ve çıkacak hukuki kaosu, çünkü:
- 15 Ağustos’tan sonra Resmi Gazete’de yayınlanan tüm kararlar geçersiz oluyor.- Atama kararları da geçersiz olunca, o kişilerin dava açma hakkı doğuyor.- Asıl çok daha büyük sorun, dünkü AKP Kongresi yok hükmünde hale düşüyor. Davutoğlu genel başkan değil, hepsi yok hükmünde.Bunlar yetmiyor, Erdoğan Anayasa Mahkemesi’ne su taşıyor gibi. Seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak dün AKP Kongresi’ne katılıyor, açık bir “hak ihlali” daha. Anayasa Mahkemesi’ne sanki “Hak ihlali var” kararı verin gibi davetiye çıkarıyor.
Tek parti dönemi
Onca davul-zurnaya rağmen, on iki yıllık Erdoğan döneminin ekonomik bilançosu sıkıntılı. Bugün görevi devrediyor, elini AKP’den çekmeyecek olsa da, bugün on iki yıldan bazı rakamlar vermek gerek. Halkın ve ülkenin toplam olarak:
FAİZ LOBİSİ
63 milyon kişi
“Biz yıllardır demokratik mücadelemizi sürdürüyoruz, varlığımızı çoktan kanıtladık, şimdi bağımsızlığımızı kazanmak için sandık başına gideceğiz. Yaşasın Katalonya”.
Berlin’in orta yerinde o tanıdık kişi, Barcelona’yı beş yıl zaferden zafere taşıyan, dünyanın en ünlü teknik direktörlerinden, şimdi Bayern Münih’i çalıştıran Pep Guardiola, o saf bir Katalan. İspanya’da ayrılıkçı hareketin odağı Santpedor’da doğuyor.
Katalonya İspanya’nın özerk bölgesi. Uzun süredir bağımsızlık şarkısı söylüyor, İspanya’dan ayrılmak, ayrı bir devlet kurmak istiyor. 9 Kasım’da Katalanlar referanduma gidiyor. Zamanlama uygun, İspanya ekonomik krizde. Anketler halkın yüzde elliden fazlasının bağımsızlık oyu kullanacağını gösteriyor. Bu oran krizden önce yüzde beş dolayında.
BARCA ORDUSU
Kriz bir yana, halkı ateşlemek gerek. Politikacıların dışında, kitleleri zıplatacak popüler bir aktivist gerek. Ayrılıkçı hareketi organize eden bir sivil toplum kuruluşu var. Guardiola ve üç çocuğu buraya üye. Kuruluşun başındaki akıllı kadın, “Buldum” diyor, “Guardiola”. Pep dakika tereddüt etmeden Berlin’deki mitinge katılıyor ve bağımsızlık bildirisini okuyor.
Tam bir dış politika eleştirisi. Buna rağmen, o politikanın sorumlusu Ahmet Davutoğlu başbakan adayı. Tayyip Erdoğan’ın bu tercihi ve yaşadığımız sürecin kodları var.
-Erdoğan AKP’den elini çekmiyor ve asla çekmeyecek. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra partiye vaziyet etmeseydi, başka biri çıkabilir, Davutoğlu kabine dışında bile kalabilirdi. Davutoğlu’nu sıkı markaja alacak. Yeni kabineyi Erdoğan belirleyecek, hükümete o yön verecek. Çünkü, partiye her zaman ihtiyacı olacak.
-Yolsuzluk iddialarını yine Erdoğan kontrol edecek. Paralel yapıyla mücadele ettiğini söylediği Davutoğlu, bu kontrolde Efkan Ala ve Bekir Bozdağ ile birlikte çalışmayı sürdürecek. Meclis’te hasır altı edilen yolsuzluk fezlekeleri bir süre sonra ortaya çıkacak. Bunların kontrolünün devamı gerek.
BATAKLIK
-Erdoğan’dan kalma ve devam eden sayısız hukuk ihlalleri var. En son ihlal Anayasa çapında. YSK 15 Ağustos’ta Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiğini ilan ediyor, Erdoğan’ın istifası gerek ama oralı değil. İhlallerin temizlenmesinde Davutoğlu’na güveniyor.
-Dış politika bataklığı. Dış politikayı Erdoğan ve Davutoğlu birlikte yürütüyor. Belki bir paradoks, saplandığımız dış politika bataklığında bundan sonra Erdoğan sorumluluğu Davutoğlu’na yükleyebilir. Erdoğan’ın dış politikayı kendisi gibi izleyecek birine ihtiyacı var, ama davul çalmayı Davutoğlu’na bırakacak, aradan sıyrılmayı deneyecek. Çünkü, bataklık uluslararası alanda hesap verecek ölçüde feci.
HAYALLER
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, devletlerin belli amaçla kamuoyu oluşturmak için attıkları adımlardan biri.
Üç gün önce Almanya’nın Ankara Büyükelçisi bizim Dışişleri’ne çağrılıyor, “Bu ne iş” diye. Ardından Dışişleri “Dinleme kabul edilemez” türünde, sade suya tirit bir açıklamayla geçiştirmeye çalışıyor. Alman Büyükelçi çağrılıyor da, görüşmede ne oluyor? Örneğin, Almanya özür mü diliyor? “Yanlışlık olmuş, bir daha olmaz mı” diyor? Geri adım mı atıyor?
Benimki sadece tahmin, geri adım atmıyor, bana kalırsa, Almanya dinlemeyi doğrulamakla kalmıyor, hatta savunuyor bile olabilir. Uzun süredir Türkiye’nin Almanya’daki camilerde ve Türk okullarında faaliyette bulunduğunu öne sürüyor ve bundan rahatsız.
Ayrıca, PKK ile ne olup bittiğini merak ediyor, Amerika ile birlikte, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının ana hatları ile yakından ilgili. Türkiye kimlerle, neleri görüşüyor, dinleyerek bunları öğreniyor.
SKANDAL
Dinlediği artık sır değil. Sır olan,