Can ve mal güvenliğinin tehdit altına girmesi, kirlilik, Boğaz’dan her yıl geçen 55 bin geminin yaratacağı tehlikeler toplumu harekete geçiriyor, örgütlü toplumsal mücadele dalga dalga yayılıyor.
Resmi yazışmalara göre: Kısa vadede Bebek, Beykoz, Kuruçeşme, Paşabahçe koylarında yapılması planlanan tekne parkların gelecek yıl işletmeye açılması öngörülüyor. Orta vadede Arnavutköy, Çengelköy, Çubuklu, Kanlıca var.
HÜKÜMET ELİ
Tekne parkların adresi İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Ancak, arkasında hükümet var, Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı dönemi. 10.11.2014 tarihli İSPARK yazısında şöyle deniyor: “Tekne parklara ait plan teklifleri Başbakanımızın başkanlığında Milli Savunma, Çevre ve Şehircilik, Ulaştırma-Denizcilik, Enerji, Turizm ve Kültür, Orman ve Su İşleri ile Tarım Bakanlığı tarafından ve Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunun 14.10.2010 tarihli yazısıyla onaylanmıştır”. 2010’da Başbakan Erdoğan.
Aynı yazıda İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün 09.12.2011 tarihli raporunda “ÇED gerekli değildir” yolunda bir belge verdiği belirtiliyor.
O tarihte onaylanan proje şimdi yürürlüğe girmek üzere.
ZİRAAT Bankası 29 Mart tarihli yazıma “cevap ve düzeltme” gönderiyor, o “düzeltme” önceki gün “mahkeme kararı ile” yayınlanmak zorunda. Karar garip:
-Benim yazım CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun Tarım Bakanı Mehdi Eker’e verdiği bir soru önergesi. Ben o ö-ner-ge-de yer alan iddia ve soruları aktarıyorum, ek yapmadan.
-Önerge “Sayıştay Denetim Raporu’ndaki tespitlere göre” diye başlıyor. Ben de zaten yazımda birkaç kez, “Ben yazmıyorum, Sayıştay Raporu’ndaki iddialara göre” diye vurguluyorum.
-Sayıştay Raporu’nun doğruluğu yanlışlığı Bakan-Sayıştay-Ziraat Bankası arasında, benimle ilgisi yok.
-Yazıyı yazdığım
29 Mart tarihinde Bakan Eker o önergeye yanıt vermiş değil. Orada da kusur ya da kasıt yok.
-Şimdi sıkı durun, Bakan Eker Tanrıkulu’nun marttaki önergesine 6 Haziran’da yanıt veriyor,
Gazetenizin 29.03.2015 tarihli nüshasında köşe yazarı Yalçın Doğan imzasıyla yer alan; “Gönlü gani: Ölülere yardım” başlıklı köşe yazısı, kamuoyunda yanlış anlamaya neden olacak nitelikte olup, gerçek durumu da yansıtmamaktadır. Bankamızın itibarını sarsıcı nitelikteki haber nedeniyle aşağıdaki açıklamaların yapılması gereği hasıl olmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; 29.03.2015 tarihinde yayınlanan köşe yazısında, Sayıştay raporuna atıf yapılmak suretiyle isimleri Ziraat Bankası kayıtlarında olan ancak hayatta olmayan çiftçilere kredi verildiği, hatta 90-104 yaş arasında on bin yüz çiftçi ile 85-89 yaş arasında kırk üç bin elli dokuz çiftçinin de krediden yararlandığı, ölenlerin TC kimlik numaralan kullanılarak dilekçe verildiği, dilekçelerin ölümden sonraki tarihleri içerdiği iddiaları tamamen gerçek dışıdır.
Haberde ölen kişilere kredi verildiği belirtilmekte ise de, bu durum gerçeği yansıtmamaktadır.
T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 2013 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nun habere konu edilen maddesinin kredi kullandırımına değil, tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin olduğu öğrenilmiştir. Destekleme ödemeleri, tarımsal üretimin desteklenmesi amacıyla anılan Bakanlık tarafından gerçekleştirilen ve kimlere destekleme ödemesi yapılacağı Bakanlık tarafından ismen belirlenen birer ödeme niteliğindedir.
Destekleme ödemelerinde Bankamızın görevi, ilgili Bakanlar Kurulu kararları dahilinde, T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kendi mevzuatına göre ve alınan Bakanlar Kurulu kararlarına göre gerçekleştirilen destekleme ödemelerine aracılık hizmeti sunmaktan ibaret olup, her şeyden önce haberde belirtildiği gibi vefat etmiş üreticilere kredi kullandırımı yoktur.
Bankamıza ilişkin denetim raporlarında bankamızla ilgili herhangi bir olumsuz tespite yer verilmediği gibi, destekleme ödemesi yapılmak üzere bankamıza gönderilen bir kısım ödemenin, kayıtlarımızda vefat ettiğine dair bilgisi bulunması sebebiyle ödenmediği belirtilerek bankamızın destekleme ödemelerinde ifa ettiği göreve ilişkin hassasiyeti de vurgulanmıştır.
Tüm bu gerçeklere rağmen, yazarın köşesinde yer verilen haber yorumda yer alan başlık ve içerikte, gerçek dışı iddia ve mesnetsiz yorumlara yer verilerek bankamızın ticari itibarı zedelenmiştir.
SADECE CHP’liler değil, AKP’nin önde gelenleri de Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını şaşkınlıkla izliyor. Koalisyon görüşmeleri başlamış, aynı akşam Hazret durup dururken ateş püskürüyor: “Üçüncü havaalanı, üçüncü köprüyü durdurmaya kalkarlarsa, karşılarında beni bulurlar”. Görüşmede ne köprü, ne havaalanı, ne de madde bazında bir konu var. Kel alaka?
HDP ile yapılan mutabakat gibi. Hükümet ile HDP çözüm sürecinde anlaşmaya varıyor, TV’ler canlı yayında, iki saat geçmeden Hazret “Kürt sorunu yok, mutabakat da yok” deyip, süreci iflas ettiriyor.
Şimdi yine aynı. Üslubu ve yaklaşımı ile Davutoğlu bir koalisyon kurulmasını istiyor, CHP ya da MHP ile. Erdoğan istemiyor. Onun derdi erken seçim.
GÜVEN
CİNAYETİ planlayan, her geçen gün Boğaziçi’ni baştan başa cinayet aletleriyle tarayan, cinayet yerlerini belirleyen, on binlerce İstanbullunun hayat hakkını eline geçirmeye çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB). Oyalama oyunlarıyla, bir öyle, bir böyle İBB’ye yardıma yeltenen bir belediye daha var, CHP’li Beşiktaş Belediyesi.
İstanbul’da kara bitti, Kadir Topbaş denize inmeye çabalıyor, 2007’den bu yana bir projeyi adım adım uyguluyor:
Boğaziçi’nin iki kıyısında Kuruçeşme, Bebek, İstinye, Tarabya, Çengelköy, Anadoluhisarı, Paşabahçe, Beykoz koylarına on bir marina inşa etmek. Kıyı boyunca beş bin tekne. Bunlar için karada otopark. İstinye ve Tarabya, işletme belgesi olmadan, açılmış bulunuyor.
AYKIRILIK ZİNCİRİ
İBB’nin (AKP) kimlere hizmet verdiği ortada. On binlerce İstanbulluyu gözden çıkararak, bir avuç tekne sahibine hizmet vererek, 150 milyon lira gelir uğruna akıl almaz proje:
12 Eylül tüm şiddetiyle esip savuruyor, dergiden alıntı yapmak imkânsız, derginin haberi Türkiye’de yine de yayılıyor.
1982 Anayasası kabul edilmiş, Evren Cumhurbaşkanı. O gün İstanbul Florya’da. Şahinkaya, Evren’e geliyor, görüşme sonrasında Evren Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ali Baransel’i çağırıyor:
“Şahinkaya kendisiyle ilgili iddialara açıklama yazdı, onu Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanlığı olarak biz açıklayalım, al, metin burada”.
Baransel duraklıyor, Evren fark ediyor: “Ne oldu?”. Baransel kararlı ses tonuyla:
“Cumhurbaşkanı’nın yetkileri Anayasa’da belli, basın danışmanlığının görevleri de yönetmelikte belli, bu açıklama o sınırları aşıyor, Cumhurbaşkanlığı ile ilgili değil, bu kapıyı açarsak, Cumhurbaşkanlığı zarar görür”.
Darbenin liderine böyle çıkış yapmak yürek ister. Baransel bunu yapıyor, Evren geri adım atıyor, “Ama ben Şahinkaya Paşa’ya söz verdim”. Baransel fırsatı kaçırmıyor, “Anadolu Ajansı’na gönderin, o zaman her gazeteye nasıl olsa ulaşır”.
Açıklama A.A.’ya gönderiliyor, birkaç gün sonra Evren, Baransel’e: “Kırk yıllık arkadaşımla beni küstürdün ama doğrusunu yaptın”.
KOBANİ’ye IŞİD’in son saldırısında ağır yaralanıyor, götürüldüğü hastanede ölüyor YPG militanı Cemil Encü. Ailesi sınır kapısından alıyor, Urfa Adli Tıp Kurumu’na götürüyor. Otopsi sonrasında kalabalık bir kitle cenazeyi Roboski’ye götürüyor. Roboski, 28 Aralık 2011 de Türk savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülen 34 kişinin köyü. Cemil Encü de Roboski’de, öldürülen 34 kişinin yanına gömülüyor.
Cemil Encü 30’uncu Encü. 31’inci Encü ise, Ferhat Encü. İki gün önce sınırda askerlerin, bazı gazetecilerle birlikte darp ettikleri HDP Şırnak Milletvekili. Aynı kökten gelen Cemil Encü’nün nasıl öldüğünü araştırmak için orada. Ancak, o bölgede araştırmak pek kolay değil, karşıda devlet var, devleti temsilen jandarma. Araştırmaya geçit yok, itiş, kakış, gaz bombası, tartaklama. Oysa, o milletvekili.
FARKLI GRUPLAR
Roboski’den Cemil Encü gibi yüzlerce kişi Kobani’ye gidiyor, kentin savunmasına katılıyor. Kamyonlar dolusu yardım malzemesi ile birlikte. Sadece Kürtler değil, Türk solundan Kobani’de savaşa katılan ve ölenler var.
BEŞ yıl üst üste para veriyor Alman ve Fransız bankaları ekonomik kriz yaşayan Yunanistan’a. Yunanistan bütçe açığı veriyor, açığı kapatmak için borç alıyor. Borcunu ödemek için tasarruf etmesi gerek. Harcamalarını kısacak, borcunu ödeyecek. Kemer sıkma politikası.Nasıl kısacak harcamalarını? Yatırımları kesecek, ücretleri donduracak, emekli aylıkları artışında frene basacak. Gelirlerini arttırmak için de özelleştirmeleri hızlandıracak. Bunlar bankaların ültimatomu.
Yunanistan kemer sıkıyor, sonucu vahim, milli gelir düşüyor, üretilen malları satın alacak güç yok, işsizlik artıyor. Kriz daha derinleşiyor. Borcunu ödeyemiyor. Yeniden borç para gerek. Ayrıca, birikmiş borçların ertelenmesi gerek.
Ama bankalar bastırıyor: “Erteleme yok, kemer sıkmaya devem edersen, borç veririz”. Oysa ortada, kemer sıktıkça, milli gelir düşüyor, işsizlik artıyor, borç ödemek iyice imkânsız hale geliyor. Kısırdöngü, içinden çıkılmaz durum.
Çipras bu aşamada iktidara geliyor, halkına söz veriyor, “Kemer sıkmak yok”.
SAVAŞ HARİCİNDE