Paylaş
Antalya’da sahil kavgası
130 DM veren Alman 20 DM verenle aynı denize girmek istemiyor.
Turist sayısının düşmesinde, Antalya dağlarındaki PKK ile çatışmaların, TV'lerde her gün çatışma ve gösteri haberlerinin yoğunluğunu koruması ile Uzakdoğu'daki dampingin ve Yunanistan'daki devalüasyonun etken olduğunu söylüyor turizmcilerimiz...
Antalya'daki bir turizm işletmesinin müdürü, ‘‘Bizler anlaşmalarımızı dolar ve mark üzerinden yapıyoruz. Yunanistan ise devalüasyondan sonra drahmi üzerinden yaptı. Fiyatları ucuzladı ve tur operatörlerinin kârları arttı.’’
İstanbul'da ne kadar ‘Nataşa’ muamelesi görseler de tatil amaçlı gelen Ruslar'ın sayısında artışın sürdüğü belirtiliyor. Ruslar, kumarhaneleri çok arıyorlarmış.
Bunlar turizmle ilgili bazı bilgi kırıntıları... Asıl anlatmak istediğimiz, Antalya sahillerinde yaşanan şezlong kavgası...
Bazı tesisler sahilleri paylaşamıyor. İlginç bir tartışma, farklı ücret ödeyen Alman turistler nedeniyle yaşanıyor.
Tekirova'da sahile 400 metre uzaklıkta bulunan 600 yataklı Kaplan Paradise Oteli, müşterileri için ayrılan 5 metre genişliğindeki sahil şeridinin yetersiz olduğunu belirterek, Martı Myra Tatil Köyü'nün önündeki sahili kullanmak istiyor. Otel sahibi, kıyıların halka açık olduğunu, bu konuda ilgililere başvurmasına rağmen konunun çözümlenmediğini anlatıyor. Anlaşıldığı kadarıyla, Paradise'ın Alman müşterileri, boş bir sahili ise uzak diye tercih etmiyorlar.
Martı Myra'cılar ise, ‘‘Sahili bizden başka otel kullanamaz. Bizim müşterilerimiz tam pansiyondur. Bütün etkinliklerimiz de sahilde gerçekleşiyor. Müşterilerimiz farklı, otelimizin önündeki sahile girilmesine izin verirsek iflas ederiz’’ diyorlar. Ayrıca, 49 yıllık tahsis nedeniyle daha fazla bir bedel ödediklerini hatırlatarak, 280 metrelik sahile de her yıl -bu yıl 14 milyar TL- ecrimisil ödediklerini vurgulayarak şöyle konuşuyorlar:
‘‘Otel Kaptan'a sahilde yer verilirse, arkada havuzlu olan tesislerin hepsi yer ister. Dolayısıyla da Kuşadası'ndan Alanya'ya kadar emsal teşkil edebilir. Öndeki birinci sınıf tesisler mahfolur.’’
Sonuçta şu gerçek ortaya çıkıyor. Arkadaki Otel Kaptan, Almanya'da dağıttığı broşürüne ‘Privata Beach’ (özel plaj) diye yazdırmış. Bu müşteriyi yanıltma sayılabilir mi? Alman, broşürde ne yazarsa ona inanmak ister. Öndeki Martı Myra ise, yatağını 130 DM'ye satıyor.
Anlaşmazlık; ‘‘140 DM'lik oda satın alan zengin Alman, 20 DM'lik otelde kalan Alman'la aynı sahilde güneşlenmek ister mi?’’ sorusunda düğümleniyor.
Alman, sözleşmede ‘özel plaj’ yazarsa havuza niye girsin ki...
Bu olay Türk turizmini ciddi şekilde etkiliyor. Taraflar birbirlerini tehdit ediyorlar. Antalya Valiliği ve Jandarma olayı çözemiyor. Turizm Bakanlığı, açık bir görüş ortaya sergileyemiyor.
Çevre Bakanlığı müdahale etsin!
DAHA birkaç yıl öncesine kadar koca İstanbul şehrinin nasıl su sıkıntısı çektiğini unuttuk. Ama biz unutkan bir milletiz vesselam.
Oysa İstanbul'un su kaynaklarının ne kadar sınırlı olduğunu herkes biliyor... Kaynaklar sınırlı ama biz ne yapıyoruz? En önemli kaynaklarımızı tehlikeye atıyoruz.
Dikkatinizi çekmek istediğim olay, Çatalca'daki serbest bölge, su havzasının tam ortasında yapılıyormuş. İnsanın aklı almıyor. Bu İSBAŞ projesine İSKİ karşı çıkıyor. Recep Tayyip Bey, ‘‘Gölü kirletecekler, olmaz bu iş’’ diye itiraz ediyor. Ama adamlar yine işlerine devam ediyor. Pes doğrusu. Şimdi elimde Sabah Gazetesi'nden kestiğim bir haber var. İSKİ Genel Müdürü Veysel Bey ne diyor? ‘‘İSBAŞ arazisinin büyük kısmı, İstanbul su ihtiyacının 1/6'sını sağlayan Büyükçekmece su toplama havzasında bulunuyor. Çevre Bakanlığı'na başvurduk, ama cevap gelmedi.’’ Şu vurdumduymazlığa bakar mısınız? Bahis konusu olan 15 milyonluk bir şehrin suyu değil mi? Neden kimse bu projeye dur diyemiyor. Suyumuzu birkaç yıl sonra gidip Avrupa'dan ithal edersek kimse şaşırmasın.
Ali CANER-Emekli öğretmen-BÜYÜKÇEKMECE
TURKCELL abonesi olduğum cep telefonumu milletlerarası görüşmelere açtırmak için müracat ettiğimde, uluslararası dolaşıma açma-kapamada gerekli evrak adı altında 13 maddelik evrak listesi sundular. Zaten telefonu alırken yeterli derecede evrak sunmuştuk. Sadece yurtdışı ile görüşebilmek için bu kadar belgenin istenmesini gereksiz buluyorum.
Yiğit KÖKER-ANKARA
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Alevilik dinler üstü, toleranslı, hümanist bir hareket olduğu için bu hareketi seviyorum.’’
(Alevilik ve Bektaşilik üzerine 30 yıldır çalışmalarda bulunan Fransız Prof. Dr. İrena Melikof)
Paylaş